
“HAYIR” TÜRKİYE TARİHİNDE BİR “ARA BAŞLIK” DEĞİL DÖNÜM NOKTASI OLACAKTIR !
16 Nisan referandumu Türkiye’de bugüne kadar yapılmış olan referandumların bir benzeri, Hayır oyları da geçmişte kullanılmış olan Hayır oylarının aynısı olmayacaktır. Toplumlar tarihinde önceden önemi bilinmeyen fakat ancak süreç içerisinde anlaşılan önemli dönüm noktaları vardır. Tıpkı Portekiz “Karanfil Devrimi”nin önceden askeri bir cunta olarak görülüp, sonradan Portekiz’in faşizmden demokrasiye geçerek ülke kaderini değiştiren bir dönüm noktası olduğunun anlaşılması gibi. Veya Doğu Avrupa ülkelerinin bir çoğunun referandumla reel sosyalizmden kapitalizme geçerek referandumun bir dönüm noktası haline geldiği gibi. 16 Nisan referandumu da Türkiye için Türkiye tarihinin bir ara başlığı değil, bir dönüm noktası olacaktır. Türkiye şu haliyle bir sefilin, toplumun zayıf noktası olan inancından yakalayıp, kendi çıkarı için yerden yere çalarak felakete sürüklediği bir ülke konumunda. Erdoğan gibi bir sefil, toplumun zayıf noktasını bulup yakalamış, kirli çıkarları için ülkeyi dostuna düşman, komşusuna hasım konumuna sokarak, oyum oyum oynatıyor. Türkiye’yi ülke için hiç bir yararı olmayan sadece yandaşlarını çevresinde tutarak, saltanatını devam ettirmek, ülke için ateş demek olan Suriye ve Irak’ta savaşa sürüklüyor.
16 Nisan referandumunda Evet oylarını çok çıkartarak kendisini kral ilan edeceği anayasa taslağına yasallık sağlamak için Türkiye ekonomisinin temel taşı demek olan AB ile ilişkileri tehlikeye atıyor. Herkesin bildiği gibi Türkiye ekonomisi ve sanayisi kendi iç dinamizmi ile değil, ithal ikameli emperyalist sermaye ile oluşup gelişen bir sanayi ve ekonomidir. Türkiye’yi AB’den kopartıp, sanayisini çökertip, Sudan gibi: Malımız, servetimiz yok ama çok şükür dinimiz imanımız var diyen bir ülke konumuna sokmaya çalışıyor. Türkiye’yi AB’den kopartmaya çalışırken aynı zamanda aydınlardan da kurtulmak istiyor. “Aydın, okuyan insanı sevmem, onlardan çok zarar gelir” diyen aydın düşmanlarını Türkiye eğitiminin tepe noktalarına konuşlandırıyor. Sanayiden, teknolojiden, eğitimden uzak cahil bir toplum ve tepelerine de Erdoğan sefilinin oturduğu bir Türkiye yaratmaya çalışıyor. HAYIR oyları bu gidişe dur diyecek, Erdoğan sefilinin Türkiye’yi sokmuş olduğu Sudan’laştırma sürecini durduracak bir nitelik taşıyor. Erdoğan Türkiye’yi Sudan’laştırma sürecine sürüklerken aynı zamanda toplumsal çürüme sürecine de hız vermiş durumda.
HAYIR oyları Erdoğan sefiline dur derken Erdoğan’ın yaratmış ve hızla derinleşmekte olan toplumsal çürümeyi de durduracaktır. Sefil adam basit çıkarları için sadece Türkiye’yi ateşe sürüklemiyor, amacına daha kolay ulaşabilmesi için toplumsal çürümeyi de ileri boyutlara tırmandırıyor. Yalancılığı, dolandırıcılığı, hileyi, kurnazlığı, sahtekarlığı, hırsızlığı, tecavüzü, kadın cinayetlerini, K. Kürdistan’da görüldüğü gibi kitlesel katliamları topluma normal olay ve davranışlarmış gibi göstererek toplumsal çürümeyi körüklüyor. AB’den uzaklaşarak da bu amaçlarına kavuşmaya çalışıyor. Sanayi montaj da olsa (ki mevcut sanayi montaj ya da ithal ikameli değil, taşıma sanayisidir) toplumsal ilerleme sürecinde önemli bir işlev görür. Sanayi taşıma da olsa: İslam felsefesinin “Bir lokma, bir hırka, ekmeğiniz yok ama çok şükür dinimiz, imanımız var” anlayışının toplumda yer edinmesini engeller. Çünkü sanayi teknoloji, teknoloji ise: İnsanların aklını, zekasını çalıştırması, “bir lokma, bir hırka” fikrinden uzaklaşarak modern yaşama ayak uydurması demektir. O nedenle Erdoğan Türkiye sanayinin bel kemiğini oluşturan AB ile köprüleri atıp, şeriatın egemen olduğu ülkelerde saltanatın melik ve yandaşlarında olduğu bir sözüm ona başkanlık sistemi kurmak istiyor.
Siyasal üst yapıyı tek elde toplayıp, korporatif bir yapı oluşturmaya çalıştığı gibi kayyum ve kayyum atadığı mal ve sermayeleri tek elde topladığı “Varlık Fonu” gibi yapılanmalarla sermaye ve serveti de emrinde olan OHAL ve KHK’ler le kendi elinde topluyor. Tam bir Suudi krallığı sistemi yaratıyor. Ülke sermayesinin önemli bir bölümünün denetiminde olduğu bir aile saltanatı ve bu saltanatın nimetlerinden yaralanan ümmet yapılı yandaşlar yaratarak kendine has bir despotizm kurma peşinde. AB’yi söz konusu planlarının önünde bir engel olarak gördüğü için ondan kurtulmak istiyor. Planının bir parçası olan AB’den kurtulmayı, bir taşla iki kuş vurma hesabı ile yapıyor. Bir yandan AB’ye sataşarak Evet oylarını çoğaltmak, diğer taraftan bu gerekçe ile AB’den uzaklaşarak Sudan benzeri bir sistem kurmak için olanak yaratmaya çalışıyor. AB ile bu boyutta bir kriz çıkartmanın başka nedeni olamaz. Sadece Evet oylarını çoğaltmak için böylesi bir risk göze alınamaz. Çünkü AB ile bu krizi derinleştirmek sadece Türkiye’nin sanayini çökertmez, aynı zamanda sistemi de çökertir. Sistemin yeni baştan yapılandırılmasını zorunlu kılar. Böylesi bir varsayımdan da korkmuyor. Çünkü hali hazırda Erdoğan’ın bir alternatifi olmadığı gibi korkacağı bir muhalefet de yoktur.
Ordu zaten kendi ordusu konumunda. Adalet mekanizması diye bir mekanizma bırakmadı. Polis teşkilatı öz evladı gibi çalışıyor. Başbakanlık, Bakanlar Kurulu vb. desen Erdoğan açısından varlıkları ile yoklukları arasında bir fark yoktur. T. Cumhuriyeti devlet yapısı olarak Erdoğan’ın önünde bir engel değil, o bir engel olmaktan çıkalı çok oldu. Gelinen noktada yukarıda da belirtmiş olduğum gibi bir engel olarak sadece AB’yi görüyor, referandum gerekçesi ile ondan da kurtulmak istiyor. Kolay kurtulabilir mi? Kolay kurtulamayacağı kesin. O ayrı bir tartışma konusu. Ama Erdoğan’ın Türkiye’de İslâmi bir yapı yaratma konusunda kararlı olduğu kesin. Çünkü Erdoğan’ı ancak ve ancak böylesi bir yapı kurtarabilir. 18 maddelik anayasa taslağı ile kurmak istediği başkanlık sisteminin kapitalist dünyada bir benzeri yoktur. Olsa olsa İslâmi temelde bir yapılanma olabilir. Böyle bir yapıyı AB ve ABD ile kurma şansı yoktur. İslâmi temelde yeniden yapılanmayı Rusya’ya dayanarak yapması söz konusu bile olamaz. Olamaz çünkü Rusya yönetimi İslâmi yönetimlere karşı olduğunu açık açık belirtiyor.
O nedenle Rusya’ya dayanarak amacına ulaşma şansı yok. Rusya’ya dayanarak yapsa yapsa bir Orta Asya devlet başkanlığı sistemi kurabilir. Şu durumda öylesi olanaklar da yoktur. Bu nedenlerle Körfez sermayesine dayanarak İslâmi bir yapıyı kurmayı planlıyor olabilir. Bunlar atlanacak kolay maceralar değil. Ama toplumsal tabanı, yani yandaşları ile birlikte şizofreni ya da paranoya yaşayan bir liderliğin böylesi maceralara atılmayacağını düşünmek biraz saflık olur. Mısır, Suriye, Irak, Rus uçağının düşürülmesi ve sonrası bütün veriler, yaşananların sadece bir kişinin, Erdoğan’ın değil, toplumsal bir paranoya ya da şizofreninin yaşanmakta olduğunu net olarak gösteriyor. Böylesi bir hastalığa yakalanmış ve her doğan yeni konuda birbirini uyaran değil, sürekli olarak tahrik ve teşvik eden bir topluluğun hayırlı ve doğru bir mecraya yönelebileceğini düşünmek budalalık olmasa bile saflık olur. Erdoğan ve yandaşlarının başlatmış ve büyük bir hızla devam ettirmiş oldukları bu gidişin kendiliğinden durabileceği ya da doğru bir kanala yönelebileceğini beklemek, durdurmak için yol ve yöntem aramamak yanlış olur.
Bu gidiş, gidiş olmadığı gibi yeni olumlu toplumsal doku ve dengeler üreterek kendiliğinden duracak bir gidişe benzemiyor. Büyük bir felakete doğru yol almakta olan bu gidişi durdurmanın en önemli fırsatı 16 Nisan referandumudur. Söz konusu referandumda HAYIR oylarının baskın çıkması, fireni patlamış bir kamyon gibi felakete doğru hızla giden, ülkeyi de peşinden sürükleyen Erdoğan’a dur diyebilir. HAYIR oyları Erdoğan’ın bu hayalperest ve felakete doğru giden planını bozabilir. Tabi ki HAYIR oyları Erdoğan’ın mevcut saltanatını yıkıp, yerine demokratik bir yapı oluşturacak değil. Yalnızca Hayır’la böyle bir şey söz konusu olamaz. Ama Erdoğan’ın aklına “dur” demeyi getirebilir. Erdoğan bu ihtardan gereken dersi çıkartamazsa, geleceğine kesinlikle ipotek koyar. Yakın gelecekte Erdoğan’ı durdurur. HAYIR oyları yüksek çıkarsa: İslam şeriatında kendi ailesi ve yandaşlarının saltanat içinde, toplumun geriye kalanının ise “çok şükür Erdoğan’ın sayesinde dinimiz var” diyerek yaşayacakları bir sistem kurmasını engeller. Başka bir söylemle: HAYIR oyları Erdoğan’ın bu çirkin planını yok edecek, bir kısım yandaşlarında kod çözülmesi yapacak bir parola yerine geçerek Türkiye’yi bir dönüm noktasına getirebilir.
Türkiye Erdoğan’ın paranoyası nedeniyle çok zor dönemeçlerden geçiyor, Türkiye insanı çok acı ve ıstırap dolu günler yaşıyor. Referandum Hayırcılar tarafından doğru değerlendirilebilirse Türkiye’nin bu kötü gidişi için bir ara başlık değil, kelimenin gerçek anlamı ile bir dönüm noktası olabilir. Bu bağlamda Hayırcıların herhangi bir Evet-Hayır referandumunda değil, ülke ve insanlık için ne kadar önemli bir dönemeçte, ne kadar önemli bir iş yaptıklarının bilincinde olarak hareket etmeleri gerekiyor.
Teslim TÖRE-Teletex News24
18 Mart 2017
Average Rating