BÖLGEDE ÇÖKEN İDEOLOJİ, BAĞLI DİNAMİKLER VE DOĞMAKTA OLAN YENİLERİ..! / Tesli TÖRE

Read Time:5 Minute, 46 Second

IMG_1691


Marks’ın insanlık tarihinde defalarca doğrulanmış olan: Bir sonraki toplum, bir öncekinin sinesinde oluşur ve doğar aforizması geçerliliğini hala koruyor. Bununla birlikte: Üretim güçleri ve üretim ilişkilerinin çelişerek süreci tıkaması ile oluşan sistem değişimleri de tarihsel bir gerçeklik olarak yaşamaya devam ediyor. Marks’ın bu bilimsel gerçekliklerine hayatın onaylamış olduğu: Sınıflı toplumun sınıf ideolojileri üzerine inşa edilmiş olan sistemlerinin de ideoloji çürüyüp çökünce, ideoloji ile birlikte çökeceğini eklemek gerekiyor. Tabi ki bu eki Marksizm’e dayanarak, Marksizm adına yapmak gerekiyor. Gerekiyor çünkü Marksizm bir ideoloji değildir. Marksizm gerçekliktir, gerçek olan her şey de Marksizm’dir. Marksizm hayatın gerçekliğinden kaynaklanan olguları parçalara ayırarak iç dokusunu, tekrar bütünleştirerek, iç ve dış yapısını bütün gerçekliği ile öğrenme, tez, antitez ve sentez yöntemi ile de gelecek konusunda öngörüde bulunma bilimidir. Gerçeği gören ve savunanın kendine Marksist demesi gerekmiyor. Gerekmiyor çünkü ayırdında olsa da, olmasa da bilimsel gerçeklerin bilimsel anlatımının kendisi Marksizm’dir. O nedenle Marksizm aşılmaz, sadece olunur, özümlenir.

Başta Lenin olmak üzere 20. yüzyılın devrimci liderleri “somut şartların somut tahlili” olan, yani gerçeğin ta kendisi olan Marksizm’i ideolojileştirmeye, özellikle de işçi sınıfının ideolojisi olarak lanse etmeye çalıştılar. Bu yanlış tarzları ile: Sovyet Marksizm’i, Çin Marksizm’i, Arnavutluk Marksizm’i gibi saçmalıklar yaratarak “somut koşulların somut tahlili” olan Marksizm’i, karşıtı olan doğmaya dönüştürerek kuşa çevirdiler. Dolayısı ile hem Marksizm’i sulandırdılar, hem de Marksizm adına çürük ideolojiler ürettiler. Devlet yapılarını bu çürük ideolojiler üzerine oturttular. Çürük temelde üretmiş oldukları ideolojilerin üzerine inşa etmiş oldukları sistemler çürük ideolojileri ile birlikte çöktü. Birer toplumsal devrim olarak doğdu, toplumsal sistem olarak oluştular fakat, ideolojik temelleri çürük olduğu için bir asır bile yaşayamadan kendi dinamikleri ile çöküp, tarihteki yerlerini aldılar. Kaldı ki ideolojiler gerçekçi de olsa tarihsel ve toplumsal sürecini doldurup, eskiyip, çürüyünce üzerine inşa edilmiş olan sistemle birlikte çöküyor.

Köleci, feodal, kapitalizm gibi sınıflı toplumların tümü sınıflar ve onun ideolojileri üzerine kurulmuştu. Üzerine kuruldukları ideoloji çürüyüp çökünceye kadar söz konusu sistemler yüz yıllarca, hatta binlerce yıl yaşamışlardır. Sistemlerin üzerine kurulduğu söz konusu ideoloji çürüyünce sistemin de çöktüğü, hayatın canlı pratiği tarafından ispatlanmıştır. Bugüne kadarki sistemlerin tümü Marks’ın deyimi ile: Kendinden önceki sistemin bağrından çıkmış, üretim güçleri ile üretim ilişkilerinin derin çelişmesi ile ideolojisi de çürümüş, sistem çökmüş, toplum bir sonraki sisteme nitel sıçrama yapmıştır. Köleci sistem doğanın diyalektiğinin bu yöntemi ile çökmüş: Toplum feodal sisteme nitel sıçrama yaparak sistemi değiştirmiş. Diyalektiğin aynı yasası feodal sistemde de işlemeye devam etmiş, feodal sistemden de kapitalist siteme söz konusu yöntemle geçilmiş. Yaşayabilenler: Kapitalizmden sosyalizme geçişe tanık olanlar söz konusu diyalektik yasanın o zaman da nasıl çalıştığına tanık olacaklardır.

Yapmış olduğum, sevgili okurlarımın da karmaşık bulmadan üzerinde dikkatle durması gerektiğini istediğim bu kısa felsefi özetlemeden sonra bölgeye geçebilirim.

Daha önceki yazılarımda da defalarca belirtmiş olduğum gibi global dünya başta ABD, AB gibi globalizmin anamalı olan ülkeler olmak üzere çok önemli değişim sancıları yaşıyor. Söz konusu sancının Rosa Luksemburg’un deyimi ile “ya barbarlık ya sosyalizm” ikilemi: Dünyanın iki süper gücü ve en önemli aktörlerince; kuramı, askeri, siyasi diplomasi gibi bütün yönleriyle acımasızlık ve acıklı trajedileri ile bölgemizde yaşanıyor. Tarihsel ve toplumsal ilerlemenin, canlı hayatın bölgemize reva görmüş olduğu bu acımasız yaşamın ana nedeni: Ulusal modernizenin ideolojik çürümüşlüğünün en uç noktasının bölgemizde meydana gelmiş olmasıdır. Bunun nedeni de ulusal modernize ideolojisinin ne sahtesinin ve de sahtekarca; M. Kemal, Saddam Hüseyin, Hafız Esat, Kaddafi gibi liderler tarafından üretilmiş olmasıdır. 20. yüzyılın Marksist liderleri nasıl ki Marksizm adına sahte ideolojiler üretip, sistemlerini o sahta ideoloji üzerine oturtmuş oldularsa, bölgemizin burjuva liderleri de aynı sahte yöntemlerle ulusal modernize üzerine sahte ideolojiler üreterek sistemlerini onun üzerine oturttular. O nedenle önce sahte ideolojiler üreten, sistemlerini onun üzerine inşa eden Marksist kalpazanların ideolojileri çürüyüp, sistemleri ile birlikte çöktü, hemen sonrasında da bölgemizin ulusal modernize bazında sahte ideolojiler üreterek sistemlerini söz konusu ideolojiler üzerine inşa etmiş olan ulusalcı kalpazanların ideolojileri çürüdü ve sistemleri ile birlikte çöktü. Artık Libya diye bir ülke ve Libya devleti diye bir devlet de yok. Uzatmayayım, Suriye ve Irak da öyle.

Kapitalizmin sahte bir yorumu olarak “izm”leştirilmiş olan Kemalizm de öyle. Kaba bir sahtecilikle burjuva ulusçuluğu ve söz konusu ulus üzerine kurulmuş olan ulus devletini taklit ederek: Ne mutlu Türk’üm diyene, bir Türk dünyaya bedeldir gibi sahte sloganlarla Türkiye’nin; Kürt, Ermeni, Süryani, Laz, Çerkez, Arap vb. gibi toplumsal doku ve dengelerini yok sayıp, inkar ederek sözüm ona “arı bir Türk ulusu” ve ona denk de bir devlet kurdu. Peşinden Erdoğan çıkıp “tek ulus, tek devlet, tek bayrak” diyerek Kemalizm’i tarihin çöplüğüne atıp, kendisini “Atatürk tek adamsa ben de tek adamım” diyerek sahte Kemalizm ideolojisinin yerine başka sahte bir ideoloji bile koyamadan diktatörlüğünü ilan etti. Kemalist ideoloji üzerine oturmuş olan devleti Kemalist ideoloji ile al aşağı etti fakat ne ideolojik ve ne de devlet yapısı olarak yeni bir yapılanma koydu. Mevcut Türkiye devletinin ne bir ideolojisi ve ne de söz konusu ideoloji üzerine yasası, anayasası, adalet mekanizması, hukuk sistemi gibi kurumsal olarak oturtulmuş olan bir devlet yapısı var.

Ulusal modernizenin kalpazanlığını yaparak Kemalizm, BAASCILK, “yeşil Sosyalizm” gibi ideolojiler ve bu ideolojiler üzerine oturtulmuş olan devletler, ideolojisi ile birlikte çöktü. Kendini Kemalizm’in yerine ideolojisiz, devlet yapısız olarak koymuş olan Erdoğan da yakın zamanda yok olmaya mahkum durumda bekliyor. Bölgemiz bu çöküntülerle büyük bir felaketin içine sürüklenmişken, APO’nun kuramı, Kürt ulusunun etkin ve yetkin dinamizmi, savaşta, barışta, siyasette, diplomaside göstermiş olduğu üstün performans ile bölge halklarına vermiş olduğu güvenle yeniden yapılanıyor. Bölgemizde tarihi modernizenin sonu ve demokratik ulus kuramı ile yeniden yapılanmasının başlangıcı yaşanıyor. İnsanlık tarihinin toplumsal ilerlemeler sürecinde toplumsal ilerlemeye öncülük eden uluslar, sınıflar ve/veya topluluklar olmuştur. Günümüzün toplumsal ilerleme sürecine de Kürt ulusu öncülük etmektedir. O nedenle de diyalektik ve tarihsel materyalizm ona küresel aktörlerin ve süper güçlerin üstesinden gelemeyeceği tarihi fırsatlar sunmuştur. İşte bunun en somut örneği Rojava ve sonrasıdır. Bugün Erdoğan, Kürtleri, özellikle de özgürlükçü Kürtleri diri diri yemek, yerlerini yurtlarını ateşe vermek için can atıyor.

Ama yapamıyor. ABD kesin denetimi altına alıp, Suriye sahasında ve bölgede dilediği gibi kullanmak istiyor, fakat yapamıyor. Suriye Şam yönetimi bambaşka bir havada, ama nafile. Kürt ulusunun bölgede ve toplumsal gelişmelerdeki liderliği konusunda belirtmiş olduğum bu somut veriler, global dünya sisteminin içine girmiş olduğu devinim, dünya toplumsal ilerleme sürecinin gelmiş olduğu moment, bölgenin belirtmiş olduğum nedenlerle malullüğünün toplamından oluşmaktadır. Bu tarihin somut bir gerçekliğidir. Hiçbir güç bu somut ve de nesnel olan gerçekliği geriye itemez, yok edemez. Çünkü dünya konjonktürünün ve bölgenin bütün doku ve dengelerinin diyalektiği böyle konumlamış, böyle bir gelişim seyri izliyor. Bazıları, hatta görüşlerine önem vermiş olduğum bazı analistler: Erdoğan Türkiye’si bu son dönemlerde SDG’ye yapmış olduğu saldırılarla ABD’nin SDG’yi Rakka operasyonundan geriye çektirip, onun yerine Türk Ordusunun konmasını sağlayabileceğini yazıyorlar. Böyle bir şey söz konusu bile olamaz, olmayacaktır. Tersine, SDG Suriye yönetimi ile belli bir ilişki düzeyine gelince şayet kendisi çekilmezse: Erdoğan ordusu ve onun sürüsü ÖSO’yu Cerablus ve El BAB’dan temizleyecektir. Bunu tarihin tanıklığında ve onun diyalektiğine dayanarak söylüyorum, isteyen herkes bir yerlere not edebilir. Bölgenin eski dinamikleri ideolojileri ile birlikte çürüyüp çökerken, Kürt ulusunun öncülüğü ve kuramının ışığında yeniden yapılanıyor.

Teslim TÖRETeletex News24

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %

Average Rating

5 Star
0%
4 Star
0%
3 Star
0%
2 Star
0%
1 Star
0%

Yorumunuz için teşekkür ediyoruz en kısa zamanda size cevap verilecektir selamlar .

%d blogcu bunu beğendi: