
ERDOĞAN, DÜNYA, TÜRKİYE VE IRKÇILIK
Yazıya başlığın sonundan yani ırkçılıktan başlamak istiyorum. Irkçılık kapitalizmin yan bir ürünü olarak doğdu. Kapitalizm ırkçılığı: Ulusal pazar kurma, koruma, ulusal çitleri kendi pazarının ve sermayesinin bekçisi haline getirme, başka ülkelerin pazarına girme, işgal etme, yer altı ve yer üstü zenginliklerine el koymanın bir aracı olarak yaratıp, geliştirip, güçlendirdi. Kapitalizme ulusal çitler, ulusal pazarlar dar gelip, tümünü aşması gerekli hale gelince; ulusal pazarı, çitleri aşıp, ulus ötesi bir konuma sıçradı. Globalleşip bir dünya imparatorluk sistemi haline gelince kendi eli ürünü olan ırkçılıkla karşı karşıya geldi. Bugünün ulus ötesi sermayenin dünkü konjonktürde başkalarına karşı kullanmış olduğu ırkçılığı mevcut konjonktürde başka kesimler global sermayeye karşı kullanıyorlar. Karşıtların birliği yasasında olduğu gibi bugünün global sermayesinin yaratıp büyüttüğü ırkçılık, şimdi onun karşıtı konumuna geldi. Kapitalizm globalleştikçe tabir yerindeyse ırkçılık da giderek global bir boyut kazanıyor. Bu yapısallık nedeniyle ırkçılık en çok da global sermayenin anamalı kapitalist ülkelerde hortladı ve hızla büyüyor. Eşyanın tabiatına uygun bir gelişme seyri izliyor.
Irkçılık, söz konusu sermayenin bir yan ürünü olduğu için onun anamalında boy vermesi eşyanın tabiatı gereğidir. Bir zamanlar sermayenin en büyüğünün kışkırtıp yönlendirdiği ırkçılık, mevcut durumda sadece yabancılara karşı değil ulus ötesi sermayeye karşı da kışkırtılıyor. Mevcut haliyle ırkçılığı en net olarak ulus ötesi emperyalist sermayeye karşı Trump kışkırtıyor. Trump’ı başka ülkelerin ırkçılarının takip edeceğine kuşku yoktur. Ama global sermayenin kendi marifeti olan ırkçılığa kesin tavır alır mı? Şimdilik belli değil. Ama aralarındaki çelişkinin her geçen gün derinleşerek büyüdüğüne ve daha da büyüyeceğine kuşku yoktur. Yoktur çünkü bazı eski Komünistler de ırkçılaşarak ırkçılığa ideolojik olarak katkı yaparak, nicel bakımdan fazla bir etkileri olmasa bile nitel bakımdan ırkçılığa önemli katkılar yapıyorlar. Başta Doğu Perinçek, (eski değil) yeni Komünist Partisi olmak üzere bir çok eski solcu sosyalist, hatta komünist, Erdoğan’ı “anti emperyalist” görenler, övgü dizenler bile var.
Irkçılık sermayenin en büyüğünün ürünü olsa da toplumsal ilerleme süreci öylesi bir tünele girdi ki, 20. yüzyıldan kalma bütün doku ve dengeler alt üst oldu. Şu haliyle ulus ötesi sermayenin çıkarına ters bir konuma geldi. Anasına, atasına ihanet eden bir olguya dönüştü ırkçılık. Ters konuma gelmekle kalmadı, siyasetin de dilediği gibi kullandığı bir araç niteliği taşıyor. Trump örneğinde görüldüğü gibi kalın kafalı, zeka özürlü, sığ beyinli, düşünce üretme yeteneğinden yoksun siyasetçiler ırkçılığa sarılarak siyasi arenada yer ediniyor, kestirmeden iktidar bile oluyorlar. Dolayısı ile ırkçılık artık bir dünya hali konumuna geldi. Yakın gelecekte ırkçılığın birkaç ülkede daha iktidar olması mümkündür. Ama ırkçılık bir dünya sistemine büyüyemez. Çünkü ırkçılık, insanlık düşmanı bir ideoloji ve siyasettir. İmha etmek istediği konuların en başında da insanlık geliyor. Köleci sistem dahil insanlık bugüne kadar hiçbir insanlık düşmanı sistem, ideoloji ve politikaya yenik düşmemiştir. Çünkü insanlık kodu, hasta beyinlerin dışında kalan insanların beyninin en arkalarında bir yerlerde kodlanmış olarak bekler konumdadır. Gelişmeler kişinin insanlık kodunu çözecek bir şifre konumu kazanırsa kod çözülür ve insani değerler harekete geçerler. İnsani değerleri beyin kodlayıp, kendine özgü yöntemlerle bir köşesinde sakladığı için, insan bütün insani değerlerini kaybedemez.
Hasta bazı beyinler hariç sağlıklı bütün beyinler insani bazı değerleri kodlayarak saklarlar. Kodu çözen şifre oluştuğu zaman insan hemen insanlığını hatırlar ve gereğini yerine getirir. İyi, kötü, doğru, yanlışı birbirine karışmış, onları birbirinden ayırt edemeyecek kadar hasta beyinler insani değerleri kodlayamazlar. O tip insanların insanlıklarını hatırlamaları söz konusu olamaz. Bu tiplerin dışında kalan sağlıklı beyinleri taşıyan insanlar ne kadar yanılgıya ve yanlışa düşseler de bir gün mutlaka kendilerine geleceklerdir. O nedenle insanlık düşmanı ırkçılık bugün için bir dünya hali konumuna gelmiş olsa da insanlığı mağlup edip, egemen hale gelemez. Irkçılık insani değerleri kemirmeyi biraz daha derinlere indirecek olursa, insani parola insani kodu çözer ve insan toplumu kendine gelmeye başlar. Sermayenin emeği ve artık değeri sömürüp kemirmesi ile insani değerleri sömürüp kemirmesi aynı şey değildir. Irkçılıkla yurtseverliğin aynı şey olmadığı gibi. Yurtsever, ülkesinin işgaline karşı çıkar, işgalcilere karşı savaşır, ama ırkçı kendi ırkından olmayan herkese karşı çıkar ve onlardan birilerinin kendi ülkesinde yaşamasına olanak tanımaz. O nedenle de insana karşı insani değerleri öğüten, onu yok eden bir özel ve tüzel kişiliğe sahiptir. Bütün dünyada insanlık böylesi bir tüzel kişiliğe sahip ırkçı insan topluluğu ile karşı karşıyadır.
Dünyanın bu hali Türkiye’de bambaşka bir karmaşa hal almış durumda. “Türk-İslam sentezi” ideolojisi: Irkçılıkla Sünni İslam mezhebini birbiri ile sentezleyerek korkunç bir melez yapı yarattı. “Türk-İslam sentezinin” yaratmış olduğu bu korkunç melezliği Erdoğan, siyasetinin temel ideolojisi ve iktidarının üst siyasal yapısı konumuna getirdi. Bu melez siyasal harcı kullanarak iktidar oldu, iktidarını uzun ömürlü yaptı, şimdi de insanlık dışı bir sistem kurmanın aracı olarak kullanmaya çalışıyor. Şimdiye kadar hep dini ve artık değerleri sömürdü. Gelinen noktada artık değer sömürüsü ve dini sömürü ile yetinmeyip, insani değerleri kemirmeye başladı. Bu bağlamda getirmek istediği başkanlık sistemi: İnsani hiç bir değer tanımayan, insana dair ne varsa imhaya yönelik bir sistemdir. Bu sisteme dayanarak Kürtleri, Alevileri, devrimci demokrasi güçlerini sadece denetlemek değil, bir daha Erdoğan’ın canını sıkmayacakları bir şekilde imha etmeyi planlıyor. Kürtlerin sadece Türkiyeli olup kendisine muhalefet edenleri değil, Rojava’da Şengal’de yaşayan ve kendisine hiç bir zararı dokunmayanları da yok etmek istiyor.
Kürtlere karşı bir çıkar savaşından öte insani boyutlu bir yok etme savaş başlatmış durumda. Sadece özgürlük isteyen, diğer uluslarla bir arada, kardeşlik hukuku içinde ve eşit olarak var olmak isteyen bütün Kürtlere düşman ve tümünü yok etmek istiyor. Çıkar temelinde bir savaş değil, insan ve insani değerler temelinde çıkartmış olduğu ve insanlığı katleden bir savaşı sürdürüyor. Aynı şey Aleviler için de geçerli. Alevilerle hiçbir çıkar kavgası yoktur. Alevilerin ne bir keçisi atladı Erdoğan’ın çitlerinden, ne bir kuzusu yedi Erdoğan’ın fidelerini, ne de onun ayakkabı kutularından birisine el koydular. Alevilerin sadece Erdoğan’a değil, hiç kimsenin maddi ve manevi varlığına bir zarar ve ziyanı yoktur. Ama Erdoğan’ın Alevilere bitmez tükenmez bir manevi düşmanlığı var. “Kökünü kesse of demez” derler ya işte öyle bir düşmanlık besliyor Alevilere. Alevilerin Erdoğan’la alıp vereceği hiçbir sorunları yoktur. Onlar sadece kendi inançlarını özgürce ifa ve ifade etmek, sosyal yaşamlarını kendilerine denk bir şekilde yaşamak istiyorlar. Diğer inançlarla da bir alıp verecekleri yoktur. Herkesin inancına saygılılar.
Tek istekleri başkalarının da kendi inançlarına saygı duymasıdır. Alevilerin sorunu baştan sona bir insani sorundur. Erdoğan sadece insani olan bu soruna amansız manevi bir savaş açmış, her gün tırmandırıyor. Kendisi de yapmamış, başkalarına “yap-işet-devret” yöntemi ile yaptırmış olduğu köprüye bile Alevilerin ölmüşlerinin kemiklerini sızlatacak, dirilerinin uykusunu kaçıracak, Alevilerin soykırımcı, kanlı katilinin ismini koyarak Alevileri manevi bir işkenceye tabi kılıyor. Demokrasi için de öyle. Türkiye demokrasi mücadelesi öyle sistemi sarsıcı bir boyut kazanabilmiş değil. Son derece mütevazı, sistem içi, sistemin sınırlarını zorlamayan düzeyde bir mücadele… Ama Erdoğan demokrasinin D’sine bile karşı bir pozisyonda duruyor. Kim demokrasiden söz etse hiç fırsat vermeden ya “bana karşı geldi” ya da “cumhurbaşkanına hakaretten” hapse konuyor. Bütün bu ve burada belirtemediğim olup bitenlerin mimarı Erdoğan insanlık ve insani değerlere savaş açmış, insani değerlerle karşı karşıya gelmiş durumda. O nedenle Erdoğan yurt içinde ve dışında insani değerlerle savaş halinde.
Savaşın varmış olduğu bu boyut bir çok insanın beyninin bir yerlerinde kodlanmış olan insani değerlerin kodlarını çözecek duruma geldi. Bugüne kadar, Kürtlerin Alevilerin, demokrasi güçlerinin katliamlarına seyirci kalan AB’nin bile insani kodları çözülmeye başladı. Bu düzlemde insani değerleri kodlanmış olan yandaşların bile insani kodlarında bir çözülme başlayabilir. Evet-Hayır referandumu insani değerleri kodlanmış olan yandaş kesiminin önemli bir bölümünün kodlarını çözen bir parola işlevi görebilir.
Teslim TÖRE-Teletex News24
Average Rating