

IŞİD’İN TEMİZLENMESİNDEN SONRA NE OLACAK ORTADOĞU ?
Bunda anlaşılması zor bir acayiplik var. Birincisi: Bütün bir dünya birbirine, dost olanıyla, düşman olanıyla, savaşı hiç sevmeyeniyle, seveniyle nasıl bir araya geldi ve tek hedefte birleşti? IŞİD’le savaşa bu kadar sevdanın arkasında, altında ne var? İkincisi: ABD ve Rusya gibi koskocaman iki süper devlet, elliden fazla önemli küresel aktör birkaç yıllık bir örgütü nasıl oldu da senelerdir yenemediler? Üçüncüsü: Peki amaçları ne? IŞİD’i ezdikten, yok ettikten sonra ne olacak, ABD’nin Irak’a yaptığı gibi herkes yıktığını yıktığı gibi bırakıp, çekip gidecek mi? İŞİD’e karşı savaş, yerini daha büyük savaşlara mı bırakacak, örneğin Türkiye-İran, İran-Suudi Arabistan, Suudi Arabistan-Türkiye, ortak hedef İran mı olacak? Yoksa Ortadoğu bölgesi pazar ekonomisi için hazır hale mi getirilecek?
Bu ihtimallerden hangisinin olacağı tartışma konusu olabilir. Fakat her şeyden önce, her hal ve şartta bölgede savaşan güçlerin ABD’nin Irak’a yaptığı gibi savaşla kırıp, döküp, savaş bittikten sonra da çekip gitmeyecekleri kesin. Ben Suudi Arabistan-İran, ya da Suudi Arabistan-Türkiye birlikte İran savaşına hiç ihtimal vermiyorum. Ama yine de “olmaz” dememek lazım. Saddam Hüseyin’e de silah vererek sekiz yıl İran’la savaştırdılar. İran o zaman çok zayıftı. Humeyni devrimi İran ordusunu dağıtmış, yerine ne idüğü belirsiz “devrim muhafızlarını” (Pasdaran) koymuştu. Saddam İran’ın o zayıf anından yararlanmak istedi, ama sonuç olarak yüz binlerce ölü, fakat kazananı olmayan bir sekiz yıllık savaş yaşandı. Şimdi İran ordusu, Humeyni’nin “pasdarları” gibi değil, daha güçlü. Bu bakımdan savaş olsa da bir Suudi Arabistan-İran savaşı IŞİD’in savaşı kadar bile uzun sürmeyecektir. Suudi Arabistan İran’a belki birkaç gün dayanır, daha fazla olamaz.
Türkiye artık Erdoğan gibi çok çirkin, ne zaman ne yapacağı belli olmayan tek bir ele geçti. Buna rağmen Suudi Arabistan’la birlikte İran’a karşı bir savaşa girmeyi düşünebileceğini sanmıyorum. Ama yine de dengesiz bir kişiliğin ne yapacağı pek belli olmaz. Suudi Arabistan yöneticileri çağ dışı kafa yapısına sahip, zeka sorunu yaşayan, beyinleri mistik inançla uyuşmuş insanlar konumundalar. ABD onları İran’la korkutarak petrolden aldıkları petro dolarları onlara silah satarak tekrardan almak istiyor. Yüz milyarlarca dolarlık silah alım satımı yapıyorlar. Birinci posta 110 milyar, ikinci posta 280 milyar dolar… ABD yapmış olduğu bu oyunla hem Suudi Arabistan’ı kazıkladı hem de Erdoğan’ın işini bozdu. Çoktan beridir bu petro dolarların peşine Davutoğlu ile Erdoğan düşmüştü. Onlar alavere dalavere yapıyorlardı. Erdoğan bu uğurda küçük kralın elini bile öpüyordu. Ama ABD elini çabuk tuttu. Erdoğan’dan önce davrandı, Erdoğan’ı boşlukta bıraktı. Suudi Arabistan petro dolarları Erdoğan’a değil silaha verdi. Ama savaş sadece silahla, hele uçakla, roketle hiç kazanılmaz. Savaşı; tarihin defalarca gösterdiği gibi roketler, savaş uçakları değil paralı asker olmayan, para için değil vatanı için savaşan, savaşmasını bilen askerler ve halklar kazanırlar. Bunu en iyi ABD bilir. Vietnam savaşı ABD’ye bunu çok iyi öğretmiş olmalı.
Uzatmadan belirteyim: IŞİD’in imhasından sonra bölgede yeni ve daha büyük bir savaşın başlayacağına fazla ihtimal vermiyorum. Kuşkusuz, başta ABD olmak üzere savaş malzemesi üreten bir çok ülkede savaş sanayi ile diğer, özellikle de taşıma harekâtını gerçekleştirmiş olan tekeller arasında zorlu bir çekişme var. Çünkü sanayi taşıma harekâtı ağır sanayi sahibi tekellerin sanayilerini iş gücü ucuz ülkelere taşıyarak ucuza üretip pahalıya satarak korkunç tekel kârı elde ettiler. Savaş sanayisi bu fırsattan yararlanamadı. Yararlanamadı çünkü diğer sanayi dalları gibi ucuz iş gücü olan ülkelere taşınamadı. Diğer sanayi dallarının etmiş olduğu tekel kârı gibi kârlar elde edemedi. Üstelik kazanmak için sürekli savaş çıkartması lazım. Ama diğer sermaye ise özellikle de turizm ve diğer tekeller savaştan yarar değil zarar görüyor. Esasen IŞİD’i ezmek, yok etmek isteyen sanayi savaş sanayi değil, savaş karşıtı sanayidir. Zaten IŞİD’i ABD’nin başını çekmiş olduğu savaş sanayisi üretti. IŞİD savaşın tam ocağı oldu. Dünyayı savaşa soktu. Şu anda IŞİD’i yok eden irade, dünya sermayesinin savaş karşıtı olan kesimi. Trump savaş sanayisinin adamı. O nedenle hem savaşı körüklüyor, hem de taşınmış olan ABD sermayesini tekrardan ABD’ye döndürmeye çalışıyor.
Esasında AB ve ABD’de ırkçılığı, şovenizmi körükleyen, maddi destek veren sermaye savaş sanayisi sermayesidir. AB’de fazla başarılı olamadılar, ama ABD’de Putin’in de desteği ile, hiç şansı yokken Trump’ı başkan yapabildiler. Başkan oldu olalı sürekli savaş kışkırtıcılığı yapıyor ve ırkçılığı körüklüyor. Böyle devam ederse başkanlığı fazla sürmeyecektir. Richard Nixon’a buldukları iş gibi bir işte Trump’a bulurlar. Onun ipini sonuna kadar uzun tutmazlar. Savaş sanayisi militan, gözü kara fakat mali bakımdan diğer sanayiler kadar dünyanın her tarafına dal budak salmış büyük bir ekonomik güce sahip değil. Kaldı ki dünya tek sistemli fakat tek kutuplu değil, ABD tek sistemli dünyanın tek kutbu ve tek süper gücü olmaktan çıkalı çok oldu. Ne dünyada ne de Ortadoğu’da tek söz sahibi ABD değil. Özellikle de savaş söz konusu olunca, ABD istediği gibi hareket edemez.
Bazı analistler TV’lere çıkıp: ABD Suriye’nin falan bölgesini bombalayarak Suriye ile İran’ın kontağını kesti ya da kesmeyi amaçladı; Fisk bu konudaki birinci makalesinde şöyle yazdı, ABD’nin Ürdün sınırına yakın bir yerdeki Suriye üssünü bombalaması sonrası Suriye ile İran arasındaki kontağı kesti gibi boş analizler yapıyorlar. ABD’nin Suriye’ye yönelik bombalamalarının Suudi Arabistan’ı ABD’den silah alımına zorladığı, İran’la savaşa hazırlanması için teşvik ettiği kesin. Suudi Arabistan bölgede çok yalnız kaldı. IŞİD temizlenir, İdlip’e toparlanmış olan Suudi Arabistan’ın desteklediği cihatçı şeriatçı güçler etkisiz hale getirilirse (ki Astana’da Rusya ve İran Türkiye’yi de yanlarına alarak bunu yapmaya çalıştılar ve çalışmaya devam ediyorlar) Suudi Arabistan: Suriye, Lübnan Hizbullah’ı, İran ve de Irak arasındaki İran’ın mimarlığını ve liderliğini yapmakta olduğu Şii hilali arasında yalnız başına kalacaktır. Şu durumda zaten kalmak üzere. ABD Saddam’ı imha ederek de Irak’ı İran’ın örmekte olduğu Şii çemberinin içine itti. IŞİD ve onun gibileri de yok olunca bölgenin en egemen din ya da mezhep hilali, İran’ın liderliğini yapmakta olduğu Şii hilali olacaktır.
Mevcut konjonktürde ABD İran’la bir savaşa asla giremez. Hatta göze bile alamaz. Suudi Arabistan İran’a savaş açmak için değil, karanlıkta korkusundan ıslık çalan adam gibi kendisine saldırılmak isteyenleri korkutmak için alıyor söz konusu silahları. ABD Suudi Arabistan’ın bu durumunu çok iyi bildiği için onu daha da korkutup, yanında olduğunu söyleyerek, arada bir de Suriye’yi bombalayarak astronomik rakamlara varan paralarla silah satıyor. Şiiliğin bölgede sağlamış olduğu bu etki, tek sistemli çok kutuplu mevcut dünya konjonktürü, Rusya’nın da bir süper güç konumuna gelmesi, IŞİD’ in imhasından sonra bölgenin İran’la Suudi Arabistan arasında çıkartılacak daha büyük bir savaş alanına büyüyeceği senaryosuna olanak tanımıyor. Rusya bölgede ABD’den daha etkin. Rusya’nın bölgede onay vermediği bir savaş çıkartılamaz. Rusya’nın bölgede bir savaşta değil, pazarın oluşmasında çıkarı var. Rusya yeni, genç ve dinamik emperyalist bir güç. Bu durumda en çok pazara gereksinim duyuyor. Özellikle gaz, altın, petrol, mücevher, diğer yer altı ve yer üstü zenginliklerine pazar arıyor. Evet önemli bir silah sanayisi de var. Silah satımında da dünyada önemli bir paya sahip. Ama silah satışı ile emperyalist bir güç olma konumunu koruyamayacağının, pekiştiremeyeceğinin bilincinde. Çünkü silah sanayisi taşıma hareketi içinde yer edinemedi.
Olaya hangi pencereden ve hangi açıdan bakılırsa bakılsın: IŞİD’in imhasından sonra bölgenin ana yönelimi yeni ve daha büyük bir savaşa değil, barışa, kalkınmaya ve bölgeyi büyük ve geniş bir pazara döndürmeye yönelik olacaktır. Bölge insanı da zaten savaştan bıktı, yıldı, nefret etti. Savaştan yana bir politika ve güce destek vermeyecektir. Bölgenin doğan eğilimi, bölge insanının savaşa duyduğu nefret, bu nefretle geliştirmiş olduğu toplumsal yönelim: KSF’nin savaşsız, dingin, barışçıl bir ortam yaratmak, halkların birlikte, bir arada yaşamasını sağlamak için bölge halklarına sunmuş olduğu; demokratik ulus, demokratik devlet ve demokratik federasyon kuramı ile tam bir çakışma sağlıyor. ABD’nin de, Rusya’nın da SDG üzerinde partnerlik yarışına girmesinin ana sebeplerinden birisi de SDG’nin bölge halkları nezdinde yaratmış olduğu bu politik pozisyondur. Erdoğan bu politik pozisyona gelmez, o gider, fakat eninde sonunda Türkiye de bir bölge ülkesi olarak bu politik pozisyona gelecektir. Savaş politikası Erdoğan’a asla kazandırmayacaktır. Tam tersine kaybettirecektir.
Teslim TÖRE Teletex News24
Average Rating