

İNÖNÜ’NÜN ‘ORTANIN SOLU’, ECEVİT’İN ‘TOPRAK İŞLEYENİN’, KILIÇDAROĞLU’NUN ‘ADALET’ OYUNU ! /Teslim TÖRE YAZDI
CHP izlemiş olduğu sığ politikaları nedeniyle nihayet zor durumda kalarak tarihinde hiç olmayan bir mücadele sürecine girdi. Sadece yüz yıla yakın tarihinde olmayan değil, yüz yıldan beri hiç gereksinim duymadığı, kimse için istemediği “adalet” için yollara düştü. “Adalet” CHP’nin tarihinde hiç olmadığı gibi ağzına da fazla yakışmıyor, ama zaman ve zemin itibarı ile son derece isabetli bir eylem oldu.
Hemen belirtmem gerekir ki; Erdoğan despotizminin baskısı nedeniyle “adalet” yürüyüşü toplumun temel bir talebi haline geldi. O nedenle Kılıçdaroğlu’nun öncülüğünde başlatılmış olan yürüyüş, toplumun ezici çoğunluğunun desteğini almış durumda. Demokrat olan, demokrasiye gereksinim duyan herkes tarafından da desteklenmelidir. En çok da devrimci demokrasi güçleri desteklemelidir. Fakat CHP’nin kendi tarihi boyunca devrimci demokrasinin yaratmış olduğu birikim ve değerleri devşirip, devletin hizmetine verdiği gerçeği unutulmadan desteklenmeli.
Genç okuyucularım bilmeyebilir, benim yaşımdakiler İsmet İnönü’nün “ortanın solu” söylemini, Bülent Ecevit’in “toprak işleyenin, su kullananındır” sloganını neden üretip seçim propagandası yaptıklarını çok iyi bilirler. İnönü: TİP’in (Türkiye İşçi Partisi) 15 milletvekili ile parlamentoya girmesinden sonra, ideolojik olarak TİP’in yolunu kapatmak için “ortanın solu” diye bir kavram türetti. Fakat devamında Demirel hükümetinin TİP’in parlamento dışı bırakılması için “nispi temsil” seçim sistemini iptal etmesine, tıpkı Kılıçdaroğlu’nun dokunulmazlıkların kaldırılmasında, oyları ile AKP’ye destek verdiği gibi İnönü de Demirel hükümetine destek verdi. İnönü CHP’si Demirel ve partisi Adalet Partisi ile işbirliği yaparak TİP’i parlamento dışına atma ve siyasi hayatına son verme, sözüm ona “adaletini” hayata geçirdiler.
Aynı şeyi Ecevit ’74 seçiminde yaptı. 68 kuşağı denen devrimciler, çok zorlu mücadelelerle önemli birikim ve değerler ürettiler. Ama üretmiş oldukları birikim ve değerleri legal alana taşıma olanağı yaratamadılar. Ayrılıklar, ideolojik yetmezlikler, iç çatışmalar, kanlı kavgalar sonucu yasal siyasi arena tamamen CHP’ye bırakıldı. Ecevit, solun o dönemde % 20’lere varan oy potansiyeline konmak için: Toprak işleyenin, su kullananın olacaktır sloganı ile seçime girerek devrimci demokrasinin kanı, canı pahasına oluşturmuş olduğu bütün potansiyeli CHP’nin, dolayısı ile de devletin dağarcığına aktardı.
Çok partili döneme geçildikten sonra söz konusu seçim CHP’nin en çok oy aldığı seçim oldu. İktidar oldu, ne “toprağı işleyene”, ne de “suyu kullanana” verdi. Ne de bugün Kılıçdaroğlu’nun aramakta olduğu “adaleti” gerçekleştirdi. “Adalet” yerine Maraş katliamının başbakanı olarak tarihe geçti. Seçimden sonra yapmış olduğu ilk açıklamalarından birisi de “kimseye diyet borcum yok” açıklaması olmuştu. Oldu bitti CHP’nin T. Cumhuriyeti’ne karşı en önemli görevi: Solun, sosyalistlerin kazanımlarının içini boşaltmak, devletin hizmetine sunmak olmuştur. “Adalet” yürüyüşünü başlatan ve devam eden Kılıçdaroğlu’nun amacının da İnönü ve Ecevit’ten farklı olmadığı kesin.
Her ne kadar akşam sabah “adalet” yürüyüşünün bir CHP yürüyüşü olmadığı açıklaması yapılsa da: amacın, Gezi ve HAYIR potansiyelini CHP’nin potasına aktarmak olduğuna kuşku yok. “Adalet” yürüyüşü: Otuz yıllık tek parti iktidarı ve çok partili dönemde tek başına hükümet kurduğu, koalisyon ortağı olduğu süreçlerde en ufak bir çaba bile göstermemiş olan CHP tarafından yapılmaktadır. CHP’nin, ne tek parti yönetimi döneminde ne de çok partili döneme geçildikten sonraki müzmin ana muhalefet partisi olarak parlamentoda kaldığı dönemin hiçbirisinde “adalet” diye bir derdi olmadı.
Ne zaman ki, Gezi’den sonra güçlü bir toplumsal muhalefet oluşmaya başladı, 16 Nisan referandumundan güçlü bir HAYIR çıktı ve sol bir potansiyel oluştu; CHP İnönü’nün “ortanın solu” ile TİP’i ekarte ettiği, Ecevit’in “toprak işleyenin” diyerek solun üretmiş olduğu değerlerin içini boşattığı gibi Kılıçdaroğlu da “adalet” sloganı ile devreye girerek Gezi’den beri oluşmuş olan birikim ve değerlerin içini boşaltarak siyasi çıkar sağlamayı amaçlıyor. Oluşmuş olan potansiyeli HDP ve diğer devrimci demokrasi güçlerinin değerlendirmesini önlemek için Kılıçdaroğlu “adalet” yürüyüşünü başlattı. CHP’nin niyetinin bu olduğuna hiç kuşku yoktur.
Ama mevcut siyasi ortam ne İnönü’nün “ortanın solu” uydurmasının, ne de Ecevit’in “toprak işleyenin” sahte sloganının ortamı ile aynıdır. Her iki süreçte de T. Cumhuriyeti devletinin hükümeti DP (Demokrat Parti), AP (Adalet Partisi) vb. gibi partiler tarafından kurulmuş olsa da devletin ideolojisi Kemalist ideoloji, bürokrasisi Kemalist bürokrasi idi. O nedenle CHP gönül rahatlığı ile devlete hizmet ediyordu. Erdoğan bütün bunlara son verdi, devletin ideolojisini, bürokrasisini tepeden tırnağa değiştirdi. CHP’nin hiçbir rengini devletin içinde bırakmadı hepsini söküp attı. Devleti tümü ile kontrolü altına aldı. CHP’yi parlamentoda da devre dışı bırakarak sistemin dışına atmanın kıyısına getirdi.
CHP yapmakta olduğu “adalet” yürüyüşü ile kendini yeniden kabul ettirmenin zeminini yaratmaya çalışıyor. Ancak belirtmek gerekir ki mevcut siyasi ortam CHP’nin bu amaçlarından hiçbirisine varmasına olanak tanımıyor. O nedenle Kılıçdaroğlu; İnönü ve Ecevit’in yaptıklarını yapamayacaktır. CHP’nin söz konusu dönemlerde olduğu gibi gireceği bir devlet sığınağı artık yoktur. Ya ciddi ve gerçek muhalefet partisi konumuna gelecek ya da siyasi hayattan silinip gidecektir. Mevcut siyasi ortam devrimci demokrasi güçlerine çok önemli bir manevra alanı yaratmış durumda. Şu haliyle bile devrimci demokrasinin manevra alanı CHP’nin manevra alanından daha geniş ve elverişli. Yeter ki sol, özellikle de HDP, ÖDP Genel Başkanı’nın “adalet” yürüyüşünde yaptığı gibi geçmişte yapmış olduğu yanlışların aynısını tekrarlamasın. Kendi politik perspektifini oluştursun, CHP’nin gölgesine sinmesin, CHP ile eşit koşullarda politika yapsın, mücadelenin inisiyatifini CHP’ye bırakmasın.
CHP, Devri Erdoğan’a kadar devletli bir parti idi. CHP’liler “bu devleti biz kurduk, bu devlet bizim devletimiz” diye övünüyorlardı. Artık öyle bir devletleri yoktur. Bu son dokunulmazlıkların kaldırılmasında AKP ile yapmış olduğu ittifak, ona vermiş olduğu devlet hizmeti, döndü dolaştı kendine ayak bağı oldu. Erdoğan’la işbirliği yaparak hapse attırmış olduğu HDP milletvekillerinin hiçbirisine yükleyemedikleri “casusluk” suçu ile CHP milletvekilini hapse koydular. Evet, Erdoğan’ın amacı HDP’yi yok etmek, ama buna karşın CHP’nin sandığı gibi HDP’nin parsasını CHP’nin toplamasına olanak tanımak değil. Amacının CHP’yi de yok etmek olduğunu, CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nu casusluk suçlaması ile hapse koymakla gösterdi.
O nedenle CHP, tarihinde bugüne kadar hiç yapmamış olduğu bir eylemi yaparak parlamento dışına çıktı. Bu devrimci demokrasinin değerlendirmesi gereken çok önemli bir fırsattır. Başlatılmış olan “adalet” yürüyüşü ile CHP, muhalefetin inisiyatifini ele geçirdi. Ele geçirmiş olduğu inisiyatifi elinde tutup tutamayacağını devrimci demokrasinin izleyeceği politika belirleyecektir. Her şeyden önce HDP’nin “sırtını” bir yerlere dayamış olmanın gölgesinden bir an önce çıkması gerekiyor. HDP “sırt dayama” politikasından uzaklaşır ve söz konusu imajı üzerinden siler, kendi dinamizmi ile siyasi arenada alan yaratabilirse, CHP eline almış olduğu inisiyatifi devam ettiremez, dilediği gibi at oynatamaz.
Türkiye siyasi hayatı her hal ve şartta yeniden yapılanacaktır. Yeniden yapılanma sürecinde HDP’nin mutlak manada yer alması gerekir. Türkiye, bölge ve dünya kapsamlı, net bir politik perspektifle siyasi arenadaki yerini almalıdır. Evet, HDP çok ağır darbeler yedi. Ama ortam devrimci bir nitelik taşıyor. CHP söz konusu niteliğin tümünü omuzlama yeteneğine sahip bir parti değil. CHP; ne Alevi sorunu, ne Kürt sorunu, ne de bölge sorunlarını çözmeye yönelik bir proje ve perspektife sahip değil. CHP devletten koptu ama milliyetçilikten kopamadı. Ne Türkiye’nin, ne bölgenin ve ne de dünyanın sorunları milliyetçi ideoloji ışığında çözülecek sorunlar değil. Milliyetçi ideoloji tarihsel ve toplumsal sürecini doldurarak, onun yaratıcısı olan kapitalizmin global sermayesi tarafından tarihin çöplüğüne atılmıştır. Üstelik Erdoğan diktatörlüğünün ayaklarından birisi; Sünni İslam ideolojisi ise diğeri de milliyetçiliktir. O nedenle milliyetçilikten CHP’ye fazla yarar gelmez. Ama önemli olan, karşıtının yaratılarak toplumun önemli kesimine sunulmasıdır.
Devrimci demokrasi politika üretiminde dinamik bir yol izler, özellikle sokak mücadelesine gereken ağırlığı verebilirse; CHP’nin, AKP ve MHP muhalefeti ile geliştireceği demokrasi karşıtı oyunları boşa çıkartabilir. İnönü’nün, Ecevit’in devrimcilere oynamış olduğu oyunun aynısını Kılıçdaroğlu’nun da oynamasına olanak tanımayabilir. Bu bağlamda atılacak olan en önemli adım: “Adalet” eylemine sahip çıkmak, onu daha ileri boyutlara tırmandırabilmektir.
Teslim TÖRE–Teletex News24
30 Haziran 2017
Average Rating