
Sahte Bitirme Ve Çözüm Umutları Gerçekler Duvarına Çarptı ABD Netleşti Kürt Siyasetide Netleşmelidir.
HDP-AKP İki zıt kutup olarak Türkiye toplumuna aynı yanlış umut satışına soyunmuş durumda. Her iki çizgide yenilmiş. Yenilgisini kabul etmiyor. Gelişen her yeni durumu imkansızı başarmaya kalkarak. Kendi ölü, kadük projelerini yeniden canlandırma, süreci tersine çevirmeye girişiyor. Bunun için HDP mülga yasa, ”çözüm süreci, müzakere” gibi süreçlere dönülmesi arzusu ile Kürt ve Türk kamuoyuna sahte umut pazarlıyor, pompalıyor. Türk ve Kürt halkını aldatıyor. HDP, ”taraflar şu an bulundukları en uzlaşmaz noktada üçüncü bir gücün. Sivil toplum gücünün devreye girmesi ile yeniden çözüm ve müzakere sürecine geri dönebilir” diyor. Erdoğan ise, Turump’un YPG’ye direk ağır silah kararnamesine imzayı çakarak. ”ABD’ye gelme” demesine ve bu mesaj yetmeyince bizzat üst yönetiminden bir yetkilinin ağzından ”Erdoğan gelmezse büyük bir kayıp olmaz” dedirterek. Erdoğan’ı istemediğini belirtmesine rağmen hala, ”ABD ziyaretinde Trump’u ikna etmeyi umuyorum” diyerek Türk kamuoyuna sahte umut satıyor, pompalıyor. Ama gerçekler hiçte öyle her iki tarafın söylediği gibi değil.
Yaşanan gerçeklik tıpkı 90’larda Kürt savaşında günde 10-20 insan öldüğü halde. Demirel’in ”nurlu ufuklar yakındır, laik, demokratik TC ilelebet payidar kalacaktır” diyerek. Her gün 4-5 saat TV’de nutuk atıp çatırdamakta olan vesayet sistemini retorikle, moral güçle ayakta tutma çabasının tıpkısının aynısından başka hiç bir şey değil. Bu günle dün arasındaki tek fark Türkiyenin içinde bulunduğu bu gün ki şartlar. Demirel’in 90’lı yıllar döneminden binlerce kez daha vahim bir durum arz etmektedir. Yani yeni Türkiye yönetimi Avrupada, Amerikada istenmeyen çözüldü çözülecek bir durumdadır. İroni olan durum ise, HDP ve Kürt siyasetinin kendiside yaşanan büyük değişimi, yeni gelişmeleri doğru okuyamamakta, anlayıp, kavrayamamakta. Gerçeklikten uzak bir biçimde ”yeni ittifakların gelişebileceği”, ”çatışma süreçlerinin demokratik çözüme evrileceği” sahte beklentisi umudunu taşımakta, tartışmakta ve pazarlamaktadır. Toplumda, kamuoyunda bu hönlü sahte bir çözüm beklentisi yaratma girişimi ile, Erdoğan’ın ABD-YPG ilişkisi ile ilgili sahte beklenti yaratması. Birbirine zıt bu her iki yaklaşım da özünde bir ve aynıdır. Hiç kuşkusuz bu yaklaşımlar temelsiz ve gerçek dışıdır. Bu nedenle acımasız gerçekler duvarına çarpmaktan kurtulamayacaklardır.
Erdoğan’ın sahte umut var beklentisinin hüsranla sonuçlanması bizi hiç üzmeyeceği gibi sevindirirde. Ama HDP ve Kürt siyasal hareketinin bu saatten sonrada hala kalp beklentiler ve umutlar peşinde koşması, koşturulması ise, yüreğimizi yakan büyük bir acıdır. Oysaki daha yakın bir dönemde gerçekleri görmelerinin bedeli çok ağır olmuştu. Hendeklerde işlenen insanlık suçu, vahşet. Sur, Nusaybin yıkımı, Cizre bodrumları vahşeti, ”düşmanın bu kadar alçalabileceğini tahmin etmemiştik” söylemi, 80 belediyeye kayyum atanması, HDP’nin eş başkanları dahil onlarca vekilleri, belediye eş başkanlarının, binlerce yöneticisinin tutuklanması, Rojava’nın birleşmemesi için Cerablus, El bab işgali. Mûnbiç işgal girişimi, her gün bombalanan medya savunma alanları, Şengal, Qereçok ve Rojava’nın 5 yıldır sürekli bombalanması, işgal edilmek istenmesi. Daha ne olması lazım ki, Kürtler Türkiye’nin gerçek niyetini anlasın. Kürt siyasi hareketi daha ne zaman uykudan uyanıp gerçeği görecek.
Değil bir Demirtaş, on bin Demirtaş’ta zindandan salınsa Türkiye’nin imha ve inkar merkezli Kürt politikası değişmez. AKP yıkılıp yerine hangi iktidar gelirse gelsin bu devletin Kürt dülmanlığı bitmez. Şu anda Demirtaş’ın bırakılması gibi bir durumda yok. Yakın dönemde yani iki yıla kadar büyük bir sürpriz olmazsa bu mümkün değil. Türkiye’de Kürtler eşit ve özgür bir temelde iktidara asla ve asla ortak olamaz. Bu olmuş olsaydı Demirtaş’tan önce sayın Öcalan ile olur(du) o tren kaçırılalı çok oldu. ”Kendi yereldeki çözümümüzü evrensel boyuta taşıyarak. ABD ile birlikte ABD’yi de karşımıza almadan hatta çözüme dahil ederek evrensel çapta örnek olabilecek kendi çözümümüzü sağlayabiliriz” diyerek en doğru çözüm önerisini 3 yıl önce sunan sayın Öcalan değilmiydi. Peki Türk tarafı ne yaptı. ”Kesinlikle bu bizim bir iç meselemizdir. Dış bir gücü işin içine sokmayız” diyerek kestirip attı. Neden çünkü çözüm süreci Kürdistan bağımsızlığını önleme oyunuydu. Eşit ve özgür bir temelde çözüm niyeti yoktu. Şimdi hala kimi Kürt siyasetçileri utanmadan ”çözüm sürecine, müzakereye dönülsün” diyebiliyor, çözüm aldatmacası oyununun oynanması laflarını edebiliyorlar. Ayrıca CHP ile nasıl ittifak kurabiliriz arayışı içinde olanlar var. CHP bir daha asla bu ülkede iktidar yüzü göremez. Kazara iktidar olursa AKP’den daha azılı Kürt düşmanı olacağına kolumu kesmek üzerine iddaya girerim.
Kimse kimseyi ne Türk’lük nede Kürt’lük adına aldatmasın, kandırmasın. Demirtaş bu çevreler tarafından bir defa 8 haziran sonrası ”seni başkan yaptırmayacağız” seçim sloğanında ısrar etmesi ve ”koalisyon için AKP hariç MHP dahil tüm partilere kapımız açık” diye söylemesi için kandırıldı. Demirtaş ve diğer siyasetçilerimizin ikinci bir defa daha kandırılmasına asla tahamülümüz yok. Bu böyle biline! Sırrı Sürreya iyi hoş, ama Sırrı’daki bu ham hayalci, kalp çözüm, müzakere arzusu, iflah olmaz sol muhaliflik ve ABD düşmanlığı, ABD için ”azrailin can dağıttığı nerede görülmüş” türü söylemleri, dünyaya soldan bakanlar için hoş ama içi boş sözlerdir. Bu yaklaşımlar Kürt hareketine faydadan çok zarar verir. Kimse ne Kürd’ü nede Türk’ü kandırmasın artık. Kürd’ün azraili ABD değil, Kürd’ün şehirlerini, kentlerini, kasabalarını, mahallelerini, sokaklarını, köylerini yakıp yıkan, Kürdün evini başına geçiren. Çoluğunu, çocuğunu, yaşlısını, gencini, kadınını ve erkeğini, silahlı ve sivil ayrımı yapmadan vuranlardır. Kürt, Kürdistan sorunu artık sadece Türkiyenin, bölgenin sorunu değil. Kürd Kürdistan sorunu kuzeyiyle, güneyiyle, doğusu ve batısıyla bizzat ABD’nin ve uluslararası toplumun sorunudur. Çözümü de ne Türkiye’nin, ne Irak, Suriye ve iran’ın elindedir. O fırsatı çoktan kaçırdılar. ABD bu sorunun çözümü için, Körfez savaşından bu yana tam 27 yıl bu devletlere objektif ve subjektif fırsat sundu. Ama hiç biri bu fırsata gören gözlerle bakıp doğru değerlendiremedi. Özal’ın dışında sadece cılız bir biçimde sayın Abdullah Gül bu gerçeği görüp açıkça dile getirdi. Sayın Öcalan, aldatma amaçlı geliştirilen sahte çözüm sürecinin doğru temele çekilmesi ve gerçek bir çözüme dönüşmesi için çabaladı. 2013 yılı içerisinde sayın Gül’de, ”biz bu sorunu kendi içimizde demokratik ve barışçıl temelde çözemezsek. Bölgemize yerleşen dış güçler kendileri gelip çözecekler. O zaman bizde bize dayatılanı kabul etmek zorunda kalacağız” dedi. Sayın Öcalan ise, gece gündüz kendini paralarcasına bu gerçeği 89’dan bu yana tam 28 yıldır söylüyor. Çözüm projesi üzerine çözüm projesi üretiyor. Bir çıkış kapısı açmak istiyor. Bunun için korkunç çabalar sergiliyordu. Mamafih tüm bu çözüm çabaları Türk devlet aklı tarafından boşa düşürülüyor. Berhava ediliyordu. Derken bu gün gelip çattı.
Bu gün artık o dış dinamiklerin yanı başımıza geldikleri günün resmi ilanının ikinci günüdür. Turump’un Erdoğan’ın gezisi öncesi PYD’ye mesafe koyması için ikna heyeti olarak gönderdiği ağır topları Kalın, Fidan ve Akar’a PYD’ye resmen direk silah vereceğini söylemesi. YPG’ye ağır silah verilmesi Kararnamesine imza çakması. ABD’yi Rojava Kuzey Suriye Federasyonu’nda Türkiye ile ister komşu diyin ister karşı karşıya getirmiş durumdadır. Bu karar o kadar önemlidir ki, Türkiye ve Kürtler için milat niteliğindedir. Her iki taraf için de bir çağın kapanması yeni bir çağın açılması demektir. Artık Kürt siyasi hareketi, güçsüz, dostsuz ve sahipsiz değildir. Her şey kökten değişmiş durumdadır. Öyle ”sahte kardeşlik, barış, demokratik birlik, beraberlik” gibi hikayeler sona erdi. Varsa ve olacaksa birlikte bir yaşam. Özgürlük ve eşitlik hukuku temelinde olacak.
Kürtler ve Kürdistan adına siyaset yapanlar. Bugünden sonra onur kırıcı bir şekilde, alttan alarak yalvarmamalı. Öz güven dolu ve net bir biçimde muhataplarına iki şık sunmalılar. Ya iki tarafında özgür, gönüllü iradesine dayanan ve toplumsal sözleşmeye bağlanmış eşitlik ve özgürlük temelli federal bir Türkiye de birlikte ortak bir yaşam. Yada özgür ve bağımsız Kürdistan ile Türkiye iki saygın komşu olacak. He aklı başında insan bu gerçeği çok iyi görmelidir bu iş savaşla silahla çözülmez. Sende silah varsa artık Kürtlerde de var. Orduysa ordu, savaşsa savaş. Azdan az çoktan çok gider. Ama sonuçta dış güçler gelir tıpkı Irak’ta ve Suriye’de olduğu gibi üzerine çöker ve nefesini keserler. Demek ki neymiş Kürd’ün hakkını yememek. Kürd’ün hakkını vermek gerekiyormuş. Kürtler artık kaba, çıplak zor ve baskıdan korkmuyor. Kürd’ü şiddetle, korkuyla bastırmak mümkün değil. Sen şiddeti uygulayarak, dozunu arttırdıkça. Kürtleri sindirip, bastırayım dedikçe. Yaptığın vahşet tam tersi sonuçlara yol açıyor.
Sahipsiz Kürdün sahibi Allahtır. Bir gün geliyor bakıyorsun dünyanın en büyük süper gücü. Yani en büyük, en güçlü devleti ABD ile dünyanın ikinci büyük süper gücü Rusya, Kürd’e sahip çıkıp, kol kanat geriyor. Sen Kürd’e her yerde, her türlü silahla, sınır tanımadan vurdukça tüm dünyada kendi aralarında rekabet eden ABD ve Rusya’da Allah’ın bir hikmeti olarak Kürd’e kendilerini siper ediyor. Ülkendeki akılmendlerin gizli fetöcüler. ” ABD geri adım atmazsa dört koldan Rojava’ya girip vuralım. Şimdi vurmazsak yüz yılda geçse vuramayız. Bu bizim varlık sorunumuz” diyor. Tespitleri doğru sonuç çıkarsamaları yanlış. Şimdi bende bir Kürt bireyi olarak çıkıp diyorum ki, hadi bakalım vur vurabilirsen. Eğer sen ABD’nin himayesindeki Kürde bir çılgınlık yapıp vurursan seni tıpkı Saddam’ın Irak’ı gibi elli yıl geriye gönderirler.
Sözde biz kardeştik. Bin yıldır iç içe geçmiştik. Tavuklarımız içi içe karışmış. Kız alıp vermiştik. Dinimiz bir ve din kardeşi idik. Peki bize güneş doğunca. Güneşimizi Bu kadar gözü karaca karartmak istemeniz neyin nesi. Bu ne yaman çelişki. Artık eski Kürt yok, Türkiyede, HDP’de bunu bilsin. Sonra tekrar özeleştiri veriyoruz demesinler. Hem ABD hem Türkiye ile aynı anda birarada olamayız. ABD bize dost ve müttefik hemde kötü gün dostu. Kobani’de Türkiye’nin ve elinden tuttuğu İŞİD’in hançeri boğazımızdayken Erdoğan ”Kobani düştü düşecek” diye boğazlanmamızın müjdesini verirken. ABD bize sahip çıktı ve sahip çıkmayada devam etti. O gün bu gündür bizi yanlız bırakmadı ve bizi yalnız bırakmayacağınıda gösterdi. Bizde gerçek dost ve düşmanlarımızı iyi tanıyalım. Dosta minnet, düşmana öfke duyalım. İlkeli, kemikli ve dik duralım. Bir kısım ilkesiz, kaypak siyasetçilerimizin yaptığı gibi. Kaşımız ayrı, gözümüz ayrı oynamasın. Dosta dost olalım. Düşmana düşman. Kürdistan da tarih boyunca en muallak kavramlar dostluk ve düşmanlıktır. Bu kavramları netleştirelim.
İçimizdeki istihbarat sızmaları bizi sözüm ona sahte çözüm, sahte müzakere aldatmacası ile gerçek dostlarımızla karşı karşıya getirmek için daha birinci günde kolları sıvadılar bile. Ne kadar ilginçtir ki, Güneyde Barzani ve denetimindeki ENKS denen ihanet yapısının başındaki Brahim Tro’ların ABD’ye ”PYD’ye silah vermeyin ”çağrıları. Barzani hanedanının iki varisinden biri olan oğul Mesrur’un. Erdoğan’ın heyetinin boş dönmesi ardından. ABD’ye Erdoğan’la aynı anda gitmesi. Kim ne derse desin hiçte Kürtlerin lehine ve hayra alamet bir gidiş değil. ABD’nin PYD’ye ağır silahlar vermesi Türkiye kadar, Türkiye tarafından doldurulmuş PDK’yi de rahatsız etti. Türkiye bu rahatsızlığı kullanarak. ABD’de kendi olmayan ve tükenen kredisi yerine yükselen bir değer olan Kürt kredisini yine Kürd’e karşı kullanma hamlesi yapıyor. Kürtler akıllı olup birleşmediği müddetçe gerçek düşmanlarına böyle çok acı bir biçimde can simidi olmaya devam edecekler.
Burda bunu önlemek büyük olana yakışır. Bu büyüklük tavrını sergilemek. Kürt özgürlük hareketine düşer. Can düşmanına birlik için yalvarırcasına alttan almak yerine. Can düşmanının tuzağına ve kucağına düşen. Miras yedi, kıskanç kardeşine yalvar, alttan al ve onu kazanmak için çok samimi ve yürekten kopup gelen içten bir çaba sergile. Gerekirse güven verici adımlar at. Bak bakalım o zaman her şey nasıl da değişiyor. Kardeşininde düşmanınında tavrı değişir. Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir. Yeter ki doğru araç ve yöntemleri kullanmayı bil. Biri yani kardeşin sana güvendiği için diğeri yani düşmanın birliğinizden korktuğu için değişecektir.
ABD bu saatten sonra gök kubbe yere insede değişmez. ABD nettir ve serttir. Trump kadife değil demir eldivenlidir. ABD Kürtler’e rağmen Kürdistan’ı kuracaktır. Kürt siyaseti de aynı netlikte ve sertlikte olmalıdır. Kurulacak tüm tuzakları, hile ve entrikaları boşa çıkarmayı bilmelidir. Unutmayalım ki, siyaset oyun oynama, hile ve sözle aldatma sanatıdır. Kürtler düşmanları tarafından muhtemelen edilecek bir iki güzel söze hemen tav olmamalıdır. Söz değil somut eylem, icraat Kürdün pusulası olmalı. Yaşanan bunca acıların yüzü suyu hürmetine öyle dik bir duruş sergilenmeli ki, bu güne kadar bize her türlü insanlık dışı muameleyi yapanlar. Özür, af, pişmanlık dileyerek. Ayrılmamamız için yalvarmalı. Kürd siyaseti ve siyasetçi tipi bu onurlu duruşu sergilemeli. Bukelemun gibi renkten renge giren siyaset ve siyasetçi tipi teşhir edilerek dışlanmalıdır.
Ali Candan–Teletex News24
Average Rating