ALEVİLİĞİN-BEKTAŞİLİĞİN TÜZEL KİŞİLİĞİ…/ Video-Sema

Read Time:6 Minute, 9 Second

IMG_1691



Bu güne kadar Alevilik-Bektaşilik üzerine çok yazı yazdım. Ama hiçbir yazıda Aleviliğin düsturu ya da düsturları üzerinde durmadım… Yani : ”Aleviler şöyle ibadet eder, böyle cem yapar, şöyle semah çeker…” gibi konuları hiç ele almadım…

Alevilerin düsturunu yazacak, söyleyecek çok sayıda dede ve yol ehli var. Onlar diledikleri gibi yapıyorlar. Aslında işin o yönü beni fazla da ilgilendirmiyor…

Evet, dünyaya bir Alevi ailesinin çocuğu olarak doğdum, Alevi kültürü ile büyüdüm, çocuk iken cemlere de katıldım, bazı cemlerde bana “sakka Hüseyinlik hizmeti” görevi de verdiler ve yaptım. Annem (Hanadem) Muharrem orucunu sadece akşamları bir tek üzümle açardı. Bacım Pere (Elif) hala annesinin izindedir, onun gibi çok itikatlı bir Alevidir.

Ailemin kültür ortamı, bütün Aleviı Bektaşi kültürünün harmanlandığı bir hane konumunda idi. Halil Öztoprak (“Kur-an da Hikmet Tarihte Hakikat” kitabının yazarı), Çolak dede, Nesim Dede, Hüseyin Doğan ve ailesi, Hasan Hüseyin Dede, Mineyikli Mamo dede… şu an ismini hatırlayamadığım daha bir çok dede ve onlarca derviş, Aşık Divane`nin gelip, konakladığı Alevilik dahil her şeyi tartıştığı bir hane idi büyüdüğüm aile… (Okurlarım bilirler daha önce yazmıştım, aynı aile daha sonra THKO’nun karargahı da oldu)

Aleviliğin sadece düsturlarını değil teorisi, ideolojisi, özel ve tüzel kişiliğini de öğrenerek büyüdüm. O dönemin dedeleri, örneğin : Çolak Dede, Nesim Dede, Halil Öztoprak birer halk filozofu idiler. Arapça, farsça biliyor, Kur-an’ı okuyup tercüme ediyorlardı. Hiç birisi ezbere kafadan atma konuşmuyordu… Kur-an, tarih ve toplum üzerinde alıntılarla konuşup yorum yapıyorlardı…

Aleviliği asla salt bir inanç olarak görmüyorlardı. Evet inanç da vardı, ama Alevilik daha çok bir felsefe, bilimsel ideoloji, ilim/irfan ve insani değerler toplamı olarak görülüyordu. Aleviliğin bilgi dağarcığı, Alevilerin bilgi birikimi ile sınırlı değildi…

Orta Asya, Fars alemi Kızılbaşlığı, Arap dünyası, İslam, Hıristiyan, Ortodoks, Rafizilik ve diğer insana, bilme, Aristo’nun mantıkçılığına, gerçeğe dair ne varsa hepsi Aleviliğin bilgi dağarcığına Aleviler tarafından biriktirilmiştir…

Aleviliğin temel felsefesi olan Batiniciliği inceleyenler, Batiniciliğin: Asya, Afrika ve Anadolu’nun insana dair olan birikim ve değerlerini bir dönemin Avrupa felsefesi olan Aristo’nun; mantıkçılığı, Rafizilikle nasıl yoğurup, sentezlendiğini, Rafiziliği nasıl içselleştirdiğini bilirler…

 

 

Ben, Karl Marks’ın ismini ilk olarak Çolak Dededen duydum. Bana; “bul al, al oku” diye de tembih etti. Dede’nin dediğini yaptım. “Buldum, aldım, okudum” götürüp dedeye de okudum. Çocuklar gibi sevindi…

Ben böyle bir ortamda yetiştim, süreç içerisinde Ateist oldum ve hala Ateistim. O nedenle, başta Alevilik olmak üzere bütün inançlara saygılıyım fakat her hangi bir inanca sahip değilim. İnanç sahipleri arasında Kendimi en çok “anti-kapitalist” inanç sahiplerine yakın hissederim. Alevi’nin de, Sünni’nin de, Hıristiyan’ın da, “anti- kapitalist” olanlarına sempati duyarım. İnançlarını büyük bir saygı ile kendilerine bırakırım ve işin o yönü ile ilgilenmem. O nedenle hep Aleviliğin düsturu ile değil, Aleviliğin ve Alevilerin tarihsel ve toplumsal yönünü inceledim-araştırdım, söz konusu yanı ile ilgilendim ve o konuları yazdım. Bu yazı da Aleviliğin tüzel kişiliği üzerinde durmaya çalışacağım.

Önce tüzel kişilik olarak, “Alevilik – Bektaşilik ne değildir” konusu üzerinde duracağım.

Her şeyden önce Alevilik-Bektaşilik, “semavi dinlerinin” her hangi birisi değildir! Semavi dinlerinin her birinin TEK tanrısı var, fakat ayrı ayrı ama bir TEK peygamberleri ve her peygamberin de kendine ait kutsal bir kitabı var…

Alevilerin-Bektaşilerin ne TEK-KUTSAL kitabı, ne TEK bir kutsal dokunulmazı vardır… “Allah(Hak), Muhammet, Ali “olarak üç kutsal “dokunulmazı” var…

Bu ‘üç kutsal dokunulmazlar’ arasında tek bir hiyerarşi yoktur. Bazı Alevilere göre ”Ali Allah” tır, bazılarına göre ”her üç dokunulmaz kutsal değer de birdir”. Aleviliğin-Bektaşiliğin yazılı her hangi bir kutsal kitabı yoktur. Bir çok Alevi-Bektaşi`ye göre; “dört kitabın dördü de haktır”. Semavi dinlerinin kutsalları ile, Aleviliğin kutsalları aynı ve ortak değildir. Bu somut nedenlerle, Semavi dinleri ile Aleviliğin-Bektaşiliğin kutsallık bağlamında organik bir bağı, dokusal ve genetik birliği yoktur!…

Detaya inerek belirtecek olursak :

1) Alevilik-Bektaşilik; cehaletin cürreti ile kendine toplum içinde yer bulmuş, hurafeliklerle bezenmiş, inancı çıkar aracı olarak kullanmış bir topluluk değildir,

2) İslam`ın ilk dönemleri ve sonrasında, İslam-içi aşiret, kabile, ideolojik, mezhepsel ayrılıklardan kaynaklı saflaşma ve ayrışmanın bir ürünü olarak doğmamıştır,

3) İslam-içi ayrışmalar sonucu oluşan Şafi, Hambeli, Maliki, Caferi gibi mezheplerden birisi hiç değildir!…

4) Düsturu ve kuralları söz konusu mezhebin kutsal kitabı ile belirlenmiş İslam’ın dört mezhebinden hangi birisi değil, hiç olmadı,

5) Bu mezheplerin her hangi birisinden kaynaklı; Şii, Nusayri, Vehebi, tasavvuf vb. gruplardan her hangi birisi gibi İslam-içi bir fraksiyondan olmadı,

6) Alevilik-Bektaşilik, İslam dan etkilenmiş, İslami değerlerden kendi değer ve birikimlerine ‘katkı‘ yapmıştır, ama İslam dan sonra, İslam tarafından yaratılıp üretilmiş ve İslam`a göre şekillendirilmiş bir felsefe, bir ideoloji, bir inanç asla değildir!…

İslam’ın içinde: bir çok mezheplere, cemaat ve tarikatlara, çok çeşitli alt fraksiyonlara yataklık ve analık yapan onlarca, hatta yüzlerce ideolojik damar vardır…

Ama, Aleviliğin-Bektaşiliğin saz/cem, musahiplik, pirlik, dedelik, rehberlik vb. gibi düsturuna denk bir ideolojik İslam damarı yoktur. Alevi düsturlarının tümü: İslam öncesinde Alevilik-Bektaşilik tarafından yaratılmıştı. Söz konusu dönemde, bu günkü Aleviliğin-Bektaşiliğin ismi ne Alevilik ne de Bektaşilikti…

Orta-Asya da “Ahmet Yesevilik”, İran da “Kızılbaşlık”, Ege de Avrupa dan gelmiş olan “Rafizilik” gibi çok çeşitli isimlerle tanımlanmıştır. Kerbela felaketinden, Hacı Bektaş Veliden, Pir Sultan Abdaldan sonra da Alevilik-Bektaşilik olarak isimlendirilip tanımlanmıştır. Bu nedenlerle; Aleviliğin-Bektaşiliğin İslam içinde her hangi bir ideolojik/teorik üretim yapılacak toprağı yoktur. Hiçbir zaman da olmadı!…

Alevilik-Bektaşilik İslam öncesinden, tümü ile insana dayalı oluşturmuş olduğu bir değerler bütünü dağarcığı vardı. Başta, Kerbela felaketi olmak üzere, İslam’ın da bir çok değerini kendi dağarcığına koymuş, “eklemiştir”. Ama hiç bir zaman İslam içi bir ideoloji, ona denk bir fraksiyon ve o damarın bir ürünü haline gelmemiştir…

Alevilik-Bektaşilik, İslam öncesinde vardı. İslam dan sonra da İslama rağmen var olmaya devam etmiştir. İslam devleti olarak kurulmuş olan Osmanlı tarafından, İslam’ın Şeriat yasalarına dayanarak yasaklanmış, nice soy kırımlara uğratılmış olmasına rağmen illegaliteye geçerek yüzyıllarca varlığını devam ettirmiştir…

Cumhuriyet`in kuruluşundan sonra da çıkartılmış olan “takke ve zaviyeler” yasasınca da yasaklanmasına rağmen, kendisini idame ettirmiş, bütün baskı zor ve zorbalıklara rağmen varlığını bu güne kadar sürdürmüştür.

Aleviliğin-Bektaşiliğin İslam dan, İslam şeriatından, T. Cumhuriyeti gibi sözüm ona “laiklik” üzerine kurulmuş fakat inanç bazında esasında bir “sünni-İslam devleti” olan devletlerden çektiğini hiç kimseden çekmemiştir… Dini asimilasyon bazında Osmanlı’nın da, T. Cumhuriyeti`nin de önceliği; Aleviliği-Bektaşiliği asimile etmeye dayalı idi… T.C.Devleti hala kuruluş felsefesine denk bir şekilde, Makyavel’ce her türlü yöntemi mübah sayarak, Aleviliği-Bektaşiliği asimile etmeye devam ediyor…

* Peki bunlar değilse, Alevilik-Bektaşilik nedir?

Alevilik-Bektaşilik; insan toplumunun örgütlenmesinin, organize olmasının en eski ve ilk olanlarından birsidir. O nedenle de hala bir kan (gen) topluluğu olarak varlığını sürdürüyor… Alevi olunmuyor, Alevi olarak doğuluyor… Bu noktada Alevilik, Bektaşilikten de ayrılıyor… Bektaşilik’le, Aleviliğin; ideolojik, ekonomi-politika, felsefi birliği vardır, ama örgütsel bakımdan ayrıdırlar.

Bektaşilik bir kan topluluğu değil, “ben Bektaşiyim ” diyen her kes Bektaşidir… Ama, Alevilik’te kan bağı mutlak bir şekilde aranır…

Alevilik; insan oğlunun ilk örgütlenmelerinden birisi olması nedeni ile, topluluğunu idame ettirmek üzerine inşa edilmiştir. O nedenle de bütün değerleri; insana ve insanı yaşatmaya yönelik değerlerdir…

Bu yapısından dolayı da cezalarında; insanın uzvunu kesmek, insanı öldürerek cezalandırmak yoktur! Cezası da insanı yok etmeye değil, yaşatmaya yöneliktir…

Aleviliğin dağarcığındaki değerlerinin tümü “insana ait” değerlerdir… Aleviliğin tüzel kişiliğini: hiçbir din, dil, ulus vb. ayrımı yapmadan insana dair bütün değerleri, bilgi birikimini kendi dağarcığında toplaması, savunması, tarihi boyunca yaşatması oluşturuyor…

Ama, kapitalizm; bütün “kutsal değerleri” un-ufak edip savurduğu gibi, Aleviliğin-Bektaşiliğin de bütün değerlerini ufalayıp paraya tahvil ederek savuruyor…

Aleviliğin tek kurtuluşu; kendisini imha etmekte olan kapitalizme karşı mücadelededir! Tıpkı “antikapitalist Müslümanlar” gibi…

 

Teslim TöreTeletex News24

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %

Average Rating

5 Star
0%
4 Star
0%
3 Star
0%
2 Star
0%
1 Star
0%

Yorumunuz için teşekkür ediyoruz en kısa zamanda size cevap verilecektir selamlar .

%d blogcu bunu beğendi: