
DÜNYA VE BÖLGE YENİDEN ŞEKİLLENİRKEN: TÜRKİYE ?
Erdoğan, T. Cumhuriyeti devletinin kuruluş ve Devri Erdoğan’a kadar da devletin resmi ve tek politikası olan “yurtta sulh cihanda sulh” politikasını çöpe atıp, yeni Osmanlıcılık hevesi ile, kendine has “nitelikli yalnızlık” politikası ışığında Türkiye’yi dünyadan, bölgeden kopartarak ahmakça yalnızlığın içine çekti. Bölgede bir Sünni İslam hilali oluşturma, onun lideri olma, belki de kendini beşinci halife gibi görme sevdası ile bölgede IŞİD, El Nusra, Ahrarı-Şam, ÖSO vb. gibi ne kadar gerici şeriatçı, cihatçı, katil yapılanma varsa hepsini destekledi. Türkiye’nin kapılarını bütün bu gerici örgütlere açtı, onlarla içli dışlı oldu. Bölgenin ve 21. yüzyılın tek devrimi olan Rojava devrimine, 21. yüzyılın Stalingrad’ı olan Kobane direnişine karşı durdu, cephe aldı, düşmanca tavır ve tutum takındı. Bununla birlikte Rusya’ya, ABD’ye, AB’ye, Mısır’a, tabir yerindeyse bütün dünyaya tavır aldı, tutum takındı ve bu son haline, “nitelikli yalnızlık” konumuna düştü. Dünyada Barzani, Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt, Sudan gibi gerici, çağ dışı melikler ve aşiret reisinden başka dostları kalmadı. “Söyle dostunu bana, kim olduğunu söyleyeyim sana” halk deyiminde olduğu ya da “kaz kazınan baz bazınan” halk deyiminde olduğu gibi Erdoğan uygar dünyayı bir yana itip kendi benzerleri ile yan yana durdu, omuz omuza geldi.
Şimdi global kapitalizmin ana ülkeleri AB ve ABD büyük bir telaşla yeni arayışlar ve yapılanmalar için uğraşırken, ABD yeni başkanı Trump hem iç ve dış çelişkilerle boğuşurken, hem de Erdoğan’ın Batı medeniyetinden koparak bir parçası olmaya çalıştığı İslam ve ülkelerini hedef alan bir politika ile işe başladı. Önce bir çok İslam ülkesinin vatandaşlarının ABD’ye girmelerini yasakladı, sonra içlerinde Türkiye’nin de bulunduğu bir o kadar daha İslam ülkesinin elektronik cihazları ile ABD’ye uçuşlarını yasakladı. Trump kapkara bir ırkçılıkla işe başladı. İngiltere ABD’yi takip etmeye başladı. Başlamış oldukları bu ırkçılık politikasını daha ne kadar ve nereye kadar devam ettirebilirler belli değil. Nereye kadar, nasıl götürebilirlerse götürsünler, söz konusu politika, insanlığı asla doğru bir mecraya sürüklemeyecektir. Tersine, bu gidiş insanlığı mahva götürecektir. Global sermayenin ulusal çitleri aşma, ulus ötesi, ulusal sınır tanımayan devasa dünya pazarları yaratma durumu ırkçılığı ve yabancı düşmanlığını korkunç boyutlara tırmandırdı. Emperyalist kapitalist ülkelerin dünyası kocaman bir çelişkiler yumağına dönüştü.
Global sermaye hevesle ve iştahla açmış olduğu sınır tanımayan dünya pazarını yeterince kullanamadan, doğal gelişim sürecini tamamlayamadan kendi kuyruğunu yutan yılan konumuna geldi. Sömürgecilik ve yeni sömürgecilik döneminde geri kalmış ülkelerde oluşmuş olan anti-emperyalist mücadele, eşyanın tabiatına denk bir şekilde gelişiyordu. Geri kalmış ülkelerin insanı, yurtseverleri emperyalist sermayenin sömürüsüne karşı mücadele ediyor, emperyalizm ve işbirlikçileri de onlara: “Anarşist, terörist” vb. gibi sıfatlar takarak onları imhaya yöneliyordu. Yani eşikle başlık birbirine karşı savaşıyordu. Geri kalmış ülkelerin yurtseverleri emperyalizmi kabul etmiyor, karşı koyuyor, emperyalizm de sömürüsünü devam ettirmek için yurtseverleri imha etmeye çalışıyordu. Her iki taraf için de savaş eşyanın tabiatına uygundu. Ama kapitalizmin ırkçılığı ile globalizmin birbiri ile çelişmesi ve bu çelişkinin üretmiş olduğu çatışma, tarihte ilk kez görülen bir hilkat garibesidir. Düşünebiliyor musunuz, ABD’nin Devlet Başkanı Trump yabancılara yasak koyuyor, ABD’nin ulus ötesi sermayesi söz konusu yasayı tanımıyor.
“Ben yasak konan ülkelerden işçi tutar, ABD’ye getiririm” diyor. ABD’nin yargısı ABD Devlet Başkanı’nın bazı İslam ülkelerinin vatandaşlarının ABD’ye girme yasağını bozuyor, geçersiz kılıyor. Bu bağlamda İngiltere AB’den ayrıldı, ABD’yi taklit etmeye başladı, fakat İrlanda da aynı gerekçelerle İngiltere’den ayrılmayı gündeme getiriyor. AB de öyle. ABD’de de ırkçılık hızla gelişiyor. Buna karşın AB henüz ne yapacağını bilmez bir halde oyalanıp duruyor. AB’de de, ABD’de de, İngiltere’de de söz konusu çelişkiler şöyle ya da böyle çözülecektir. Bütün bu çelişkilerin olumlu yönde, insanlığın lehine çözüleceğini gösteren çok önemli ve belirleyici bir veri var. Kadın unsuru. Kadın bütün dünyada faal ve büyük bir sorumlulukla kapitalizmin yıktığı enkazı kaldırma, en başta enkazın altında yüzlerce yıldır ezilen kadın cinsi olmak üzere bütün ezilenleri çıkartabilmek için alana inmiş durumda. 8 Mart’ta ABD kadınının başını çekmiş olduğu dünya kadın hareketi dünyanın dört kıtasında greve gitti. Dünyada bu bir ilktir. İlk olduğu gibi kadınların insanlığın bütün sorunlarına el koyduğunun da somut bir verisidir. Evet dünyamız ekolojik, ekonomik, politik, etik gibi çok önemli sorunlar ve çözülmesi kolay olmayan çelişkiler yumağı içinde boğuşuyor, boğuşurken de boğulma tehlikesi yaşıyor. İşçi sınıfı artık insanlığın toplumsal ilerleme sürecinin lokomotifi olma niteliğini kaybetti. Ama her zamanki gibi doğa boşluk tanımadı.
Sınıfın bırakmış olduğu boşluğu kadınla doldurdu. Dünya kadın hareketi Trump ve gibilerine karşı dört kıtada yapmış olduğu grevle insanlığın toplumsal ilerleme sürecinin lokomotifi olma konumuna geldi. Kadın hareketi yapısı gereği bir sınıfın değil, insanlığın çıkarı ve geleceğinin mücadelesinin öncüsü olmuştur. Kapitalizm insanın bir toplumsal sistemi olmaktan çıkıp, insanlığın toplumsal ilerleme sürecinin tıkacı konumuna geldi. Kapitalizm kendini yeniden ve bir üst düzeyde üretemediği gibi insanlığın toplumsal ilerleme sürecini de tıkadı. İnsanlık kapitalizmin yaratmış olduğu insanlık dışı olgularla kendini yeniden var etme yeteneği gösteremiyor. Ve insanlık kapitalizmi aşmadan da kendini yeniden üretme yeteneği kazanamayacaktır. Rojava’da, kadının öncülüğünde insanlığın geleceğine ışık tutan bir devrim gerçekleşti. Rojava devrimi sadece bir sınıfa, bir ulus ya da dine değil, bütün bir insanlığa işaret ve ifade eden bir toplumsal devrim oldu. Bu yapısallığından dolayı bütün dünyanın gözü bir anda Rojava’ya ve dolayısı ile de Kürt ulusuna, Özgürlük Hareketinin önderi olan APO’ya çevrildi.
Dünyanın iki süper gücü ABD ve Rusya, Rojava devrimine yöneldi. Süper güçlerden hangisi Rojava’nın neresinde kendine yer bulabildiyse oraya konuşlandı. AB ise devrimlerle yaratmış, fakat sömürü ile kaybetmekte olduğu: Kardeşlik, eşitlik, özgürlük gibi insani değerlerini Rojava devriminde yeniden bulma ve kavuşmanın peşinde. AB devletleri gönüllü gönülsüz Rojava’ya ilgi duyarken, Avrupa’nın arayış içinde olan halk kesimi Rojava’ya akın ediyor. Özellikle kadınlar, kadınların feminist olanları Rojava’yı büyük bir hayranlıkla takip ediyorlar. Rojava devrimi kocamış, kapitalizm altında dökülmüş, çaresizliğe kapılmış dünya için kelimenin gerçek anlamı ile bir kurtuluş ışığına dönüştü. Dünyanın süper güçleri paylaşamıyor, diğer dünya aktörlerinin her biri elinden geldiğince ilişki kurmaya çalışıyor. Öyle bir konum yaratıldı ki; hani emperyalistler paylaşıyor dense, Rojava küçük bir ülke, kimsenin payına bir şey düşmez. Kullanmak istiyorlar dense; kim, hangi biri kullanacak. Ancak birbirlerini kullanırlar. Çünkü çoklar ve hepsi de güçlüler. Kim kimi kullanacak. Dünya tarihinde böylesi bir olgu ilk kez görüldü.
Ve ne oldu? Rojava ile ilişkiye giren bütün ülkeler Rojava’yı paylaşma gibi bir şeye tevessül etmediler. Çünkü öylesi bir olanak yok. Rojava ile ilişkide olan ülkelerin tümü el birliği ile Rojava’yı koruma altına aldılar. Rojava’yı koruyorlar. Kimden? Erdoğan Türkiye’sinden. Erdoğan’ın Genelkurmay Başkanı: ABD ve Rusya Genelkurmay Başkanlarını Antalya’ya davet ederek onlara Rojava’yı imha planı sundu. Onlar da söz konusu planı kabul etmedi, el ve işbirliği yaparak Rojava’yı korumaya aldılar. İki kadim düşman Rusya ile ABD ve de Suriye el ve işbirliği yaparak Erdoğan’ın “Membiç’e gideriz, orada PYD varsa vururuz” tehdidi üzerine PYD-YPG-DSG güçlerini, dolayısı ile de Rojava devrimini koruma altına aldılar. Facebook’da görmüştüm. Aslan bir ceylan yavrusunu kovalıyor, yakalıyor fakat öldürmüyor, diğer yırtıcılar saldırınca da onlara karşı koruyordu. Bu doğa olayında görüldüğü gibi dünyanın iki süper gücü ve etkili aktörleri Rojava devrimini, onu yıkmak, yok etmek, yemek isteyen Erdoğan canavarına karşı koruyorlar. İki süper güç ve diğer etkili aktörler bir yanda Rojava’yı Erdoğan canavarına karşı koruma altına alırken bir yandan da bölgeyi Rojava kuramına göre dizayn etmeye çalışıyorlar. AB ve ABD kendi çelişkileri ile boğuşurken dünyayı da yeniden dizayn etmeye, Rojava’yı bölgenin geleceğinin bir prototipi olarak görürken, Erdoğan bölgeden ve dünyadan dışlanmış siyasi mevta gibi bir konum sergiliyor.
Teslim TÖRE-Teletex News24
23 Mart 2017
Average Rating