
ERDOĞAN’IN SONU NE OLACAK ?
Ülkenin: Kürt sorunu, Alevi sorunu, demokrasi sorunu, hukuk, adalet, kalkınma gibi bir dolu sorunu bulunan, hepsini de çözmek için gelen ve çözeceğini defalarca tekrarlayan, hatta partisinin ismini bile “Adalet ve Kalkınma Partisi” koyan fakat hiçbirisini çözememiş olan, buna rağmen liderliğini sürekli olarak krallık düzlemine doğru tırmandıran başka bir lider yok ve de olmamıştır sanırım.
Bu düşüncelerimin Erdoğan’ı sevmememin, hatta ondan nefret etmemin, onun bir gün bile iktidarda kalmasını istemememin ürünü olduğunu söyleyen çıkabilir. Evet Erdoğan’ı sevmiyorum, hatta ondan nefret de ediyorum, iktidarda bir gün dahi kalmasını istemiyorum, ama söz konusu düşüncelerim kesinlikle bu duygularımın ürünü değil.
Söz konusu düşüncelerim tamamen gerçek olguların ürünüdür. En somut, gerçek ve güncel olanından başlayarak söylediklerimi izah etmeye çalışayım. En somut gerçeklik ve güncel olan Erdoğan’ın dün gitmiş olduğu ABD’de ABD yönetimi ile yapacağı görüşmelerde ABD yönetiminden isteyeceklerinden başlayalım. Mevcut ABD yönetiminden talepleri ve yerine getirmesini isteyeceği şeyler kendi eli ürünü mü yoksa ABD’nin onun başına örmek istediği çorapların eli ürünü mü bakalım! Önce Erdoğan’ın yapacağı bu görüşmede ABD yönetiminden günlerdir yandaş basının yazdığı neleri isteyeceğine bakalım. Bir: Fethullah Gülen’in iade edilmesi ya da tutuklanması, iki: PYD-YPG-SDG ve KSF’ye savaş araç gereç ve ağır silahların verilmesini engellemek, üç: SDG güçleri ile başlatılmış olan Rakka operasyonunun durdurulup, SDG’nin dışlanıp operasyona Türk ordusu ile devam edilmesi, PYD’nin, YPG’nin tıpkı PKK gibi “terörist” ilan edilmesi ve gerekenin yapılması, yani imha edilmesi. Buna yan gelecek diğer tedbir ve talepler…
Birincisinden yani Fethullah Gülen’in iadesi ve/veya tutuklanmasından başlayalım.
Önce soralım? Fethullah Gülen’i Fethullah Gülen yapan Erdoğan mıdır yoksa ABD midir? Tabi ki bu soru: Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkar gibi bir soru olacaktır. Fakat yaşayarak gördüğümüz, okuduğumuz, duyduğumuz gerçeklerden hareketle kimin payına neyin, ne kadarın düştüğünü anlamaya çalışmak gerekiyor. Fethullah Gülen’e: “Ne istedi de vermedik” diyen, Fethullah Gülen’in onlarca yıldır özel olarak yetiştirmiş olduğu ve herkesin de bildiği, Genelkurmay istihbaratının Fethullahçı olması nedeniyle mimleyip ordudan attığı Gülen mensuplarına Erdoğan’ın şerh koyması nedeni ile eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un, “bunlar sana da zarar verir” dediği, Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın kitap yazdığı, Gazeteci Ahmet Şık’ın hem haber yaptığı, hem kitaplaştırdığı: Polis, savcı, hakim, ordu mensubu kadrolarını devletin bütün mevkilerine yerleştiren Erdoğan ve hükümeti miydi yoksa ABD mi? Kesinlikle Erdoğan ve hükümetiydi. Fethullah Gülen’in, tabi ki aynı zamanda da CIA ajanları olan kadroların devletin en ücra yerlerine, kozmik odalarına kadar girmesine Erdoğan olanak tanıdı, O izin verdi.
Fethullah Gülen kadrolarını devletin bütün hücrelerine, kılcal damarlarına ideolojileri ile birlikte yerleştirdikten sonra ABD’ye gidip yerleşmesine de Erdoğan ve hükümeti izin verdi. Fethullah Gülen devlet üzerinde oynamak istediği satranç oyununun taşlarını devletin gerekli mevkilerine yerleştirdikten sonra, oynaması gereken oyunu oynamak için ABD’ye yerleşti ve taktik alması gereken CIA’dan taktik alarak oynamaya başlayınca Erdoğan feryat figan etti. Böyle bir lider, böyle bir devlet büyüğü gören, duyan var mı? Yıllarca gözünün önünde bir oyun kurgulanıyor, kurgulanmakta olan bu oyunu dönemin Genelkurmay Başkanı görüyor, Erdoğan göremiyor, her YAŞ toplantısında ordudan atılan Fethullahçılar için “şerh” yazdığı için Genelkurmay Başkanı “bunlar size de zarar verir” diye sözlü de uyarıyor. Dönemin bir emniyet müdürü “Haliç’te Yaşayan Simonlar” diye kitap yazıyor, gazeteciler haberleştiriyor, Erdoğan hiç oralı olmuyor. Olmadığı gibi Devletin içine yuvalanmış olan Fethullahçılar o kadar güçlü konuma gelmişler ki; Erdoğan’ı uyaran eski Genelkurmay Başkanı’nı, yüzlerce başka general ve alt rütbelilerle birlikte, “Haliç’te Yaşayan Simonlar”ı yazan emniyet müdürünü ve bu konuyu ele alan gazetecileri hapse attılar, Erdoğan da onların “savcılığını” yaptı. 17-25 Aralık’ta ipi Erdoğan’ın boynuna dolamaya başlayınca “terörist FETÖ” demeye, 15 Temmuz darbe girişimini önceden haber alıp, kontrollü bir şekilde denetleyerek Fethullah Gülen’e savaş açmaya başladı.
Şimdi gitmiş Fethullah Gülen’i ABD’den istiyor. “Vatandaş idam istiyor” diyerek idam kanununu yeniden çıkartarak da Fethullah Gülen’i kendi elleri ile asarak intikam almayı planlıyor. Tekrar sorayım: Fethullah Gülen gibi bir dinbazın, CIA ajanının böylesine kedinin fare ile oynadığı gibi oynadığı bir lideri duyan, gören ve herhangi bir ülkenin tarihinde okuyan var mı? Bakın Fethullah Gülen, Devri Erdoğan’dan önce de vardı. Onun olduğu dönemde de çeşitli hükümetler geldi geçti. Devri Erdoğan öncesinin başbakanları, Cumhurbaşkanları müslüman, dindardılar. Fethullah Gülen hiçbirisine Erdoğan’a oynadığı oyunu oynayamadı. Hiçbirisi Fethullah Gülen karşısında böylesine utanç verici bir konuma düşmedi ya da düşürülemedi. “Ne istedi de vermedik” dediği Fethullah Gülen’in elinde oyuncağa döndü, gülünç duruma düştü, şimdi de gitmiş ABD yönetimine: Fethullah Gülen’i ver de, asayım da intikamımı alayım diye yalvarıyor. Böylesi bir hilkat garibesi kişiliğe lider diyen, ondan liderlik vasıfları bekleyen toplum kesiminden herhangi bir gelecek beklenir mi?
Geçelim ABD’den ikinci isteğine: PYD-YPG-SDG güçlerini silahlandırmama isteğine.
Önce hep beraber hatırlayalım. IŞİD Kobane’yi işgale kalkınca, komşu ve de Kobaneli’lerin soydaşlarının ve akrabalarının güçlü bir devleti ve onun başı olarak Erdoğan’ın tavrı ne oldu? Kobaneli’lere destek mi yoksa köstek mi oldu, ne oldu? Komşu ve vatandaşlarının soydaşı ve akrabası olan Kobaneli’lere, IŞİD gibi kadınlara tecavüz eden, kadın pazarları kurup satan, çocuklara tecavüz eden, hunharca katleden vahşi bir güç tarafından imha edilen Kürtlere yardım etmek, hatta acımak bir yana, insan olan, insani duygu taşıyan hiç kimsenin yapamayacağı “Kobane düştü düşecek” diyerek acımasızca ve utanmazca IŞİD’in amigoluğunu yaptı. Sadece Kobane değil bütün bir Kürt ulusunun en acılı gün ve zamanında böylesine acımasızlık ve utanmazlık yapmak yerine, onlara sadece insani yardım olarak ilaç, yiyecek, ve çocuk maması gibi malzemeler gönderseydi bile sadece Kobane değil bir bütün olarak Kürt Halkı, Erdoğan’a ömür boyu dostluk durguları besleyecekti. Erdoğan; komşusu, vatandaşlarının akrabaları, dünyanın en mazlum halklarından olan Rojava Kürt Halkı acımasız, vicdansız, ahlaksız IŞİD’in ayakları altına ezilirken, Erdoğan “Kobane düştü düşecek” diye keyif çatarken, ABD Kobane savaşçılarına uçakla silah ve savaş malzemesi bıraktı.
Şimdi de eşyanın tabiatı gereği ABD’nin de, Rojava Halkının da ortak düşmanı olan IŞİD’e karşı Rojava halkının siyasi ve askeri kanadı olan PYD-YPG-YPJ, onların ittifak gücü SDG savaşıyor, ABD de onları IŞİD’i bir an önce yok etmeleri için ağır silahlarla donatıyor. Bu olayda doğal olmayan, yadırganacak herhangi bir taraf var mı? ABD’nin YPG-PYD-SDG’ye gereksinimi var ki onu ağır silahlarla silahlandırıyor, SDG’nin ABD’ye gereksinimi var ki IŞİD’e karşı savaşta, savaşın en temel kara gücü olarak, ağır silahlara ihtiyaç duyduğu için ABD’nin verdiği silahları alıyor, kullanıyor. Erdoğan ABD’ye gidip, ABD yöneticilerine bunu yapmamalarını, SDG’ye silah vermemelerini, SDG’yi Rakka’dan çekip, onun yerine TSK’yı almalarını söyleyecek. Peki Kürtler bu denli önemliydi, zamanında neden görüp, buna denk bir politika izlemedin, karşına aldın, düşman ilan ettin, şimdi de onları etkisiz hale getirmek için ABD’den destek istiyorsun? ABD enayi mi ki bunu yapsın? ABD birileri gibi dangalak değil, rakibi süper güç Rusya’nın SDG’nin kapısında beklediğini, kendisi ufak bir açık verir vermez devreye gireceğini biliyor.
Rojava Devrimi oldu, Kobane işgali ve ona karşı mücadele geliştirildi, IŞİD yenilgiye uğratıldı PYD-YPG gibi siyasi ve askeri güçler oluşturuldu, kantonlar kuruldu, toplumsal bir sistem yaratıldı, güçlü bir kuram oluşturuldu Erdoğan bunların hiçbirisini görmedi, göremedi. Erdoğan’ın bu göremediklerini gören, söz konusu gerçek olgular üzerine bir strateji geliştiren ve yapılanma oluşturan ABD’yi bu projesinden vazgeçirmeye çalışıyor..! Boşverin liderliği falan, bunlar akıllı bir insanın yapabileceği şeyler mi? Bütün bu akılsızlık, dengesizlik, paranoyak şeyleri yapanın sonu ne olacaksa Erdoğan’ın sonu da o olacaktır. Zaten olması gereken sona iyice yaklaşmış durumda…
Teslim TÖRE-Teletex News24
Average Rating