Teslim Töre yazdı : AVRUPA, KÜRT VE TÜRK HALKLARI RASİZME VE ERDOĞAN DESPOTİZMİNE KARŞI OMUZ OMUZA !

Read Time:5 Minute, 55 Second

IMG_1691



Erdoğan kendini: Başkan da, kral da, padişah da, melik de ilan etse bizzat kendi karşıtı olarak üretmiş olduğu; Avrupa, Kürt ve Türk halklarının omuz omuza mücadelesi karşısında asla ve kat’a tutunamaz. Diktatörlüğünü devam ettiremez. 16 Nisan referandumunda ister sandıktan Evet, isterse HAYIR çıksın, Erdoğan kesinlikle kazanmayacak, kaybedecektir. Erdoğan’ın bizzat kendi elleri, ağzı ve tarzı ile yaratmış olduğu halkları düşmanlaştırma politikası ters tepti: Türkiye, Kürdistan ve Avrupa tarihinde hiç bugüne kadar, bu düzeyde halklar arası bir devrimci dayanışma, birlikte organize olma, rasizme ve Erdoğan despotizmine karşı omuz omuza mücadele etme ortamı doğmamıştı. Erdoğan, AB ve ABD’nin bir “ılımlı İslam” projesi olarak Türkiye’nin başına sarıldı. Türkiye ve Kürdistan halklarına çok zarar verdi, Kürt Halkına katliam uyguladı, kökünü kesmeye çalıştı. Türkiye Halkının var olan demokrasi kırıntılarını yok etti, işkencelere tabi kıldı, kan kusturdu, hapishanelere doldurdu, getirmiş olduğu OHAL, KHK’lerle Türkiye’yi kocaman bir mapushaneye döndürdü. Ordu, polis teşkilatı, akademisyen, memur, işçi, emekçiler arasında işten çıkartma, görevden alma, Fethullah’la ilişkisi olduğu iddiası ile hapse atma vb. gibi nedenlerle korkunç bir korku imparatorluğu yarattı.

Sokakta, caddede, yapılan gece baskınları, koç başları ile kırılan ev ve iş yeri kapılarıyla iş yerinde, evde, yatak odalarında korku, Erdoğan hayaleti ile kol geziyor. Hava durumu programları hariç yandaş, merkez ve havuz medyası dedikleri TV kanallarının hangisini açsanız karşınızda Erdoğan’ın: Hasta, kin ve nefret dolu, katil suratlı, Nemrut yapılı yüzünü görürsünüz. Zindanları gazeteciler, HDP’lilerle, Kürtlerle, “FETOCU” dediği “terörist” diye nitelediği insanlarla doldurup, OHAL, KHK’lerle kocaman bir mapushaneye çevirdiği Türkiye; Erdoğan’ın katil yüzlü hayaleti, silahlı ve koç başlı kapı kırma aleti ile dolaşan polislerle kurduğu korku imparatorluğu, toplumun en az yarısını canından bezdirdi. Bunlarla da yetinmedi, şovenizmi derinlemesine körükleyerek Türkiye halkı ile Avrupa halkını düşman, Avrupa’yı Avrupa’da yaşayan Türkiyelilere haram etmeye başladı. Başta Almanya olmak üzere bütün olarak Avrupa’yı Nazi, Faşist ilan ederek Avrupa’nın gururuna dokundu. Avrupalıların yarasını kaşıyarak, bugüne kadar unutmuş olduğu değerlerini onlara hatırlattı. Erdoğan’ın Cizre, Sur, Şırnak, Yüksekova ve diğer Kürt il ve ilçelerinde açık açık yapmış olduğu katliam ve soykırımlara sessiz kalan Avrupa’nın birden bire “titreyip kendine gelmesini”, değerlerini hatırlamasını sağladı.

Bodrumlarda kadın, çocuk, yaşlı, genç demeden, “çocuk, kadın demem” diyerek Kürtlere katliam ve soykırım uyguladığı zaman ses etmeyen Avrupa: Erdoğan onların yağırına dokunduktan sonra, Erdoğan yıkarken seslerini etmedikleri Cizre, Sur, Şırnak, Mardin, Hakkari vb. gibi Erdoğan’ın yaratmış olduğu harabelere gelerek raporlar hazırlıyorlar. Daha yeni yeni Erdoğan devletinin yaratmış olduğu yıkımları görmeye başlıyorlar. Bütün bunlar kapitalizmin kendi burjuva değerlerini bile nasıl çürüttüğünü, yaratmış olduğu toplumsal çürüme ile birlikte tarihteki yerine nasıl bir hızla gittiğini gösteren verilerdir.

Kapitalizm bir bütün olarak çürüyor, paranın esaretine alarak çürütmüş olduğu toplum kesimi ile birlikte tarihteki yerini alamaya doğru hızlı adımlarla ilerliyor. Erdoğan çürümüş olan kapitalizmin en çürük bölümünü oluşturuyor. ABD ve AB Erdoğan’ı “ılımlı İslam’ın” temsilcisi olarak alıp, BOP’un eş başkanı yaparak “yeşil sermayeyi” global sermayenin kervanına katmayı planladı. Erdoğan kanalı ile İslami “yeşil sermayeyi” de globalizme katarak sisteme taze kan enjekte ederek bir nefes aldırmak istediler. Erdoğan “yeşil sermayeyi” globalizme entegre etmek yerine “ayakkabı kutuları, para sayma makinalı yatak odaları, sıfırla oğlum” yöntemleri ile kapitalizmin eski kurtlarının da bilmediği yöntemler geliştirerek, “yeşil sermaye”yi Sünni mezhebi altında toplayarak, globalizme alternatif, şeriatvari planlar yaptı. Bir toplumsal sistem olmaktan çıkıp, bütün insani değerlerin hilafına bir yere oturmuş, bir hırsızlık ve hırsızlar sistemine dönüşmüş olan kapitalizmin en yaman hırsızlarından birisi haline geldi.

Burjuvazi; yapmış olduğu devrimlerle, yaratmış olduğu şoven ulus, kurmuş olduğu ulus devletin zor ve zorbalığına dayanarak, geliştirmiş olduğu sömürgeler, koloniler, yeni sömürgecilik, oluşturduğu nesnelleşmiş emek, bant sistemi ile roket hızıyla tekelleşti, globalleşti ve aynı hızla da yere çakıldı. Globalizme bir nefes aldırmak için sisteme dahil etmeye düşündükleri Erdoğan kapitalizme nefes aldırmak yerine, onun var olan nefesini de kesmeye yöneldi. Yalanda, dolanda, hırsızlıkta, kurnazlıkta, üç kağıdın bütün numaralarında en değme kapitalisti çok gerilerde bıraktı. Öylesi yöntemlerle çok kısa sürede büyük paralara kavuşup zengin oldu ki; çalıp çırparak zengin olmuş değme kapitalistlere dudak ısırttı.

Bir nikah yüzüğü sermayesi ile girmiş olduğu kapitalizmin hırsızlar dünyasında roket hızı ile yükselip, kısa süre içinde dünyanın en zengin devlet yöneticilerinden birisi oldu. Bilvesile sisteme katkı yapmak için iştirak ettirilmişken sistemi çökertmeye önemli katkılar yapıyor. Sistemi geliştiren, nefes aldıran değil sisteminin içinden türemiş fakat sistemi kemiren kurtlardan birisi haline geldi. Globalizmin çöküşünü engelleyen değil, daha da hızlandıran bir konum edindi.

Kapitalizm ulusal sınırlar ötesine taşarak globalleştikten sonra kendi ulusal çitlerini çekmek, ulusal pazarını kurmak, sermayesini korumak için yaratmış olduğu ulus şovenizmi büyük ölçüde Rasizme dönüşerek, sadece ülkelerindeki yabancılara karşı değil ülke dışına çıkmış olan sermayeye karşı da bir tavır içine girdi ve bir politika üretti. Bu ideolojisine denk siyasi partiler kurdu, iktidarı hedefledi. Bu akım ABD’de Trump’ı başkan yaparak yabancılara, özellikle de Müslümanlara ‘ülkeden çıkın’ derken ülke ötesine geçmiş olan sermayeye de ülkeye dönün komutu veriyor. Bu paradoks kapitalizmin yaratmış olduğu, kapitalizm içi derin bir çelişkiler yumağının çözümsüz görünen yüzünü gösteriyor. Mevcut verili durum kapitalizmin içine düşmüş olduğu çözümsüzlüktür. Bu tam da: “Dana emmiyor, inek emzirmek istemiyor” halk deyiminde olduğu gibi çözümü mümkün değilse bile kolay olmayan; ya inekten, ya danadan birinin kesilmesi ile ancak çözümü mümkün olacak bir çözümsüzlük denklemidir.

Ulus ötesine gitmiş ve globalleşmiş sermayenin ülkeye dönüşü olanaksızdır. Çünkü dönse de ölür, kalsa da. Çıktığı ülkesine dönemez çünkü dönerse ölür. Zaten kendi ülkesinin pazarı kendisine yetse ve yaşamasına katkı yapabilseydi başka ülke pazarlarına taşınmazdı, gitmezdi. Ha keza: Trump’ın dediği gibi ABD’ye dönmeyen, fakat üretmiş olduğu malı ABD pazarına sokmak isteyene ABD’nin dışa açılmış sermayesinin “% 30 vergi ya da gümrük alımına tabi kılınan sermaye ölür. ABD gibi dünyanın kendi en büyük pazarına giremeyen sermaye nasıl yaşama olanağı bulacaktır? Global kapitalizm bu çıkmazların içinde kıvranırken Erdoğan ona daha büyük bir sorun ilave etti. Dolayısıyla hem Türkiye ve Kürdistan devrim mücadelesi kendine Avrupa halkları gibi güçlü bir müttefik, enternasyonal yoldaş, hem de Avrupa halkları Rasizme karşı mücadelede kendilerine çok önemli müttefikler bulmuş oldular.

Bu müttefikler manzumesi sadece Erdoğan’ın diktatörlüğünün önünde bir engel teşkil edip, sadece Erdoğan’ı korkutmaz, aynı zamanda Avrupa Rasizmine de bir engel teşkil eder, onları da korkutur. Tek bir cümle ile kestirmeden belirtecek olursam: Oluşmuş olan mevcut ortam, geneli itibarı ile karşı devrimin aleyhine ülke, bölge ve dünya devrim mücadelesinin lehine bir ortam durumundadır. Çıkarın kör iştahı ile gözü körleşmiş olan Erdoğan, çapul peşinde koşarken, bilmeden ve istemeden mevcut ortamın oluşmasına çok önemli katkılar yapmıştır. Erdoğan’ın AB ile zorlayarak yaratmış olduğu düzlem tıpkı global sermayenin anamalına dönse de öleceği, dönmese de öleceği pozisyona benzer bir pozisyona düştü. Erdoğan yaratmış olduğu bu durum nedeniyle sadece Batı sistem yöneticilerini değil, Batı’nın halklarını da kendine düşman konuma getirdi. Örneğin İsviçre’de bir pankartta Erdoğan’ın kafasına tabanca dayamış bir afişi taşıyan İsviçre yönetimi değil, İsviçre halkının bir kesimi idi. Bundan böyle Avrupa yönetimleri Erdoğan’la uzlaşmaya kalksa bile halkı izin vermez. Avrupa’nın halk olarak kalanı ne yaptığını bilen gerçekten halktır, Erdoğan’ın sürüleştirdiği kıl tipten değiller. Halk istemediği sürece yönetenler Erdoğan’ın yaptığı gibi diledikleri gibi davranamazlar.

Erdoğan’ın da katkısı ile AB, Türkiye ve Kürdistan halkları arasında bütün ülkelerin karşı devrimcilerine karşı oluşmuş olan bu omuz omuza mücadele sadece Erdoğan ve sistemini değil, globalizmi de mezara gönderecek bir dinamizme sahiptir.

Teslim TÖRETeletex News24

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %

Average Rating

5 Star
0%
4 Star
0%
3 Star
0%
2 Star
0%
1 Star
0%

Yorumunuz için teşekkür ediyoruz en kısa zamanda size cevap verilecektir selamlar .

%d blogcu bunu beğendi: