
Teslim Töre yazdı: HAYIR DİRENMEKTİR, KARŞI KOYMAKTIR, ZORBALIĞA “OLMAZ” DEMEKTİR !
Evet HAYIR referandumuna 5 gün kaldı. Yapılan kamuoyu yoklamalarına göre Evet’le HAYIR oyları birbirine yakın miktarda gözüküyor. Bu türden kamuoyu yoklamaları hiçbir zaman tam isabet ettiremedi. Hele de bu referandumda yapılan anketler hiç ettiremez. Ettiremez çünkü söz konusu referandum kelimenin tam anlamı ile bir korku imparatorluğunun yaratmış olduğu atmosferde yapılıyor. HAYIRCILAR anketçilere korku duvarına aşmış olarak kendi görüşlerini beyan ederken, Evetçilerin geneli korku atmosferinin koyu ve kapkara sisi içinde yanıt veriyorlar. Hele kararsızların tümüne yakını, korkusundan Hayır yalanı söylememek için “Evet” diyemeyen kitleden oluşuyor. Anketçilere Evet diyenlerin belli bir kısmı da yalan söylemeyi “karar veremedim” demeye yeğleyen insan tiplerinden oluşuyor. Bu kategorinin oy oranını tahmin etmek zor, fakat mevcut korku atmosferinde Evet diyenlerin belli bir kesiminin gerçek niyetinin HAYIR olabileceğini düşünmek gerekir.
Mevcut referandum bir Anayasa referandumu olmasına rağmen, meşru ve yasal bir zemine dayanmıyor. Toplumsal meşruiyet kazanmış herhangi bir yanı yoktur. Sivil toplum örgütlerinin, akademisyenlerin, hukukçuların, çevrecilerin, doğa savunucularının, feministlerin, farklı cinsel tercihi olanların, Kürtlerin, Ermenilerin, Süryanilerin ve diğer ulusal toplulukların, Alevilerin, hasılı kelam Türkiye toplumunun doku ve dengelerini oluşturan olguların hiçbirisinin söz konusu anayasa taslağında ne yeri ve ne de haberi var. Böyle bir Anayasa taslağı hiçbir şekilde meşru ve olur alabilecek bir taslak olamaz. OHAL, KHK vb. gibi olağan olmayan, yasa ve insanlık dışı araçlarla yaratılmış olan korku ortamı ve onun koyu, kara ve kirli atmosferi altında yapılan bir referandum, yasa ve meşruiyet bir yana, etik bile değildir. Yasa, insani ve ahlak dışı yöntemlerle Türkiye’nin tek muhalefet partisi olan HDP’nin: Eş başkanlarını, onlarca milletvekilini, yüzlerce belediye eş başkanı, yardımcısı, sekreteri vb. on bini aşkın HDP’nin il, ilçe ve belde başkanları, üye, sempatizan ve taraftarı işkencelerden geçirilerek, cezaevine konarak yapılan referandum nasıl meşru ve yasal olabilir?
Bu ortamda yapılan referandumda oyların önemi Evet ya da HAYIR denklemini çok aşar.
Çünkü orta yerde insani ve yasal hiçbir ölçüye sığmayacak bir atmosfer yaratılmış durumda. Zor ve zorbalıkla topluma ne idüğü belirsiz “Türk tipi” başkanlık sistemi adına bir deli gömleği giydirilmek isteniyor. Dünyada bir örneği olmayan, neyin nesi olduğu bilinmeyen, anayasa bilimcileri, evrensel hukuk uzmanlarınca toplum nezdinde tartışılarak topluma anlatılmamış, toplum tarafından anlaşılıp benimsenmemiş bir başkanlık sistemi: Tehdit ve baskı yöntemleri ile topluma dayatılmış durumda. Etik olmayan bir sistem, etik olmayan yöntemlerle topluma onaylatılmak isteniyor. Topluma Evet HAYIR bağlamında insani değerleri imha eden bir başkanlık dayatılıyor. Anti-demokratik bir sistem: OHAL, KHK, operasyon, hakaret, “terörist, Fetöcü” gibi iftiralarla sözüm ona demokrasi görünümü verilen bir seçimle, kalıcılaştırılmak isteniyor. Anayasa taslağı dedikleri kağıtta yazılı olanlar, referandumdan sonra hayata geçirilecek olan sistemsel yöntemler değil. Tümü Erdoğan’ın çoktan kurduğu Saray denen ahmaklar evinde yıllardan beri uyguladığı sistem, bu referandumla yasalaştırılarak, kalıcılaştırılmak isteniyor.
Saray denen ahmaklar evi ile yapmakta oldukları insanlık ve yasa dışı uygulamaları, devletin zorba gücü ile topluma kabul ettirmeye çalışıyorlar. O nedenle buna Evet ya da Hayır derken ölçü: Bir parti, sistem ya da yasa, anayasa değil, düpedüz insan, insanlık ve insani değerler olmak durumunda. Ölçü insani değerler olunca bu insanlık dışı Anayasa taslağına karşı durmak, direnmek, HAYR demek de sadece siyasi bir duruş sergilemek, siyaset yapmak değil, insani görevlerini yerine getirmek, insan olmanın ruh halini ve duygularını idrak etmek, onları doya doya yaşamak da demektir. T. Cumhuriyeti devleti, kuruluşundan bugüne hiçbir zaman demokrasiyi uygulayan bir devlet, ülke de insanların mutlu, özgür, inanç ya da ideolojik düşünceleri ile başbaşa kalıp, kendi değerleri ile birlikte yaşadığı bir ülke olmadı. Sürekli devlet tahakkümü, devletin dayatmış olduğu, devletin resmi ideolojisi egemen kılındı. Toplumsal inanç, ideoloji, felsefe, insani değerler, her ulusal ve inanç topluluğunun kendi değerleri ile yaşaması gibi bir ortam hiç oluşmadı. Bugün yaşanmakta ve toplumun önemli bir kesimi için bir felaket gibi görülen insanlık dışı tarz ve davranışların, devletin zor, zorbaca ve acımasızca uyguladığı insanlık dışı baskıların hiçbirisi yeni değil. Erdoğan: “Kurt ulusundan gördüğünü işler” halk deyiminde olduğu gibi ceberrut T. Cumhuriyeti devletinin kuruluşundan bu yana devletin sergilemiş olduğu birikim ve çirkef değerlerini sahiplenerek onları tekrarlıyor.
Cizre’de, Amed’de, Şırnak’ta, Mardin’de, Yüksekova vb. Kürdistan şehirlerinde kırımlar uygulayan Erdoğan: Dersim katliamını yapan, Dersimin çocuklarını bile asimile maksatlı başkalarına evlatlık vererek bir kültürü yok etmeye çalışarak soykırım uygulayan M. Kemal ve dönemin devlet ricalinden, ne daha fazla ne de daha eksik. Hepsi aynı kumaşın farklı parçalarıdırlar. O nedenle T. Cumhuriyeti devleti kuruluşundan bu yana Kürtler, Aleviler, gayrimüslimler, devrimci demokratlar, ilericiler bugüne kadar hep direnerek, mücadele ederek, hapis yatarak, işkence görerek, olmadık dozda acılar çekerek yaşadılar. T. Cumhuriyeti devletinin kuruluşunda oluşan ceberrut yapısı bugüne kadarki hiçbir hükümet tarafından değiştirilip demokratik bir yapıya kavuşturulmadı. İktidar olan her parti, devletin anti-demokratik yanını daha da geliştirip güçlendirdi. Erdoğan söz konusu geleneği daha da derinleştirdi. Bu bağlamda CHP: Erdoğan’ın sistemi değiştirdiğini söylerken, Erdoğan; fabrika ayarına döndürüyorum diyor. Mustafa Kemal de hem parti başkanlığı, hem devlet başkanlığı yaptı, aynı şeyi İsmet İnönü de yaptı, ben de aynı şeyi tekrar ediyorum diyor.
Tabi Mustafa Kemal ve İsmet İnönü “tek partili” dönemin devlet ve parti başkanları idiler. Ama aynı şeyi yapmayı Erdoğan da düşünüyor. Hele bir başkan olabilsin, gerisi kolay. Pardon zaten şimdi de başkan da, başkanlığını bu referandumla yasalaştırıp kalıcılaştırsın, sıra doğal ve zorunlu olarak tek parti sistemine geçmeye gelecek. HDP örneği net olarak görülüyor. HDP’yi yasa ile kapatmadı, fakat yasadışı yol ve yöntemlerle fiili olarak etkisiz hale getirdi. MHP zaten kendi varlığına son verdi. Geriye CHP kaldı. Şu durumda bile CHP’nin varlığı ile yokluğu arasında fazla bir ayrım yoktur. Bu referandumda “Evet” oyları baskın çıkarsa, kısa bir süre sonra CHP’yi de HDP gibi budamaya başlar. O zaman CHP, Hitler dönemindeki papazın: Komünistleri aldılar, biz komünist değiliz dedik, sosyal demokratları aldılar, bize ne dedik, sıra bize gelince ses vereceğimiz kimse kalmamıştı dediği konuma düşecektir. CHP keyiflice HDP’nin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına oy verdi, milliyetçiliğin hazzı ve lezzeti ile Erdoğan’ın yurt dışına asker çıkartmasına onay verdi. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası, büyük bir milli ruhla Erdoğan, Devlet Bahçeli ve Kılıçdaroğlu “Yenikapı ruhu” yarattılar.
Besbelli referandumdan sonra sıra: CHP’nin de HDP’nin konumuna sokulmasına gelecek. Dolayısı ile dönem tek partili dönem, Erdoğan da tıpkı Mustafa Kemal ve İsmet İnönü gibi hem parti başkanı, hem de devlet başkanı olacak. Şimdi Erdoğan kendi başkanlığına örnek olarak Mustafa Kemal ve İsmet İnönü’yü verirken bazıları: O zaman tek parti dönemi idi diyerek, itiraz ediyorlar. Zaten şu anda AKP’den başka sadece CHP kalmış durumda, yakın gelecekte onu da bir halli baş göz ederse artık sistem de hem parti başkanı hem devlet başkanı olma; dönem de tek parti dönemi, devlet yapısı da ilk fabrika ayarına dönmüş olacak. Bu yazdıklarım bir kurgu değil, Erdoğan’ın beyninin kıvrımlarında duran anlayışlardır. Erdoğan fırsat buldukça bu planını hayata geçirmeye çalışacaktır. Ama dünya konjonktürü, uluslararası doku ve dengeler buna olanak tanır mı, bölgede gelişmekte olan olaylar, daha da önemlisi bölgenin belirleyici aktörlerinden birisi haline gelmiş olan, her gün yeni bir boyut kazanan Kürt dinamizmi buna fırsat verir mi? Bence belirtmiş olduğum bu olguların toplamı Erdoğan’ın aklından geçenleri uygulamaya koymasına olanak tanımayacaktır.
Fakat bundan önce Türkiye’nin iç dinamizminin buna fırsat vermemesi gerekiyor. Kürt, Alevi, devrimci demokrat, sosyalist, ilerici, kadın hareketi, gençlik, sendikalar, bütün demokratik kitle örgütleri gibi Türkiye’nin tüm dinamiklerinin bu referandumu bir direnme, dayanışma, itiraz etme, hayır deme, zorbalığa karşı koyma gibi bir mücadeleye büyütmeleri gerekiyor. Yani mücadeleyi bu referandumdan ibaret olarak görüp değerlendirmemeleri, referandum sonrası bir direniş olarak da görmeleri gerekiyor.
Teslim TÖRE–Teletex News24
Average Rating