
MAZLUMDER’de neler oluyor? Neden 12’si Kürt illerinde olmak üzere 16 Şubesi kapatıldı? / Raportaj: Fecri Dost-Yakup Aslan
MAZLUMDER’de Yaşanan Gariplikleri, mazlum derin 16 şubesinin kapatılmasıyla ilgili ve MAZLUMDER de olup bitenleri TELETEX NEWS24 adına Editörümüz Fecri DOST, Yazar aktivist Yakup ASLAN ile süreci detaylı olarak değerlendirmiş. Editörümüzün yaptığı raportaj ile MAZLUMDER’de bütün olup bitenleri ve yapılan müdahalenin bütün detaylarını, Yazar Yakup ASLAN cevapladı.
İşte Teletex News24 için Fecri Dost’un sorularını yanıtlayan, yazar aktivist Yakup Aslan’ın vermiş olduğu o röportaj.
-MAZLUMDER’de neler oluyor, Mazlumder’in 16 şubesinin kapatılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği Mazlumder’in aslında 15 şubesi kapatıldı. Korsan kongre alelacele telaş içerisinde ne yaptığını bilmez durumda garabet örnekleri gösterdi. Çünkü Bingöl şubesi diye bir şubemiz yok, bugüne kadar duymadım. Aslında açık kaldığı söylenen 5-6 şube de yok veya tabeladan ibaret. Kapatılan şubelerin tamamı egemenlerin rahatsız olduğu ve sahada çalışan, uluslararası zeminde saygınlıkları, etkinlikleri olan tecrübeli, birikimli şubeler. Yurt dışında ve Türkiye’de İnsan Hakları Mücadelesinde saygınlığı olan kuruluşlarından biri olan Mazlumder’in, Kürt sorununa ve insan hakları ihlallerine duyarlı ve bu konuda raporlar hazırlayan, sahada görünür olan, sosyal meselelere çözüm üreten çoğu Kürt illerinde bulunan 15 şubesi kapatıldı. Şubeler, kayyum tarafından toplanan olağanüstü kongrenin kararıyla kapatıldı.
Şubelerin kapatılmasında oy kullanan Ağrı, Uşak, Trabzon, Akyazı, gibi 7 şube aslında yıllardan beridir olmayan şubeler. Ya tek kişinin elinde tutuluyor ya da tüzükten dolayı kapalı oldukları halde kapatılmayan şubelerdir. Kayseri, Malatya, Konya gibi şubelerin esasında İnsan Hakları Mücadelesinde çok fazla katkıları yok. İstanbul şube ise Mazlumder kurulduğu günden beri sürekli kaydettiği gerçek olmayan üyelerle kurumun üzerinde vesayet oluşturmaya çalışan bir şube… Varlığı da, genel merkeze müdahalesi de hep hile ve korsanlık üzere olmuştur. Yıllardan beridir sorunun ana kaynağı olmuştur. Duruşuyla, kimi zaman ülkücülükten gelenlerin şube başkanlığına taşınmasıyla hep sorun olmuştur. Geçmişten beri sorunlarıyla Mazlumder omuzlarında bir yüktü.
1991 yılının o zor şartlarında kurulan ve kimi zaman çalışmaları sabote etmekten başka hiçbir gayesi olmayan mücadele dili üzerinde yürütülen tartışma ve iç sorunlarına rağmen, “Kimliğine ve İnancına Bakmadan Zalim Kim Olursa Olsun Zalime Karşı ve Mazlum Kim Olursa Olsun Mazlumdan Yana bir duruş sergileyen MAZLUMDER, uluslararası camiada objektif ve saygın bir Sivil Toplum Örgütü olarak tanındı. Mazlumder, “Kınayıcıların Kınamasına Aldırmadan”, iktidar sahipleri, kendi dünya görüşü, cemaati ve mahallesinden olsa da hak ihlallerine karşı baskılara boyun eğmeyerek vicdanlı duruş sergileyen ve adil şahitliğin gereğini yerine getiren bir Sivil Toplum Örgütü olarak çalışmalarını yürütüyordu. Uluslararası İnsan Hakları Mücadelesi değerlerini de baz alan Mazlumder, asıl muhatabın devletler olduğunu ve bu devletlerin kendi çıkardıkları yasalara uymakla yükümlü olduklarını her defasında dillendirdiklerinde, konuyu başka mecralara çekenler, meşru olan hiçbir yasası bulunmayanların kayrılması anlamını bu ilkeye yamamaya çalıştılar. Oysa onların savunduğu tezlere göre hareket etmek sadece yasal olmayan zeminlere meşruluk kazandırmak anlamına geldiğini düşünemiyorlardı.
-Hem ulusal hemde uluslar arası arenada bu kadar saygınlık kazanmış bir kurumu kim ve kimler neden tasfiye etmek istiyorlar?
Bu onurlu ve insani duruşa tahammül etmeyenler uzun bir zamandan beridir sürdürdükleri algı operasyonun devamında, kurumu etkisiz kılmak için yoğun bir çaba sergilediler. Egemenler, Mazlumder’in bu duruşundan hoşnut olmadıklarını çok kere dillendirdiler. Oysa devlet, Sivil Toplum Kuruluşlarının sivil duruş sergilemesiyle olgunlaşırlar, gelişirler, ilerleme sağlarlar. Devlet işleyişinde STK, denetleyicidir, yol göstericidir. Bunu sivil kaldığı sürece yapabilir. Sivil kalmasını istemediler. Kapatılan şubelerin tamamı İnsan hakları mücadelesinin ilkesel bir zeminde sürdürülmesi gerektiğini ve MAZLUMDER’in kuruluş gayesinin de bu olduğunu savunan şubelerdir. Derneği etkisiz hale getirmek isteyenler, konjonktürel bir retorikle hareket etmenin daha doğru olacağını savunuyorlardı. Ve bunu savunmakla kalmıyor, çoğunlukla çalışmaları sabote etmek için düşüncelerini dayatmaya çalışıyorlardı. Kadim tarihlerden beri insan hakları mücadelesi farklı tonlarda ve zeminlerde hep devam etmiştir. Mazlumder, erdemli duruşuyla ve Hulful Fudul (Peygamberlikten önce Mekke’de erdemlilerin kurduğu bir platform) anlayışıyla bu mücadeleye katkı sunmuştur.
Son birkaç yılda neredeyse bütün sivil toplum örgütlerine yapılan operasyonun bir benzeriyle, Mazlumder’in önü kesilmek istenmişse de bunun daha hayırlı çıkışlara sebep olacağından ve yerel dinamiklerle hareket eden yeni bir insan hakları mücadelesinin başlatılmasına vesile olacağından kuşku duymuyorum. Mazlumder, kimsenin babasının çiftliği değil. Sadece İnsan Hakları Mücadelesi verenlerin toplandığı bir yerdir. İnsanlar ve kurumlar geçicidir, asıl olan mücadelenin kendisidir. Bu insan hakları mücadelesinin kesintiye uğraması anlamında algılanmamalı. Her baskı ve zor zamanlarda onurlu duruş sergileyenlerin, yeni çareler bulduğu gibi bu süreçte de insan hakları mücadelesinin kesintiye uğramaması için gayret göstermeleri bir zarurettir. Kendilerini her çabanın, gayretin varisi olarak görenlerin vesayeti altında kalmanın yerine daha özgün ve özgür mücadele metotları, yöntemleri, araçları geliştirmeye fırsat oluştuğu yolunda değerlendirmeler var.
Motivasyon ve moral bozma amaçlı bu süreç, insan hakları mücadelesini bitirecek bir süreç olarak görülmemelidir. Birçok sivil toplum örgütüne balans ayarı çekildi, egemenlerin emrine girmiş inisiyatiflere eklemlenmekten öte bir retorik geliştirebileceğini düşünmüyorum. Erdemli insanların ritüelinde her zaman ve şartta zulme karşı onurlu duruş sergileme vardır ve bu onurlu duruş onların hayata dair retorikleri olmaya devam edecektir. Evet, bugüne kadar Mazlumder çatışı altında yürütülen insan hakları mücadelesi bu operasyonel çıkışla kesintiye uğramış gibi duruyor. Ancak, bünyesi zehirlenmeye çalışılan bir kurumun paradigmasının iflas ettiğini ilan etmek, sadece malumun ilanı olur… Olan budur. İslamcılığın muhalefette olduğu bir dönemde kurulan Mazlumder, iktidarı ele geçiren güce payanda yapılmak isteniştir. Bu anlayışa karşı gösterilen direncin kırılması için Mazlumder feda edilmiştir.
-Peki yürürlüğe konulan bu tasfiye süreci meşrumudur?
Yürütülen sürecin hiçbir meşru yanı yoktur. Yaklaşık 7.000 üyesi bulunan MAZLUMDER’in 192 üyesinin çağrısına istinaden olağanüstü bir kongreye gitmenin, tüzükteki mevcut maddelere istinaden yeterli şartları taşımadığı açıktır. Diğer yandan İstanbul Şubenin, mevcut delege listesi üzerinden oldukça şaibeli bir üstünlük elde etmiş olması ve bu eski delege listesi üzerinden Olağanüstü Genel Kurul’a gitmeyi planlamış olması da ayrı bir sorun. Mahkemeye de taşındığı gibi, 29 Mart 2015’te yapılan İstanbul Şube Genel Kurul Delegelerinin seçimi şaibelidir. Şöyle ki; hazirun cetvelinde 1278 kişinin şube genel kuruluna katıldığı, divan tutanağı ile bildirilmişse de, bu toplantıda sadece 230 üye oy kullanmıştır. Medeni Kanunun 81. maddesine göre “Genel kurul kararları toplantıya katılan üyelerin salt çoğunluğu ile alınır”. Bu hükme göre, 640 seçmenin oyunu alamayan yönetim seçilmemiş demektir. İstanbul şubenin böylesine bir şaibeli ve sorunlu durumu var..
İstanbul’da iki listenin yarıştığı bir kurulda katılanların kahir ekseriyetinin oy kullanmamış olması akla uygun olmadığına göre, bu katılım listesi şaibelidir. 1278 kişi üzerinden 15 kişi için 1 delege hesabıyla seçildiği belirtilen 85 delege de aslında seçilmemiştir. Bu oranın oy kullanan ve genel kurula gerçekten katıldığı anlaşılan 230 üye üzerinden hesaplanması gerekmektedir. Buna göre de İstanbul Şube genel kurulundan 15 delege seçilebilmektedir. 70 delege ise hileli olarak fazladan gösterilmiştir. Böylesine şaibeler içerisinde olan bir şube kapalı olan veya tek kişiden ibaret olan şubelerle toplantı yapıyor ve varolan şubeleri kapatma kararı alıyor. Hilenin, şaibenin, kumpasın sistem destekli olmaması durumunda böyle bir karar çıkarabilmesi imkansızdır.
-MAZLUMDER’in 16 şubesinin kapatılmasında ya da tasfiye edilmek istenmesinde İstanbul şubesinin oynadığı rol belirleyici olmuştur diyebilir miyiz?
İstanbul şubenin hukuksuzlukları bununla sınırlı değil. Genel Merkez internet sitesinin ardından Genel Merkez Facebook hesabına da İstanbul Şube yönetimi tarafından uzun zamandan beri güç ve ilişkileri kullanılarak el konulduğundan, açıklamalar Genel Merkez hesaplarından yayınlanamamaktadır. MAZLUMDER içinde bu hukuksuz harekete karşı çıkan ve sayısı kongre isteyenlerden çok daha fazla vicdanlı ve duruş sahibi insan ve yöneticilerin hukuk mücadelesine sahne olacaktır. Dahası başka şubeleri siyasallaşma veya bir partinin dilini kullanmakla suçlayan İstanbul şube AK Partide siyaset yapan birini divan başkanı yapmıştır. Çifte standart her zeminde kendisini ifşa ediyor ancak sorun iktidarla birlikte olup, olmamaktadır. İstanbul şubenin, Van MAZLUMDER şubesi konusundaki atraksiyonları da ayrı bir konu. Bu konunun ayrıntılarını bir başka fırsatta bütün boyutlarıyla kamuoyuna açıklama zaruretine inanıyorum. Hazırlanan operasyonun boyutlarını, oluşturmaya çalıştıkları algı operasyonunu, iftiralarını, kullandıkları görselleri, sosyal medya saldırganlıklarını bir bütün olarak muhafaza ediyorum. Asıl meselemiz 16 şubenin kapatılması meselesi olduğunda bunu bir dahaki fırsatta değerlendirmeyi daha uygun görüyorum…
-Özellikle Doğu ve güney doğudaki şubelerin kapatılması ne anlama geliyor?
Esasen hedefte onlar vardı. Sahada egemenlere rağmen sivil bir duruş sergilediklerinden ve Mazlumder’in iktidarın yörüngesine girmeden de mücadelesini sürdürebileceklerini savunduklarından sürekli hesap sorulan, sorgulanan şubeler olmuştu. Bulundukları yer itibarıyla, insan hakları ihlallerinin fazlasıyla olduğu bir zeminde mücadele veriyorlardı. İnsan olarak, adil şahitler olarak yaşananlara yabancı durmaları mümkün değildi. Dahası o atmosferi soluyorlardı, bundan etkilenen yakınları vardı. Sesleri kimi zaman daha gür çıkıyordu. İnsan hakları ihlallerine karışanların bundan hoşnut olması beklenemezdi. İzmir, Bursa, Kocaeli gibi onurlu duruşlarıyla haksızlıklara, hukuksuzluklara, insan hakları ihlallerine karşı duyarlı olan şubelerin açıklamalarından da hoşnut değillerdi. Ancak, ihlallerin sürdüğü zeminde bunu gözlemlemek, raporlaştırmak ve eleştirel bir dille müdahil olmakla uzak yerlerde buna tepki göstermek arasında fark var.
Buna rağmen, muhalif her sesin susturulması esasıyla yaklaşık bir yıldan fazladır her yol ve yöntem ile sürdürülen çok da ahlaki olmayan bir çabayla, yargının da gücünü kullanarak Mazlumder’in tamamen susturulması sağlanabildi. İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği MAZLUMDER’e yönelik operasyon aslında bir yıl önceden başladı ve bu Cizre’de yaşanan olayların raporlaştırılmasıyla hız kazandı. Genelbaşkanın yeniden seçilmesiyle birlikte, İstanbul eski şube başkanının beklentilerinin karşılanmadığı endişesiyle çalışmaların sabote edilmesi, Mazlumder’i zararsız bir dernek haline getirme ve tırnaklarını sökme düşüncelerine de zemin hazırlanmış oldu. Buna ilave olarak Genel Kurmay Başkanlığının Cizre raporunu hazırlayan STK’ları hakkında dava açması da ayrı bir mesele. MAZLUMDER, İHD, TİHV ile SES hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından TCK’nin 301’inci maddesinde yer alan “Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılamak”tan soruşturma açıldı. Soruşturmanın gerekçesinin ise Cizre başta olmak ilan edilen “sokağa çıkma yasakları” süresince hazırlanan raporlar olduğu öğrenildi.
-MAZLUMDER’in Cizre’de yaşananlarla ilgili hazırladıkları raporlardan rahatsız olan hükümetin 16 şubenin kapatılmasında rol oynadığını mı söylüyorsun?
İstanbul ve genel anlamıyla işlevsiz olan Kayseri, Ağrı, Uşak, Trabzon, Konya ve Akyazı gibi şubeler olağanüstü genel kurul toplanmasını talep ederek, 192 üyeden imza topladılar. Oysa en az 192 delege imzası olması gerekirdi. Mahkeme önce, tüzük gereği üye sayısının baz alınması gerektiğini söylese de, dosyayı bilirkişiye gönderdi. Bilirkişi ise delege sayısının baz alınarak kongre yapılabileceği yönünde rapor hazırladı. Raporun mahkemeye ulaşmasının ardından, mahkeme kongre isteyen grubun lehine karar verdi. Kararın ardından MAZLUMDER’e, İstanbul şubeden kayyum atandı. Bu sırada mahkeme kararına istinaf mahkemesinde itiraz edildi. Mahkeme itirazı karara bağlamadan, olağanüstü kongre kararı verdi.
Birçok şube ve mevcut yönetim kurulu ortak bir bildiri yayınlayarak, kongrenin hukuksuz olduğunu ve dolayısıyla tanımayacaklarını, katılmayacaklarını ilan ettiler. Kayyum marifetiyle yapılan Kongrede AK Partide siyaset yapanların divan başkanlığında mevcut Genel Başkan Ahmet Faruk Ünsal’ın yerine İstanbul şube başkanı Ramazan Beyhan seçildi ve genel merkezin İstanbul’a taşınmasına karar verildiği açıklandı. Korsan kongre, 24 şubesinden 16’sini kapattı. Geriye kalanlar ya tabela yada işlevsiz şubeler. Kapatılan şubelerin 12’si Kürt bölgelerinde bulunuyor. Şırnak şubesinin kapatılması aslında asıl maksadın ne olduğunu gösteriyor. İnsan hakları ihlallerinin en çok olduğu bölgede Mazlumder şubelerini kapatmak, egemenlerin talimatının devrede olduğu kuşkusunu gündeme getiriyor. Korsan kararla kapatılan şubelerin ortak özelliği ise, Kürt sorunu konusunda duyarlı olmaları ve bölgedeki hak ihlallerine ilişkin sık sık rapor ve basın açıklamaları hazırlamalarıydı.
MAZLUMDER’in özellikle Kürt illerinde hazırladığı raporlardan dolayı mı şubeleri kapatıldı ve tasfiye edildi?
Hatırlanacağı üzere, Cizre raporu Türkiye ve ülke dışında etkili olmuştu ve bunun üzerine cumhurbaşkanı parmak sallayarak bu Sivil Toplum Örgütlerine hesap sorulacağı ve yargının harekete geçmesi gerektiği yolunda tehdit etmişti.. Cumhurbaşkanı açıklamasından sonra hükümete yakın duran çevreler, dernek içinde itirazlarını yükseltmeye ve özellikle Kürt bölgesindeki şubeleri daha sert bir dille PKK’li olmakla suçlamaya başlamış ve yapılan her açıklamaya bir karşı muhalefet açıklamasıyla cevap vermeye başlamışlardı. Özellikle, İstanbul şube bu işin tetikçiliğini yaptı.. Milli İrade platformuna katılıp basın açıklamasına imza atmasından sonra, Mazlumder’in ritüelinden kopma gösterdi ve bölgedeki şubeleri basın açıklamalarıyla baskı altında tutmaya çalıştı. Van şube, özellikle İstanbul şubenin ve yereldeki bazı ilgisiz adamların itibarsızlaştırma ve aleyhte algı oluşturma operasyonundan dolayı bir süre sessiz durmayı yeğlemişti. Olacakların farkındaydık ve sabırla bugün gelinen noktanın sonuçlanmasını bekledik. İstanbul şube ve eski şube başkanını çok yakından tanırım. Düşüncelerini, eğilimlerini yakından bilirim. Van depremi esnasında gittiğimiz İstanbul’da bir yıl kadar şubedeki organizelerin içindeydim.. İlkesizlikleri, riyakarlıkları, sahte yüzleri, samimiyetsizlikleri çok iyi tanıyorum.
Cizre raporu, aslında geçmişten gelen sorunların dışa yansımasının başlangıcı oldu. İstanbul’dan gelen bazı arkadaşların Cizre raporuna katkı sunmalarından sonra, bu zemindeki çalışmalara katılmamaya ve açıklanan her rapora itiraz etmeye başladılar. Kürt meselesi zemininde hazırlanan her rapor, hükümetten daha çok dernek içi muhalefeti başlatan bu çevreleri daha fazla rahatsız etmeye başlamıştı. Bilindiği gibi en çok insan hakları ihlallerinin yaşandığı ve insan hakları mücadelesinin sürdüğü yer Kürdistan coğrafyasıdır. Bu mücadelede etkin olan ve esasında Mazlumder’in var olmasının yükünü sırtında taşıyan Kürdistan’daki 12 şube kapatıldı. İktidara yakın durmayı, insan hakları mücadelesine tercih eden korsan itirazcı kesim ile Kürt meselesi başat olmak üzere insan hakları dili üzerinde uzun bir zamandan beridir süren tartışmalar vardı. En küçük bir bahaneyle, bölge şubelerini ırkçılık yapmakla suçlayarak baskı altına almaya çalışıyorlardı. Somut veya hukuki bir gerekçe olmadan sürekli bir şekilde kendileri gibi düşünmeyenleri ithamlarla suçlayan bu çevre, MAZLUMDER’i çalışmaz hale getirmek için sürekli sabote etme yöntemlerini kullanıyordu. Meselenin özü, iktidar veya insan hakları mücadelesi dilini kullanmaktı. Sakarya, İzmir, Mersin, Kocaeli, Bursa, Antakya şubelerinin de kapatılması hangi endişelerle hareket edildiğini gösteriyor aslında.
-Mazlumder eski misyonunu kaybediyor mu?
MAZLUMDER İnsan Hakları Mücadelesinde bir mektep gibi çalıştı. İlkeli duruşuyla, iç eğitimleriyle, mücadelenin zor şartlarında onurlu bir duruş sergilemesiyle birçok değerli insanın bu alanda yetişmesini sağladı. Baştan beri Mazlumder’in sağlıklı bir mücadele yürütmesi önünde aidiyet duygusuyla veya gelmiş olduğu kültür, çevre sebebiyle engelleme ve olayları mecrasından saptırma çabaları olmadı değil. Genel anlamıyla bir bütün olarak entelektüel bir mantığın hâkim olduğu, katılımcı ve istişare aklının devrede olduğu bir yapılanmaydı.. MAZLUMDER, bir cemaat veya düşünce kulübü olmadığından İnsan Hakları mücadelesi veren birçok insan kendisini burada ifade edebilme imkanı bulmuştu. Genellikle dini hassasiyetleri olan kişilerin mazlumlardan yana duruş sergilemek ve özgür bireyler olarak adil şahitlik yapmak için Mazlumder’de yer aldılar. Suriye savaşı ile birlikte başlayan hükümet sivil toplum örgütleri arasında diyalog kurma çabalarında, MAZLUMDER yer almama meyli gösterdi ve Suriye savaşında 3. Yol tezlerini savundu.
Aslında bu saatten sonra, MAZLUMDER şubeleri kötü niyetlilerce operasyon yemeye sahne oldular. Mazlumder kurulduktan sonra, değişik niyetlerle derneğe yakın duranlar zamanla kötülük peşinde koşanların hareket etmesi zemini oldular. Her toplantıda, etkinlikle “ırkçılık suçlaması”nı bir silah olarak kullananlar, yapılan basın açıklamalarında, raporlarda adil şahitlik dediğimiz misyonun önünde engelleyici, sabote edici bariyerler inşa edilmeye başladı. Aidiyet refleksiyle olayları sabote etmeye çalışanlar da yok değildi. Muhafazakar kesimlerin, özellikle Stratejik Derinlik mantığıyla hareket eden Davutoğlu hükümeti kesiminde toplantılarla, gönderilen görevlilerle dizayn edildiklerine şahit olduk. MAZLUMDER, bu devletleştirme projesine karşı ciddi bir direnç gösterdi. Birikimiyle, tecrübesiyle, kişilikleri oturmuş şahsiyetleriyle kendisine özgün asil duruşunu muhafaza etmeye çalıştı. Şubelere yönelik başlatılan operasyonlarda başarılı olamayacaklarını anlayan komiteciler, bu kez İstanbul ve aynı zihniyette olan diğer birkaç şubeyi devreye sokarak toplantıları, çalışmaları sabote etme ve devamında da susturma çabası içerisine girdiler. Maskelerin düştüğü ve safların biraz daha netleştiği süreç ile birlikte bu devletçi konsept görünümünü veren komite, giderek engelleme ve itibarsızlaştırma tutumunu daha da sertleştirdi. Ve netice olarak hukuksuzluk boşluğundan yararlanarak Mazlumder’i kapatma fırsatı yakaladılar.
Bugüne kadar devam eden misyon kesintiye uğrar mı, bunu zaman gösterecek. Tecrübeler bu mektepte yetişen insanların İnsan Hakları Mücadelesinden sapmadığına şahittir. Çok az insan dünyevileşme sürecinde savruldu. Misyonun bireyler zemininde süreceğinden kuşkum yok. Mazlumder’in yeniden toparlanması ve eski saygınlığını kazanması noktasındaysa şüphelerim var. Bunu yapabilmek için bağırsaklarını temizlemesi gerekir. Yeni bir İnsan Hakları Mücadelesi vermenin şartları hazır aslında. Buna öncülük edecek gayretli bir kadronun ortaya çıkması gerekir. Dernek içindeki ayrık otları, Alicengiz oyunlarından asla el çekmezler. Yeni bir süreç için onların temizlenip, temiz bir sayfa ile mücadeleyi aksatmadan sahada olmak tarihi bir misyonu yerine getirmek anlamına gelecektir. Hiçbir beklentisi olmayan, sadece sorumluluklarını yerine getirme çabası içerisinde olan bireyleri olarak buradayız. Tarih, yaptıklarımızı da onların yaptıklarını da yazacaktır. Mazlumder’i egemenlerin rızası için bu hale getirenler, eğer insanlıklarını tamamen yitirmezlerse elbette bir gün utanacaklar yaptıklarından dolayı.
-Sizce Mazlumder misyonuna devam edebilecek mi?
Mazlumder’in misyonunun devam edip, etmeyeceği konusu ise zamanla belli olacak. Ancak o mektepte yetişenlerin büyük oranda asil duruşlarını sürdüreceklerinden kuşkum yok. Son olarak ortaya çıkan bu durumun, İnsan Hakları Mücadelesinde hayırlara vesile olacağı yolunda ümitlerimizi artırmıştır. İç sabote girişimleri ve muhalefet dinamiklerinin giderek artmasından çalışamaz hale gelen bir Sivil Toplum Örgütü gerçeği ile karşı karşıyaydık. Görüş ayrılıkları, fiziki ayrılmayı kaçınılmaz hale getirdi. Zira, sahadaki en küçük bir çaba, egemenlerin gölgesine sığınanlar tarafından engellenmeye veya bozgunculukla sabote edilmeye çalışılıyordu. Engellemelerin cenderesine takılan MAZLUMDER son bir yılda çalıştırılamaz hale gelmişti. Olayı doğru okursak, Türkiye’de “dindar kimlikte yürütülen İnsan Hakları Mücadelesi” uğradığı sabotajla ve darbe türü girişimle kesintiye uğratılmış, bitmiştir. MAZLUMDER içindeki ayrılıkçılar bindiği dalı kendi eli ile kesti, kişilik kimlik karakter analizlerine girmeye hacet yok ancak çok “ergen” karelerle illegal kongre sonuçlandırılmış. İktidara eklemlenmiş bir insan hakları hareketi sonradan pişmanlık yaşanacak bir hareket olur. Görüş ayrılıkları, çalışmayı engeller boyuta geldi.
Dolayısıyla böyle bir süreçte dernek içerisinde kalmayı kabullenmek, sonradan yaşanacak pişmanlıkları kabullenmek anlamına gelir. MAZLUMDER kurulduğu 90’lı tarihlerden itibaren ayrımsız bir insan hakları mücadelesi verdi. Bu asil duruşu hazmedemeyenler her zaman sorun oldu ve kimi zaman Mazlumder’ın omuzlarında yük oldu. Çözüm sürecinin bitişiyle birlikte gizlenen, örtbas edilerek geçiştirilen sancı ortaya çıktı. Kürt meselesinde devletin tavrını eleştirmek, aidiyet duygularıyla hareket etmeyi seçenler için affedilmez bir suçtu. İktidara paralel yürüyenler, zor zamanlarda hazırlanan raporlara karşı rahatsızlıklarını, hazımsızlıklarını gizleyemediler. Ancak mesele sadece Kürt meselesi değil, İslamcılığın ideolojik perspektifinin insan hakları anlayışı konusunda iktidar imtihanıyla sınıfta kalmasıdır. İktidar ve sermayenin anaforunda kendilerini yitirenlerin, Mazlumder’e Bizans entrikalarıyla çelme atmasıdır.
Aynı kadrolarla yola devam etmek bu haliyle imkansızlaştı. Yeni dönemde, hiçbir gücün etkisinde kalmadan yeniden İnsan Hakları Mücadelesine kalınan yerden devam etmek kaçınılmaz olacaktır. Yeni dönemin mazlumlar için hayırlara vesile olmasını dilerim. Elbette bu şarkı burada bitmedi, bitmez.
Röportaj Teletex News24 adına Fecri Dost- Yakup Aslan.
Average Rating