

Mazhar ÖZSARUHAN yazdı: SABAHATTİN ALİ
69 yıl önce bugün yitirdiğimiz şair, yazar, gazeteci ve öğretmenimizin salt muhalif diye devlet tarafından katledilen önemli bir değerimizin kısacık hayatından söz etmek istiyorum. Henüz 41 yaşındayken katledilen bir yazarımız…
25 Şubat 1907 Pazartesi günü Edirne’nin Osmanlı toprağı sayılan Gümülcine Sancağı’nın Eğridere kasabasında dünyaya gelir. Babası Osmanlı ordusunda askerdir. Piyade yüzbaşı olarak görev yapmaktadır. Babasının görev nedeniyle ilkokulu Çanakkale ve Edremit’in çeşitli okullarında 1921 yılında tamamladıktan sonra parasız yatılı Balıkesir Öğretmen Okulu’nda 5 yıl okur. Daha sonra İstanbul Öğretmen Okulu’nda mezun olur. Yozgat’ta bir yıl öğretmenlik yapar. Ardından bugünkü adı Milli Eğitim Bakanlığı olan Maarif Vekâletince açılan sınav sonrasında Almanya’ya giderek iki yıl da orada okur, sonra Konya ortaokullarında Almanca dersi öğretmenliği yapar.
1932 tarihinde Konya’da bir toplantı sırasında Atatürk’ü eleştiren bir şiir okuduğu iddiasıyla tutuklanır ve bir yıl süreyle Konya ve Sinop cezaevlerinde yatar. 1933 yılında Cumhuriyet’in onuncu kuruluş yıldönümü nedeniyle çıkarılan bir af ile özgürlüğüne kavuştur. 15 Ocak 1934 tarihinde Maarif Vekâlet’inin Neşriyat Müdürlüğü görevine atanır. Bir yıl sonra Aliye Hanımla evlenir, ardından yedek subay olarak askere alınır. 1937 Eylül’ünde kızı Filiz dünyaya gelir. Askerlik sonrası Ankara Devlet Konservatuarı’nda 4 yıl süreyle Almanca öğretmenliği yapar.
“İçimizdeki Şeytan” adlı romanı ile milliyetçi ve Kemalist grupların tepkisine neden olur. Milliyetçi, mukaddesatçı ve ırkçı yazarlardan Nihal Atsız hakkında yazdığı hakaretvari bir yazı nedeniyle dava sırasında sıkıntılı durumlar yaşar. 1944 yılında davayı kazanmasına rağmen, milliyetçi ve ırkçı kesimin tepkisinden kurtulamamıştır. Olaylı duruşmalar sırasında bakanlıkça haksız yere görevinden alınır, ancak Tan olayları nedeniyle çalıştığı gazete tahrip edilince de işsiz kalır. Bir yıl sonra Rıfat Ilgaz ve Aziz Nesin ile birlikte siyasal içerikli mizah dergilerini çıkarır. Bu dergilerde de eleştiri niteliğindeki yazıları nedeniyle Milli Şef İsmet Paşa ile alay edildiği gerekçesiyle dergi kapatılır ve üç ay hapis cezasına çarptırılır. Ali Baba adlı dergide yayımladığı “Ne Zor Şeymiş” başlıklı yazıda şunları yazmıştır: “ÇALMADAN, ÇIRPMADAN BİZE EKMEĞİMİZİ VERENLERİ AÇ, BİZİ GİYDİRENLERİ DONSUZ BIRAKMADAN YAŞAMAK İTSEMEK BU KADAR GÜÇ, BU KADAR MİHNETLİ, HATTA BU KADAR TEHLİKELİ Mİ OLMALIYDI”
Bir başka dava nedeniyle 1948 tarihinde Paşakapısı cezaevinde üç ay yatmıştır. Çıktıktan sonra zor günler geçirir. İşsiz kalır, yazacak gazete, dergi bulamaz. Tek parti yönetiminin baskıları nedeniyle yurt dışına gitmeye karar verir. Ancak pasaport alamaz, yasal tüm yollar yüzüne kapatılır. Bulgaristan’a kaçmak için ordudan atılmış bir astsubay olan Ali Ertekin adlı bir kaçakçıyla anlaşır. Bu kişi aynı zamanda şimdiki Milli İstihbarat Teşkilatı olan Milli Emniyet Hizmetleri Riyaseti adına ajanlık yapmaktadır. Resmi açıklamalara göre Ertekin, ulusal duygularını tahrik ettiği” gerekçesiyle Sabahattin Ali’nin başına vurduğu sopa ile öldürür. Cesedin 2 Nisan 1948 tarihinde Bulgaristan sınırında şaibeli bir şekilde bulunur. Cezası 18-24 yıl arası ağır hapis ile yargılanan bu şahıs 15 Ekim 1950 tarihinde “ulusal duyguları tahrik” gerekçesiyle ceza indiriminden faydalanır ve 4 yıla mahkûm edilir. Ancak Sabahattin Ali’nin yakın çevresi Kırklareli Emniyeti tarafından sorgulanırken işkence sonucu öldürüldüğünü itiraf eden ajan Ali Ertekin, birkaç hafta yattıktan sonra genel aftan yararlanarak salıverilir.
Sabahattin Ali Türk Edebiyatı’na yön veren önemli yazarlarımızdan biridir. Yazı yaşamına şiirle başlamış, halk şiirinin açık izleri eserlerinde kendisini hissettirmiştir. 1930’lu yıllarda “Bir Orman Hikâyesi” Ay’da dergisinde yayınlanmış. Toplumsal eğilimli hikâyeyi Nazım Hikmet, şu sözlerle okurlara sunmuştur: “Bu yazı bizde örneğine az rastlanan cinsten bir eserdir. Köylü psikolojisinin bütün muhafazakâr ve ileri taraflarını, ilkel sermaye birikimi yapan sermayedarlığın gelişimi yolunda köylülüğü nasıl dağıttığını ve en son, doğanın deniz kadar muazzam bir unsuru olan ormanın muğlak, ihtiraslı yaşamını, kımıldanışların zeki bir aydınlık içinde görüyoruz”.
Sabahattin Ali 1934-1936 yılları arasında yayımladığı Kanal, Kırlangıçlar, Arap Hayri, Pazarcı ve Kağnı adlı öyküleriyle dikkat çekmiş ve Anadolu insanına yaklaşımıyla literatüre yeni bir boyut kazandırmıştır. Ezilen insanların acılarını, sömürülmelerini dile getirmiş, aydınlar ve kentlilerin Anadolu insanına karşı takındıkları küçümseyici tavrı eleştirmiştir. 1937’de yayınlanan Kuyucaklı Yusuf romanı, edebiyatın en özgün örneklerinden biri olmuştur.
1934 yılında yayınlanan Dağlar ve Rüzgâr adlı şiir kitabı, edebiyat çevrelerinde büyük ilgi uyandırmıştır. Yaşar Nabi, Hâkimiyeti Milliye adlı gazetede oldukça övücü yazılar yazmıştır. Bu kitaptan sonra şiire ara vermiş, hikâye ve roman yazımına önem vermiştir.
Eserleri: Kuyucaklı Yusuf, İçimizdeki Şeytan, Kürk Mantolu Madonna (Roman); Değirmen, Kağnı, Ses, Yeni Dünya, Sırça Köşk (Öykü); Dağlar ve Rüzgâr, Kurbanın Serenadı, Öteki Şiirler (Şiir); Esirler (Oyun).
Sabahattin Ali, yüreğimize bir sızı ve başkaldırı ateşini salmıştır. O sızı masumiyeti ve başını eğmeden savunduğu görüşleri nedeniyle, Kemalist ırkçı, milliyetçi ve faşist düzene karşı isyanı nedeniyle işlenmiştir.
Sabahattin Ali, salt düşüncesi nedeniyle katledilen ve katilin ceza çekmediği ne ilk ne de son örnektir.
Mazhar ÖZSARUHAN – Teletex News24
Average Rating