
Teslim Töre yazdı: ABD’NİN SURİYE SALDIRISI, BOP EŞ BAŞKANLIĞI, TRUMP DESTEKÇİLİĞİ VE SDG YA DA PYD
Erdoğan; “yeşil sermayeyi” globalizme entegre, Sovyetlere, sosyalistlere karşı “özgür dünya” adına yetiştirmiş olduğu “yeşil kuşağı” sisteme dahil etmek için yaratmış olduğu “ılımlı İslam” kuramının gereği ABD’nin bir projesi olarak siyaset arenasına sokuldu. Önceki Kemalist yönetim <şimdi tıpkı kendisinin yaptığı gibi> okumuş olduğu bir şiir nedeniyle mahkeme ve yasalar kanalı ile Erdoğan’ın siyasi haklarını elinden almıştı. Haksız yere, fakat yasalarla siyasi hakları elinden alınmış, siyasetin dışına itilmiş olan Erdoğan hiçbir siyasi sıfatı yokken ABD’ye davet edilmiş, devlet başkanlarına yapılan protokolle karşılanmıştı. Türkiye’ye döndükten hemen sonra da emperyalizmin bir başka projesi olan Deniz Baykal tarafından, parlamentoya verilen bir önerge ile Erdoğan: Üzerindeki bütün yasaklar kaldırılarak, AKP başkanı ve Başbakan yapılmıştı. Yani bozacının şahidi şıracı yapılarak, sorun çözülmüştü. AKP başkanı ve başbakan yapıldıktan sonra ABD’nin Ortadoğu, Arap ve Arap olmayan İslam dünyasına yönelik oluşturmuş olduğu BOP planının eş başkanlığına getirildi. Süreç içerisinde ABD’nin BM kararı ile İran’a uyguladığı ambargoyu deldi, aralarına çıkar ilişkisi girdi, ABD’nin BOP planı ile birlikte bölgeye ve İslam dünyasına yönelik bütün politikaları çöktü. Erdoğan, merhum Menderes’in yaptığı için 27 Mayıs cuntası ile devirip astırdığı, ABD’nin en nefret ettiği şeyi yaparak Rusya’ya yanaştı.
Buna karşın ABD’nin yeni başkanı Trump henüz Erdoğan’a selam bile vermemişken: İslam Arap dünyasında Erdoğan’ın en büyük rakibi ve hasmı olan SİSİ’yi Beyaz Saray’a davet ederek en büyük dostu ve güvenilir müttefiki ilan etti. Bütün bu gelişmeler, ABD ile Erdoğan arasına fazlaca kara kedi soktu. Bu nedenle ABD çoktan beri Erdoğan’la ilgili iyi şeyler düşünmüyor. Bir çok konuda ABD onu bir varlık yerine koymasa da O, ABD’nin uşaklığını yapmaya devam ediyor. ABD’nin, Suriye’nin bir askeri üssünü vurması sonucu ABD’ye olan aşkı birden nüksetti, ABD yerine ABD’nin söylemediği şeyi söyleyerek: ”Eset hesap verecektir” deyip, kendi kendine gelin güvey oldu. Henüz ABD Irak’ta yaptığı gibi bir senaryo mu hazırlıyor, ABD ile Rusya Suriye üzerinde danışıklı dövüş anlamında oyun mu oynuyor, yoksa korkunç bir savaşın önü mü açılıyor gibi onlarca sorunun yanıtı verilmemişken Erdoğan sevinçten zıplar gibi “oh oldu” dercesine âdi bir kişilik sergiledi. Esasında Erdoğan’ın “oh” çekerek âdileşmesi Esat ve yönetimine değil, her zaman olduğu gibi Rojava yönetimine, PYD-YPG-SDG ve KSF, yani Kürtleredir.
Her zamanki uyuşuk metafizik beyin yapısı ile Erdoğan: ABD’nin, Suriye’nin bir askeri üssüne “sınırlı” hava saldırısı yapmasının Rojava’nın aleyhine bir durum yaratacağını sanarak “devamını bekleriz” diyerek, “elimizden gelen her desteği veririz” vaadinde bulunarak, bir saldırının da Kürtlere yapılmasını bekliyor. Irzına kına yakacak kadar keyif duymasının nedeni Kürtlere gelecek bir zararın olması düşüncesidir. Kürtler, özellikle de Rojava Kürtleri Erdoğan’ın metafizik kafa yapısının hiç bir zaman almayacağı kadar Erdoğan’ın beklentisinin çok ama çok ötesine geçtiler. Artık Kürt varlığı bölgenin temel varlığı, hiç bir gücün yok edemeyeceği kadar bölgenin ana güçlerinden birisi haline gelmiştir. Dünya, bölge ve Kürt dinamizminin kendi toplumsal ilerleme süreci, toplumsal ilerlemenin doğal yasaları, bölgenin kadim halkı ve ulusu olan Kürtleri bölgenin sömürgesi olmaktan ve ilhakından kurtularak, kendi kaderini tayin eden, kendi efendisi konumuna getirmiştir. Erdoğan gibi paranoyaklar dahil dünyanın hiçbir gücü bu gerçekliği ne inkar, ne de yok edebilir. Birileri Kürt düşmanlığının beynini çürüttüğü Erdoğan’a bu gerçekleri anlatarak: “Artık atı alan Karahan’ı geçti, sür eşeğini Niğde’ye” demeli.
“Her türden desteği vermeye hazırız” diyen Erdoğan’ın: ABD’nin Suriye askeri üssünü vurmakla kendine de Rojava’yı vurma fırsatı doğuracağını düşünerek keyiflenmesi, sulanmış bir beynin duymuş olduğu boş hazdan başka bir şey değildir. ABD’nin söz konusu Suriye askeri üssünü vurması Rojava ve KSF’nin konumunu zayıflatmadı, tersine daha da güçlendirdi. Çünkü IŞİD’in Suriye’den sökülüp atılmasından sonra KSF’nin en önemli sorunu Suriye BAAS yönetimi olacaktır. SDG (Suriye Demokratik Güçleri) esas olarak savaştığı IŞİD’i yenecek, Rakka’dan ve Suriye’nin tümünden atmış olacak. Suriye BAAS yönetimi ise diğer cihatçılarla savaşa devam ediyor olacaktır. Bu bağlamda SDG’ye muhtaç kalacaktır, bu bir. ABD’nin Suriye’yi biraz daha geriye itmesi durumunda Suriye’nin bırakacağı boşluğun bir kısmını muhalifler doldursa bile en büyük kısmını IŞİD’i imha etmekle IŞİD’in işgalindeki Suriye topraklarının yüzde kırkı ABD ve SDG’nin eline geçeceği için SDG en avantajlı konuma geçecektir. Etti mi iki. Üçüncü olarak da: Rusya ile ABD’nin ilişkileri ne kadar gerilirse, ABD ve Rusya nezdindeki SDG-PYD-YPG-KSF‘nin önemi o kadar artacaktır. ABD ile Rusya SDG güçlerine yaklaşmak, partnerlik ilişkilerini artırmak için o kadar çok çaba sarf edecektir.
SDG ile ilgili ABD ve Rusya’nın rekabeti daha da kızışacaktır. SDG bugüne kadar yaptığı gibi ABD ile Rusya arsında daha da gelişecek olan rekabeti çok iyi değerlendirecektir. Dördüncüsü ve de en önemlisi: Suriye’nin iç dinamizmi konusunda, Suriye’nin geleceği ile ilgili iki önerme var. Birisi BAAS Partisi’nin iflas etmiş, çürümüş, Suriye’yi felakete sürüklemiş olan üniter devlet, şoven, faşist yapılanma, diğeri SDG’nin demokratik ulus, demokratik devlet, demokratik federasyon kuramı temelinde oluşturduğu, iki yıldan beri de sorunsuz işleyen KSF yapılanmasıdır. İki süper güç: ABD’nin de, Rusya’nın da SDG’nin söz konusu yapılanmasına herhangi bir itirazı yoktur. Sadece Suriye’nin itirazı var. Suriye’nin burnu biraz ütülenirse geriye sadece iki seçenek kalır: Ya Suriye’nin bölünmesi ya da bütünlüklü bir Demokratik Suriye Federasyonu’nun oluşması. ABD Suriye’nin Halep zaferinden sonra, bütün Suriye’yi denetim altına alacağız diyerek havaya kalkmış olan burnunu biraz daha kırarsa, Suriye yönetimi bölünmeyi, parçalanmayı kabul etmeyeceğine göre demokratik federasyona mahkum olacaktır.
Bunun alternatifi ise ABD’nin B-planı olan, Suriye’nin üçe bölünmesidir. Suriye yönetimi için: “Kırk katır mı kırk satır mı” anlamına gelecek olan bu denklem SDG için Demokratik Suriye Federasyonu’nun ya kabulü ya da Esat’ın sonu demek olacaktır. Çünkü Suriye halkının ezici çoğunluğu Demokratik Suriye Federasyonu’nu benimseyecektir. Zaten Rakka’nın da kurtuluşundan sonra Suriye’nin önemli bir bölümü demokratik bir federasyonla yönetiliyor olacak. Bu durumda, Suriye sahsında yerli ve yabancı dinamikler arasında diğer güçlerin tümünün alternatifi var, sadece SDG’nin alternatifi yoktur. Suriye yönetiminin var ,hem de çok var. Suriye muhaliflerinin ise zaten Suriye yönetimi. ABD’nin alternatifi Rusya, Rusya’nın alternatifi ABD ve onun koalisyonu. SDG’nin hiçbir alternatifi yoktur. SDG’nin alternatifi IŞİD’di, o da zaten yok edilecek ve de yok edilmek üzere. Suriye sahasının bu somut tablosu SDG’ye çok önemli manevra alanı açıyor. Rusya, ABD, Suriye ve muhalifler arasında SDG’nin değerlendirebileceği çok geniş ve verimli bir manevra alanı oluşmuş durumda. Özellikle iki süper güç arasında SDG’nin yapacağı manevra fevkalade önem taşıyor.
SDG’nin manevra yapabileceği ABD ile Rusya bölgede öyle iki denge gücü ki; SDG hangisine ağırlık verse dengelerin diğerinin lehine gelişeceği bir nazik denge durumu var. Dikkatli ve tarafsız bir gözlemci Suriye’de oluşmuş olan mevcut duruma nereden ve hangi pencereden bakarsa baksın, Erdoğan’ı galeyana getiren ABD’nin Suriye askeri üssünü bombalamasından sonra Suriye’de oluşmuş olan denklemlerin hiçbirisinin Erdoğan Türkiye’sinden yana olmadığını kolayca görür. ABD’nin bombalama olayının yaratmış olduğu konjonktürde ABD ve Rusya’nın izni ile ve de bir tuzak olarak girdirdikleri Cerablus ve El BAB, şu durumda herhangi bir fonksiyona sahip mi? Değil. Yaratılmasını istediği “güvenlikli bölgeyi” kâle alan var mı? Halbuki Kürt düşmanlığını bırakıp, diyaloğa önem verse çok şey değişir. Ama yok. Erdoğan’ın kazığı Muaviye’nin kazığı gibi çakılmış, ipi bağlanmış, ne ipi kopartabiliyor, ne kazığı sökebiliyor, etrafında dolanıp duruyor.
Erdoğan’ın, ABD’nin bombardımanı ile Kürtlere önemli bir zararın gelebileceğine inanarak yaşamakta olduğu keyifli hava son derece boş bir hava. IŞİD’in Kobane’yi işgalinde Erdoğan’ın: “Kobane düştü düşecek“ diyerek duyduğu haz, yaşamış olduğu keyif nasıl boşa çıkmışsa, söz konusu bombardımandan dolayı duymuş olduğu keyif ve haz da öyle boşa çıkacaktır. Kürtlere duymuş olduğu Muaviye kini ve düşmanlığı Erdoğan’ı yiyip bitirecektir. Söz konusu Kürt düşmanlığı bugüne kadar Erdoğan’a hiçbir şey kazandırmayıp, kaybettirdiği gibi bundan böyle de kazandırmayacaktır. Kürt Halkı kazanacak, Erdoğan kaybedecektir. Tıpkı BOP eş başkanlığı boşa çıktığı gibi Suriye üssünü bombalayan Trump’a; Kürtlere zarar verecek diye vermiş olduğu destek de boşa çıkacak, SDG-PYD bu bombalamadan kârlı çıkacaktır.
Teslim TÖRE–Teletex News24
Average Rating