

GÜNEY HALKIMIZ AYAKTA Hasan H. Yıldırım & Hussein Erkan
Uluslararası alanda güvenirliğini kaybetmenin yanı sıra Barzaniler, Kürdistan halkı nezdinde de kredisini kaybetmiş durumdadır. Siyasi ve pratik uygulamalarıyla artık halkın canına tak etmiş bir konuma gelmişlerdir. Halk açlıkla debelenirken Irak-PDK kurmayı ve Barzaniler, pembe köşklerinde keyif ve sefalarını sürüyorlar. Halk çöplüklerde yemek kırıntıları ararken Barzani ailesinin çocukları milyarlık servetleriyle piyasada caka satıyorlar.
Bu realite yaşanırken kimi birey ve çevreler bunu görmesi gerekirken bir maaş, bir ihale almak için Irak-PDK ve Barzanilerin kapısında nöbet tutuyorlar. Tıpkı onlar gibi milleti ve ülkeyi para karşılığı satışa çıkarıyorlar. İşin tuhaf tarafı bunu “bayrakla“ “miliyetçilikle“ “bağımsızlıkçılıkla“ kılıflıyorlar. Oysa en çokta uzak oldukları kavramlar bunlardır. Bu kavramlar sadece onların ihanetlerinin örtü aracı oluyor.
1992 yılından bu yana fiiili olarak Hewler iktidarını gasp eden Barzaniler ve onların koruma gücü Irak-PDK Kürdler lehine tek bir adım atmış değildirler. Milli bir politika değil, Barzani ailesinin çıkarını esas alan bir politika izlediler. Ortada milli bir birlik yok. Milli bir ordu yok. Milli bir istihbarat örgütü yok. Milli bir eğitim yok. Milli bir yargı sistemi yok. Mahkemeler parti büroları gibi çalışıyor. Ekonomik şeffaflık yok. Ele geçirdikleri ekonomik olanaklarla aile diktatörlüklerini kurdular. Bunu sürdürmek için İran ve Türk devletlerinin desteğini almalarının yanı sıra, kurdukları istihbarat ve askeri güç ile halkı zapt-u rap altına aldılar. Bu askeri ve istihbarat örgütlülükler milli olmayıp Irak-PDK’nin çıkarını savunan milis güçlerdir. Artı aşiret ileri gelenlerini para ile satın alarak onlar aracılığıyla toplum üstünde denetimlerini sağladılar. Bu politika sonucu halk giderek açlığa mahkum edilirken, kendileri dünya milyarderleri içinde yerlerini aldılar.
Hewler iktidarını gasp eden Barzaniler, korkunç bir diktatörlük kurmuşlar, halkı işsiz, aç, susuz bırakmışlardır. Bu durumdaki halk zaman zaman sokağa çıkarak isyan etti. Her isyan kanla bastırıldı. Fakat bunlar, halkı isyan etmekten alıkoymadı. Halk bugün yine sahaya indi. Fakat halk önderliksiz. Planlı-programlı bir karşı koyuş yok. Zaten en büyük çıkmaz da budur. Bu çıkmaz ne zaman aşılır belli değildir. Bu, aşılsa bile eğer uluslararası bir destek almazsa, mevcut güç oranları nedeniyle, yenilmekten, bir katliamdan kurtulamaz.
Kürdistan’ın güneyinde bunlar yaşanırken, kimi çevreler, 1992 yılından bu yana Hewler iktidarını gasp eden Barzanileri eleştirmeleri gerekirken, demokratik temelde haklı taleplerle haklarının mücadelesini veren halkı suçluyorlar. Kraldan çok kralcı olmak buna derler. Oysa 30 seneden bu yana Hewler iktidarını gasp edenlerin niye devleti devlet yapan tek bir kurum oluşturmak için bir adım atmadıklarını sorgulamaları gerekirken, olumsuzlukların nedenini halka yüklüyorlar. Bu da kapıkulu olmanın sonucudur.
Otuz senedir milli bir politika oluşturulamadı ve bu milli politika temelinde milli birlik kurulamadı. Bundan öte, siyasi güçler arasında olduğu gibi, halk ta kutuplaştırıldı. Bu da az gelmiş olacak ki, ülkenin ortasına Dergele sınırı çekilerek bölündü. Bu da yetmedi, Türkiye ve İran istihbaratı ve ordusu güneye taşındı. Ekonomi onlara terk edildi. Öyle bir durum yaratıldı ki, şu an Kürdistan’ın güneyinde siyasetten ekonomiye, istihbarattan askeriye, hatta kültüre kadar uygulanan siyaset, Tahran ve özelikle Ankara’da oluşturup kendilerine dayatılmıştır. Onlar da bunu olduğu gibi itirazsız uygulamaktadır. Durum budur. Görmek isteyen herkes bunu görebilir. Fakat rant peşinde olanların dışında. Ki, onlar, çoktan petro-dolar karşılığında milli ruhlarını satmışlardır.
Bakar mısınız; halk işsiz, parasız, aç, susuz ve sefil. İş istiyor, aş istiyor, oralı olan yok. Halkın bu haklı istemleri iktidar tarafından görülmezlikten geliniyor. Halk ta haklı olarak istemlerini sokağa taşıyor. Sessini yükseltiyor.
Peki iktidar ne yapıyor?
Sanki halkın işsiz, parasız, sefil bir yaşamı yokmuşcasına ve bunun kendi politikalarının sonucu olduğuna bakmaksızın, “dış güçlerin kışkırtması“ biçiminde değerlendiriyor. Hatta daha ileri giderek “güneydeki yönetimi zayıflatmakla“ suçluyorlar. Alışık olduğumuz bir suçlama. Tüm diktatörlüklerde baş vurulan ucuz bir iftira. Demezler mi, eğer “dış güçler“ bu kadar halkı ayağa kaldırabiliyorsa demek ki, senin yönetim politikanda bir sorun var. Bunu sorgulayacağına “dış güçler“ ucubesi arkasına saklanmak kimseyi haklı kılmaz.
Yanı sıra, haklı olarak sokağa çıkıp hak arayışında olan kitlenin içine birkaç provakatör de katılabilir. Haklı mücadeleyi haksız bir zemine çekme girişiminde bulunabilir. Mevcut yönetim bunu görmesi gerekirken, o suçu hak arayışındaki kitleye yüklüyor. Bunun nedeni açık. İktidar kendisine karşı tek bir ses istemiyor. “Seni aç bıraksam da, baskı yapsam da kaderine rıza göstereceksin. Sessini çıkarmayacaksın“! Politikaları budur.
Bir iddia daha ortaya atılıyor. İsyancıların Kürdistan bayrağını indirdiği, onun yerine Irak bayrağı astıkları iddiası. Araçtırdığımız kadarıyla, bu konuda resmi bir açıklama yok. Bu haber Irak-PDK destekleyici kuzeyli kemikçilerin iddiası olduğu gerçeği karşımıza çıkıyor. Velev ki, binlerce insanın sokağa çıktığı bir eyleme birkaç provakatör de katılabilir. Provokasyon yapabilir.
İktidar sahipleri bunu tahmin edemez mi?
Düşünmek gerek. Hewler iktidar sahipleri ve kapıkulları kitle içine sızmış birkaç provakatörün ipine niye sarılıyorlar?
Aslında mesele daha aklı selim incelenirse, bu provakatörlerin de mevcut iktidarın paralı ajanları olduğu ihtimali çok yüksektir. Bu bir, ikincisi; provakasyonu yaratan güçlerin mevcut iktidarın arkasındaki İran ve Türk devlet ajanları olduğuna şüphe yoktur. Yoksa, hiçbir Kürd, Kürdistan bayrağını indirip onun yerine Irak bayrağı asmaz.
Ki, Hewler iktidarının Irak bayrağıyla bir sorunu da yoktur. Kürdistan‘ın her alanına Irak bayrağını asan kendileridir. Parlamento dahil tüm resmi kurumlarda Kürdistan bayrağının yanı sıra Irak bayrağı da asılıyor. Ki, bu anayasal bir zorunluluktur. Ve en son Hewler hükümeti ile Irak merkezi hükümeti Şengal meselesinde bir anlaşma yapıldı. Anlaşma gereği Şengal Irak’a teslim edildi. Irak oraya kayyum atadı ve Irak bayrağı dışında tüm bayrak ve flamalara yasak getirdi. Barzaniler dahil onların kapısında kemik kovalayanlar bu konu da bir itirazda bulunmadı. Şimdi kalkıp bir halk hareketi olan halkın son eylemlerini boşa çıkarmak için bayrak davası güdüyorlar.
Şengal’i Irak’a teslim edip Irak bayrağı asılırken neredeydiniz?
Kürdistan bayrağını şimdi mi hatırladınız?
Sahi aklı melekeleriniz yerinde mi?
Bu rezalet yaşanırken ortalıkta görünmeyen kuzeyli kemikçiler bilinçsiz halk kitlelerinin milli duygularını istismar edercesine son halk hareketini boşa çıkarmak için; “Kürdistan bayrağı indirildi, Irak bayrağı asıldı“ gibi asılsız bir iddia ile ortalığı kirletmektedir. Bunu meslek edinmişlerdir. Ne zaman halk kitleleri bir hak arayışına girse Hewler iktidar sahipleri ve onların kapısında kemik kovalayanların sığındıkları; ya Kürdistan bayrağı, ya milliyetçilik ya da bağımsızlık kavramı olmaktadır. Bu sadece Kürdistan’da olan bir durum değildir. Diktatörlüklerin hakim olduğu tüm ülkelerin başvurduğu bir yöntemdir.
Kitlelerin sokağa çıkmasıyla eylem sürecinde Hewler iktidar ortağı partilerin, binalarına, bazı kaymakamlık ve devlet dairelerine de saldırdılar. Bu gayet doğal bir durumdur. Çünkü işsizliği, parasızlığı, sefil yaşamı kendilerine reva görenlerin bu kurum ve sahipleri olduğunu biliyorlar. Daha ötesi bu kurumlar sömürgecilere hizmet eden kurumlardır. Başlarında da sömürgecilere hizmet eden valiler vardır. Bu nedenle halkın buralara saldırması kadar doğal bir şey olamaz. Aslına bakılırsa bu eylemler mevcut iktidarı tasfiye etme provalarıdır. İktidar değişimi yakıp yıkma ile olur. Veya iktidar sahiplerinin kitleleri bir katliamdan geçirerek iktidarlarını koruma çabaları sonucunda olur. Dünyada tüm devrim ve karşı deverimlerin şaşmaz kuralı budur. Kimi çevrelerce eleştiri konusu olan bu durumdur. Bu, da gayet normaldir. Çünkü mevcut durum onların çıkarlarına cevap veriyor.
Düşünmek gerek. Eylemler neden YNK bölgesinde oluyor? Bu, YNK’nin daha ılımlı olmasından kaynaklanıyor. Irak-PDK gibi halkı katliamdan geçirme tutumları olmamasındandır. Aynı eylemler Irak-PDK bölgesinde olsaydı, eylemcilere karşı tutum katliam düzeyine varırdı. Eylemler bu süreçte Irak-PDK bölgesine sıçrar mı, sıçramaz mı belli olmamakla beraber, eğer sıçrarsa kitleler bir katliamdan geçer. Ki, bunun hazırlığında oldukları icaatlarıyla görülüyor. Tüm milis güçlerini buna göre konumladıkları biliniyor. Elleri tetikte bir kımıldama bekliyorlar. Irak-PDK bunu sömürgecilerden aldıkları destekle icra eder. Mevcut olan diktatörlük daha da çıplak bir hal alır.
Bazı muhalefet partileri eylemlerin haklılığını dile getiriyorlar. Irak parlamentosunda da bu dile getirildi. Bu eylemlerin nedenini Hewler iktidarının hırsızlığına, rüşvetçiliğine, hukuksuzluğuna, keyfi uygulamalarına bağlandı. Kitlesel olarak sokağa çıkan eylemciler, partili olmayan aydın, yazar, sanatçılar tarafından da desteklenmektedir. İşin aslına bakılırsa, Irak-PDK dışında eylemlerden rahatsız olan pek yok. Bir de Irak-PDK kapısında nöbet tutan kuzeyli kemikçiler var. Ki, bunlar zaten çoktan kendileri ile halk arasına aşılmaz duvarlar örmüşlerdir. Onlara göre halk kitlelerinin canı cehenneme. Halk onlar için düşman ama sömürgeciler “kardeş, dost ve stratejik müttefiktirler.“ Yaşanan realite budur.
Kim ne düşünürse düşünsün, ne gibi yaptırımlar uygularsa uygulasın; çağımızda hiçbir diktatörlük ebedi değildir. Barzanilerin aile diktatörlüğü de halkımızın başkaldırısıyla yıkılacaktır. Sonları Saddam Hüseyin ve Kaddafi’nin akibetiyle aynı olması kaçınılmazdır. Bu sadece zaman meseledir.
10 Aralık 2020
Average Rating