
Nurettin Yıldırım Yazdı: Maraş katliamınınım öncesi ve sonrası
19 Aralık Maraş katliamının yıldönümüne denk gelen günde CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Türkeş’in eşini ziyaret etti. Bu ziyaret nedeniyle Kılıçdaroğluna bir çok kurumdan, kişiden tepkiler oldu. Bu tepki ve tartışmaların, odağında Kılıçdaroğlu olurken, sanki CHP’nin Maraş katliamıyla bir ilişkisi yokmuş gibi havanda su dövülür gibi oldu. Öyle ki, CHP Maraş’ta yaşananları katliam olarak anarrmış da bilmeyenler varmış gibi Dahası bu Maraş katliamının gerçekleştiğinde sanki iktidar da CHP deģilde başkası varmış mış yapıldı. Bazı çevreler sadece Maraş değil, Maraş öncesi ve sonrası yapılan bütün katliamlarda sanki CHP’nin hiç rolü, günahı yokmuş, bu olaylar onun yönetiminde gerçekleşmemiş gibi bir tablo bu güne kadar hep oluşturuldu ve oluşturuluyor.. Kılıçdaroğluna şu bu diye veryansın edienler, ‘sağ olsunlar ’şu, bu yollu mahzuru da hiç eksik etmediler. Eleştiri, ya da mahzur derken bir anlamda CHP’ nim Maraş katliamındaki payı ve sorumluluğu görmezden geliniyor. Bir nevi “Alevi hassasiyetler” adı altında oy kaygısı gibi sakilerle CHP’yi ve lideri Kılıçdaroğlu’nu temize çıkarma gibi zoraki gayretler de eksik olmuyor tabi.
Maraş ve katliam demişken, bu konudaki bulanıkları giderme adına bir iki ve söz söylemek farz oldu. Maraş olsun, Sivas olsun yada daha önceki katliamlarda olsun Türk devletinin ve partilerinin iktidar, muhalefetiyle hepsinin bu gibi olaylarda ortak davrandığı sır değildir. Kendi beraberliklerini ve ortaklıklarını saklamadan söylüyorlar zaten. Her defasında da bunu milli mutabakat yaklaşımı diye gözlere sokuyorlar. Belki biçim bazında kimi dönem aralarında fark varmış gibi bir görüntüler olabiliyor. Bazen “O kadarı da olsun” tarzında çok küçük nüans farklılıkları olur tabi ama öz itibarıyla temel anlayışları aynıdır ve değişmezdir.
devlet eliyle Maraş katliamı bilindiği üzere 1978’ de CHP’ nin iktidar, Ecevit’in de başbakan olduğu, 19 Aralık ile 26 Aralık günleri arasında gerçekleşmiştir. Adını doğru koymak gerekirse katliam tezgahlanan oyunlar ve özellikle milliyetçi, İslamcı sağcıların kışkırtılıp sokağa dökülmesiyle gerçekleştirilmiştir. Sağ cennahın devletle ortak düzenlenmiş olup tetikçiliğini başta faşist MHP ’ve siyasal İslamcı Türkçü milliyetçi kesimlerin çektiği Kürd ve Alevilerine yönelik organizeli bir şekilde gerçekleşmiş ve gerçekleştirilmiş bir katliamdır. Türk Resmi rakamlara göre, yedi gün süren bu olaylar sırasında 120 Kürd Alevi insanı öldürüldü. Aynı şekilde Kürd ve Alevilere ait 200’ün üzerinde ev yakıldı, 100’e yakın işyeri yağmalandı, yakıldı ve tahrip edildi. Yanı bu sonuç devletin resmi olarak kabul etiği şekliyle böyledir.
Ancak devlet dışı kişi, kurum vb. Araştırmacıların, gözlemcilerin bu katliama dair tespitleri ve söyledikleri bu resmi devletin tespitlerinin çok çok ötesinde bir kayıp, hasar ve tahribattın yaşandığını yönündedir. Evet, Maraş katliamı diyoruz da ama birde sonu gelmeyen bir aması var. Ne olacak şimdi, katliamlar duracak mı? Türkiye de bizahti devletin eliyle yada gözetiminde yapılan, işlenen o kadar çok kanlı eylemler, katliamlar ve insanlık suçu niteliğinde olaylar var ki, saymakla bitmez. Maraş katliyamı da bunlardan sadece birisidir, bir tanesidir.
Türkiye tarihi baştan başa suçlarla örülü kanlı bir zülüm ve katliyamlar tarihidir desek yeridir.
Türkler ve yöneten, sorumlu mercihleri hiç bir dönem ve hiç bir zaman bu kendi kanlı katliyam tarihleriyle hesaplamayı düşünmediler ve öyle anlaşılıyor ki düşünecek gibi de değiller. Çünkü kanla beslenenler, bu kanın durmadan akmasını, akıtılmasını istemektedirler. Ne yazık ki, bir de böyle bir gerçeklik vardır.
İktidarda olanı katliyam yapar, muhalefeti de o katliyamı savunur. Muhalefet, “etme, yapma” demez. Hep öyle olmuştur. Dun de öyleydi, bu günde böyledir. Mustafa Kemal’in ilk icraatı biliyorsunuz İttihatçıların, yanı Osmanlının Ermeni soykırımını sahiplenmesi olmuştur. Halbuki i soykırımı yapan İttihatçı kadrolar kabullenme yönünde beyanlarda bulunarak ve kabullenme yönünde itiraflarda bulunurken güya Cumhuriyeti kuranlar M, Kemal ve devlet yönetenleri “yok öyle bir şey” deyip yapılanları inkar ettiler ve yok saydılar.
Mesela atıyorum diyelim ki, günün birinde Erdoğan çıksa biz Erin’de, Sur ’da, Cizre’de, Şırnak’ta, Nusaybin’de vs katliam yaptık dese Türk partileri, CHP ve Kılıcdaroğlu gibiler ne diyecek? Ne diyecekleri belli. “Devletimiz asla katliam yapmaz” vb yönünde açıklamalar olur. Yok öyle olmaz diye aksini idia etmek mümkün mü? Hayır!
Yani ‘görünen köye kılavuz istenmez’ gibi bir durum var ortada.
Çünkü, şartlar ve durumlar ne olursa olsun Katliamları bir şekilde sahiplenirler ve savunurlar. Devletin ve milletin bekası adına olması gereken vakalar olarak görürler ve adlandırırlar. Bu da ne yazık ki, katliamların devam edeceğinin habercisidir. Bu refleksin zihin kodu ve anlayışı ırkçılığa dayanır. Irkçı ve tekçi iktidar anlayışının katliamdan başka bir iddiası olamaz. Hep bu ırkçı kaynak üzerinden yol almak isteyenler iktidarımdan, muhalefetine dönüşümlü ya da değiştirmeli bir birlerini izleme ve kollama siyasetiyle yol almak istemişlerdir. Bugün de aynı zihniyet güncellenerek katlanarak sürüp gidiyor.
İşin garip tarafı, Türk devlet yönetici elitleri kanlı katliam tarihlerini şu veya bu adla sahiplenirken ve bu katliam alışkanlıklarını sık sık kullanmaktan imtina etmezken, halen bazılarının çıkıp bu katliam olaylarını, “dış güçler, emperyalizm ‘in oyunları” diyerek meseleden devletin sorumluluğunu ve esasta rol oynayanları atlamalarıdır. Bunların bu lafu güzaftan gazel okumalarının varlığı hic de eksilmiyor. Sanki Türk devlet ve yönetim damarında anlayışında halka, halklara kötülük etme, katliyam yapma isteği, niyeti, zemini, siyasal, sosyal dayanağı onu besleyeni yokmuş gibi davranır. Bunu emperyalist devletlerinin kötülüğü, bir oyunu, çabası ve hilesiymiş gibi sunar. Elem ve kulem eder bin bir derede su getirir katliamcıları temize çıkarır.
Türk devletinin, ulusalcı milliyetçilerinin ve egemenlerinin yatıkları kötülü icraatlarının altında illah bir emperyalist oyun, kışkırtma vs gibi bir dış oyunun aranmasına gerek yoktur. Türkler egemenlik zihin kodlarında merhametsizlik, acımasızlık, zülüm ve kötülük potansiyeli zaten fazlasıyla vardır. Ve tarihin her döneminde göstermişlerdir Başkalarından bunu satın alma gibi bir ihtiyaç vs. durumları yoktur. Aksine bu konuda iyi bir satıcı oldukları bilinmektedir. Çünkü barbarlık kavramının kendisi bizahti Türklerin acımasız, vahşi uygulama ve pratiklerinden bire bir üretilmiş bir kavram olduğu unutulmamalıdır.
Yine soykırım kavramı ve tanımı esasta Türklerin, Ermenilere bire bir yaptıkları kötü uygulamalardan, öldürme biçimlerinden icat edildiği herkesin malumu, bunun bizzat bu soykırım kavramını tanımlayan icat eden, tarifleyken kişi tarafından ifade edildiği bilinen bir durumdur.
Yine, Hitlerin Yahudi soykırımı, Türk- Osmanlı’ nın Ermeni soykırımından esinlendiği ve Ordan beslendiği, ilham aldığı kendisinin söylemlerinde mevcuttur.
Bu gün bile yapılan Kürt katliamları ürpeti veren nitelikte öylesine barbar ve vahşi bir hal almıştır ki, kelimelerin gücü tatmin edici tarifi ve izahatı vermekten yetersiz kalıyor.
Kürdlere, siyasi hareketine HDP’ye ve yönetenlerine, direnenlere, itiraz edenlere “ terörist” yaftalamalarla yapılan baskılar dünyada benzeri az görünen bir tür siyasi soykırım yöntemiyle yok etme, Kürdleri tamimiyle siyaset dışı bırakma ve her türlü sekliyle, varlığıyla hedef gösterilmesidir.
Öyle ki, Kürdün canlısından Mezardaki ölülerini bile her gün yeniden yeniden katliamdan geçiriliyor. Kürt mezarlarının tahrip edilmesi, cesetlerin yağmalanıp, yok edilmesi tarihte de eşi benzeri olmayan, görülmeyen uygulamalardır. Tarifi yoktur. Ne eleştiri, uyarıya yer vardır, ne hak, hukuk, adalet ne insan haklarına. Ne şu ne bu, hiç bir kural kaide ve değer ölçüsü yoktur. Var olan dört başı mahmur giden vahşi saldırılardır ve katliamcı uygulamalar serisidir. Nerede nasıl duracağı da bilinmiyor ve kestirilemiyor.
Asılda bu yapılanların yeni bir tanıma kavuşturulması ve yeniden anlamlandırılması gerekmektedir. Buna ihtiyaç vardır diye düşünüyorum. Çünkü eldeki mevcut veriler olup bitenleri açıklamakta eksik ve yetersiz kalıyor.
Her şeye rağmen Durum ne olursa olsun zalimler bir gün hesap vermekten ve nihayetinde İnsanlık nazarında lanetli olmaktan kurtulamazlar. Dolaysıyla Maraş katliamı dahil bütün katliamların mağdurları ve direnenleri unutulmayarak onure edilirken, kahrolası katliamcılara da nasip olan tek şey vardır o da lanettir. Hak arayanlara, adalet isteyenlere ve en çok da Kürd halkına yönelik, devletin “yok etme, öldürme” eylem ve arzusunun, insanlık dışı bir hırsla devam ettirildiği bu günlerde Erdoğan ve yönetiminin sıkışmışlığı ve korkusu daha da büyüyor ve küçülen kendisi oluyor. Bunun da altını bu şekilde çizelim.
Average Rating