Teslim töre Yazdı: EVRENSEL BOYUTLU MUHALEFET

Read Time:5 Minute, 57 Second

IMG_1691


Sadece Türkiye değil bütün global dünya büyük bir şaşkınlık içerisinde, pusulasız bir şekilde kocaman okyanusun içinde derinlemesine bir saflaşma, ayrışma, çeşitli bloklara bölünme süreci yaşıyor. AB, ABD, bölgemiz Ortadoğu, bütün bir Arabistan, İslam dünyası, Balkanlar, Latin Amerika ülkeleri korkunç bir devinim içinde debeleniyor. Politika, diplomasi, çeşitli manevralarla boğuşma, dövüşme, savaşma gibi kavganın bütün araçları ile bir ayrışma ve dönüşme süreci yaşanıyor. Türkiye böylesi bir dünya hengamesinin en orta yerinde, bütün taraflardan etkilenebilecek jeopolitik ve jeostratejik alanda, gelmiş geçmiş liderlerin en çapsızı, hırsızı, dolandırıcısı, yetersizi, dengesizi Erdoğan tarafından yönetiliyor. Dünyanın bir çok ülkesi hem iç hem de bir dış saflaşma yaşarken, spontane bir şekilde evrensel boyutlu saflaşma da tedrici bir şekilde oluşmaya başlıyor. Erdoğan bu evrensel boyutlu saflaşmada bir yanda kendisi dünya gericiliğinin yanına çekilirken, Erdoğan’ın ötelediği, karşıtı haline getirmiş olduğu muhalefet de doğal ve zorunlu olarak Erdoğan’ın yanaşmış olduğu dünyadaki gerici safın karşısında yer alıyor.

T. Cumhuriyeti tarihinde, askeri faşist diktatörlükler dönemi ve liderleri dahil Erdoğan’dan başka hiçbir lider ve yönetim biçimi kendisine böylesine iç ve dış muhalefeti oluşturup, buluşturup, evrensel boyutta birleştirip, iç muhalefetle dış muhalefet arasında böylesine bir köprü görevi üstlenmemişti. Cumhuriyetin kuruluş kuralları ve hedeflerinden başlıcası olan “muasır medeniyetlerden” bu denli uzaklaşıp, Ahrarı Şam, El Nusra, Hamas, El Kaide gibi İslami terör örgütleri, Katar, Kuveyt, Suudi Arabistan, Sudan, Azerbaycan ve benzeri anti-demokratik, despot yapılı ülkelerle bir blokta buluşmamış, yer almamıştı. Dünyadaki saflaşma böylesine bir seleksiyon elemesi ile; ayrıları ayrı yere, aynıları da aynı yere taşıyor. Erdoğan ve devleti: El Nusra, El Kaide, Hamas gibi İslami terör örgütleri ve Katar, Suudi Arabistan, Kuveyt, Azerbaycan gibi despot, diktatör devletlerin yanında yer alırken, Erdoğan karşıtı muhalefet de doğal olarak Erdoğan’ın: “Hitlerci, faşist” ilan ettiği Batı medeniyetleri ile aynı kulvarda yer almak durumunda kalmaktadır. “Yer almak durumunda kalmaktadır” derken: Batı’nın rasist, gerici, şoven, faşist güçleri ile değil, demokrat, ilerici, devrimci, halkların kardeşliğini savunan, dünyayı insanlığın ana yurdu olarak gören kesimi ile “yer almak durumundadır” demek istiyorum.

Örneğin Trump’ın ABD’si ile değil, Trump’a karşı mücadele eden, dünyanın dört kıtasında Trump’a karşı 8 Mart’ta grev düzenleyen kadın hareketi ile… Aslında bu mayalanmakta olan bir dünya devrim sürecidir. Söz konusu dünya devrim süreci hem her ülkenin kendi içinde, hem de evrensel boyutta dünya çapında mayalanıyor ve dünya devrim durumuna doğru tırmanıyor. Yukarıda belirtmiş olduğum ayrışma ve çatışma işte bu sürecin yaratmış olduğu bir ayrışma ve çatışma faktörüdür. Örneğin ABD’de Trump karşıtı bir muhalefet hareketi olarak gelişirken, Türkiye’de Erdoğan karşıtı HAYIR hareketi olarak oluştu ve gelişiyor. Bu her iki hareketin buluşup birleşmesi, AB’nin bu denklemdeki hareketleri ile gereken organik bağların, ortak eylemlerin organize edilmesi her devrimcinin ana görevidir. Ayrıca irademizin dışında olarak bu enternasyonal kanallar kendiliğinden oluşmuş durumda. Devrimcilere düşen görev; oluşmuş olan bu enternasyonal kanalların suyunu birbirine akıtmaktır.

Bunu yapabilmek için önce Türkiye’nin HAYIRCI muhalefetini bir arada tutmanın, ortak bir demokratik cephe zemininde, en geniş yelpazede buluşturmanın yol ve yöntemlerini bulup geliştirmek gerekir. Benzetmek yerindeyse: Önce Türkiye’nin HAYIR muhalefetini, sıkılmış bir örgütlü yumruğa dönüştürmek, sonra da dünyadaki muadilleri ile buluşturmaktır. Dünyada böylesine evrensel boyutlu bir siyasal ve toplumsal saflaşama oluşmuş ve gelişiyorken, insanlık demokratik ulus kuramına bu denli gereksinim duyuyorken, bu kuramın hayatta bulduğu vücut gerçekliğine Rojava’da tanıklık etmekte olan bir bölgenin devrimcileri olarak ilgisiz kalmak, tarihin affetmeyeceği bir hata olur. Ayrıca devrimin, dolayısı ile de insanlığın bu denli lehine olan, bu kadar somut gerçekliği görmezden gelmek, devrimci uyanıklığa da denk düşmez. O nedenle önce kendi iç muhalefetimizin en geniş HAYIR cephesini örerek, gerçek bir dinamizme büyütmek, ülkedeki mücadele bayrağını en yükseklere çıkartmak ertelenmez bir görev olarak görülmeli ve hayata geçirilmelidir. Esasında HAYIR cephesinin her şeye hazır durumda olduğu da somut bir gerçeklik olarak orta yerde duruyor. Mevcut haliyle HAYIR cephesinin genç dinamizmi tarihte eşine az rastlanan bir nitelik taşıyor. Tıpkı GEZİ direnişi gibi.

Umarım birileri çıkıp, Gezi direnişinde olduğu gibi bu HAYIR cephesi direnişini: Ulusalcı ilan edip, desteklemiyoruz diyerek bunun da Gezi eylemi gibi dağılmasına neden olmaz. Gereken desteği verir, Türkiye ve K. Kürdistan çapında hem Türkiye ve Kürdistan devrim mücadelesinin birliğini sağlar hem de Türkiye ve K. Kürdistan devrim mücadelesini enternasyonal dünya devrim mücadelesi süreci ile bütünleştirirler. Yaşamış ve yaşamakta olduğumuz tarihin gerçekleri ve APO’nun kuramı: Türkiye devrim mücadelesi ile K. Kürdistan devrim mücadelesi birleştirilip, tek devrim dinamizmine dönüştürülmezse, ne Türkiye’de ve ne de K. Kürdistan’da devrim mücadelesi başarıya ulaşamaz. Türkiye’ye demokrasi, Kürdistan’a özgürlük gelmez, gelemez. Gelemez çünkü irademize rağmen bin yıldan beri Kürdistan’ın diğer parçalarının hiçbirinde olmadık ölçüde doğmuş olan sosyolojik olgu her iki ülkenin devrim dinamiklerini birleştirmiş, tek dinamizm haline gelmesini sağlamıştır. Diğer parçalarda irademize rağmen: Ne bir Çanakkale örneği, ne Anadolu’nun işgali sırasında Şahin Bey, Karayılan örneği, ne Alevi Kürtlerle, Alevi Türklerin Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde çeşitli katliamlarla sıkıştırarak kendi uluslarından çok, birbirine sarılarak mıh çıkını gibi birleşip, kız alıp vererek, kirve, musahip olarak tek vücut olmaları ve buna bakarak Sünni Türklerle Sünni Kürtlerin de aynı yakınlığı kurmaları yoktur.

Bu tarihsel ve toplumsal olgu, buna denk olarak oluşmuş olan sosyolojik gerçeklik Türkiye ve K. Kürdistan toplumsal ilerleme süreci ve devrim dinamizmini tek bir dinamizm ve süreç olarak tekleştirmiştir. O nedenle Türkiye’de gelişen bir kitlesel eylem, nitel olarak çok ciddi ve dikkatle incelenip, destek verilip verilmemesi ona göre kararlaştırılmalıdır. Evet-Hayır referandumu ne kadar Türk’ü ilgilendiriyorsa en az o kadar da Kürd’ü ilgilendirir. “O Türklerin anayasası, bize ne” deyip, devrimcilik adına bayağılık ve basitlik yapanlar: Kürtlerin de, Türklerin de bize rağmen ve hatta kendi iradelerine rağmen yaşamış oldukları bu tarihi ve toplumsal ilerleme sürecini, ona denk düşen sosyolojik gerçekliği göremeyen, bunun muhasebesini yapamayan o nedenle de duygusal davrananlardır. Bütün bu nedenlerle K. Kürdistan devrim mücadelesi, en başta da Özgürlük Hareketi; İstanbul, İzmir, Ankara, Adana, Antalya gibi Türkiye’nin büyük kentlerinde doğmuş ve devam eden devrimci kitle hareketlerine Gezi olayında olduğu gibi seyirci kalmamalı. Hatta Gezi olayında olduğu gibi birileri çıkıp: Bunlar ulusal hareketlerdir, barış sürecini baltalamaya yöneliktir diyerek karşı durmamalıdır.

Sadece Türkiye’dekine değil, dünyada buna benzer bütün halk hareketlerinin tümüne, faydacı bir anlayışla değil, dünya devrim sürecinin birer öğeleri olarak görüp yaklaşmak gerekir. Gerekir çünkü mevcut olgulara sadece ulusal pencereden ya da Türk-Kürt penceresinden bakmak çok aldatıcı olur. Bakın Erdoğan’ın K. Kürdistan’da uygulamış ve uygulamakta olduğu katliam ve kıyımlara rağmen bir milliyetçi Kürt olan Barzani, Kürt düşmanı olan milliyetçi ve mukaddesatçı Erdoğan’la “can ciğer kuzu sarması” gibiler. İkisi birlikte Şengal’deki Kürtleri öldürüyorlar. Her iki katil birlikte Ezidi Kürtlere soykırım uygulamak için fırsat kolluyorlar. Bu somut olgu tek başına bile buraya kadar ifade etmeye çalıştığım tek tek ülkelerde ya da uluslardaki ayrışma ile dünya çapında yaşanmakta olan saflaşma ve de bu saflaşmanın bütünleşmeye doğru bir seyir izlemesinin, son derece ciddi ve önemli bir gelişme olduğuna dolaysız olarak işaret ediyor. Bir yanı ile dünyadaki nesnel gelişmelerden kaynaklı, bir yandan da Erdoğan’ın yaratmış olduğu ayrışma ve bölünme Türkiye ve K. Kürdistan HAYIR muhalefetini dünya toplumsal ilerleme süreci ile aynı eğri içine sokuyor.

Türkiyeli ve K. Kürdistanlı her devrimci, Türkiye, K. Kürdistan ve mevcut dünya konjonktürünün bu somut gerçekliğini görerek, bu bilinçle davranmalıdır. Aksi halde Gezi olayında olduğu gibi treni bir kez daha kaçırmış oluruz. Ülkesel, evrensel boyutlu mücadele ve muhalefet hareketinin yapısallığına denk bir politika ve perspektife mutlak bir şekilde gereksinim var.

 

 

Teslim TÖRETeletex News24

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %

Average Rating

5 Star
0%
4 Star
0%
3 Star
0%
2 Star
0%
1 Star
0%

Yorumunuz için teşekkür ediyoruz en kısa zamanda size cevap verilecektir selamlar .

%d blogcu bunu beğendi: