ÇÖZMEDİ, ÇÖZÜLECEK ! / Teslim TÖRE yazdı

Read Time:6 Minute, 5 Second

IMG_1691

Toplumsal sorunlar çok farklı yapısal özellikler taşırlar. Bazıları çözüm bekler, fakat çözülmeyince de sistemle fazla uyum sağlamasa da birlikte yaşamaya devam ederler. Bazıları çözülmeyince farklı boyutlar kazanır, nitel değişim yaşar, sistemin yaşamasına engel teşkil eder, sistemi sarsar, yeri gelince silkeler. Benzetmek yerindeyse iyi huylu olan ve olmayan sorunlar gibi farklı nitelikler taşırlar. Bazı sorunlar yapısaldır, insan bedenindeki hastalıklar gibi sistemle birlikte oluşmuş, onunla birlikte gelişmiş, fakat sistem tarafından baskı altına alınarak yönetilmiştir. Bazıları ise süreç içerisinde oluşmuş ve gelişim temposuna göre kendini idame ettirmiştir. İnsan bedenindeki hastalık, insan bedeni zayıf düştükçe hortladığı gibi, sistemin hastalıkları (sorunları) da sistem zayıf düştükçe ya da zaafı ortaya çıktıkça söz konusu sorun depreşir, sistemi sarsar, sistem üstesinden gelirse sistemle birlikte yaşar, ama hep sistemin zaafını bekleyerek tetikte durur. Sistem zayıf düştüğü her anda yöneticiler tarafından çözümlenmeyince sistemi tehdit etmeye devam eder. Ta ki; ya sistem tarafından çözülünceye ya da söz konusu sorun sistemi çözünceye kadar bir etki-tepki diyalektiği olarak var olmaya devam eder.

Tıpkı ‘Kürt sorunu’ gibi… Tabi ki Türkiye’nin sadece bir Kürt sorunu yoktur. Türkiye Cumhuriyeti Türkiye’nin doğal toplumsal doku ve dengeleri üzerine inşa edilmeyip, henüz Türkiye’de egemen üretim ilişkisi haline gelmemiş kapitalizm ve onun henüz şekillenmemiş üst yapısı olan ulusal modernizenin üzerine zor ve zorbalıklarla inşa edildiği için, T. Cumhuriyeti’nin bizzat kendisi çok sorunlu bir sistem olarak oluşmuştur. T. Cumhuriyeti, kuruluşunun bu yapısal özelliğinden dolayı kurulduğu günden beri sürekli olarak sorun yaşıyor. Ulusal modernizeye bağlı olarak bir çok ulusal kimlik sorunu, başta Alevilik, Ezidilik, Hıristiyanlık, Şiilik, sistem dışında bırakılmış Sünnilik vb. gibi bir çok inanca bağlı sorunlar, demokrasi, işçi sınıfı, kadın, hukuk, adalet, toplumsal ve insani değerlerin toplamı, Cumhuriyetin kendisi ile birlikte yaratmış olduğu yapısal sorunlar olarak yaşamaya devam ediyorlar.

Cumhuriyetin kuruluşundan beri onun yapısal özelliğinin bir öğesi olarak var olan bu sorunlar yakın zamana kadar: Birleşip, güçlü bir sıklet yaratarak, topyekün bir şekilde sistemin karşısına çıkarak, sistemi kıskaca alabilmiş değildi. Kürt ulusal sorunu da dahil, sorunların her birisi kendi başına bir sorun olarak çeşitli tarz ve yöntemlerle sitemin karşısına çıkıyor ve sistem tarafından ezilerek devre dışı bırakılıyordu. Kürt sorunu ulusal bir sorun boyutunu aşıp, insani bir sorun olarak, diğer bütün sorunları kucaklar hale gelinceye kadar bu böyle devam edip gidiyordu. Kürt sorunu ulusal boyutu aşıp, toplumsal ve insani bir boyut kazanıp, kendini demokratik ulus, demokratik devlet ve demokratik federasyon olarak ifade etmeye ve kuramsal bir boyut kazanmaya başlayınca, T.C.’nin yapısal sorunlarının tümüne yakını Kürt sorunu etrafında bir bileşenler yapısı oluşturmaya başladı. Tabi ki sadece bu kadar da değil. Özellikle Rojava Devrimi ve Kobane zaferi sonrasında demokratik ulus, demokratik yapılanma ve demokratik federasyon bizzat Rojava’da vücut bulup, son derece esnek, ve manevra kabiliyeti yüksek, bütün halklarla uyum içinde bir liderlik üretince, dünyanın süper güçleri ve etkili aktörleri tarafından destek bulunca Kürt sorununun Türkiye üzerindeki etkisi: Ya Kürt sorununun ya da T. Cumhuriyeti devletinin çözülmesi düzeyinde bir boyut kazandı.

Rojava Devrimi Kürt sorununa sadece ülkesel ve bölgesel bir nitelik kazandırmadı. Devrimle birlikte üretmiş olduğu, liderlik eliyle oluşturmuş olduğu diplomatik manevra alanı, Kürt Halkına ve Kürt sorununa çok önemli bir sempati de kazandırdı. Yaratmış olduğu sempati sadece devletler düzleminde değil, dünya halkları, özellikle de AB ülkeleri halkları nezdinde de önemli bir konum kazandı. Devlet ve ülkelerin yanında halkların Kürt sorununa olan desteği ve sempatisi de gereği kadar büyüdü. Bunların toplamı Kürt sorununu farklı bir düzleme taşıdı. Bölge halkları, uluslararası destek, bir yandan Kürtleri tıpkı Vietnam halkı gibi dünya halklarının sevgilisi haline getirirken, bir yandan da Erdoğan ve devletini de o düzlemde nefret edilecek konuma soktu. Bugüne kadar Erdoğan devleti çeşitli kurnazlık yöntemleri ile Kürt sorununu çözüyormuş ya da çözecekmiş gibi yaptı. Fakat bırakın çözmeyi, bu konuda samimi olduğunu ifade edecek bir duygu ve düşünce bile yaratmadı. O nedenle de çözemediği Kürt sorunu, Erdoğan devletini çözme sürecine girdi. Mevcut süreç: Kürt sorununun çözülme süreci değil, artık Erdoğan diktatörlüğü ve devletinin çözülmesi sürecidir. Erdoğan ve devletinin çözemediği Kürt sorunu, Erdoğan’ın devletini çözme gücünü gösterecektir. Bu süreci AB de, ABD de, Rusya da görüyor.

O nedenle geçmişte ”hasta adam” olarak niteledikleri Osmanlı’ya karşı uyguladıkları politikanın aynısını Erdoğan devletine karşı da uyguluyorlar. Osmanlı’yı Birinci Cihan Savaşı’na sürükledikleri gibi Erdoğan’ı da Suriye ve Ortadoğu savaşına sürüklemeye çalışıyorlar. Fakat savaşta etki sağlayacak boyutta değil, tersine, başına iş açacak boyutta bir sınırlama ile yönlendiriyorlar. Örneğin Cerablus ve El Bab’ı işgal etmesine izin verdiler, fakat onun ötesine geçmesine izin vermediler. Örneğin Musul, Rakka, Membiç vb. alanlara girmesine müsaade etmediler. Onu El Bab ile oyaladılar. Fakat dünya insanlığı, özellikle de Hıristiyan dünyası tarafından dünyanın en mazlum halkı olarak görülen, mağduriyet ve masumiyet açısından zirve yapmış, 73 kez soykırım yaşamış olan Ezidi topluluğunu, onların ülkesi Şengal’i vurmasına izin verdiler. Sonra da “dediydim, demediydim” diye birbirinin üzerine atarak, Erdoğan ve devletinin ne kadar zalim ve acımasız, Erdoğan’ın ise: Ahlak ve insanlık dışı bir kişilik olduğunu dünyaya gösterdiler. Özellikle de dünya Hıristiyan topluluğu nezdinde Türkiye’nin acınmaması gereken bir ülke, Erdoğan devleti ve onun diktatörlüğünün hiç ama hiç yaşatılmaması gereken bir yönetim olduğunu lanse ettiler.

Bütün bunlar bazı analistlerin sandığı gibi Erdoğan’ın ABD’yi zorlayıp, PYD’yi Rakka’dan çıkartıp, Erdoğan ordusunu onun yerine Rakka’ya sokma planları değil, ABD ve Rusya’nın: Erdoğan Türkiye’sine oynamış oldukları oyunların bir ürünüdür. Bütün bunlar rastgele olan biten işler değil, bir planın, projenin dışa vurumudur. Erdoğan şahsında Türkiye üzerinde çok büyük oyunlar oynanıyor. Yakın zamanda SDG (Suriye Demokratik Güçleri) Rakka’yı özgürleştirip, IŞİD’i Suriye sahasında temizlerse; AB, ABD, ve dahi Rusya ve Suriye Şam yönetimi ile anlaşarak, SDG Rakka’yı IŞİD’den temizlediği gibi Erdoğan’ın ordusunu El Bab’dan temizlemeye kalkarsa sürpriz olmaz. Bunu yapabilmesi için Suriye’nin kuzeyini uçuşa yasak bölge ilan etmeleri yeterlidir. Erdoğan’ın ordusu T. Cumhuriyeti devletinin bugüne kadarki ordusunun en zayıf, en moralden yoksun olan ordusudur. Bu zaaf ve zayıflığı ile de başka bir ülkenin iradesine rağmen onların ülkesinin bir kısmını işgal etmiş durumda. Kuzey Suriye bölgesinin uçuşa yasaklanması, Erdoğan Ordusunun SDG ile yüzyüze kalması durumunda, SDG güçleri IŞİD’i Rakka’dan temizlediği gibi Erdoğan Ordusunu da El Bab’dan temizleyecektir.

Erdoğan Ordusunun ne savaşacak morali ne de fiziki gücü var. Şu haliyle SDG’den üstün tek yanı hava kuvvetleridir. Ona da uçuş yasağı getirilirse: Görün Erdoğan’ın keyfini. Ne dünya konjonktürü eski konjonktür, ne mevcut dünya dengeleri eski dengeler, ne bölgenin aktörleri eski aktörler, ne Türkiye eski itibarlı Türkiye ve ne de Kürt sorunu eski Kürt sorunu. Sadece Erdoğan bakarkör eski Erdoğan… Olup biten hiçbir değişimi göremiyor, oluşan her yeni olguya eski gözle bakıyor. Hiçbir şey eskisi gibi olmamasına rağmen O hala her şeyi eskisi gibi görmeye devam ediyor. Sadece dünyada, bölgede ve Kürt sorununda oluşmuş ve yaşanmaya devam eden değişimleri değil, kendisine hazırlanmış olan tuzakları da göremiyor. Türk Ordusunun El Bab’ı işgaline izin verip, ötesine geçmesine izin verilmemesini yorumlama yeteneğinden yoksun olarak, ne verdilerse onu kabul etti. Bunun arakasında ne var ne yok, arka planında gizli bir şeyler var mı, bilmiyor. Sadece yandaşa hava atmak için “haydi” dedikleri yere körlemesine dalıyor. Bu dalışların nereye kadar varacağının hesabını yapmıyor.

Şengal’e, Ezidi halkına yaptığı saldırının dünyada nasıl bir yankı yapacağını, Türkiye’nin ne kadar zalim ve acımasız bir ülke olduğu konusunda dünya da nasıl bir intiba bırakacağını asla düşünmüyor. Bu düşüncesizliğini “bir gece ansızın gelebiliriz“ sözü ile dile getiriyor. Bütün bunlar ve daha buraya yazmadığım olgular: Kürt sorununu çözememiş olan Erdoğan ve devletinin nasıl bir çözülme sürecine girdiğini gösteren verilerdir.

 

Teslim TÖRETeletex News24

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %

Average Rating

5 Star
0%
4 Star
0%
3 Star
0%
2 Star
0%
1 Star
0%

Yorumunuz için teşekkür ediyoruz en kısa zamanda size cevap verilecektir selamlar .

%d blogcu bunu beğendi: