DERSİM / Mazhar ÖZSARUHAN yazdı

Read Time:7 Minute, 49 Second

IMG_2584


Dersim bir bölgenin adıdır. Geniş bir bölge… Doğuda Erzurum Peri Suyu, Munzur Sıradağları, batıda Fırat Nehri, Güneyde Murat Çayı ile çevrilidir. Dersimin sınırları da kuzeyde Erzincan ili dâhil, Kemah ilçesi ile kuzeydoğuda Erzurum’un Tercan ilçesi, Elazığ ilinin Palu ilçesinin bir kısmı, Bingöl’ün Kiğı ilçesi, batıda Erzincan ilinin Kemaliye ilçesi, Malatya’nın Arapkir ilçesi, güneyde Elazığ ili merkez ve Palu ile Keban ilçeleri ile birleşir. Yüzölçümü yaklaşık 10.000 kilometre karedir. Tunceli ilinin yüzölçümü ise 7.774 kilometre karedir.

Osmanlı döneminde yüzyıllarca yurtluk ve ocaklık şeklinde özerk olarak yönetilen Dersim’de 1876’lı yıllarda Tanzimat döneminin sona ermesiyle birlikte yani II. Abdülhamid’in tahta çıkışıyla birlikte bölgede huzursuzluk başlar. Bu tarihlerde bölgeye 11 askeri harekât düzenlenir. Bölgedeki huzursuzluğun asker zihniyeti ile çözüleceği sanılmıştı. Ancak herhangi bir çözüm sağlanamaz ve bu olgu da bölgesel bir ayaklanmaya yol açar. Dersim Ayaklanmasının en önemli etkileri 1916 yılında başlar. Bunda Jön Türk denen ırkçı ve milliyetçi grupların bir yerde yönetimi ele geçirmesi, ülke içinde mevcut başka etnik grupların tasfiye girişimleri ve Türk’ten başka milliyetlerin yok sayılması zihniyetinin hâkim olması sonucudur.

Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sırasında Osmanlının Almanya ile ittifak kurmasındaki İttihat ve Terakki Cemiyetinin üstlendiği rol, 975.000 askerimizin ölü, yaralı ve kayıp bilançosu, Çanakkale Savaşı’ndaki 251.309 ölü, yaralı ve kayıp askerler ile Kurtuluş Savaşı’ndaki 9.197 ölü ve 31.173 yaralıya mal olmuştur. Bunda sivil insanlarımızın ölü, yaralı ve kayıpları dâhil değildir. Böylesine cani bir cemiyetin sebep olduğu Dersim İsyanları da giderek katliamlara yol açacaktı.

Ermeni Tehciri sırasında bazı Dersimli Alevi Zaza aşiretler, Dersim Ermenilerini Osmanlıya teslim etmemiş ve 30.000’in üzerinde savunmasız Ermeni ailesinin kaçmasına olanak sağlamıştı. Ayrıca yine aynı şekilde 1915 Ermeni Tehciri sırasında da çevre illerinden 30.000 civarında Ermeni sığınmacıları Dersim’e getirtmiştir.

Rus işgali sırasında Dersimliler, Osmanlı hükümeti ile yaptıkları Dersim’e özerklik vaadi çerçevesinde “savunma savaşı”na girdiler. Osmanlı hükümetinden aldıkları silah ve mühimmatla ordunun emrine girmeden Ruslara karşı direnme ve Dersimlilere “bağımsız çalışma hakkı” tanınır. Rusların geri çekilmesinden sonra Osmanlı yönetimi tarafından bu aşiretlere madalyalar verilir. Seyit Rıza ise ayrıca ödüllendirilerek Erzincan’a “İl İdaresi Üyeliği” görevine atanır.

Dersim olaylarının meydana gelmesinde Ermeni Tehciri’nde Ermenilerin kurtarılışı, Rus işgaline karşı vaat edilen “özerklik” ile daha önce meydana gelen Koçgiri isyanının büyük etkisi vardır. Eski İttihat ve Terakkici Hamdi Bey’in 1926 yılı başlarında yazdığı raporda şu ifadeler yer alır: “Dersim Kürtleşiyor, tehlike büyüyor. Dersim, Cumhuriyet hükümeti için bir çıbandır. Bu çıbanın yok edilmesi ülke için elzemdir.” İsmet İnönü’nün raporlarında ise Erzincan beylerinin Kürt himayesine sığındığını; Fevzi Çakmak da Dersimlilerin askere alınmamasını, silah kullanmasının öğrenmemesini ve bu yapılmazsa o silahların kendilerine döneceğini ayrıcı silahlı kuvvetlerin Dersim’e müdahalesinin şart olduğunu; Genel müfettiş Cemal Bardakçı da Dersim’deki huzursuzluğunun nedeninin bariz bir şekilde açık olduğunu rapor etmişti. Raporlarda ortak nokta da aşiretlerin birbiriyle olan ilişkileri, hangi aşiretin hangi dili konuştuğunu, aşiret yapıları, Dersimlilerin gelenek ve görenekleri, aşiretin nüfuz ve etkinlik durumları ile Dersim’in stratejik bir konumda olduğunu belirtmiştir.

Tüm bu hazırlıklar, azınlıkların Türleştirilmesi sürecinde otoriteyi sağlamlaştırma amacıyla 25 Haziran 1927 tarihinde Millet Meclisi’nde 1164 sayılı kanun kabul edilir. Buna göre kurulan genel müfettişliklere yönetsel görevlerinin yanında yönetsel ve askeri yargısal yetkiler verilir. Ocak 1928’de Diyarbakır, Urfa, Elazığ, Bitlis, Siirt, Mardin, Hakkâri, Van illerini kapsayan ve merkezi Diyarbakır’da bulunan Birinci Umumi Müfettişlik kurulur. Diğer illerde kurulan müfettişlikler ile birlikte özellikle de Dördüncü Umum Müfettişlik merkezi Elazığ’da kurulur. Burada da Elazığ, Bingöl ve Tunceli illerini kapsar ve bu müfettişliğin başına da Kürd’e dağ Türk’ü diyen ırkçı, şoven Korgeneral Abdullah Alpdoğan getirilir. Gerekli durumlarda ilde yaşıysan aileleri, il sınırları içinde bir yerden başka bir yere göndermeye, mahkeme kararlarını imzalamaya yetkili kılınır. 1 Kasım 1936 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk, Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmada Dersim’deki ağalık düzeni sorunundan rahatsızlık duyduğunu dile getirir. Bu sorunu ülkenin en önemli iç sorunu olduğunu tanımlar. Tüm bu hazırlıkların olası bir Dersim üzerinden yapılacak askeri harekâtın habercisi olarak da yorumlanabilir. 1 Kasım 1936 tarihine gelinceye kadar Abdullah Alpdoğan hem vali ve hem de komutan olarak Dersim’in stratejik yerleri olan Pulur, Armutka, Karaoğlan, Burnak, Dangiz ve Sin gibi merkezlere askeri kışlalar ve karakollar inşa eder. Amaç, olası genel bir askeri harekâtta komuta ve yönetim konusunda hangi merkezden yönetileceği konusuydu. Bunlardan biri de Mazgirt’e bağlı Mameki köyüdür. Bu köy ileride Bu köyün adı, Tunceli olarak değiştirilecek Dersim’in merkezidir. Ancak karakol ve kışlaların süratle yapımı, aşiretler ve köylüler arasında huzursuzluğa yol açar. Nazımiye ve Demenan aşiretleri kendi bölgelerinde yapımı devam eden karakol ve kışlaların yapımını engellemeye çalışır. Ancak vali, direnişçileri bahane göstererek aşiretler üzerine asker yollar. Yer yer çatışmalar devam eder. Karakollara baskınlar düzenlenir. Bu tür provokasyonlar çatışmanın ilk habercisi olacaktı.

Aynı tarihlerde Seyit Rıza, General Vali Abdullah Alpdoğan’a Tunceli’nin ilhak kanununun iptalini, olağanüstü rejimin kaldırılmasını ve Dersim’in ulusal halklarının tanınmasını ister. Eski İttihat ve Terakkici Alpdoğan’ın yanıtı orduları Dersim’in üzerine yürütmek olur. Bu provokasyonlar sonucunda çatışmalar bölgeye yayılır. . Bu arada Hatay ve Musul’da yaşanan olumsuzluklar ve sorunlar nedeniyle bir kez daha ertelenen harekât Mart 1937 tarihinde tekrar başlar. 27 Mart 1937 tarihinde Tunceli-Erzincan yolundaki köprü direnişçiler tarafından yıkılır. Diğer askeri birlikler ile bağlantının kesilmesi amacıyla da Dersimli gruplar tarafından telefon hatları kesilir. Kemalist eski İttihat ve Terakkicilerin Dersim’e yönelik tek bir amacı vardı. O da özerk konumda olan Dersim’i ilhak etmek ve bölgeyi insansızlaştırmaktı.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Dersim Harekâtı

Hem kış ayının şiddetli geçmesi ve hem de Hatay ve Musul sorunları nedeniyle bölgeden çekilen askeri birlikler bölge halkı arasında başarısız olarak telakki edilmesi ile birlikte askeri birlikler arasındaki huzursuzluk ile birlikte Alpdoğan’ın bu harekâtı başarısız olarak kabul edilmişti. Bu durum da aşiretler arasında moralin yükselmesine ve silahlanmasına vesile oldu. Abdullah Alpdoğan, üç kolordu yani 50.000 askerle bölgeye girmesine rağmen aşılması güç olan dağlara takılır. Gereken onayı alınca da 3 uçak filosu ile havadan saldırı gerçekleştirilir. Diyarbakır’dan kalkan uçaklar Dersim’e ve köylerine bomba yağdırır. İlk bombayı yağdıran da Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen’dir (Sabiha Gökçen, 1956 yılında Halit Kıvanç’a verdiği bir röportajda; “Canlı ne görürseniz ateş edin! emrini almıştık. Asilerin gıdası olan keçileri dahi ateşe tutuyorduk” demiştir).

Askerlerin bölgeye girememesi ve yapılan harekâtın başarısızlığa uğraması sonucunda 12 Eylül 1937 tarihinde Seyit Rıza’ya, anlaşma sağlanması için haber gönderilir. Anlaşmak amacıyla Seyit Rıza barış görüşmeleri için Erzincan Vilayet konağına geldiğinde sorgusuz, sualsiz tutuklanır. Barış için çağrılan kişi devletçe ali-cengiz oyununa getirilerek tarihte acizliğin belirtisi bir skandala imza atılmış olur. Ertesi gün, Elazığ’da bulunan Umumi Müfettişliğe nakledildikten sonra 15-18 Kasım 1937 tarihleri Tunceli-Ovacık yolu üzerinde, kent merkezine yaklaşık 20 km. uzaklıkta, Munzur Suyu kenarında, derin ve kayalık bir vadinin içerisinde yer alan Halbori Gözeleri’nde toplantı yapan 6 kişi ile birlikte idam edilir. İdam edilenlerin isimleri Reşit Hüseyin (Seyit Rıza’nın oğullarından, 16 yaşında reşit olmayan çocuk yaşta), Seyit Hüseyin (Kureyşan-Seyhan aşiret lideri), Fındık Ağa (Yusfanlı Kamer Ağa’nın oğlu), Hasan Ağa (Demenan aşiret lideri Cebrail Ağa’nın oğlu), Hasan (Kureyşanlar Ulkiye’nin oğlu), Ali Ağa (Mirza Ali’nin oğlu).

Bu idamlar, olayları yatıştırmaya yeterli olamadı. 1938’de Kureyşan aşireti ile birlikte diğer aşiretleri silahlanmaya davet eder. Başbakan Celal Bayar (sonraki dönemin Cumhurbaşkanı), Dersimlilere karşı saldırıyı onaylar. Böylece İkinci Dersim Harekâtı (2 Ocak-7 Ağustos 1937) başlatılır. Harekât boyunca basın üzerindeki sansür kaldırılmamıştır. 13 Eylül 1938 tarihinde Dersim’de zehirli gazlarla katliam yapıldığı yönünde haber yazan Köroğlu yerel gazetesi kapatılır. Lehte haber yapan gazetelerin yalan yanlış haberlerine dokunulmamıştı. 30 Mart 1937 tarihinde Dersim Valisi Abdullah Alpdoğan’ın Başbakanlığa yazdığı yazının 2. Maddesinde şu yazı yer almaktadır: “Tayyare Alay Kumandanından yangın ve Milli Müdafaa’dan YAKICI ve BOĞUCU GAZ BOMBASI istedim.”

Seyfi Cengiz (Dersim ve Zaza Tarihi) adlı eserinde şunları yazar: “10-31 Ağustos 1938 tarihlerinde İçişleri Bakanı Celal Bayar’ın onay vermesiyle Dersim’in her tarafından aynı anda harekât başlatılır, her yönüyle sivil halka terör estirilir. 12 Ağustos’ta bir uçak filosu Ali Boğazı (mevki)’nı bombalar. 13 Ağustos’ta Kırmızı Dağ çevresindeki çatışmalarda 300 direnişçi öldürülür. Aynı gün Ali Boğazı ve Tağar Deresi tabanında harekâtta komlar yıkılır, hayvan sürüleri gaspedilir. 14 Ağustos’ta 83 Demenanlı ve Haydaranlı direnişçi öldürülür. 15 Ağustos’ta Laç Deresi tabanında yeni bir tarama yapılarak 281 Demenanlı ve Haydaranlı öldürülür. Batıya nakledilmek üzere toplanan Yusufanlılar’ın 149‘u imha edilir. 15 Ağustos’ta Zımeq ve çevresinde çok sayıda direnişçi (“asi“) imha edilip köyleri yakılır. Batıya sürülmek üzere insan avına çıkan 41. Tümen Deşt yöresindeki köylerde direnişle karşılaşır. Direndikleri ve direnişçilere yataklık ettikleri gerekçesiyle Zımek/Zımbık, Xeç, Kirnik ve Bornak köylerinden 395 kişi öldürülür. Şıxmamed aşiretinin merkezi Hiç (Xeçe) köyüne bir gece baskını yapılarak top-mitralyöz ateşi ve süngüyle toplu kırım yapılır. Hiç ve Zımek toplu kırımı işte bu sırada, 15 Ağustos günü yapılmıştır. Yine 15 Ağustos günü Çukur ve Pah civarındaki taramada çok sayıda Haydaranlı imha edilir. 31 Ağustos’ta yeni bir tarama hareketiyle esir edilmiş olan binlerce kişi kafileler halinde Batıda saptanan yerlere sevk edilirler. Hozat’a getirilen Karaca seyitleri ve halkı makinalı tüfeklerle katledilir. Sanırım Sarı Saltıklı Seyit Seyfi Dede de bu olayda öldürülür. Böylece 31 Ağustos’ta askeri harekât tamamlanır.”

Askeri harekât sonrasında bazı aşiretler, köylüler sürgün edilmiş olsa da 1938 yılının sonuna doğru bitirilmiştir. Müdahale sonucunda 13.160 ile 40.000 arasında sivil insan dere yataklarında katledilirken, 11.818 insan da Tehcir edilmiştir. Bu sürgünde ünlü şairimiz Cemal Süreya da çocukken nasibini almıştır. Bazı kaynaklara göre de Tehcir edilenlerin sayısı 100.000 civarında olduğu iddia edilmektedir.

 

Mazhar  ÖZSARUHANTeletex News24

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %

Average Rating

5 Star
0%
4 Star
0%
3 Star
0%
2 Star
0%
1 Star
0%

Yorumunuz için teşekkür ediyoruz en kısa zamanda size cevap verilecektir selamlar .

%d