
DÜŞMANSIZ AYAKTA DURAMIYOR
Erdoğan’ın iki önemli silahı var, birisi: kurnazlık, diğeri düşman! Kurnazlık; doğasında, yaşamında, inancında, mezhebinde, ceddi Muaviye’de müteşekkil olarak var. Savaş aracı da gerçek anlamı ile değil sadece kurnazlığın bir ürünü olarak kendisi tarafından oluşturuluyor. İktidara Türkiye’nin yaşamakta olduğu bir kriz döneminde geldi. Daha doğrusu getirildi. ABD yanlış bir teori ve kuram oluşturdu. ABD Sovyetler Birliği’nin varlığı döneminde İslam’ı “yeşil kuşak, yeşil sermaye” vb. gibi yöntemlerle Sovyetler Birliği’ne karşı kullandı. Özellikle de Afganistan’da Sovyetleri yenilgiye uğratarak, hem kendini Vietnam sendromundan kurtardı, hem de bu politikasının çok yararını gördü. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra “Ilımlı İslam” teorisini hayata uyarlayınca Arap İslam ve diğer İslam ülkelerini globalizme entegre edebileceğini düşündü. BOP planı ve Erdoğan’ı BOP’un eş başkanı yaparak “ılımlı İslam” kuramını hayata geçirmeye başladı. Olmadı, İslam’ın “ılımlısının” da, ılımsızının da olmadığını anladı, ama at alanın Karahan’ı geçmesi de söz konusu olmuştu. Erdoğan’ı iktidar yapmıştı.
Erdoğan da “istasyona gelince trenden atlayacağını” beyan etmişti. Her iki taraf için de iş işten geçmişti. Erdoğan iktidar olmanın eşiğine gelince ABD’ye bütün serveti olarak parmağındaki evlilik yüzüğünü göstermiş, “gelecekte bundan fazla bir şeyim olursa bilin ki çaldım” demişti. Bu vaatle ABD “ılımlı İslam” kuramından emin olmuştu. Ama Erdoğan iktidara iyice yerleştikten sonra ABD de İran’a ambargo uygulayınca, Erdoğan İran-Türkiye ticaret ilişkilerini Zarrab aracılığı ile “sıfırla oğlum” yöntemi ve bakanlarının çocuklarını da ortak ederek deniz filoları, ayakkabı kutuları, yatak odalarının para sayma makinaları devreye girince ABD’nin kuramı suya düştü. “Ilımlı İslam” dostluğu, İslam kurnazlığı ile çamura battı. O nedenle de birbirlerine oyun oynamaya başladılar. Erdoğan ABD’nin ajanı olan Fethullah Gülen’i kullanarak “vesayet” olarak nitelediği orduyu dağıttı. Atatürk’ün ordusu olmaktan çıkarttı, kendi ordusu yaptı. Genelkurmay Başkanını yanına alıp, umreye götürerek dinini donunu değiştirdi, Kemalist yurttaş ideolojiden arındırarak Erdoğan’ın ümmeti konumuna getirdi.
İki de bir “Atatürk ilke ve inkılapları temelinde” cunta yapan Kemalist ordudan kurtulup, kendi ordusu konumuna getirince, Fethullah Gülen’le yapmış olduğu “ne istedi de vermedik” ittifakını bozarak, birlikte ekarte etmiş oldukları Ergenekoncu, Balyozcularla ittifaka girdi. ABD telaşlandı, paniğe kapılarak 15 Temmuz’da ordu içindeki ajanlarına cunta yaptırmaya kalktı. Başaramadı, Erdoğan onu da diktatörlüğünü pekiştirmek için değerlendirdi. Erdoğan kesin egemenliğini kurduğunu sanarak içte ve dışta savaş politikasını uygulamaya devam etti. İçeride cuntayı gerekçe göstererek OHAL, KHK gibi uygulamalarla Kürtlere, Alevilere, Devrimci demokrasi güçlerine savaş açarken, dışta da Irak ve Suriye’ye savaş başlattı. Türkiye ile hiç bir alakası olmayan, herhangi bir yarar sağlaması imkansız olan Musul’un: Sahasında da, masasında da olacağım diyerek Başika’ya davullu zurnalı misali, kameraların canlı yayını ile asker çıkarttı. Sonuç: Sıfıra sıfır elde var sıfır derler ya işte öyle. Ne Musul’un sahasında ve ne de masasında yer alabildi. ABD’nin Ortadoğu ile görevli generali: Türkiye Irak’ta illegaldir dedi. Musul’un sahası da, masası da oracıkta, Erdoğan da Musul’un sahasında da, masasında da çok uzakta kaldı.
Ne ileri ne geri gidebildi. Bilvesile Irak’a hiçbir neden yokken, hiç bir çıkar olanağı bulunmuyorken, sadece ve sadece yandaşa çalım atıp, yanında tutabilmek için kurnazlık yol ve yordamı ile açmış olduğu sanal bir savaştı. Öylece kaldı ve büyük bir tantana ile Başika’ya göndermiş olduğu birlikler hala orada bekliyorlar. Belki son günlerde Barzani’nin Peşmergelerinin Şengal’e yapmış olduğu işgal girişiminin içinde Başika’daki Türk askerlerden unsurlar da vardır. Şengal de Türkiye ile hiçbir alakası olmayan, Türkiye’ye hiçbir yarar sağlamayacak, tersine zarar verecek, kelimenin gerçek anlamı ile provokasyon işlevi görecek bir girişimdir. Ama olsun. Erdoğan’ın Kürt düşmanlığına, Barzani’nin kendi ulusuna ihanetine katkı yapacak bir kurnazlık yöntemi olarak Erdoğan için bir rahatlatma işlevi görüyor… Irak’ta kurnazlığını gösterecek bir savaş yaratamadı, fakat hala vazgeçme gibi bir tutum da göstermedi. Yanında Suriye’ye savaş açarcasına: ABD ve Rusya’nın izni ile, fakat yine büyük tantanalarla Cerablus’u işgal etti. Oradan El BAB’a girdi. Orayı da işgal etti. İşgale bir çok neden gösterdi. Bir seferinde amaç: Eset’i devirmek dedi, başka bir sefer IŞİD’i temizlemek dedi, sonra da Rojava’nın Afrin’le birleşmesini engellemek dedi . İkinci hedef olarak: Rakka’yı, Membiç’i gösterdi. Rakka’yı IŞİD’den kurtarmayı ABD’ye önerdi. Rusya’dan istedi. Olmadı, her iki süper güç de onay vermedi.
ABD ve Rusya’ya Rakka ve Membiç hedefini IŞİD’i temizlemek olarak önerirken, yandaşa da PYD-YPG-SDG güçlerini Fırat’ın doğusuna geçirmek, Rojava’yı yok etmek olarak ifade ediyordu. Ama destek bulamadı. Tersine, ABD ve Rusya kesin tavrını SDG güçlerinden yana koydular. Suriye yönetimi BM’ye Türkiye’nin Suriye’deki askeri gücünü “işgal gücü” olarak niteleyerek şikayet etti. Besbelli BM Türkiye’den askeri güçlerini Suriye’den çekmesini isteyecek. Konu BMGK intikal edecek. BMGK’de Türkiye’yi savunacak, BM’nin talebini veto edecek tek bir daimi üye yoktur. Türkiye zorunlu olarak apar topar Suriye topraklarını terk edecek. Orada döktüğü kan, söndürdüğü ocaklar da yanına kalacak. Hanesine nasıl bir “kâr” yazılacak belli değil. Onu ancak o zaman göreceğiz. Görüldüğü gibi Suriye’ye açmış olduğu savaş da Irak’a açmış olduğu savaş gibi anlamsız, hiç bir karşılığı olmayan, sadece yandaşı avutmaya yönelik sonuçsuz bir savaş olmuştur. Sonuca bakılınca Erdoğan’ın ABD’ye daha çok oyun attığı görülür, fakat henüz oyunların bitmediği, devam ettiğine bakılınca kesin bir kâr zarar hesabı yapmak için zamanın erken olduğu söylenebilir.
Söylenebilir çünkü ABD Erdoğan’a plan kurmaya devam ediyor. Hangi planın sonucu olursa olsun, Erdoğan Ortadoğu’da açmış dolduğu savaşı kaybetti. Ne Irak ne de Suriye sahasında tutunabileceği bir dal bile kalmadı. Üstelik sadece Suriye ve Irak’ta kaybetmekle kalmadı, ABD ve Rusya gibi “dost ve müttefiklerini” de kaybetti. ABD ve Rusya gibi iki süper gücü: Düşman ilan ettiği, bütün bir dünyaya da “terörist” olarak kabul ettirip yok etmeye çalıştığı PYD-YPG elinden aldı. ABD ve Rusya Erdoğan’ın önüne bir oyalanma aracı olarak Cerablus ve El BAB’ı atarak oyalattılar, fakat Membiç ve Rakka gibi Suriye ve Ortadoğu sahasının stratejik alanlarını SDG ile kontrol ettiler. Erdoğan Membiç’e yönelmeye kalkınca “hop, orada dur” dediler. Dolayısı ile Erdoğan’ın Ortadoğu’daki bütün rolüne son verdiler. Erdoğan Ortadoğu’daki bütün işlevini kaybedince, referandumu kazanmak için yapılacak başka şey kalmayınca Batı’ya yönelip diplomasi savaşı başlattı. İşe Almanya’dan başladı. Diplomasi bazında Almanya ile hırlaşmanın referandumda Evet oylarını artırmaya daha fazla katkı sağlayacağı düşüncesi ile önce onlarla kriz çıkarttı.
Türkiye’deki taşınmış olan ağır sanayinin, özellikle de Otomobil dalında tümüne yakını Almanya’nın. Diğer bir dizi sanayi dalı da öyle. O nedenle Almanya’nın eli mahkumdu. Almanya taktik bir oyunla Hollanda’yı devreye sokup kendisi destekçi oldu. Hollanda, Türkiye’de daha çok bankacılık ve hayvancılık sektöründe ağırlık sahibi. Her iki sektör de korkulacak sektörler değil. Bankaların bütün sermayesi bilgisayarın bir tuşu ile dünyanın herhangi bir ülkesine aktarılabilir. Geriye hayvancılık sektörü kalıyor. Onun da girişimcileri çaresini zaten bulmuş durumdalar. Hollanda’yı ineklerini kesmekle tehdit ettiler. Bu tehdit Hollanda’yı hiç mi hiç ırgalamadı. Zaten parası ödenmiş inekler, ister kessin, ister assın, ister sütünü içsin, isterse etini… Hollanda için değişen bir şey olmaz. Almanya yabancılarla, özellikle de Türkiyelilerle çok önemli bir dünya örneği yarattı.
Türkiyelileri sanayisine, üretim alanlarının her alanına katarak çok güçlü bir kalkınma modeli oluşturdu. Sanayisinin, vergisinin, devlet bürokrasisinin, parlamenter demokrasi sisteminin tüm alanlarına son derece verimli ve yetkin insanlar yarattı. Alman sisteminin ekonomik alt yapısında da, siyasal üst yapısında da yabancıların, özellikle de Türkiyelilerin çok önemli katkıları var. O nedenle Türkiyeli yatırımcı, bürokrat, politikacı gibi yeteneklerin önüne en ufak bir engel koymamış. Benim bildiğim kadarı ile Almanya bu konuda dünyanın tek örneği. Bazı ülkelerdeki gibi: Falan dalda da şu kadar yabancı iş insanı var gibi bir durum değil. Adeta bir modele dönüşmüş durumda. Alman yönetimi bu model yapının bozulmasını istemiyor. O nedenle Hollanda vasıtası ile AB’yi devreye soktu, kendisi de destekçi konumuna geçti. Bu taktik Erdoğan’ı yıkma taktiğidir ve Erdoğan bu taktikle yıkılacaktır. Her ne kadar şimdilik “evet oyları iki puan arttı” diye yüreklerine soğuk su serpseler de kaybedeceklerdir. ABD’nin de desteği ile müthiş bir ekonomik kıskaçla Erdoğan’ı çökerteceklerdir. Bu da düşmansız duramayan Erdoğan’a Ortadoğu’da olduğu gibi Batı’da da bilinçli olarak kurulmuş bir tuzaktı, Erdoğan da düştü.
Teslim TÖRE-Teletex News24
Average Rating