KÜRT DÜŞMANLIĞI GÖLGESİNDE KALAN ERDOĞAN TÜRKİYE’Sİ

Read Time:6 Minute, 10 Second

IMG_1691



T. Cumhuriyeti devleti: Kürt, Ermeni, Süryani, Keldani, Alevi gibi Türkiye’nin kadim toplumsal doku ve dengelerini imha ederek, dışlayarak, ötekileştirerek kuruldu. Emperyalizm de sanki T. Cumhuriyeti’nin Kürt düşmanı kuruluş felsefesini temel alarak, Birinci Cihan Savaşı’ndan sonra Kürdistan’ı; Irak, Suriye gibi, ikisini bizzat kendisinin kurduğu dört ulus devlet arasında böldü. Kürt ulusunu şovenizmle soykırıma uğratıp yok etmeleri için bu dört şoven ulus devlet vatandaşı olarak dört parçaya ayırdı. Bu dört devletten birisi olan Türk Devleti: “Tek devlet, tek millet, tek dil, tek din” gibi “teklerinin” şiarı ile Erdoğan’ın denetimine girip Erdoğan devletine dönüştükten sonra, Kürt düşmanlığı Erdoğan devletinin tek hedefi haline getirildi. Emperyalizm Birinci Cihan Savaşı’nı sadece pazar paylaşımını yapmak için değil aynı zamanda burjuva modernizesini, burjuva ulus devlet yapısını da dünyanın egemen sistemi haline getirmek amacıyla başlattı. Birinci Cihan Savaşı ile Ortadoğu bölgesinin iki egemen emperyalist gücü haline gelmiş olan Fransa ve İngiltere ulus devletleri, bölgeyi de kendi aralarında anlaşarak kendi ulus devletlerine göre dizayn ettiler.

O dönmede Kürt ulusu kendi doğal ulus konumunu koruyordu. Burjuva kapitalist ulusa da herhangi bir özen duymuyordu. Kürt ulusunun; köpekbalıkları gibi diğer ulusal azınlıkları yeme-yutma tüzel kişiliği taşımayan, diğer ulus ve azınlıklarla uyum sağlayan demokratik bir ulus olması, emperyalistlerin kurmaya çalıştığı ulusal modernizeye uymadığı için bu ulusu yok etmeye yöneldi. Yok etmek için de burjuva ulusal sürecini bile kapitalizmi yaşayarak doldurmamış, sadece emperyalizme uşaklık bazında uluslaşmış gibi yapan dört köpekbalığı ulus ve ulus devlet arasında pay etti. Söz konusu bu dört gerici devlet ve şoven ulus, emperyalizm babalarının planını boşa çıkartmamak, Kürt ulusunun doğal yapısını bozmak, onu şovenizmin dehlizinde yok etmek için ellerinden geleni yaptılar. Ama ne emperyalizmin kahpe planı ne de uşaklarının Kürt ulusunu şovenizmle boğma, yok etme sevda ve çabaları işe yaradı. Ulusal modernize taklitçileri ile birlikte Kürt ulusunu yok edemediler. Kürt ulusu yüzlerce, hatta binlerce yılın somut ve doğal ürünü olan diğer ulusları imhaya değil dostluğa, kardeşliğe ve bir arada yaşamaya tabi kılan demokratik ulus tüzel kişiliğini korudu ve yaşattı.

Ulusal modernize Kürt ulusunun demokratik yapısını bozamadı fakat Kürt ulusu şu durumda bozulmuş, yok olmaya yüz tutmuş olan ulusal modernizeyi tarihin çöplüğüne gönderme, onun yerine demokratik ulus kuramını koyma mücadelesi veriyor. Kürt ulusu demokratik ulus kuramını ilk olarak Rojava’da hayata geçirdi. Demokratik ulusun oluşturulmasına ilk öncülüğü Rojava’da yaptı. Emperyalist ülkeler bu somut gerçeği gördü ve gereken ilgiyi gösterdiler. O nedenle kısa sürede ufacık bir ülke olan Rojava, dünya çapında kendine yer edindi ve insanlığın biricik sevdası konumuna geldi. Sahip olduğu kuram ve Goethe’nin deyimi ile: Yaratmış olduğu yemyeşil hayat ağacı kısa sürede evrensel bir boyut kazandı. Erdoğan diyalektik düşünmeyen, tarihe materyalist bir gözle bakamayan gerici ve paranoyak bir kişiliğe sahip olduğu için Kürt ulusunun sahip olduğu bu tarihsel, toplumsal doku ve dengelerini göremedi. Kürt ulusuna karşı kaba ve kör bir düşmanlık besledi. Kürt ulusuna karşı beslemiş ve hayatın her alanında hayata geçirmeyi planladığı kör düşmanlığa Barzani gibi kendisine benzeyen, çağdışı kafa yapısına sahip, metafizik düşünce sistemi ile davranan Kürt ulusunun bazı öğelerini de yanına alarak Kürt düşmanlığını kapsamlı bir şekilde hayata geçirmeye çalışıyor.

Tarihe kısaca bakılacak olursa: Mustafa Kemal’in öncülüğündeki ulusal kurtuluş mücadelesinin hedefi; “Batı uygarlığı” idi. Aynı gözle bugünün tarihsel ve toplumsal ilerleme sürecine bakıldığı zaman: Evet, Mustafa Kemal ulusal kurtuluşu başardı. Ulusal kurtuluştan sonra “Batı Uygarlığı” olarak nitelediği ulusal modernizeye ulaştı, onun taklidi bir şoven ulus ve devlet yaratmayı başardı. Bugün olan ne? Erdoğan T. Cumhuriyeti devletini “Batı uygarlığından” kopartarak Suudi Arabistan ve Katar gibi “Arap-İslam uygarlığına” yaklaştırırken; Kürt ulusu “Arap-İslam uygarlığı” içinde olan KSF’yi, çökmekte olan ”Batı uygarlığının” ürünü ulus devlet, ulusal modernizenin yerine demokratik ulus devleti önererek AB ile son derece doğru ve sağlıklı ilişkiler geliştiriyor. Tarih bir terslik yaşıyor fakat aksi yönde değil, doğru yönde, Kürt ulusunu da, ulusal modernizeyi de, bölgeyi de isabetli bir şekilde toplumsal ilerleme yönüne sokan bir gelişme yaşanıyor. Türkiye M. Kemal’in öncülüğünde dün ulusal kurtuluşu için “Batı uygarlığını” hedeflerken bugün ondan kopuyor. Fakat Kürt ulusu kendi ve bütün halkların ulusal ve de toplumsal kurtuluşunu sağlayacak mücadeleyi devam ettirirken Arap-İslam dünyasından koparak demokratik ulus uygarlığını AB’ye taşımaya çalışıyor. İşte “terslik” burada.

Başka bir teşbihle söyleyecek olursam: Kürt ulusu giderken Mersine, Erdoğan devleti bütün hızı ile gidiyor tersine. Kürt ulusu ulusal modernizeye yeni ve daha çağdaş bir demokratik ulus kuramı ile gidip, kendisini kabul ettirmeye çalışırken, ulusal modernize ile kendisini bir ulus olarak şekillendirilmiş olan T. Cumhuriyeti’nin yeni sahibi diktatör Erdoğan, kendisini ulus yapan uygarlıktan koparak uzaklaşıyor. Kuşkusuz Erdoğan’ın göstermiş olduğu bu davranışın bir sistemsel ve tarihsel altyapısı var. Global kapitalizm, çıkarlarına ters düştüğü için yerine hiçbir şey koymadan ulusal modernize ve ulus devlet yapısını bozup dağıttı. Onun yerine hiçbir kuram ve eskisinden yeni olan bir sistem koymadan yıkmış olduğu ulusal modernize ve ulus devlet yerine AB gibi sadece sermaye üzerine kurulmuş bir sistem koymaya çalıştı. Bu alt ve üst yapısı olmayan, yapısal hiçbir özellik taşımayan, sadece gümrükleri kaldırtarak, sermayenin pazar ilişkisinin önündeki çitleri yok eden sistem tutmadı. Doğa da boşluk tanımadı. Kapitalizmin bir yan ürünü olan ırkçılık, ulus ötesi sermayenin yaratmış olduğu boşluğu doldurmaya başladı.

Bu gelişmeler global sistemi yapısal olarak çökertti. Erdoğan’ın yaşamakta olduğu yıkımda, bu genel çöküşün payı da vardır. Ama Erdoğan bunu fırsat bilerek kendi ideolojisi, felsefesi ve “ecdadım” dediği tarihe karşı olarak gördüğü ve Batı’nın ürünü olan: Demokrasi, insan hakları, özgürlük, eşitlik, kardeşlik gibi olgulardan kurtulmak için bozulanı tamir etmek değil, daha da yıkarak İslami orijinli başka bir sistem kurmaya yöneldi. Kürt ulusu ise Özgürlük Hareketinin öncülüğünde kendi ve diğer halkların ulusal ve toplumsal kurtuluşu ile birlikte çürümüş ve çökmüş olan ulusal modernizenin yerine demokratik ulus kuramını Rojava pratiği ile önererek yeni bir uygarlık sürecini başlatmaya çalışıyor. Dolayısı ile Kürt ulusu APO’nun kuramının ışığı ve Özgürlük Hareketinin öncülüğünde geleceğin aydınlık dünyasının kapısını aralarken, Erdoğan ve devleti orta çağ karanlığına, Türk-İslam ideolojisi ile yürümeye koyuldu. Erdoğan kopmak istediği Batı ile düşmanlıklar geliştirirken PYD hem askeri, hem politik ve hem de diplomasi planında çok yeni ve derin ilişkiler geliştiriyor. Erdoğan ve devleti, Batı PYD’ye yakın durduğu, olanak tanıdığı için Batı’ya tavır alıyor, tavrını düşmanlık boyutuna taşıyor, PYD ile yakın duruş gösteren herkese aynı tavrı göstereceğini açık açık ifade ediyor.

Bu bağlamda Erdoğan’ın Kürt düşmanlığı çok sefil bir hal alarak bir AB ve giderek de dünya düşmanlığına büyüme istidadı gösteriyor. Erdoğan devletinin AB düşmanlığı boyutlandıkça AB devletleri de Erdoğan ve devletine karşı yeni taktik ve stratejiler geliştiriyorlar. Kürtlere daha toleranslı davranması, Newroz gününü diledikleri gibi kutlamalarına, protesto, miting ve yürüyüşlerine izin verilmesi, Erdoğan Türkiye’sinin “terörist” ilan edip İnterpol’e verdiği Salih Müslim’in AB’de rahatça dolaşması, mitinglerde konuşma yapması gibi olanaklar tanırken; Erdoğan’ın Almanya’da konuşma yapmasını bile engelliyor. Bunlarla birlikte Erdoğan’ın kapatmış olduğu TV’lerin, basın organlarının tümüne AB yer veriyor, olanak tanıyor. Kapatmış olduğu basın ve yayın organları AB ülkelerinde kendilerine yer bulabiliyorlar. Erdoğan izlemiş olduğu politika sonucu AB’yi adeta kendine hasım haline getirdi. Eskiden Avrupa’da yaşayan Türkiyeliler Türk kanallarını izlemek için “çanak anten” vb. gibi yol ve yöntemler geliştiriyorlardı. Herhalde bundan böyle Erdoğan’ın yandaş yayınından gına getiren Türkiyeliler de Avrupa yayınlarını izlemek için yöntem arayacaklardır.

Çünkü AB giderek sadece Kürt değil, Erdoğan’ın hayat hakkı tanımadığı bütün toplumsal konularda Erdoğan karşıtı bir konum yaratıyor. Erdoğan devleti Kürt düşmanlığının gölgesinde giderek boğulma konumuna sürükleniyor. Erdoğan Arap-İslam dünyasındaki yerini alsa bile yakın gelecekte IŞİD’in imhası sonucu İslam ideolojisi de Lahey Adalet Divanı’nda yargılanacaktır. Erdoğan da bu mahkemedeki yerini alacaktır. Buna karşın Kürt ulusu ve beraberindeki uluslar payidar olacaktır.

Teslim TÖRE-Teletex News24
21 Mart 2017

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %

Average Rating

5 Star
0%
4 Star
0%
3 Star
0%
2 Star
0%
1 Star
0%

Yorumunuz için teşekkür ediyoruz en kısa zamanda size cevap verilecektir selamlar .

%d blogcu bunu beğendi: