ALEVİLİK DİNDAR DEĞİL BİLGE BİR FENOMENDİR ! / Teslim TÖRE yazdı

Read Time:6 Minute, 13 Second

IMG_1691


Alevilik Semavi, yani tek tanrılı dinlerin egemen olmasından beri semavi dinler tarafından baskı altına alınmaya, ezilmeye, asimile edilmeye, yok edilmeye çalışılmıştır. Alevilik semavi dinler ile birlikte var olmadı, semavi dinler yokken de Alevilik vardı. Aleviliğin tarihi semavi dinler ile değil, Sümerlerin yani insanlığın tarihi ile başlar. Başlar çünkü tarih Sümerlerle başlamıştır. Aleviliğin tarihi insanlığın tarihi ile eşittir, semavi dinlerin yani tek tanrılı dinlerin tarihi ile değil. Sınıflı toplumun dini olan semavi dinler çıkar kavgasının, sömürünün, sınıf egemenliğinin aracı olarak inkişaf ederken, Alevilik: “Bir lokma, bir hırka” diyerek, bir elmayı bütün bir cem ehline pay ederek, bir üzümü engür yapıp kırk kişi ile içerek ilkel komünal toplumun komün yaşamını savunmuş, onu temel alarak sınıflı toplum altında da yardımlaşmayı, dayanışmayı, paylaşmayı, eşitliği, kardeşliği insan gibi insan olmayı savunmuş, onu prensip edinmiştir.

Alevilik bununla birlikte: Din bezirganlığı, sofuluk, softalık, dindarlık gibi egemenlerin aracı, sömürü ve zorbalık aracı haline gelmeleri benimsememiş. Tersine, bu tarz ve tiplere karşı çıkan: Nesimi, Hallacı Mansur gibi “Enel hak” diyenleri, Pir Sultan Abdal gibi Alevilerin insani değerlerine sahip çıkan insan ve insani değerler için idam sehpasına gidenleri benimsedi, onları örnek aldı, çocuklarına, torunlarına örnek ve toplumsal miras olarak onları bıraktı. Nesimi’nin derisini yüzenin değil, derisi yüzülenin, kesenin, doğrayanın değil Hallacı Mansur gibi kesilenin, asanın değil Pir Sultan gibi asılanın yanın da yer almış, Kerbela faciasında Yezid’in yanında değil, katledilen Ehlibeyt’in yanında yer almıştır. İslam doğup kendine bir Kâbe belirleyince, Alevilik İslam’ın kendine Kâbe yaptığı “Hacerül Esved” yani siyah taş Kabe’sine değil: “Benim Kâbe’m insandır” diyen Hacı Bektaş-ı Veli’yi benimsedi. Yönünü “Hacerül Esved”e (siyah taşa) değil Hacı Bektaş-ı Veli’nin Kabe’sine, insana döndü. Onun gibi: “Her ne arar isen kendinde ara /Kabe’de, Mekke’de, Hac’da değildir” dedi. Mücrimi (Çolak Dede) çıktı: “Be hey sofu, aslımızı sorarsan biz ademperestiz, puta tapmayız/ aslımızı neslimizi ararsan hacere şecere (taşla ağaç) secde yapmayız” diyerek “Hacerül Esved”e secde etmek yerine insana “secdeyi” tasvip etmiş.

“Adem haktır hak ademde gizlendi /eğri yollar adem ile düzlendi/ çiğ yaralar dost eliyle tuzlandı/ biz ademperestiz puta tapmayız/ hacere şecere secde yapmayız” diyerek de secde edilecek yer olarak insanı gösterdi. Aleviler hiçbir zaman için cenneti her erkeğe 70 hurinin verildiği, zevki sefa, keyfi alem yeri, cehennemi ise bir korku kırbacı olarak görüp kullanmadılar. Çirkin çıkarları için cenneti havuç, cehennemi kırbaç olarak kullanmadılar. Böylesi hurafeliğe Mücrimi (Çolak Dede): “Kim bulmuştur bu dünyanın ötesin / buldum diyen, bildim diyen yalandır / dünya iki diyenin çoktur hatası / uydurma doldurma bu bir plandır. O dünyadan gelenleri görünüz / teftiş edip arayıp da bulunuz/ ne var ne yok bir havadis sorunuz/ desinler ki falan oğlu filandır / cennet cehennemin aslı var mı ola / karalar giyinmiş yaslı var mı ola/ ziynete boyanmış süslü var mı ola / sofular beyninde bu bir dolandır / Cenneti alaya girenler kimdir / cehennem narına yananlar kimdir / huriyi kılmanı sevenler kimdir / sofular dilinde bu bir ilandır / batın dünya Mücrimi’nin kafası / gelir geçer hem cefası sefası / kime olmuş bu dünyanın menfası / ariflere alimlere ayandır.” diyerek yanıt vermiştir.

Mücrimi bu nefesi ile sofuluğun, softalığın, yalanın dolanın yerine gerçeği, alimliği, arifliği, insan ve insani değerleri koyar. Kör inanç, Erdoğanvâri “dindarlık” yerine bilgeliği, alimliği, arifliği koymayı salık verir. Çünkü Alevilikte de inanç vardır. Allah’a, Muhammed’e, Ali’ye inanırlar. Zaten inandıklarının ikisi insan, fiziki varlık, sadece birisi yani Allah metafizik. O da yine Aleviliğe göre: “Ne yerde, ne gökte, bir müminin kalbinde”. Yani Alevilikte tanrı da insandadır. Evet, bilindiği gibi Alevilikte de inanç vardır, fakat Alevi toplumu “dindar” değil, bilge bir toplumdur. Alevilik semavi dinler gibi bir peygamberin çıkıp, on emir (Tevrat), Kuran, İncil gibi kitaplar göstererek söz konusu kitaplardakini tanrının yazdığını söylediği, toplumu söz konusu kitaplarda belirtilmiş olan cennetle heveslendiren, cehennemle de korkutarak devletin baskı gücü ile sindirerek onlara inandırdığı bir inanç değil. Alevilik; insanı sürü olmaktan çıkartıp, insan yapan, tümü de insan için olan komünal toplumdan beri oluşan ve biriken insani değerlere sahip çıkmış, onu savunmuş, bütün zor, zorba ve insanlık dışı baskılara göğüs gererek bugüne kadar getirmiş bir bilgeler topluluğudur.

Alevilik semavi dinlerin zor ve zorbalıkla asimile etmeye, katliamlar, jenositler uygulayarak yok etmeye çalıştığı bir inanç olmanın yanında bir kültür, bir yaşam biçimi, bir felsefe, bir toplumsal dinamizm olarak da direnmiş, varlığını idame ettirmiştir. Türkiye’de ise Osmanlı’dan beri uygulanmış olan katliamlarla yok edilmeye çalışılmış, yok etmeye güçleri yetmemiştir. CIA’nın “çocuklarının” bir ürünü olan 12 Eylül faşizminden beri ise: CIA’nın, MOSSAD’ın, MİT’in projesi ve Alevilerin tarihten beri var olan; İzzettin Doğan, Kamer Genç vb. gibi dönmemin Hızır Paşaları eliyle Alevilik salt bir dini inanç konumuna düşürülerek yozlaştırılmaya, yobazlaştırılmaya ve yok edilmeye çalışılıyor. Aleviliğe yönelik bu üçlü proje, Devri Erdoğan’da “Alevi çalıştayları” kavramı, İzzettin Doğan’ın Fethullah Gülen’le anlaşarak : Cemevleri ile Camileri yan yana kurarak bir ibadet yeri yaratmaları, dedelerin maaşa bağlanmaları vb. gibi iblisçe plan ve projelerle tümü ile yozlaştırılıp, yok edilmenin eşiğine sürüklendi. Dikkat edilecek olursa Fethullah Gülen’e şu ya da bu biçimde yakın durmuş, dokunmuş herkes yanarken: Fethullah Gülen’le anlaşarak Cemevlerini Camilerle aynı alanlara inşa etmek üzerine anlaşmış olan İzzettin Doğan sorguya bile alınmadı.

Çünkü söz konusu Cami-Cemevi projesi Aleviliği yok etmenin çok önemli bir projesi idi. Cami-Cemevi projesi ile Alevi toplumu aynen Erdoğan’ın yaratmak istediği ve önemli ölçüde de yaratmış olduğu “dindar toplum” haline getirilecekti. Söz konusu proje ile Alevi toplumu binlerce yıldır yaratmış olduğu yaşam biçimi, yaşam anlayışı, ibadet yeri ve tarzından, felsefesinden, insani değer ve birikimlerinden, topluma egemen olan bilge kişiliğinden kopartılarak “dindar” bir toplum konumuna sokularak Erdoğan’ın kullanımına sunulacaktı. Neyse ki fiiliyata geçiremediler. Fakat her şeye rağmen Aleviliği “dindarlaştırıp” yozlaştırmak için ellerinden geleni yapmaya devam ediyorlar. Ne olacaktı Cemevleri ile Camiler yan yana gelseydi? Cemevleri mi Cami’ye, Camiler mi Cemevlerine benzeyecek, onun geleneklerine uyacak, göreneklerine uyum sağlayacaktı? Cemevlerinde cem hariç alkol almak (dem) yasak değil, tersine genel olarak da alınır. Cemevinin ibadeti Cami ibadeti gibi sessiz sedasız değil sazlı sözlüdür. Camide ibadet yapan Sünnilere göre, Erdoğan’ın söylemi ile: “Cemevi cümbüş evidir.”

İzzettin Doğan’ın dedelik, pirlik etkisi, devletin dedelere maaş, pirim vb. gibi ekonomik rüşvet, sistemin bürokratik baskıları ile Aleviler Erdoğan’ın “dindar toplum yaratma” projesine eklenerek Alevilik Sünniliğe angaje edilecekti. Aslında aynı zamanda Sinni İslam dini Türkiye’de bir devlet dinidir. Buna kaşın Alevilik ne bir din, ne bir mezhep ne de devletin teminatı altında olan bir inançtır. Tam tersine devletin düşman olarak gördüğü, ötekileştirdiği, toplumdan dışlamaya çalıştığı bir inanç, bir felsefe, bir toplumsal yaşam biçimidir. Aleviliğin ibadet yeri olan Cemevlerini Caminin yanına koymak: Aleviliği bilge toplum olmaktan çıkartıp, “dindarlaştırmak”, dindar toplum konumuna sokmak, koyunu kurdun yanına koymak gibi bir şey olurdu. Aleviliğin tarihi boyunca geçirmiş olduğu badirelere, yok olma tehlikelerine bakınca bugün de Aleviliği bekleyen tehlikenin Aleviliği “dindarlaştırmak”, onun tarihsel ve toplumsal yapılanması olan bilge toplum yapısından kopartmak olarak karşımıza çıkıyor.

Erdoğan Sünni toplumu “dindar” toplum yaparak; itiraz eden, şüpheci bir toplum olmaktan çıkartıp (zaten şüphecilik Sünniliğin fıtratında yoktur) “g*t kılı” yaptığı gibi Erdoğan’la işbirliği içinde olan bazı Hızır Paşalar da Alevileri “dindar” bir topluluk yapmak, varlığına son vermek için çok büyük bir çaba içine girmiş durumdalar. Alevi olan, Alevi olarak kalmak isteyen herkes bilmelidir ki Alevi toplumu “dindar” değil, bilge bir toplumdur. Aleviliğin bu bilge toplum niteliğini kaybedip, “dindar” bir toplum konumuna getirilmesi Aleviliğin ölümü demektir. Alevilik ahiretî değil dünyevi bir kültürdür. Hani Bektaşi Ramazanda kiraz yerken kendisine bakan softaya: “Buyurun beraber yiyelim” dediğinde “ye ye ben onların alasını cenneti âlâ’da yiyeceğim” deyince Bektaşi “tanrım bu malın peşini varken bu aptala veresiyesini ne diye aratırsın” diyen dünyevi bir bilgeliktir Alevilik. Bu kültürü, özel ve tüzel kişiliği ile “dindarlaştırıp” ahiretîleştirmek, onu öldürmek demektir. Alevilerin buna dikkat etmesi gerekiyor.

Teslim TÖRETeletex News24

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %

Average Rating

5 Star
0%
4 Star
0%
3 Star
0%
2 Star
0%
1 Star
0%

Yorumunuz için teşekkür ediyoruz en kısa zamanda size cevap verilecektir selamlar .

%d