

RABİALI GÜNLERDEN, GÜNÜMÜZE: TEK REİS, TEK MAFYA, TEK SOYGUN DÜZENİ, TEK BEKA Nihat Veli Yüce
RABİALI GÜNLERDEN, GÜNÜMÜZE: TEK REİS, TEK MAFYA, TEK SOYGUN DÜZENİ, TEK BEKA Nihat Veli Yüce
“Diktatör yöneticiler her dönemde kendilerine karşı çıkan, kendilerini eleştiren kişilere acımasızca saldırırlar, diktatörler yaptıklarının doğru mu yanlış mı olduğunu asla düşünmezler. Çünkü onlar her zaman haklıdırlar. Güç onların elindedir. Yargı onların elindedir”
Niccolò Machiavelli
Diktatörlerin temel özelliği tartışılmaz, yanılmaz tek otorite olmalarını düşünmeleridir. Bütün çarkların onların komutu ile çalışmaya başlayıp, onların komutu ile duracak şekilde organize edilmesine sevdalıdırlar.
Diktatörler her şeyi bildiklerini ve her alanda uzman olduklarını düşünürler. Onlar oluşturdukları efsunlu sırça köşklerinde, bilim insanıdırlar, mimardırlar, mühendisdirler, tarihçidirler,
ekonomisttirler, askeri stratejisttirler, hukukçudurlar, din alimidirler, gazetecidirler, edebiyatçıdırlar, yazardırlar, sanatçıdırlar, kısacası aklınıza gelebilecek ve uzmanlık gerektirecek bütün alanlarda uzman olduklarını düşünürler ve her alana ayar verirler, her alanın kendi kontrollerinde olmasını isterler. Aykırı ses istemezler. İstedikleri gibi konuşmayan, yazmayan, yaşamayan herkes yok hükmündedir. Sözdedir. Bu nedenle sözde kelimesini kullanmaya bayılırlar, zira her alanda tek uzman kendileridir. Kendilerinin buyruğu dışında hareket edenler sözde olurlar.
Diktatörler kendilerinden öncesinin enkaz, kendilerinden sonrasının kıyamet olacağını söyleyerler, kendi beka meselelelerini ülkenin, toplumun bekası olarak sunarlar. Bireysel diktatörlüklerinin sallanmasını ülkenin bekasının sallanması gibi göstermekte bir hayli mahirdirler. Kendileri giderlerse geriye huzur ve refah adına hiç bir şeyin kalmayacağını sürekli tekrarlayarak, toplumun huzur ve refahını adım adım yok ederler.
Diktatörler düşünen, sorgulayan, hesap soran bireyi asla istemezler. Mutlak itaat isterler. Zira kendileri toplum için en iyi olanı düşünmüş ve uygulamışlardır, topluma düşen buna kanaat getirip, itaat etmektir.
Toplumun bir makinenin dişlileri gibi uyumlu hareket etmesini isterler. Bütün ülkeyi tek bir makine, insanları da bu makinenin dişlileri gibi görürler. Tek tipçidirler. Bu nedenle tek kelimesine bayılırlar. Tekçilik temel sloganlarıdır. Bu tekçiliğe ruhani efsun eklemeyi asla ihmal etmez, tanrısal payeler yüklenilmesine bayılırlar. Yalaka, methiyeci şarlatanlarla çevrelerler kendilerini. Hemen her gün kraldan çok kralcı olanlar alayının resmi geçit törenine tanık olursunuz.
Diktatörler çevrelerinde sadece, yalaka, methiyeci şarlatanlar toplamazlar, karanlık, kirli, cani ruhlu bir vurucu güç toplamayı da ihmal etmezler. Yasal ve yasa dışı bütün alanların kontrolünü tek elde toplar, sıkı sıkıya kendilerine bağlarlar. Memlekete bilim insanı, hukukçu, yazar, sanatçı, ekonomist, askeri uzman, tarikat şeyhi gerekirse, bunların kimler olacağına şahsım karar verir. Eh mafya gerekli ise bunada şahsım karar verir. Dolandırıcı, soyguncu gerekirse buna da şahsım karar verir. Devletin yasal kurumlarının baskısı ile hizaya getirilemeyenleri hizaya getirme görevi şahsım mafyasına verilir. Kirli, karanlık işler bunlar üzerinden yürütülür. Muhaliflere bunlar üzerinden ayar verilmeye çalışılır.
Bütün bu süreçler ve aşamalarda mutlak kontrolün sağlanmasının son bir ayağı kalmıştır. O ayakta tamamlanır. Buyruk kesindir. Bundan böyle şahsım devletinden daha iyi bildiğini söyleyen, şahsım devletinin yanlış yaptığını düşünen herkes gafildir, hainidir, katli vaciptir.
Bu aşama bütün diktatörlerin mutlak muktedir olduklarını düşündükleri aşamadır. Herşeyin kontrollerinde olduklarını düşündükleri aşamanın, aynı zamanda çürümüş, kokuşmuş ve çöküşe geçmiş bir aşama olduğunu göremezler.
Toplumdan, toplumsal gerçeklerden kopmuş, sırça köşklerinde, yandaş, yalaka şarlatanlarla kuşatılmış, onların reflekslerini, kendi refleksi olduğu sanrısına kapılmıştır. Herşeyin adım adım avucundan kayıp gittiğini, çepe çevre kuşatıldığını, kontrolü kaybettiğini göremez. Toplumda ortaya çıkan hoşnutsuzluğu, büyük bir kin ve öfke patlamasının esaretinde şiddetle bastırmaya çalışır. Devlet şiddetini, mafya şiddeti ile harmanlayarak devreye sokarlar.
Yoğun baskı ve şiddet sonucu yaratılan korku iklimi adım adım parçalanır, toplum korku iklimini üzerinden attıkça safları sıklaştırır, buna karşı diktatörlerin refleksi daha fazla, baskı, şiddet ve korku yaymak olur. Tamda bu aşama daha büyük dip dalgayı harekete geçirir.
Halk yığınları, gerçek hainlerin kendilerini soyan, yoksulluğa ve açlığa mahkum eden, çocuklarının geleceğini çalan, harun pozlarında gelip karunlaşanların sırça köşklerini ve çevrelerindeki bir avuç mutlu azınlığın bekasını yıkmanın, ülkenin bekasını kurtarmak olduğunu görerek harekete geçerler. Mutlu azınlığın bekası için değil, toplumun bekası için harekete geçen bu dip dalga yayıldıkça, diktatörlerin çevresini, panik ve kaygı sarmalı sarar. Yandaş ve yalakalar adım, adım satış tezgahlarına doğru yönelirler. Yalakalar, kraldan çok kralcılar satış tezgahlarına doğru yönelirlerken içerideki pisliği de dışarı taşırlar. Böylece lağım patlamış, diktatörlüğün pislikleri sokaklara taşmıştır. Çürümenin, yozlaşmanın, yağmanın, kirli karanlık ilişkilerin ipliği bir bir pazara çıkar.
Rabialı günlerin, tek reis, tek mafya, tek soygun düzeni, tek beka sürecine evrildiği evrelerin adım adım finaline yaklaştığımız bu günlerde, beştepeden ülkeye şehirlerin sokaklarına akan pis kokulu irin, sadecr buz dağının su yüzeyinde görünenidir. Soygunun ve vahşetin boyutları mordor karanlığının yıkılması ile gün yüzüne çıkacaktır. Mordorun orklarının ortalığa yaydıkları pis kokuların temizlenmesi farklı aşamaları kapsayan, çok zorlu mücadelelerle mümkündür. Bunun en önemli ayağı da basın ayağıdır. Bu nedenle özgür basının sesini kesebilmek için olmadık yöntemler denemektedirler. Bu çabaları da sonuçsuz kalmaya mahkumdur. Son sözü Charles Caleb Colton’a bırakarak noktalayalım.
“Nasıl güneş batmadan akşam olmazsa; Basının elinden özgürlüğü alınmadan da diktatörlük olmaz”
Average Rating