

PKK’Yİ UNUTAN VAR MI ?/Teslim TÖRE YAZDI – Teletex News24
Süleyman Soylu yıldırım hızı ile İçişleri Bakanı olurken aynı hızla da hızına uygun demeçler verdi. Verdiği demeçler çok keskin ve kesindi. Kürt sorunu ve PKK konusunda en keskin demeçleri; Süleyman Soylu kafa yapılı, Soylu kadar keskin demeçler veren, kadın kılıklı Çiller: ”Ya bitecek, ya bitecek” diyor, fakat bitiş tarihi vermiyordu. Soylu, Çiller’i sollayarak bitiş ya da bitireceği tarihi de veriyordu. Bitirme tarihi vermekle yetinmiyor, yanı sıra PKK’nin ismini unutturma ya da unutulma tarihini de veriyordu. “Mart ve Nisan aylarında” artık hiç kimsenin PKK’nin ismini bile hatırlamayacağını söylüyordu. Sadece söylemiyor, öyle yapacağını taahhüt de ediyordu.
Mart-Nisan çok gerilerde kaldı, altıncı aydayız. PKK’yi bitirmek ya da ismini unutturmak bir yana, son günlerde yoğunlaşan savaşta ismini bilmeyenler de duydular. Özellikle içlerinden birisi general, K. Kürdistan savaşının 13 kurmayının da bulunduğu helikopterin düşürülmesi ya da devletin açıklamasına göre “yüksek gerilim hattına çarpması” sonucu ölenlerden dolayı çıkartılan tantana ile Soylu’nun “unutturma” vaadinden sonra doğmuş olan çocuklar bile PKK’nin ismini öğrendiler.
O nedenle yazının başlığını “PKK’yi unutan var mı?” diye yazdım. Üstelik PKK’nin ismini sadece çocuklar öğrenmedi, bütün bir dünya öğrendi, biliyor. Soylu’nun, PKK’nin ismini Türkiye’de unutturması fazlaca işe yaramayacaktır. Kürt sorunu bir Türkiye sorunu olmaktan çıkalı, bir dünya sorunu haline geleli çok oldu. Kürt sorunu ile birlikte PKK de dünya tarafından bilinen bir yapılanmadır. Neyi, kime “unutturuyorsun”? Dünya nezdinde PKK Kürt, Kürt sorunu da PKK olmuştur. Bunu nasıl yok edip unutturacaksın? Bu boş gevezeliklerle ne Kürt sorunu çözülür, ne PKK yok edilir, ne de PKK’nin ismi kimseye unutturulabilir. Kuru sıkı ve kuru gürültüyü bile ifade edemeyecek kadar yapılan bu boş boğazlılıklar sadece ve sadece İçişleri Bakanı nezdinde Türkiye’yi itibarsızlığın da ötesine geçirir. AKP’de hiç akıllı bir insan yok mu, çıkıp bu kuru kalabalık laflar eden bakana: Dişini değil işini göster desin…
Tabi ki; Kürt sorunu konusunda bu komedi trajediler Süleyman Soylu ile başlamadı. T. Cumhuriyeti devletinin kuruluşu ile başladı. T. Cumhuriyeti devletinin kuruluşu başta Kürtler olmak üzere Türkiye coğrafyasında yaşmakta olan halklar ve ulusal grupların inkârı üzerine inşa edildi. Başta Mustafa Kemal ve T. Cumhuriyeti’nin diğer kurucuları; ismi Türkiye olarak değiştirilmeden önce Bizans İmparatorluğu’nun denetimindeyken ismi Anatolya (Anadolu) olan coğrafyanın var olan, hatta Osmanlı’nın varlığını kabul edip yaşamasına olanak tanıdığı bütün toplumsal doku ve dengeleri yok saydılar. T. Cumhuriyeti’ni bu toplumsal inkâr temeli üzerine kurdular. İnkâr etmekle yetinmediler, Kürtler için merhum Uğur Mumcu’nun deyimi ile bir “prüfüsüre” (profesör) çok özel bir tarih de yazdırdılar. “Kart kurt” tarihi… Bu komik tarih tezine göre: Türkiye’de Kürt yoktur, dağlarda yaşamakta olan Türkler vardır. Söz konusu Türkler: Kar yağıp da üzerinde yürüdükleri zaman “kart-kurt” diye çıkartmış oldukları ayak seslerinden dolayı Kürt olarak nitelenmişlerdir. Gülünç, gülünç olduğu kadar da korkunç olan bu tarihi komediyi de aşan böylesi bir soytarılığı insanlık tarihinde T. Cumhuriyeti devletinin kurucularından başka hiçbir ülkenin devlet ricali yapmamıştır.
Tarihte böyle bir şey ya da benzeri yoktur. Varsa da en azından ben okumadım. Bir ulusal topluluğu (Kürt Ulusunu) komik “prüfüsür” ya da “profüsürlere” böylesine trajedi-komedi tadında tarihler yazdırarak inkâr etmeye, yok saymaya çalışan, yok sayarak da o ulusun yok olacağını düşünebilen, buna inanan insan grubuna ne denir, bilmiyorum. Üstelik tarihlerine bakarsan, bir ulusu yani Türk ulusunu yedi düvele karşı savaşarak, yoktan var eden ve onu bir Cumhuriyet olarak kuran devlet adamları…
T. Cumhuriyeti’nin kurucularının kurgulamış olduğu bu komiklik komedisi durum, kurgulanışından bu yana bir asra yakın zamandır, Demirel’in deyimi ile 28 kez ayaklanma, 28 kez bastırma, “bastırma” derken korkunç kanlı katliam, soykırımlarla, kelimenin gerçek anlamı ile bitmez tükenmez, korkunç bir trajediye dönüştü. T. Cumhuriyeti devletinin kuruluşundan beri devletin bu trajik komedi politikası hiç değişmedi. T. Cumhuriyeti’nden beri kurulan bütün T.C. Hükümetleri Kürt sorununu nasıl çözeceklerini değil, sadece nasıl yok edeceklerini vâdetti, bu bağlamda Türk şovenizmine söz verip, hayata uyarlamaya çalıştı.
Tek partili dönemin hükümetleri, çok partili döneme geçişten sonra kurulan hükümetler hep aynı nakaratı tekrarlayıp durdular. Hepsini tek tek belirtmek gerekmiyor. Bekli kullandıkları kavramlar farklıydı, uyguladıkları yöntemler aynı değildi, taktiksel manevraları benzerlik taşımıyordu, fakat hepsinin içerikleri aynıydı: Kürt ve Kürt sorunu diye bir şey yoktu. Erdoğan’ın son dönemlerde: Kürt vatandaşlarım var, onların sorunları var, fakat Türkiye’nin Kürt sorunu diye bir sorunu yoktur demesiyle belli kıvırmalar yapılsa da sonuçta “alavere dalavere Kürt Mehmet nöbete” demeyi ifade etmekten başka bir anlama gelmiyor.
Halk arasında: Herkes sakız çiğner ama Arap kızı tadını çıkartır dendiği gibi Süleyman Soylu da T. Cumhuriyeti’nin kurucuları ve bugüne kadarki yöneticilerinden farklı olarak “Mart-Nisan’dan” sonra PKK’nin ismini de unutacaksınız diyerek sadece “tadını çıkarttı”. Veya tadını kaçırdı. Hepsi bu kadar. Tümünün Kürtlerle ve PKK ile ortak yanı birbirinden farklı ve daha kaba yalanlar söylemeleridir. Bugüne kadar T. Cumhuriyeti’nin devlet yöneticilerinin arasında en büyük yalanı Süleyman Soylu söylemiş oldu. Tabi ki yine de Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucularının yazmış ya da yazdırmış oldukları “kart-kurt” tarihi kadar büyük bir sahtekarlık boyutuna varamıyor.
Neyse… T. Cumhuriyeti devlet büyüklerinin Kürt sorunu ile ilgili söylemiş oldukları yalanları yarıştırmayı bir kenara bırakarak günümüze gelecek olursak: Kürt sorununu çözememiş olan Türk devletinin kendisinin çözülme notasına gelmiş olduğunu görebiliriz. Doku ve dengelerin birbiri ile yarışı ve tazyik olguları bir fizik kanunudur. Bir doku, bir diğeri ile aynı dairede ise ya biri diğerini ya da diğeri öbürünü etkisiz hale getirir. Türk devleti kurulduğu günden beri kendine karşıt olarak gördüğü, sürekli yok etmek için uğraşıp her yol ve yönteme başvurduğu Kürt sorununu bugüne kadar çözemedi. Fakat Kürt sorunu da onlarca yıldır uygulamış olduğu son derece güçlü gerilla mücadele yöntemi ile T. Cumhuriyeti’ni yenemedi, dolayısı ile de varlığına son verip, zafer ilan edemedi. Savaş her iki taraf için de fasit bir daireye dönüştü, etrafında dönüp duruyorlar fakat bir türlü yenişemiyorlar.
Akıllı bir devlet aklı: Yüz yıla yakın bir süredir denemedik hiçbir kurnazlık, fellizlik, âdilik, aşağılık yöntem bırakmayıp hepsini denedikten fakat geriye dönüp yok edemediğini gördükten sonra kesinlikle denemiş olduklarını bir daha denemeye kalmayacağı gibi bugüne kadar hiç denememiş olduğu bazı yol ve yöntemleri devreye sokar. Ama T. Cumhuriyeti devleti bir asırdır kullanmış olduğu yöntemleri tekrar tekrar denemeye devam ediyor. Kürt sorununu savaşla çözemeyeceğine bir türlü inanıp, ikna olamıyor. İkna olacağa da hiç benzemiyor. Bir kısır döngüdür içinde dönüp dolaşıp duruyor.
Kürt sorunu bölgenin çehresini tümden değiştirdi. En başta da siyasi çehresini değiştirdi. Özellikle de Suriye’nin yapısal, ideolojik, kuramsal yapısına damga vurdu da denebilir. Suriye üzerine yapılan çok sayıda plan var. Tabi ki Türkiye de içinde bölgeyi de ilgilendiren planlar. Suriye’de KSF olarak şekillenmiş olan Kürt sorunu bölgeye, özellikle de Suriye’ye yönelik planların hangisine destek verirse kabul bulacağı gibi belirleyici bir nitelik de taşıyor. Erdoğan devleti bunların hiçbirisini görecek bir öngörüye sahip değil. Onun tek amacı onlarca yıldır yok edemediği, yok edemeyeceği de herkes tarafında görülüp anlaşıldığı halde hala PKK’yi yok etme derdinde. Bir asırdır söylenen Kürt sorunu konusundaki yalana kendisinden başkasını inandıramadı.
Bölgede özellikle de süper güçler ve diğer dünya aktörleri tarafından Suriye’de Kürt ekseni üzerine yepyeni planlar yapılıyor, projeler hazırlanıyor. Söz konusu plan ve projelerin ne kadarının Kürtlerin lehine olduğu belli olmadığı gibi, Türkiye’nin lehine olup olmadıkları da belli değil. Kürtler şimdiye kadar iyi gittiler ve hala da iyi gidiyorlar. Ama şimdilik süper güçler satrancı birbirleri ile oynuyorlar, KSF aralarındaki boşluklardan yaralanmaya çalışıyor. Ne zaman, hangi süper güç oyunu KSF’ye çevirir belli değil. Unutmamak gerekir ki KSF; Rusya ve ABD gibi iki kocaman fille aynı yatakta yatıyor. Tarihin diyalektiği şimdilik bu her iki devi de birbirine bağlı hale getirmiş. Her ikisi de hamlesini Kürtlere bakarak yapıyor.
Erdoğan ve devleti oynanmakta olan bu oyunların hiçbirisine müdahalede bulunacak bir pozisyonda değil. Ama darbeye açık bir alanda duruyor. O hala PKK’yi “unutturmaya” çalışıyor. Ama kendisi için “ava gidenin avlanacağı” bir pozisyonun olduğu da açık.
Teslim TÖRE–Teletex News24
Average Rating