

KİMYABARANA HELEBCE…
* Le Le Dayê behna seva te *
Anne Elma kokusu geliyor, dediler,
birer birer kızarmış Elmalar gibi dallarından kızlı erkekli yerlere düştüler.
Kimi nişanlı, kimi evliydi, kimi sevdalı, kimi yaslıydı, kimi kız, kimi gelindi.
Bebekti çocuktu, gençti yaşlıydı.
Her biri bir candı, canandı, yani insandı.
Dört bir yanları el ele tutuşmuş
Türk’tü, Fars’ tı Arap’dı Acem’di
Hey waaaax ne çare ki, işgalcileri, namert
Bê bext û xayindi, kanlı katil zalimdi.
Önce Mig-23 uçaklar,
sonra helikopterler, havadan bombalar.
Hawaaarrr, Hawar…
Dile kolay
On beş bin Caaannn
On bini yaralı
Beş bini bir anda,
Topyekün HARDAL gazında yandı.
Herkes insan tarlası sandı.
Xwede ne hele, xwede ne hele…
Bunun için, Kürtlerin tarihte görmedikleri zulüm kaldı mı diye düşündüğümde, istem dışı başım kendiliğinden iki yana kayar, yine gayri ihtiyari dudaklarımın arasından kocaman bir NAAAA kelimesi çıkar, acılar içinden fırlayan bir isyan ateşi gibi, döner, döner beni sarar, beni yakar.
İşte o an dilim susar, bedenim kendine küser, gözlerim alıp başını gider, yüreğimle birlikte taaa uzaklara.
Uzaklar dedimse de yaban ellerine değil, sizlerinde bildiğiniz gibi, öz be öz atalarımın yadigarı olan, benim sahip çıkamadığım, derdine derman olamadığım Mezrabotan topraklarında bin yılların kadim ülkesi olan Kürdistan’a.
Kürdistan’ın yaralı Maralı Halebce’ye
Mir Celadet ile Rewşan Bedirxan’ın kızıları olan, Erbilde yaşayan Sinemxan
” Biz oyun oynamak isterdik,
Cigerxwin bize şiirlerini verirdi” demiş.
Ne de güzel söylemiş.
Tam zamanı.
Şimdi serde şair olmak vardı.
Tutup çocuklara bir çikolatanın yanında birde şiirimi vermem nede güzel olurdu, acılarla dinledikleri hikayeleri unutsunlar diye.
Yada, atalarının mezarlarının başına gidip, yüzümün kızarmaması için,
iki dua yerine, bir şiirimi okuyabilseydim
sanırsam yaratıp da sahip çıkmayan tanrının katında bile itiraz edilmeyecek
en makbul indirilmiş xatim olurdu.
Günlerden 16 /ADAR/1988 yer Halepce
Arap uşağı hıncını alamamış Acem uşağından, dönmüş hışmını Kürde kusar.
Nevroza beş gün var
Herkesin talip olmasına rağmen, Cemile Mirkana olan aşkından dolayı, gelen bütün taliplerini koşulsuz reddetmişti.
Mirkan dönermiydi onuda bilmiyordu ya, olsun yinede beklemeliğdi.
Çünkü o gözlerine aşık olduğu Mirkanı düşünürken, bir başkasıyla yastığını paylaşamazdı, başta kendine, sonra da evleneceği her hangi bir insana saygısızlık yapmayı asla kabul edemezdi.
Çünkü, annesi Gule ergenliğe geçip talipleri çoğalınca, ona böyle öğretmişti.
Günler günleri kovalamış, ha bugün ha yarın derken bir sabah kalktığında Mirkan’ın geldiği haberini komşusu ve sırdaşı olan Nazeden almıştı.
Yaşam adeta Cemile için durmuş, ağaçlardaki yeşilin rengi değişmiş, nefes alamaz bir şekilde yüreği sinesine sığmaz olmuştu.
Ellerini yukarı açıp, dualar ettikten sonra avuçlarını önce saçlarına sora yüzüne sürdü. Hani gelmez diyorlardı, işte geldi dedi ve kendi kendine,
“Bu gün hava da ne güzel”
diyerek ve gülümseyerek
annesine mujde vermek için içeri girdi.
- Le Le Daye behna seva te *
Biliyordu, Mirkan onun için dönmüştü.
Artık o uykusuz gecelerin hasretliği biticek, teninin kokusunu tenine, nefesini nefesine katarak, gündüzleri geceye, geceleri gündüze çevirerek,
hep koynunda olacaktı…
Ne yazık ki, müjdesini bile veremeden, canına can katacak sevdasını göremeden
Ana da yandı, Kardeş’te yandı
Cemile’de yandı Mirkan’da yandı…
Melik AYGÜL-Teletex News24
Average Rating