Teslim Töre yazdı: DÜNYADA DOKU, DENGE, SINIF DEĞİŞİMİ VE TÜRKİYE

Read Time:6 Minute, 24 Second

IMG_1691


Dünya toplumsal ilerleme süreci müthiş bir kabuk değişimi eylemi yaşıyor. Toplumsal ilerleme süreci acılı ve sancılı bir değişim yaşarken, toplumda ve dünyadaki doku ve dengeler de hızlı bir şekilde yer ve şekil değiştiriyor. En temel değişim: Felsefi boyutta insanın sosyal yaşamını bilincinin belirlediği sınıf mücadelesinin değişimin öncülüğünü yapmasında yaşanıyor. Mevcut sistemin bütün doku ve dengeleri sınıflı toplum dünyası temelinde olduğu için tepeden tırnağa her şey yoğun bir doku ve denge değişimi yaşıyor. Sınıflar sona ermedi, sınıflar hala var, fakat artık sınıf ya da sınıflar toplumsal ilerlemeye öncülük etmiyor, toplumsal gelişmelere yön veremiyor. Çünkü sınıflı toplum diyalektik yasa gereği tarihsel sürecini doldurarak tarihteki son yerine doğru gidiyor. Dünyamız binlerce yıldır sınıflı toplum ve sınıfın egemenlerinin yönetmiş olduğu bir dünya olageldi. Köleci toplum dünyasını köle beyleri, feodal toplum dünyasını feodal derebeyleri, ağalar, padişahlar, krallar, devrimlerle egemen olan kapitalizmin burjuva sınıfı yönetti. Ekim Devrimi’nden sonra dünyanın altıda biri işçi sınıfının denetimine geçti, işçi sınıfı kendi “proletarya diktatörlüğünü” kurarak yönetti.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Doğu Avrupa ülkeleri, devamında Çin, Vietnam, Küba vb. gibi ülkelerin de eklenmesi, Marksizm’in bütün dünyada, dünyanın gelmiş geçmiş en etkin ideolojisi konumuna gelmesi gibi bir dönem de yaşandı. Bir asır bile yaşayamadan Sovyetler Birliği’nin hiçbir dış müdahale olmadan çökmesi işçi sınıfının egemenlik alanların yıkılmasına, sınıf egemenliğinin sona ermesine neden oldu. İnsanlığın yaşamış olduğu bu sınıflı ve sınıf egemenliği dünyası sadece egemen sınıfı mutlu eden, fakat dünyaya huzur, güvenlik, mutluluk, dinginlik, refah ve rahatlık getirmeyen bir dünya oldu. Sınıflı toplum döneminin bütün egemen sınıfların yönetiminde dünyamız rahat, huzur ve refaha bir türlü ulaşamadı. İnsanlık; sınıflardan da, sınıfın egemenlerinden de, onların sistemlerinden de bıktı ve yeni arayışlar içerisine girdi. Kuşkusuz bu arayış henüz bütün dünyayı kuşatmış, insan toplumunun bütün hücrelerinde yer edinmiş değil. Ama gelinen noktada sınıf mücadelesini de kapsamına alarak, fakat öncülük bazında geride bırakarak yepyeni bir süreç başlamış durumda. Sınıflı toplumun bugününe kadar iktidar olan sınıfların en başta işçi sınıfı olmak üzere: Hiçbirisi insani değerlere sahip çıkıp, insani değerleri esas alarak, insanı ve insanlığı kurtuluşa götürmedi.

İnsanlığın olmazsa olmazı olan doğayı korumaya almadı, insanı var eden, insan toplumunu yaratan, insan toplumunun ilk sistemi olan anaerkil sistemi kuran kadının kurtuluşunu sağlamadı. Sınıflı toplum döneminde iktidar olan her sınıf, ülkesi ve dünyada bu insanlık ve insani değerleri yerlerde süründürdü. Doğayı tahrip ederek dünyanın dengesini ve iklim yapısını bozdular. Feodalizm kadını köleci sistemin pazar malı olmaktan çıkartıp, feodalizmin, feodal erkek anlayışının hizmetçisi yaptı. Kapitalizm kadını feodalizmin hizmetçisi olmaktan çıkartıp metalaştırdı, kapitalizmin metalarından birisi haline getirdi. Proletarya diktatörlüğü dahil hiçbir sınıf yönetimi kadını, insan haklarını, insani değerleri ve insanlığı sisteminin öznesi yapmadı. Özellikle de kapitalizm başta sanat ve kültür olmak üzere insanı ve bütün değerlerini metalaştırarak değersizleştirdi. Bir toplumsal sistem olarak da: İnsanlığı öğüten, yok eden, bütün değerleri ile birlikte paraya tahvil eden insanlık düşmanı bir konuma geldi.

O nedenle de insanlık ve onun değerleri kapitalizm altında: Dünyanın en çok ezilen, baskı gören, itilen kalkılan öğesi durumuna düştü. Doğa her konuda olduğu gibi bu konuda da boşluk tanımadı. İnsanlık, köleciliğin yerine feodalizmi, feodalizmin yerine ulusu, ulus devleti ve onun sistemi olan kapitalizmi, onun yerine “proletarya diktatörlüğünü” getirerek kendi kurtuluşunu sağlaya çalışmaktan vazgeçip doğrudan, direkt olarak insanlığı savunmaya ve onu kurtarmaya yöneldi. Bir sınıfın ve o sınıfın sınıf bilinçli öncüleri ile değil dünyanın ve insanların bilinçli, entelektüel birikimi yüksek olanlarının öncülüğünde. Bilvesile İnsan Hakları (İH) için mücadele 20. y. yılda toplumsal ilerleme mücadelesinin bir yan aktörü iken 21. y. yılda toplumsal ilerleme sürecinin ana öğelerinden birisi konumuna geldi. Tabi ki bununla birlikte ekoloji mücadelesi, doğayı koruma, doğa için savaşma, etik değerleri koruma ve kollama, ezilen kadın cinsinin kendisi ve insanlık için vermiş olduğu mücadele, dünya toplumsal ilerleme sürecinin lokomotifi konumuna doğru tırmanıyor. İnsan toplumunun en bilinçli ve birikimli unsurları bu türden mücadelelere öncülük ediyor.

Bu bağlamda: “Sınır tanımayan” doktorlar, hukukçular, doğa koruyucuları, insan hakları savunucuları, feminizm vb. gibi organize olmuş yapılanmalar bütün bir insanlığın ilgisini üzerlerine çekmiş durumdalar. İnsanlık giderek bir bütün olarak bu yapılara ilgi duymaya başladı. Burjuva ulus ve onun öğesi üniter devlet modernize sistemi değil, demokratik ulus, demokratik devlet ve federasyonu esas alan Rojava Devrimi de bu insani değerleri esas alan toplumsal ilerleme sürecinde, toplumsal bir devrim olarak yerini alarak sürece çok önemli bir renk ve bütünlük kazandırdı. Dolayısı ile de mevcut toplumsal ilerleme süreci bütün değerleri ile bir potada buluşarak, topyekün bir paydalar bütününe büyüdü. Böylece de insanlığın toplumsal ilerleme süreci lokomotifi yürürken eksik kalan aksanlarını da tamamlayarak yola koyulmuş oluyor. Bu bazda yola koyulmuş olan lokomotifin makinisti ise: Şimdilik kaydı ile içinde ezilen ve sömürülen işçi ve emekçiler, işsizler, yoksullar, ezilen kimlik ve inançlar, farklı cinsel tercih sahipleri olmasına rağmen herhangi bir sınıf değil, kadın olmuş durumda.

Kadının makinisti olduğu bu insanlık mücadelesinin lokomotifi insanlıkla birlikte tüm ezilenleri de kurtararak, sınıflı toplumun son durağı olan Sosyalizme kadar devam edecek gibi gözüküyor. Spontane bir yapılanma tüzel kişiliğinde, yürürken kendini de organize eden söz konusu toplumsal ilerleme lokomotifi ve onun makinisti olan kadının şu durumda herhangi bir alternatifi gözükmüyor. İnsanlığın birikim ve değerleri ile yola çıkmış olan lokomotif ve onun şimendiferinin stratejik hedefi insanlığın kurtuluşu, insanlığın kurtuluşunu sağlayacak olan sınıfların ortadan kaldırılması, sınıfsız topluma geçişi sağlamaktır. Bu da ancak Sosyalizmle mümkün olabileceği için hedef aynı zamanda Sosyalizmdir de. Ama Ekim Devrimi’nden sonra görüldüğü gibi işçi sınıfı adına yaratılmış olan “proletarya diktatörlüğü” gibi bir sınıf sosyalizmi değil, insan ve insani değerlerin yaratmış ve oluşturmuş olduğu, Rojava Devrimi’nin demokratik ulus kuramını da içeren sosyalizm olacaktır. Bütün bu nedenlerin toplamından dolayı: Sınıflı toplum üzerine inşa edilmiş olan globalizm her türden doku ve dengeler ile birlikte sarsılıyor, sınıflı toplum sistemi değişime uğruyor, yerine bambaşka denklem, doku ve dengeler oluşuyor.

Sovyetler Birliği’nin çöküşü, Sovyetlerin yerine Putin’in öncülüğünde emperyalist bir Rusya’nın oluşması, Afganistan’ın, Irak’ın ABD tarafından işgali, “Arap baharı”, Arap baharı sonrası gelişmeler, Suriye, Yemen, Libya’da iç savaşların çıkması, “Arap baharının” etkisiyle Tunus’un siyasi kabuk değiştirmesi, şeriat amaçlı cihatla Irak-Şam İslam Devletinin (IŞİD) oluşması, İslam adına bölgeyi ve dünyayı ateşe vermesi, AB’de Rasizm ve şovenizmin etkin değil fakat tehlikeli bir akım haline gelmesi, ABD’de Trump’ın başkan olması vb. gibi gelişmelerin toplamı: Dünyada bir devrin kapanıp, geride kaldığını, mücadele dolu yeni bir devrin başladığını net olarak gösteriyor. Söz konusu mücadele her ülke de kendine özgü yol ve yöntemlerle geliştirilirken, liderliği 8 Mart 2017’de ABD’de başlayan ve dört kıtada başarı ile eyleme geçirilen kadın boykotu ile kadın cinsine geçmiştir. Dolayısı ile dünyanın yeni döneminin yeni bir dünya yaratma amaçlı yürüyüşünün lokomotifi, şimendiferi ve ona bağlı olarak yürüyen katar yola çıkmış ve de hayli yol almış durumda. Yola koyulmuş olan bu katar sadece sınıf egemenliğine ya da egemen sınıfa yönelik bir yürüyüş değil, dini egemenlik ve İslam dini adına yaratmış olan insanlık dışı uygulama, onun ideolojisi, felsefesi ve kuramına yönelik de bir yürüyüş olacaktır.

Dünya bir bütün olarak eskiden kopuşu yaşıyor. Fakat yaşanmakta olan kopuşun bir kısmı daha kötüye, Rasizme, şeriata, dincilik gibi insanlık düşmanlığına doğru yol almaya çalışırken, insan toplumunun ezici bir kısmı da insan ve insani değerleri sahiplenerek, bu değerleri egemen kılmak için mücadele ediyor. Bu çok yönlü kavga ve yürüyüşte dünyanın geleceğinin doğanın tabiatı ve onun yasaları gereği insanlığın geleceği ile buluşup, çakışıp, örtüşeceğine kuşku yoktur. Çünkü bu bir doğa yasasıdır, hiçbir güç doğanın bu yasasının gidişine engel olamaz. Bu kesin olarak böyledir, böyle olmaya da devam edecektir. Dünya büyük bir çırpınış içerisinde bütün bu gelişmeleri yaşarken, Erdoğan Türkiye’si Erdoğan’ı başkan yapma telaşına sokulmuş durumda. Ama bu böyle gitmeyecektir. Benzetmek yerindeyse: Dünya Mersine, Türkiye hep tersine gidemez. Eşyanın tabiatı gereği: Türkiye’nin bu tersine gidişi duracak ve Türkiye de dünyanın bütünlüğü içinde insan ve insani değerler mücadelesindeki yerini alacaktır. Türkiye’nin bu tersine gidişi referandumun sonuçlanması ile duracak, kısa süre sonra da başkanlık üstüne değil, insani değerler üstüne bir tartışma ve mücadele sürecine girerek dünyanın insanlık yürüyüşünün içindeki yerini alacaktır.

 

Teslim TÖRETeletex News24

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %

Average Rating

5 Star
0%
4 Star
0%
3 Star
0%
2 Star
0%
1 Star
0%

Yorumunuz için teşekkür ediyoruz en kısa zamanda size cevap verilecektir selamlar .

%d blogcu bunu beğendi: