
Teslim Töre yazdı: ROJAVA AŞILMAZ !
Rojava küçük bir toprak parçası, nüfusu da üç dört milyon kadar. Böylesine ufacık bir ülke ve insan topluluğu, dünyanın iki süper gücü ve onlarca ülkeden oluşan dünyanın önemli aktörleri koalisyon güçleri tarafından kuşatılmış durumda. Ne askeri, ne siyasi, ne ekonomik ve ne de manevra güç ve kabiliyeti bakımından kendisini çevrelemiş olan bu devasa güçlerle aşık atacak konumda değil. İki süper güç ABD ile Rusya bölge ve Suriye üzerinde çok önemli bir satranç oyununa tutuşmuş durumdalar. PYD’ye kaşı Erdoğan Türkiye’sini, Suriye’ye karşı son askeri üssün ABD tarafından vurulması ile ABD’yi PYD’yi de duruma göre hem birbirine hem de Suriye ve Türkiye’ye karşı koz olarak göstermeye çalışarak oyunlarını oynamaya devam ediyorlar. Görüldüğü kadarı ile Rusya her dediğini Suriye yönetimine kabul ettiremiyor, Türkiye’ye güvenerek, daha fazla devreye sokamıyor, sanırım Suriye yönetimini SDG ile de fazlaca korkutamıyor, çünkü SDG ile daha çok ABD ilgili. Suriye’nin gereken kıvama sokulabilmesi için ABD’ye biraz taviz vererek, göz de yumarak Suriye yönetiminin askeri üssünü vurmasına olanak tanıdı.
Olup bitenlerden anlaşıldığı kadarı ile: Rusya anlaşamadıkları konuda Suriye yönetimine vereceği tavizi ABD’ye verdi. Bir Rus yetkili “Esat’a karşılıksız destek yok” diye açıklama yaptığına göre belki de daha önce Suriye’deki kalıcılıklarını süresiz olarak Suriye yönetimine kabul ettirdikleri gibi yeni bir şart daha kabul ettirmek için Trump’ın, Esat’ın burnuna bir yumruk vurmasına olanak tanıdı. Bilvesile hem Suriye’ye belli mesajlar verdi, hem de ABD ya da Trump ile Putin neyin üzerinde ne kadar anlaştı ise ABD’nin Suriye üzerindeki etkisi biraz daha arttı. Ayrıca Putin’in başkan seçtirdiği, (belki de sadece Putin’in değil, ABD “derin devleti” ile Rusya’nın derin devletinin seçtirdiği) iddia edilen Trump’ın ABD’de yerlerde sürünen prestiji belli ölçüde de olsa kotarılmış oldu. Aksi halde ABD’nin sorunsuz bir şekilde Rusya’nın Suriye’ye S-300, S-400’lerle kurmuş olduğu hava savunma sistemini Tomahawk füzeleri ile delemezdi. ABD’nin Tomahawk füzelerini geliştirdiğini kamuya yansıttı, fakat Rus savunma sistemini delebilecek bir teknoloji ile donatıp donatamadığı bizce hiç olmazsa şimdilik bilinmiyor.
Ama ne kadar teknolojik yetkinlik kazandırmış olursa olsun, bu kadar sorunsuz olarak Rus hava savunma sistemini delemez. Rusya’nın askeri teknolojisi hiç bir dalda ve konuda ABD’ninki karşısında bu denli çaresiz kalacak konumda değil. Füze olayı, eğer ABD ile Rusya arasında danışıklı döğüşün bir sonucu olmamış olsaydı Suriye askeri üssüne bu kadar sorunsuz saldırı gerçekleştirilemezdi. Zaten saldırı sonrası gelişmeler de çok komik. Saldırı yapılmadan önce ABD Rusya’yı haberdar etmiş, üstelik nereyi, hangi üssü vuracağını da bildirmiş. Rusya da aynı bilgiyi Suriye yönetimine aktarmış. Suriye yönetimi ve Rusya ABD’nin vuracağı askeri üssü boşaltmış. O nedenle zayiat sınırlı olmuş. Cumhuriyet Gazetesi’nin dün verdiği bir habere göre de vurulmuş olan söz konusu askeri üsten bir Suriye askeri uçağı havalanmış. Tam bir “Ali Cengiz oyunu”. Gerisi malum: BMGK, hava temâsını askıya alma, sıcak haberleşmeyi “soğuk haberleşmeye” çevirme falan filan, yani hikaye. Kim yutar kim yutmaz belli değil, ama bir oyundur devam ediyor. Tabi ki bu oyunu ilk yutan da metafizik kafa yapılı Erdoğan Türkiye’si oldu.
Sultan Süleyman hikayesindeki yarasa misali Erdoğan hızlı bir şekilde ABD’nin önüne gidip tüylerini döktü. Hemen ABD’ye destek verdi, “her şeye varız” dedi, derhal “güvenlikli bölge kurulsun” istedi, “Eset cezasını çekecek” havasına girdi, “durmak yok, devam” komutu verdi. Türkiye bölgede süper güçlerin oynamakta olduğu satranç oyununun neresinde, nasıl bir alanında yer alıyor belli değil. İki Süper güç Erdoğan Türkiye’sine nasıl bir sürpriz hazırlıyor bilinmiyor. Ama oynanmakta olan bu oyunun içinde Türkiye’nin de olduğu kesin. Dünyada üçüncü bir paylaşım savaşı yaşanıyor. Somut veriler paylaşımın iki süper güç arasında cereyan ettiğine işaret ediyor. Rusya yeni bir emperyalist güç olarak sömürü dünyasına girmeye başladı. ABD eski süper ve emperyalist güç olarak Rusya’ya fazla tepki göstermedi. Rusya’nın Suriye’ye züccaciye dükkanına giren fil gibi girmesine ABD sessiz kaldı. Hatta olumlu bile yaklaştı. Süreç içerisinde anlaşmış gibi gözüküyorlar. ABD Rusya ile anlaşmak zorunda gibi. ABD: Rusya, Çin, K. Kore gibi nükleer güce sahip, düşman güçler tarafından kuşatılmış durumda.
Atom bombası ve kıtalar arası füzelere sahip bu üç ülke belki de frekans ayarlarını da aynılaştırarak ABD’yi ablukaya almış durumda. Bu konjonktürde ABD’nin üçüncü bir dünya savaşı çıkartmayı düşünme gibi bir şansı yoktur. Rusya, Çin ve K. Kore’nin bir dünya savaşı durumunda, atom başlığı taşıyan kıtalar arası füze sistemleri ile ABD’yi hedef alma konusunda anlaşmış olduklarına kuşku yoktur. ABD’nin tek çıkar yolu Rusya ve Çin’le anlaşarak, K. Kore’yi de onların denetlemesini sağlama politikası izlemektir. ABD uşaklığı ile gözü körelip, aklı alıklaşan Güneri Cıvaoğlu gibi bazı köşe yazarları ABD’nin Suriye askeri üssünü vurması ile: K. Kore’ye, İran’a mesaj verdiğini, onların bundan ders çıkartmaya zorladığını yazıyorlar. ABD’nin bu üç nükleer güç sahibi düşman güçler tarafından kuşatılmış olduğunu, bu koşullarda kimseye mesaj verme şansının asla olmadığını, o nedenle de Rusya ile danışıklı dövüşe girdiğini göremiyorlar. Sadece Rusya ile değil Çin’le de aynı oyunun bir başka parçasını oynadığının ayırdına varamıyorlar. Suriye’nin askeri üssüne Tomahawk füzelerini yollarken, Trump’ın Çin devlet ve KP Başkanı ile yemek yemekte olduğunu doğru ve gerçekçi bir şekilde yorumlayamıyorlar.
ABD, K. Kore ile muhatap olamıyor, Suriye’ye vurduğu gibi K. Kore’ye vuramıyor. Çin’le “şuna söyle” mahiyetinde görüşmeler yapıyor. Mevcut konjonktürde çıkacak olan bir dünya savaşında en çok zarar görecek, hatta yok olacak ülke ABD’dir. K. Kore’nin KP ve devlet başkanının o kadar ahmakça savurduğu tehditler karşısında, ABD’nin K. Kore ile herhangi bir çatışmayı göze almayıp, Çin’le görüşerek, Çin’i dereye sokmaya çalışmasının altında bu konjonktürel neden ve bu nükleer silahlarla kuşatılmışlık yatıyor. Söz konusu bu kuşatılmışlık nedeni ile ABD, Rusya’nın Suriye ve Ortadoğu bölgesine Hazar Denizi ve Akdeniz’de salladığı füze şovları ile girmesine sadece seyirci kalmıştır. Trump bu konuda Obama yönetimini suçluyor, fakat kazın ayağı öyle değil. Obama döneminin savunma bakanının senatoda yapmış olduğu bir açıklamada: ABD’nin bu durumda savaşabilecek konumda olmadığını resmen açıklamıştı. Söz konusu açıklama bütün dünya medyasına da yansıdı. O nedenle Obama’nın bir çok konuda sessiz kalmasının nedeni Trump’ın sandığı ve söylediği gibi keyfi bir şey değil.
Turpun büyüğünün heybenin diğer gözlerinde olması nedeni ile, süreç içerisinde Trump da bu gerçekliği görecektir. Zaten Suriye üssünü vururken: Rusya’ya haber verdim demesi, müdahalenin “sınırlı” olduğuna vurgu yapması danışıklı bir dövüşün cereyan etiğine net olarak işaret ediyor. ABD kimseye, özellikle de nükleer silaha sahip K. Kore’ye, “mesaj” verme şansına da, gücüne de sahip değil. K. Kore’nin Çin’e ve Rusya’ya dayanarak nükleer silaha sahip olduğunu bilmeyen var mı? Mevcut K. Kore devlet ve KP Başkanı Kim Jong-Un’un babası Kim Jong-Li’nin uçak korkusu olması nedeniyle Çin ve Sovyetler Birliği’ne trenle yapmış olduğu ziyaretler vardı. O zaman da bir kısım basına bu ziyaretin arkasındaki gizli sırlardan birisinin atom bombası planı olduğu yansımıştı. K. Kore’yi nükleer silah sahibi yapan Sovyetler ve Çin’in ABD’ye karşı stratejik bir planının olmadığını söylemek, en hafif lisanla aptallık olur. K. Kore’yi nükleer silah sahibi yapanlar, onu ABD’nin ezmesine, imha etmesine izin verirler mi? Rusya, Çin ve K. Kore’nin nükleer silah bakımından stratejik bir hedefe kilitlenmiş olmaları, bu hedefin de ABD olduğuna kuşku var mı?
Bu üç eski komünist ve atom bombası yapımının da bu her üç ülkenin komünist olduğu dönemde planlanmasının, o dönemin her üç ülkesinin de tek düşmanı olan ABD’ye yönelik olduğuna kuşku var mı? Ya da bu üç ülkenin nükleer silah hedeflerinin birbirinden kopuk olabileceklerine inanmak mümkün mü? Bütün bu nedenlerle, ABD’nin nükleer silah kuşatması altında olduğuna kuşku yoktur. Obama yönetiminin bazı konularda korkak davranmasının nedeni bu kuşatılmışlıktır. Erdoğan’ın “güvenlikçileri” bu gerçekleri göremiyor, algılayamıyor. Danışıklı dövüş sonucu bir Suriye üssünü vuran Trump, Erdoğan kadar övünüp, palavralar sıkamadı. Stratejik hedef olarak bile görmedi, tek bir eylem olarak niteledi. Buna rağmen Erdoğan ABD’nin Suriye hava harekatı sonucu, Sultan Süleyman’ın yarasa misali yolunmuş olması cehaletin bu cüretinden kaynaklı. Bu verilerin toplamı, yapılmakta olan paylaşımda Erdoğan’ın ahmaklığı nedeni ile Türkiye’nin paylaşanlar arasında değil paylaşılanlar arasında yer aldığını net olarak gösteriyor.
Rojava coğrafya ve nüfus itibarı ile küçük olmasına, savaşın göbeğinde yer almasına rağmen stratejik olarak dünyanın odağında yer aldı. Suriye bağlamında, Rusya ve ABD nezdinde Rojava’nın herhangi bir alternatifi yoktur. ABD, Rojava olmadan değil ayağını, ayağının bir parmağını bile Suriye’ye basamaz. Erdoğan’ın ABD’ye önermiş olduğu “eğit-donat” cihatçı, şeriatçı çetelerin tümü boş çıktı. ABD’nin Suriye’de tutunacağı tek dal olarak Rojava kaldı. Aynı şey, başka bir bağlamda Rusya için de geçerli. Rusya’ya göre: Tarihsel ve toplumsal sürecini doldurmuş Suriye BAAS Partisi’nin kuramsal ve toplumsal yapılanma olarak alternatifi sadece PYD’dir, onun kuramı ve programıdır. BAAS rejiminden yılmış, bıkmış Suriye halkları içinde tek seçeneği: Demokratik ulus, demokratik devlet, demokratik federasyondur. O nedenle Rojava ufak tefektir fakat aşılmazdır. Dünyanın nükleer silahların gölgesinde olduğu bir konjonktürde, süper güçlerin öncülüğünde tarihsel, toplumsal, siyasal, stratejik olarak yapılan, dünyanın yeniden paylaşımını ve onun gerçek saiklerini göremeyen Erdoğan Türkiye’si, dünyayı yeniden pay eden süper güçlere “ya ben ya PYD” diyerek şansını kaybetti. Her iki süper güç de yukarıda belirtmiş olduğum, her iki süper güç için Rojava’nın taşımış olduğu stratejik konumu nedeni ile “PYD” dediler.
Erdoğan “ya ben ya PYD” inadı ile izlemiş olduğu yanlış politika yüzünden denklem ve devre dışı kaldı. Erdoğan’ın “ya ben ya PYD” ısrarı Erdoğan Türkiye’sini devre ve denklem dışı bırakmakla kalmadı, Erdoğan Türkiye’sini pay edenler değil, paylaşılanlar safına itti. Erdoğan Türkiye’si bölgede ve dünyada kazananalar değil kaybedenler safında yer aldı. Kazananalar değil, kaybedenler safında yer almış olan Erdoğan Türkiye’si, yaşanmakta olan satranç oyununun karambol ortamında ne zaman, nasıl bir darbe alır belli değil. Sözünü etmiş olduğum paylaşım savaşı, onun yaratmakta olduğu doku ve dengeler, Erdoğan’ın dengesiz ve isabetsiz politikaları Erdoğan Türkiye’sini denklem ve devre dışı bırakıp paylaşanlar değil, pay edilenler safına iterken, Rojava’yı dünyanın ekseni konumuna getirdi. Rojava’nın gelmiş olduğu eksen konumu, mevcut doku ve dengelerin toplamı, yukarıda belirtmiş olduğum stratejik olgu, uygulamış olduğu doğru ve sağlıklı politikaları nedeniyle: Rojava’nın hiçbir koşulda kaybetmeyeceği ve Rojava’nın hiçbir güç tarafından aşılamayacağını garanti altına almış ve kesin hale getirmiştir.
O nedenle Devri Erdoğan çökecek, Rojava Devrimi evrensel bir boyut kazanarak yaşamaya devam edecektir. Tabi ki ben Devri Erdoğan’ın çökmesinden, Rojava Devrimi’nin evrensel bir boyut kazanarak, gelişip, yaşamasından yanayım. Bu benim tercihim olabilir. Fakat yukarıda yazmış olduklarım tercih falan değil, bana göre bilimsel ve verisel gerçeklerdir. 16 Nisan referandumunda HAYIR oyları yüksek çıkarsa büyük bir hızla, Evet oyları fazla çıkarsa orta boy bir hızla, fakat mutlaka Erdoğan diktatörlüğü inişe geçecektir. Buna karşın Rojava Devrimi’nin yükselişinin daha bir ivme kazandığına tanık olacağız. Rojava’nın hiçbir koşulda kaybetmeyeceği, hiçbir güç tarafından aşılamayacağı, çıplak gözle herkes tarafından görülecektir. Nükleer silahların gölgesindeki dünyanın, en çok nükleer güce sahip iki emperyalist devletin öncülüğünde paylaşıldığı ortamda, bölgenin ve dünyanın doku ve dengelerine dayanarak kalan bir toplumsal devrimin nasıl yeşerip, yaşamaya devam ettiğine devrimler tarihi tanıklık ediyor.
Dünyanın tek egemen sistemi ve imparatorluğu olan global kapitalizmin dünyayı eskisi gibi yönetemediği, dünyanın yönetilenlerinin ise eskisi gibi yönetilmek istemediği için tarihte eşine rastlanmayan göç furyası ile bir dünya devrimi mayalanmaya başladı. Bu durumun yaratmış olduğu “ya sosyalizm ya barbarlık” ortamı bir yandan IŞİD gibi bir barbarlığı yaratırken, karşıtı olarak da Rojava gibi dünyaya ışık tutan bir devrimi de yarattı. Erdoğan Türkiye’si ve onun gibi çağ dışı kafa yapısında olanlar hariç dünya ve dünyanın iki süper gücü zorunlu olarak barbarlığın timsali olan IŞİD’in değil Rojava Devrimi’nin yanında yer aldı. Rojava Devrimi’ni önceden hiç ama hiç öngörülemeyecek olan bu koşullar yarattı ve onlar da yaşatmaya devam ediyorlar. Erdoğan gibi acımasız ve amansız bir Kürt ve Rojava düşmanı istese de, istemese de böyle. Rojava yaşayacak ve aşılamayacaktır.
Teslim Töre–Teletex News24
Average Rating