
12 Mart 1971 Muhtırasını oluşturan koşullar (1)
Burjuva demokratik devrimini yapmamış bağımlı ülkeleri, emperyalist güçlerin yönlendirmesi o kadar zor olmasa gerekir. Ancak bizim anladığımız anlamda olmasa bile kitleleri yönlendirebilecek, ya da yönlendirmeyi deneyecek bir legal siyasi oluşum olmuşsa ve sosyalizm denen kavram güncelliğini ve etkinliğini hissettirmişse o ülkenin pazar yeri olması tehlikeye girmişse tüm taktiklerin yeni baştan gözden geçirilmesi kaçınılmaz bir olgu olsa gerek.
Birinci paylaşım savaşı Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliğinin kurulmasına vesile oldu. Doymak bilmez emperyalist güçlerin yeni pazarlar uğruna haksız, katliamcı ikinci bir paylaşım savaşına girişmeleri doğru Avrupa ülkeleri ve Çin, Vietnam, Küba gibi ülkelerde sosyalizmin zaferiyle sonuçlandı. Bundan ders çıkarmaya çalışan güçler, olası bir dünya paylaşım savaşına girerlerse dünyanın yarısını kaybedeceklerdi. Bunun için kansız bir savaş yöntemine başvurdular ve buna soğuk savaş dediler. Başlangıçta planları iyi işledi kendileri için, ama dünya halklarını her zamankinden daha yoksul, yaşam koşullarını zora sokan uygulamalar için üçüncü dünya ülkeleri dediğimiz geri kalmış, sömürülmüş sömürge ve yarı sömürge tipi ülkeleri üzerinde kumar oynamaya başladılar. Bu kumar oynanan ülkelerden birisi de Türkiye idi.
Türkiye’yi yöneten emperyalist güçlerin jandarmalığını yapan Demokrat Parti yönetimi ikili anlaşmalara giderek 1952 yılında ülkeyi NATO’nun askeri ve politik yönetimine bir yerde terk etti diyebiliriz. NATO’nun kurucu ülkeleri Birinci ve İkinci Paylaşım Savaşında itilaf devletleri dediğimiz ülkelerin öncülüğünde kuruldu. Amaç, soğuk savaş döneminde olası bir Sovyet tehdidine karşı kendi aralarında güç birliğini sağlamak ve caydırıcı görevini ifa etmekti. Ama esas amaç, kendi emperyal emellerini devam ettirmek ve sömürge ve yarı sömürge ülkelerde görülebilecek ilerici bir hareketi, ulusal kurtuluşu ve de sınıf mücadelesinin önünü kesmekti.
Türkiye bu açıdan “kurban” sayılan ülkelerden biriydi. 6-7 Eylül 1955 yılında bunun ilk deneyimi yapıldı. İstanbul, İzmir, Ankara ve diğer illerde yaşayan Rum azınlığa karşı gerçekleştirilen organize toplu saldırıların gerçekleştirilmesiydi. Bunun için NATO’ya bağlı ve daha sonra Özel Harp Dairesi adını alan Seferberlik Taktik Kurulu’nun yanı sıra Kontrgerilla ve günümüz Milli İstihbarat Teşkilatı’nın selefi görevini gören Milli Emniyet Hizmeti tarafından planlanarak desteklenen olaylar zinciri başladı. Yunanlılar tarafından Selanik’te Atatürk’ün doğduğu evin bombalandığı yalanı ile halkı galeyana getiren bu çeteler milliyetçi, sağcı kesimleri galeyana getirip Rum mallarının yağmalanmasını istediler. İstanbul’daki hedef Rumların malları, Ortodoks kiliseleri ve mezarlıklar idi. Olayların bilançosu 30’dan fazla ölü… Olayların bitiminde kışkırtıcılık görevini yapan ve yakalanan Türk Konsolosluk yetkilisi halkı kışkırtmak için bu kurguyu kullandıklarını itiraf etmiştir.
Bu olaydan tecrübe kazanan Gladyo dediğimiz ve NATO’nun bir birimi olan Özel Harp Dairesi ülkeyi 12 Mart’a getiren ikinci bir sınavını başarıyla yapmak niyetindeydi. Bunun için de koşulların oluşmasını ve eğer oluşmamışsa bunun hızlandırıcı görevini yapmaktı.
16 Şubat 1969 tarihinde 76 gençlik örgütünün ABD’nin 6. Filo’sunu protesto mitingi, 20 Mayıs 1969 başarısız askeri darbe teşebbüsü, ardından gelen 12 Ekim 1969 genel seçimleri, 15-16 Haziran 1970 olayları, bunu takip eden diğer öğrenci olayları ve son olarak 9 Mart 1971 darbe teşebbüsü yaşandı. Bunlar üzerinde irdeleme yaptığımız zaman emperyal güçlerin kendilerine bağlı faşist yönetimlerle ülkeleri nasıl bir kargaşa ve kaosa sürüklendiği olgusu ile geniş bir iç çatışmanın habercisi konumundaki alanların oluştuğunu göreceğiz.
NATO’nun karıştığı bu kaos ortamı yalnız ülkemiz için geçerli değildir. NATO tarafından desteklenen Latin Amerika’da gerçekleşen darbeler, Ortadoğu’da Arap milliyetçiliğini tedavülden kaldırmak için Mısır’da, Suriye, Irak ve Libya’da yaşanan darbe olaylarının da hamiliğini NATO’da aramak gerekir. Tüm bu olguları, hem ülkeleri egemen güçlerin emrine amade etmek ve hem de olası bir Sovyet tehdidine karşı korumak, yani soğuk savaş döneminde yapılan savaşsız ama ülkeleri kaosa ve kanlı katliamlara sürükleyen emperyalistlerin klasik uygulamalarında aramak gerekir.
(Devam edecek)
Mazhar ÖZSARUHAN-Teletex News24
Average Rating