
İSLAMCILIK ELEŞTİRİSİ İSLAM ELEŞTİRİSİ DEĞİL Yakup Aslan



İkinci Meşrutiyet İslamcılığının, dönemin şartlarına uygun özelliklerini belirledikten sonra Osmanlı İslamcılarının hangi noktada İslami Yenilikçilerle benzer düşünceler geliştirdiklerini, hangi noktada ise ayrıştıklarını öğrenmek zor değil. Bu konuda tarihi süreç var, günümüze ulaşan ritüele dönüşmüş pratik örnekleri var ve hatta bu konuda ciddi araştırmalar yapıp bilimsel tez haline getirilen yüzlerce çalışma ve literatür var…
Osmanlı İslamcıları, İslami yenilikçilik ve modern temsilcilerinin, Ahmed Sirhindi, CemaleddinAfgani ve Mısırlı Muhammed Abduh ile Hindistanlı Seyyid Ahmet Han gibilerinin de referansıyla ve mevcut ideolojilerin algısının etkisi altında yeni bir süreç başlattılar ve medresenin klasik duruşuna alternatif olarak çağdaş bilimle donanmış, ancak medrese retoriğini de görmezden gelmeyen yeni bir pratik geliştirdiler.
İslam’ı bir bütün olarak, yani inanç, bağlılık, ahlak, felsefe, siyaset, eğitim ve hukuk açısından insan hayatına, topluma hâkim kılmaya çalışan bir akım olarak İslamcılık aynı zamanda, bir yandan Müslümanları Batı’nın baskıcı ve despot hükümdarların ve taklitçiliğin sömürüsünden kurtarmak amacıyla rasyonel yöntemler etrafında çözümler üreten, bir yandan da birlik ve kalkınmayı, Osmanlı saltanatının bünyesindeki ulusların birliğinisavunan aktivist, modern ve eklektik bir akımdır. İslam Ansiklopedisi İslamcılık akımını 19. yüzyılın ikinci yarısında şekil alan ve düşünce sistemlerinde İslam’la sıkı bir ilişki kuran Genç Osmanlılar tarafından yaratılan siyasi-dinî bir ideoloji olarak tanımlamaktadır.
İslam’ı Durkheim tarzı bir şekilde vazgeçilmez bir toplumsal çimento olarak kullanıp yeni bir meşruiyet kaynağı inşa etmek ve bu vesile ile çöken, dağılan, parçalanan Osmanlıyı kurtarmaya çalışmak, saltanatın dünya üzerindeki ihtişamlı duruşunu yeniden sağlamak maksadıyla toplumdaki dini hassasiyeti Türkleştirerek bir çözüm üretmek düşüncesidir İslamcılık.
İslamcı söylemi ilk benimseyen kişiler arasında Namık Kemal, Ali Suavi, Ziya Paşa ve ‘İslam’ın Türkleştirilmesi’ tezlerini makalelerinde sesli bir şekilde dillendiren Ziya Gökalp gibilerinin bulunduğu ifade edilmektedir. İslamcılık çağa ve yazarlara göre farklı şekillerde anlamlandırılmıştır.“İslamcılık” teriminin ilk kez Ziya Gökalp tarafından kullanıldığına inanılmaktadır.
Genç Osmanlılar/Jöntürkler İstanbul’da dağılmasından sonra gelişen ve yöneticileri arasında devlet adamı ve tarihçi Cevdet Paşa ile ŞirvanizadeRüşdü Paşa’nın (1828-1874) bulunduğu düşünce akımına “İslamcılık” denmeye başlandığı bilinmektedir.
Tarık Zafer Tunaya İslamcılığın İkinci Meşrutiyet Dönemi (1908-1922) siyasi ve ideolojik akımları arasında en etkili ve en dinamik akım olarak öne çıkmakta olduğunu vurgulayarak: “İslamcılık ideolojidir” diyerek akımın bir düşünce ve inanç sistemi olduğunu ileri sürmektedir. “Siyasi”dir çünkü akımın amacı İmparatorluğun dağılmasını önlemektir. Yusuf Akçura, bir yeniden diriliş ve kurtuluş ideolojisi olan İslamcılığın, bir şekilde Osmanlıcılığın devamı ve Türkçülüğün ön aşaması olduğunu düşünmektedir… Bu düşüncede yalnız da değildir.
İkinci Meşrutiyet Osmanlı İslamcıları genelde Sırât-ı Müstakîm dergisi etrafında toplanan aydınlardan oluşuyordu ve bunların çoğu Batı’da eğitim görmüş ve süreç içerisinde klasik medrese eğitiminin; toplumsal alanda bir fıkıh ve sosyal sorunlara çözüm üretme metodu oluşturmada, çağın ruhuna uygun hareket etmede aciz kaldığını görerek, bu boşluğu doldurma çabasında olan aydınlardı. Ziya Gökalp, Namık Kemal, Şehbenderzâde Ahmed Hilmi, Said Halim Paşa, Mehmed Âkif, Mustafa Sabri, Ferit Kam, Mehmet Ali Ayni, İsmail Fenni, Said Nursi, Mûsâ Kâzım.
Said Nursî de aynı şekilde Batı’nın gözü kapalı bir şekilde her şeyiyle taklit edilmesine karşı çıkılması gerektiği fikrini paylaşmakta ve: “Yalnızca bilim ve teknolojisi benimsenmelidir.” demektedir. Ulemadan Farklı Osmanlı İslamcıları “Yeni” okullarda modern bir eğitim alan yeni nesil, ulemadan farklı bir vizyona sahip yeni bir aydın türünü oluşturmaktadır…
Modern İslami düşünce yapısının artık klasik İslam’daki gibi ulema tarafından değil de aydınlar tarafından nakledildiğini ve savunulduğunu görmekteyiz. Osmanlı İslamcıların profili tarihî ulema kimliğinden farklıdır. Ulemanın devletle olan ilişkileri nedeniyle resmî bir kimlikleri ve “resmî İslam’a” sahip çıkması gereğiyle toplumsal bir kimlikleri bulunmaktadır. Said Nursi klasik medrese düşüncesinden farklı olarak, zamanın şartlarına göre dini yorumlayan kişiliklerden biridir. Nursi’nin profilinin İstanbul alimlerininkinden biraz faklı olduğunu söylemek mümkün. II. Abdülhamid’e Kürdistan coğrafyasında bir üniversite projesi için ısrarı ve istibdat döneminde Sultan’ı eleştirmesibaşlangıçta İslamcı akımın Sultan Abdulhamid’efazla güvendiğini ancak zamanın ilerlemesiyle birlikte imparatorluktan çok kişisel uygulamalarla bir baskı rejimi politikaları dolayısıyla İslamcıların da muhalif alanda yerlerini aldıklarını görüyoruz.Elmalılı Mehmet Hamdi Yazır, İzmirli İsmail Hakkı ve Mehmed Akif Ersoy gibi diğer İslamcıların yanında Dârü’l Hikmet’teki görevi haricinde Nursî’nin başka görevlerde bulunmadığını görüyoruz.
İslamcılık düşüncesinin kitleler üzerindeki nüfuz derecesi Osmanlı toplumunun basınla; yani olmazsa olmaz hâline gelen gazetelerle temas hâline geçmesiyle artış göstermiştir.
Said Halim Paşa bu düşüncenin önemli isimlerinden biridir. Sarayda önemli bir makamda olmakla birlikte, Osmanlının dağılmaması için birçok yöntem denemiştir. Osmanlıcılık, Türkçülük, İslamcılık bu çabanın neticesidir. Aynı şekilde Osmanlının parçalanmasını ve dağılmasını Hitlerin emrinde giriştikleri maceraperestlikle hızlandıran İttihat ve Terakki bu üç akımın devamıdır. İslamcılık düşüncesine göre Batı’yı taklit eden İmparatorluk “yabancı yamalardan ibaret bir bohçaya” benzemektedir.
İslamcılığın özellikle Türkçülük refleksi ekseninde Osmanlı imparatorluğunun kurtarılması için geliştirilen bir ideoloji olduğunu bile bile bu ideolojiyi İslam’a endekslemek tarihi bir hatadır. İslam’ı anlamamaktır. Dinin, asli misyonundankoparılıp, bir sultanlığın, ulusun bekasına, kurtulmasına aracı bir ideoloji haline getirilmesinin ve buna İslamcılık denilmesinin İslam ile bir alakası yoktur. İslam’ı Türkçü bir potada dönüştürme, değiştirme toplumu şekillendirme iyi bir niyet taşısa da genel anlamıyla, indirilen dinin önünde gelenekten beslenen bir ideolojik bariyer olarak bugüne kadar varlığını devam ettirmiştir.
İslamcılık eleştirisini, dinin eleştirisi olarak görenler bu alanda yazılmış yüzlerce esere, ciddi çalışmaların neticesi olan binlerce bilimsel teze, literatüre bakma zahmeti gösterirlerse fena olmaz. İslamcılık son dönemdeki ciddi çabaların, aydınların ve tarihsel bulguların da ortaya koyduğu gibi bir ideolojidir. Batının toplumu yozlaştırmasına karşılık bir savunma aracı olduğu söylenebilir. Belki yeniden gözden geçirilerek, ulus bilincini önceleyen kalıplardan kurtarılıp yeni bir düşünce olarak ortaya konabilir. Ancak bu haliyle ve retorik haline getirildiği temel esasları açısından İslamcılık,İslam’ın Türkleştirilmiş halidir. Pratiğiyle, geçmişten gelen geleneksel yapısıyla bugün de böyledir.
Average Rating