
Ali Candan Yazdı: Ya Düşüneceksin Ya Tükeneceksin Ortası Yok..
Ya Düşüneceksin Ya Tükeneceksin Ortası Yok. Düşünme gücü en büyük güçtür. Düşünme eylemi en büyük eylemdir.
Yaşamda sorunlar karşısında zorlandığımızda durur. Bir adım geriye çekilir. Sakin bir kafayla düşünürüz. Bu sıkıntılı, zorlu sorunlarla dolu durumu nasıl aşacağız, nasıl yaşayacağız ve ne yapmalıyız diye kafa yorarız. Hatta bazen yaşam da bizi kuşatan sorunları çözmek için düşüncede o kadar yoğunlaşır. O kadar derinleşiriz ki. İşte o noktada beynimizde bir ışık yanmış, şimşek çakmış bütün düşüncemizi beyin ve, yüreğimizi aydınlatmış tüm varlığımızı ve benliğimizi kaplamış. Derin bir oh çekmemizi, rahatlamamızı sağlamış o sihirli an. Tıpkı Arşimet’e ”evreke, evreke, evreke” dedirten. Beyinde kıvılcım çakmasının biz insanlarda yarattığı terapi, rahatlama ifade eden ruh hali durumu olağanüstü güzelliktedir. O nedenle o duygu ve ruh halini yaşamak. Yani düşüncenin dağına çıkmak sorunların çözüm yolunu bulmak demektir.
”Bu hayatta engeller karşısında düşünülür ve iki şeyden biri zorunludur: ya işbirliği yapmak, ya karşı koymak. Ya orda kalınır, ya dağa çıkılır. Filozofça derin düşünenler. Düşüncenin dağına çıktılar. Aslında her düşünce savunma sınıfına girer. İyi bir savunma ruhsal sağlığın belirtisidir.” (O. Gasset) Duygu, aşk gibi olağanüstü durumlarda, kalbimizin tüm varlığıyla karşı çıkmasına, kendimize rağmen aldığımız tüm kararlarda dahi bu hakikat geçerlidir. Ya düşüneceksin. Ya yok olacaksın. Ya düşüneceksin. Ya biteceksin. Ya düşüneceksin ya akıl sağlığını yitireceksin. Ya düşüneceksin yada tükeneceksin. Düşünerek sana vurulmuş olan prangaları, engelleri, duygusal, fiziksel ve ruhsal zincirleri çözeceksin. Yada ruh, duygu düşünce dünyanda hep köle kalacaksın.
”Büyük filozoflar, felsefeciler çoğunlukla iç çatışmadan, sıkıntıdan düşüncenin zaferine geçerler. Descartes, Hegel düşünce tarafından oradan kurtarılmadan önce bunalımın dibini uçurumu tanımışlardı.” (O. G.) İç çatışmaları, çelişkileri aşmak düşüncenin tapınağına ulaşmak, dış etkenlere tüm kapıları, kapatmak. Yoğunlaşmak, çare aramak bütün sorunların çözüm anahtarıdır. Ümitsizliğe, çaresizliğe, yılgınlığa kapılmak yerine, içinde bulunduğun durumdan kurtulmak için çözüm aramak, düşünce gücüne sahip bir insanın en temel özelliğidir. Ya düşünerek çözümü bulacaksın. Yada çözümsüzlüğü derinleştirip, kaosu büyütecek. Kaçınılmaz ve şaşmaz bir son olarak, yitecek yok olup gideceksin. Bu kural tüm bireyler, toplumlar, liderler, felsefeciler, bilim adamları, siyasetçi, aydın, entelektüel kişiler başta olmak üzere sosyal hizmet aracı olan siyasal partiler, iktidarlar, yönetimler ve devletler dahil olmak üzere herkes ve her kesim için geçerlidir. Hatta ve hatta tıpkı bir ayet ve eski bir ahit gibidir.
Tarihte ve güncel olarak yaşadımız anda. Bu şaşmaz ilke doğrultusunda yaşayanlar; büyük düşünür, toplum bilimci, felsefeci, filozof, entellektüel, aydın, politikacı, asker, siyasetçi ve devlet adamı olarak yaşadıkları çağ ve toplumlarda iz bırakmışlardır. Büyük İskender, Sokrates, Platon, Solon, Sezar, Selahaddin-i Eyyubi, Napolyom, Ahmedê Xanî, Mir Celadet Bedirxan vb. Zorluklar karşısında yılmamış, pes etmemiş, düşünmüş, düşüncenin zirvesine, düşünce dağının, doruklarına çıkmışlar. Böylece kendilerine, topluma ve insanlığa büyük katkıda bulunmuşlardır. Düşüncenin gücü ve düşünce eylemi tüm yaratımların, icatların, keşiflerin ve yeniliğin başıdır. Düşünmek bir eylem, tavır ve büyük bir cevaptır. Karşılaştığımız tüm zorluk, sıkıntı ve engellerin karşısında sağlıklı bir kafa yapısıyla düşünmek. Sorunu yarı yarıya çözmek, hedefe ulaşmak, başarmak, engelleri yenmek ve zafer kazanmak demektir.
Ülke ve halk olarak tarihin yazıldığı çok önemli ve çok tarihi bir kavşaktan geçmekteyiz. Bu önemli virajı gelecek yüz yılımızı şekillendirecek plan, proje ve pratik uygulama adımlarına kadar en ince ayrıntısına kadar düşünmemiz ve uygulamaya geçirmemiz hayati derecede elzemdir. Türkiye referandum sonrası sonuç her ne olursa olsun. Yepyeni bir atmosfere girecektir. Ya yüksek irtifadan veya düşük irtifadan dolayı. Girilecek tüm toparlanma çaba ve çalışmalarına rağmen, kafa üstü bir biçimde yere çakılacaktır. Halk ve ülke olarak bu kaçınılmaz yere çakılma gerçeği karşısında duruşumuz, tavrımız nedir. İşte bu soruya örgütlü irademizin vereceği doğru cevap. Fırsatları kazanca dönüştürme politikası. Yada pasif, lakayt kalma duruşları kader tayin edici nitelikte olacaktır.
Önemli olan referandum veya sonucu değil. Bu referandum evet veya hayır şıklarından hangisi ile sonuçlanırsa sonuçlansın. Özgürlük mücadelesine pike yaptıracak muazzam bir zemin sunacak. Dolayısıyla referandum sonrası statik durağan değil. Hareketli, yaratıcı, yenilikçi. Değişen, gelişen her sonuca ve durumlara uyarlanabilecek. A-B-C-D-E planlarımızın olması gerekir. Ayrılık seçenekli uç noktada denebilecek planlar da dahil olmak üzere. Alternatiflerimiz yoksa tıpkı 8 haziran, 1 Kasım ve Hendek katliamları sonrası olduğu gibi olacaksa. Şimdiden geçmiş olsun. Kuzey Kürt siyaseti inkar sistemiyle ipini tamamen koparmadıkça ve kendi yolunu kendisi çizmedikçe daha çok nal toplar. Gelişmeler olduktan sonra o gelişmeleri yorumlamak önemli değil. Önemli olan ve bilge siyasetin gereği odur ki, gelişmeler daha gerçekleşmeden. Gerçekleşecekleri öngörerek tedbirlerini alabilmek. Bu yöntemi bilip uygulamak, siyasette herzaman bir adım önde olmak demektir.
Oysa mevcut tek yanlı hatta ve hatta ölümüne bir ”kardeşlik” siyasal, stratejisi. Bizi bakar kör haline getirmiş durumda. Objektif olarak durum çok kötü. Hatta, Shekspir’in şu şahane dörtlüğünde dile getirdiği gibi. ”Tazılarda hızlı koşar ama efendileri için avlanırlar.” Bizler kadar cesaretli, fedekar, kahraman, savaşçı ikinci bir halk, hareket ve lider kadrosu yok. Ama her ne hikmetse kazanımlarımız bizden çok sömürgecilerimizin hanesine yazılıyor. Hatta biz teşbihteki tazı olmaktan çok av olma konumuna düşüyoruz bile denebilir.
Oysa tarih belki de ilk defa bize kendimiz için avlanabileceğimiz bu kadar olgun koşullar sunmaktadır. Biz bu koşulları değerlendirmek yerine. Kasabın kesimlik koyunlara insafa gelmesini bekler misali. Kasabımızın insafa gelmesini akıl almaz bir şekilde bekliyoruz. Ya düşüneceksin yada tükeneceksin. Ya düşünerek özgürleşeceksin yada köle kalacaksın. Ortası yok bu gün Türkiye ile olan mesele Erdoğan meselesi değil. Erdoğan gitse bile gelen gideni aratacak. Bahçeli neden Erdoğan’a biat etti. Sırf Kürt anasını görmesin diye değilmi. Gören gözler felaketimizinde, özgürlüğümüzünde önümüzdeki dönel kavşakta olduğunu çok açık bir biçimde görüyor. Ya kıyısında, köşesinde gezindiğimiz uçurumdan aşağı yuvarlanacağız. Yada bu körü köprüden geçireceğiz. Yani Kürdi bir yol çizeceğiz. O yolda giderek önce Rojava da ardından Kuzey de dünyaya nur topu gibi bir doğumla özgür ve bağımsız bir Kürdistanı sunacağız. Yada Türkiye ile birlikte yaşayacaksak. Eşit bir yaşamı bize teklif edip bizi o yaşama ikna etmelerini bekleyeceğiz. Biz onlara birlikte eşit ve özgür bir yaşam için yalvarmayacağız..
Ali Candan–Teletex News24
Average Rating