
TAM HDP ZAMANI ! /Teslim TÖRE yazdı
Türkiye siyasi arenası kelimenin gerçek anlamı ile bir deprem yaşıyor. Rihter ölçeği yüksek bir depremle bütün siyasi partiler, siyaset arenasının tamamı sallanıyor. Ne zaman, nasıl durulacağı da belli değil. Tabi ki sadece siyasi arena değil, bir bütün olarak devlet ve sistem de büyük bir sarsıntı içinde. Devletin ordusu son derece defolu generallerle yönetiliyor. Genelkurmay Başkanı artık Erdoğan’ın yaveri gibi sağa sola elçi gibi gönderilerek kullanılıyor. Ordu kurumunun kendine özgü stratejistleri, plancıları, komplo teorisyenleri, dış politikaya da istikamet veren, hiç olmazsa dış politikada olup bitenleri takip eden vb. gibi kuruma ait, kurum içi yapıları yok gibi. Ordunun kendine has kurumlarının tümü Fethullahçılık takibi ve tehdidi altında denetime tabi tutulmuş vaziyette. Ordunun bütün emir komutası olduğu gibi Erdoğan’a bağlanmış durumda. Ordu; yasalarla bağlı fakat kendine özgü kurum, kural ve emir komuta zinciri, bu zincirle yönetilip, yönlendirilen bir kurum olmaktan çıkartılıp, Hitler’in, Mussolini’nin ordusu gibi bir kişiye bağlı hale getirilince tıpkı Hitler ve Mussolini’nin sistemlerinin yıkılışında görüldüğü gibi sistemle birlikte çöker.
Ordu son derece disiplinli organize bir yapı olmasına, emir komuta zinciri içinde yönetilmesine rağmen, emir komuta zincirinin oluşturmuş olduğu kollektif akılla hareket eder. Kollektif aklın yerine tek kişinin aklı konup, bu tek kişinin aklı ile yönetilmeye başlayınca ordunun tüzel kişiliği ölür ve ordu da çözülür. Orduları yaşatan da, çökerten de savaştır. Savaşı kazanmak ve kaybetmek ise zaman ve zemin sorununun doğru değerlendirilerek denklemi doğru kurmaya bağlıdır. Doğru bir zaman ve zeminde alınan savaş kararı orduya kazandırır, yanlış bir zaman ve zeminde alınan karar ise çökertir. O nedenle savaş, politikanın başka bir araçla devamı olduğu gibi aynı zamanda da bir uzmanlık işi, bir ‘sanat’ işidir. Savaşın kuralları, kendine has ahlakı olduğu gibi savaş sanatı diye bir sanat da vardır. Savaş bu kurallara denk bir şekilde yapılmazsa kaybedilir. Erdoğan ordusunun K. Kürdistan’da yaptığı kuralsız, ya da kural dışı savaşta Kürdistan’ın bir çok şehrini yıkıp harabeye çevirmesine rağmen savaşı Kürt Halkı ve insanlık nezdinde kaybettiği gibi… Buna ek olarak bütün dünya nezdinde itibar ve sempati kazanmış, mazlum konumda olan Ezidilerin Şengal’ini, Rojava’nın Kobane’sini bombalayarak da Türk ordusu dünya nezdindeki itibarını sıfırlamıştır.
Bu yaptıkları ile Türk ordusu sadece savaşı kaybetmedi, özel ve tüzel kişiliğini de kaybetti. Türk ordusunun bu düzlemini belirttikten sonra Erdoğan devletinin diğer kurumlarına değinmek gerekmiyor. Gerekmiyor çünkü Erdoğan diktatörlüğü gibi korporatif yapılı sistemlerin temel bel direği ordu gücüdür. Ordu bütün yapısal özellikleri ile acınacak hale gelmişse devletin diğer kurumları da bitmiş demektir. O nedenle Türkiye’de sadece siyasi arena değil, devlet yapısı da söz konusu yüksek rihterli siyasal, sosyal ve altyapı depremi ile sallanıyor. Ama siyasal bazın doğru değerlendirilerek bir strateji belirlenmesi gerekiyor. Siyasal bazda Türkiye’nin en diri, dinamik, atak, aktif dinamizmi Özgürlükçü Kürt Dinamizmidir. Sadece Türkiye’nin değil, bölgenin en diri, ileri, seküler, dünya konjonktürüne denk düşen dinamizmi de Özgürlükçü Kürt Dinamizmidir. Bölge ve dünya çapında Özgürlükçü Kürt Dinamizminin rayları Rojava’da döşeniyor, Kürt dinamizminin lokomotifi ise bu raylar üzerine oturuyor.
Dolayısı ile Kürt dinamizminin makas sistemi Rojava üzerinde değişiyor, lokomotif işlevini ise Rojava görmeye başlıyor. Giderek Rojava hem Kürtlerin umudu, hem de geleceği olmaya başlıyor. Tabi ki sadece savaş alanında değil, ideolojik, politik, kuramsal ve en önemlisi de diplomasi planında APO’nun izinde yürüyerek, savaşın gerektiği zaman ve zeminde savaşı, siyasetin gerektiği yerde siyaseti, diplomasinin gerektiği yerde diplomasiyi devreye sokarak APO’nun perspektifini ciddi ve samimi biçimde hayata uyarlayarak; bölgede ve dünyada siyasete yepyeni bir çığır açıyor. Bu verili durumun Erdoğan devleti ile PKK’yi başbaşa bıraktığını, süper güçler ve dünya aktörlerinin Rojava üzerinde bölge ile ilgilendiklerini gören Erdoğan devleti: Rojava ve Şengal’i bombalayarak devreye girmeye çalıştı, fakat baltayı taşa vurdu. ABD ve Rus askerlerinin YPG’nin üniformalarını giyerek, ABD ve Rus zırhlı savaş araçlarının üzerine kendi bayraklarını asarak Türk ordusunun önüne adeta barikat kurmalarına neden oldu. Erdoğan devletinin bu politikası: Rojava’yı dünya süper güçlerinin korumaya alması, söz konusu koruma üzerinde her iki süper gücün de ittifak yapmasını sağladı.
Tabi ki bu durumun doğmasının ana öğesi Rojava’nın izlemiş olduğu APO’nun yol haritası, uygulamış olduğu diplomasi ve politik perspektifidir. Kürt sorunu bölgede ve dünyada kendine böylesi bir mecra çizip, çözüm rayları döşeyip, Kürt dinamizminin lokomotifini söz konusu rayların üzerine konumlandırırken, Türkiye siyasi arenasındaki depremin şiddetlenmesinde de çok önemli bir rol oynuyor, söz konusu depreme bir domino niteliği kazandırıyor. O nedenle Türkiye’de sistem ve sistemin siyasi doku ve dengelerinin yaşamakta olduğu sarsıntı, Kürt dinamizminin de etkisi ile daha da şiddetlenmektedir. Kürt dinamizminin etkisi bölge çapında önemli bir boyut kazandı. Türkiye de bu boyutun içerisinde kalmış durumda. O nedenle Türkiye sorununun çözülmesi için Kürt sorununun çözülmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. HAYIR sonuçları, bir çok sorun gibi Kürt sorununun da nasıl çözüleceğinin şifrelerini vermiştir.
16 Nisan’da HAYIR oyu kullananların her birisi kendi HAYIRINA göre HAYIR demiştir. HDP’nin dışında kalan partilerin EVET oyu kullananı da, HAYIR oyu kullananı da Kürt sorunu denince hepsinin oyu birlikte HAYIR olur. Bu bağlamda Kürt sorunu turnusol işlevi görür. O nedenle de mevcut durumda siyasi arenada HDP’nin dışında kalan, parlamentoda grubu bulunan partilerin tümü büyük bir sarsıntı yaşıyor. MHP varlık yokluk mücadelesi veriyor. Başka bir deyimle can çekişiyor. CHP panik halinde yüksek rihter ölçeğinde bir depremin etkisiyle nereye savrulacağı belli olmayan bir sürece girmiş durumda. AKP’yi nasıl bir akıbetin beklediği hiç belli değil. Su yüzüne vuran veriler, AKP’yi iyi bir geleceğin beklemediğine işaret ediyor. AKP’nin derinlemesine çözülmüş bir devleti yeni baştan ve başka bir temelde organize edip yapılandırma gibi bir birikim ve değerler manzumesine sahip olmadığı kesin. AKP bu bilgi birikimi, entelektüel düzlemi, hayat deneyim ve yetenekleri ile bir devleti ve sistemi yeni baştan yapılandırma, HDP dışında doku ve dengeleri bozulmuş olan siyasi partileri, kurmuş olduğu bu sistem etrafında şekillendirme işini asla yapamaz. Kaldı ki; olsa bile artık AKP’de bir kollektivite, kollektif bir akıl değil, tek kişi söz konusu. O nedenle siyasi arenada yaşanmakta olan bu depremler kolay kolay durmaz ve bir dinginlik ortamı yaratılamaz.
Gerçek durum bu ve mevcut ortamda tek çözücü aktör HDP olacakken Erdoğan devleti onun kolunu kanadını kırmaya çalışıyor. Bu verili durum Türkiye’yi; devleti ve siyasi arenası ile bir dağılmanın eşiğine sürüklüyor. Söz konusu vahim gidişi önleyebilmek için en büyük iş HDP’ye düşüyor. Çünkü sadece devletin değil, sistemin HDP dışındaki partilerinin de Kürt sorunu ve çözümü ile ilgili bir tek çözüm öneri ve programları yoktur. Buna rağmen bölge ve Türkiye’nin sorunlarının tek çözüm anahtarı var, o da Kürt sorununun çözülmesi anahtarıdır. Kürt sorunu çözülmeden ne bölge savaştan kurtulup huzur ve dinginliğe kavuşur, ne de Türkiye Kürt dinamizminin manyetik alanından çıkabilir. Bütün bu bölgesel, dünyasal ve Türkiye’nin iç ve dış sorunları, yüz yıldır devam eden Kürt sorunu nedeni ile yaşamakta olduğu ağır depresyon HDP’ye çok önemli bir sorumluluk yüklemektedir. HDP’nin bütün bu sorunların üstesinden gelebilmesi için mücadele hayatı ona çok önemli bir de tarihi fırsat verdi: HAYIR.
Toplumsal ilerleme sürecinin vermiş olduğu bu tarihi fırsatı CHP’nin değerlendirme şansı yoktur. Çünkü söz konusu HAYIRIN en diri, dinamik ve sisteme karşı olan yanı Kürt dinamizmidir. CHP ise Kürt denince AKP’den de, MHP’den de daha geride ve onlardan daha çok Kürt düşmanı konumunda. AKP’nin Kürtlere yağdırmış olduğu bombalara “geç kalmış bombalar” diyor. Kürtlere bomba yağdırılması konusunda CHP’nin AKP’den daha fazla acelesi var. O nedenle ağırlıklı olarak Kürt sorununu içinde barındıran depresyonu CHP’nin çözmesi, söz konusu bile olamaz. Her şeye rağmen mevcut siyasi ortamdaki çözümsüzlüğün çözümünü bulmak HDP’ye kalıyor. Mevcut olgulara nereden ve nasıl bakılırsa bakılsın: Zaman ve zeminin sadece HDP’ye denk düştüğü kolayca görülür. HDP yöneticilerinin: “Moskova önleri savaşının” generallerinden Pavlov’un “düşünmek, düşünmek, düşünmek” dediği gibi yapmaları gerekiyor. Tabi ki sadece HDP yöneticilerinin değil, HDP’li olan herkes de aynı şeyi yapmalıdır. Çok düşünmesi, düşüncelerini yazması, sözlü olarak aktarması gerekiyor. Tabi ki HDP yöneticilerinin de söylenenlere kulak vermesi, dinlemesi, değerlendirmesi: “Şu beni eleştirdi” diyerek hiçbir görüşü, Erdoğan gibi dışlamaması gerekiyor. Bütün bunların ışığında tam da HDP zamanı diyorum !
Teslim TÖRE–Teletex News24
Average Rating