

KÜRT DÜŞMANLIĞI ERDOĞAN VE DEVLETİNİ FELCE SÜRÜKLEDİ
Erdoğan 7 Haziran seçimine kadar Fethullah Gülen’le ittifak halinde ”kimse yok mu derneği” yapılanması, pirinç, kömür, yağ vb. gibi gıda maddeleri, İslam dininin keskin fetvaları, başka bir deyimle İslam’ın kılıcı, “çözüm süreci”, TRT 6 gibi oyunlarla oyalayıp, çeşitli alavere dalaverelerle yüz yıllık “Kürt Mehmet nöbete” numarasını devam ettirmeye çalıştı. Bu yöntemlerle birlikte bir de çıkıp Diyarbakır meydanında “Kürt sorunu benim sorunumdur, o sorunu ben çözeceğim” diye nutuk çekince kendi kavlince ve Leyla Zana gibi politikacılar da dahil bir çok Kürd’ün kafasında “Kürt sorununu Erdoğan çözer” düşüncesi de yaratınca, Kürt sorununa Devri Erdoğan’dan önceki yönetimlerden farklı, yeni bir kılıf bulmuştu. Kılıf diyorum çünkü içerik değişmemişti. T. Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri Kürt inkarcılığı politikası ne ise, Devri Erdoğan’a kadar Kürtlere karşı nasıl bir inkar ve imha politikası uygulanmışsa Erdoğan da onun aynısını, fakat içine pirinç, kömür, yağ katarak, İslam’ın kılıcını da üstüne koyarak uygulamaya koydu. Bu yöntemle K. Kürdistan’da geçici bir liderlik pozisyonu ve partisi de en güçlü parti konumu elde etti.
“Benim Kürt kardeşlerim” sahte sözcüğünü daha çok kullandı, PKK’yi kast ederek “onlar Zerdüşt, siz onlar gibi değilsiniz, biz Müslüman’ız, kardeşiz” deyip İslam dinini de katarak özellikle de “tırşıkçı” Kürtlere iyi bir yutulacak manca yaptı. Belli süreliğine olsa da bu politikası epey işe yaradı ve yararını da gördü. Büyük bir kurnazlıkla APO’yu da devreye sokarak sorunu köklü bir şekilde çözmeyi planladı. İmralı’nın kapılarını aralamasa da aralarmış gibi yaparak, APO’nun Kürt Halkı ile yazılı ve sözlü de olsa temasını sağladı. APO, o çok meşhur yumuşak güç politikasını kullanarak, Erdoğan’a bir daha toparlanamayacağı bir darbe indirdi. Kürtler kendilerini bağımsız adaylarla parlamentoda temsil ediyorlardı. O nedenle de Kürt oylarının büyük bir çoğunluğunu Erdoğan’ın partisi alıyordu. Sadece oy almıyor, diğer partilere de: “Fırat’ın ötesine geçemezsiniz” diyerek nispet yapıp, Kürt hamiliğine soyunuyordu. Adeta: Kürtler benden sorulur, onların hamisi benim demeye getirerek itibar artışı da sağlıyordu. Bu saltanat böyle gider sanıyordu. APO’yu da denetimli bir şekilde devreye sokunca bu tahteravalliyi devam ettiririm diye planlıyordu.
APO HDP’yi ve 7 Haziran’da HDP ile seçime girme planını devreye sokunca ve 8 Haziran’da HDP 80 milletvekili ile parlamentoya girip, Erdoğan’ın tek iktidar saltanatına son verip, başkanlık hevesini de kursağında bırakarak Erdoğan’ın bütün plan ve programını alt üst etti. APO’nun bu planı Erdoğan’ı sadece tek başına iktidarından edip, başkanlığını suya düşürmekle kalmadı. K. Kürdistan’da Öz ve Özerk yönetimin fiili olarak oluşmasını, Kürt Halkının kendi kendini yöneterek kendi kaderini tayin etme hakkını eline almasını da sağladı. Süre kısa sürmüş olsa da Kürt Halkı Öz ve Özerk yönetimin tadına ve kendi kaderini tayin hakkının bilincine vardı. Dolayısı ile APO, Erdoğan’a tarihinin en önemli golünü atmış, en büyük darbesini vurmuştu. Erdoğan “tekrar seçim” deyip, tuzak olarak kurduğu masayı devirip, Kürt Halkına savaş açarak 1 Kasım’da yeniden tek başına iktidar oldu. Ama yıllarca hazırlamış, kendi kavlince de “yüze yüze kuyruğuna geldiğini” sandığı Kürtleri uyutma, avutma, saltanatının bir sacayağı haline getirme planı tamamen bozuldu ve bir daha düzelmemek üzere tarihin çöplüğündeki yerini aldı.
Bu bağlamdan sonra Erdoğan sinsi ve İslam dininin altına gizlemiş olduğu Kürt düşmanlığını açığa vurdu, Kürtlere karşı kinini kustu, akıl almaz, insanlık dışı işkence, eziyet ve zulümler uyguladı. Çocuk, kadın, yaşlı demeden acımasız katliamlar uyguladı, mahpusların bir kısmını tahliye edip, yeni mahpushaneler yaparak bütün Kürtleri hapse koymayı planladı. Türkiye’deki Kürtlere katliamlar yapmak, insanlık dışı işkence ve zulümler uygulamakla yetinmedi, Rojava Kürtlerine önce IŞİD’i saldırttı, IŞİD Kürt dinamizmi tarafından yenilgiye uğratılıp etkisiz hale getirilince, bu sefer kendi ordusunu Rojava’ya saldırtmaya başladı. Suriye toprağı Cerablus ve El BAB’ı Kürtlerin önünü kesmek için işgal etti. Cerablus ve El BAB’ı işgal ederken ABD’ye: ”IŞİD’e savaş açtığını” söyledi. Ama her konuşmasında: Afrin kantonu ile Kobane’nin birleşmesini engellemek için Cerablus ve El BAB’ı işgal ettiği açıklamalarını yaptı. Bununla da yetinmedi, başta ABD, AB, Rusya olmak üzere bütün dünya devletlerini PKK, PYD, YPG, SDG, KSF’nin “terörist” olduğuna inandırmaya çalıştı. İnanmayan ülkelere ve liderlerine resmen ve fiilen dayatmalar yaptı. Örneğin ABD gibi stratejik müttefiki, Putin gibi “dostu” olan ülke ve yöneticilerine “ya biz, ya PYD-PKK-YPG-SDG ve KSF“ diyerek dayatmada bulundu. Bütün bunlarla beraber kendisini de, devletini de hiç mi hiç ilgilendirmeyen Şengal’e burnunu soktu. Barzani’yi körüklüyor, Peşmergelerin arasına Türk askerinden bazı unsurları da katarak Ezidilerin üzerine saldırtıyor.
Gerekçe ne? Gerekçe, orada PKK’liler varmış! Orası Kürt toprağı, orada kimin olup olmayacağından sana ne! Kaldı ki Şengal’de en çok da PKK’lilerin kalmaya hakkı var. Orası hem Kürt, yani kendilerinin toprağı, hem de Şengal’i IŞİD’den PKK kurtardı. Peşmerge Şengal’i IŞİD’e bırakıp kaçtı, Şengal’i PKK’liler savunup IŞİD’den kurtardılar. Bu nedenle Şengal PKK’lilerin analarının ak sütü gibi helal bir Kürt bölgesidir. Ama Erdoğan ve devleti ile hiçbir ilgisi yoktur. Kürt deyince kendisinin de, yanındakilerin de akılları bir şeylerine karışıyor. Her şeye de PKK’yi gerekçe yapıyor. Beyni uyuşmuş hastalar gibi; yattı Kürt, kalktı Kürt, uyudu Kürt, uyandı Kürt diyerek sayıklayıp duruyor. Kürt sorunu Erdoğan ve devletini öyle hipnotize etmiş ki; Erdoğan’ı iktidar yapan, 15 yıldır iktidarda tutan ekonomi çöküşe geçmiş olmasına rağmen ekonomi ile bile ilgilenemez konuma gelmiş durumda. Tek cümle ile belirterek vurgulamam gerekirse: Erdoğan iç ve dış politikasını Kürt düşmanlığı üzerine inşa etti. Başka bir halk söylemiyle: “Bütün yumurtaları aynı sepete” yani Kürt sepetine koydu. Kürt sorunu kendi dinamikleri üzerinde, özellikle de Rojava ve Suriye’nin kuzeyinde APOCU kuram ışığında, doğru yönde evirilip, bölge ve dünya çapında yeni bir denklem konumuna gelince işin rengi çok değişti.
Erdoğan ve devleti “terörizm” gibi çürümüş bir sakızı çiğnemeye devam ederken, Kürt dinamizmi bölgede ve dünyada yeni doku ve dengeler üretti. Bölgenin eski aktörlerinden bazılarını değiştirdi, yerine yenilerini koydu. Kürt düşmanlığı ile gözleri körelmiş olan Erdoğan ve devleti: Eskiyen, kaybolan bölge aktörlerini ve oluşan yeni aktör ve dokuları, onların yaratmış olduğu dengeleri göremedi. Kürt ve Kürt sorunu Erdoğan ve devleti için tam bir sendroma dönüştü. Özgürlükçü Kürt Hareketinin kuramı sadece Kürt ulusunun ve bölgenin değil, insanlığın bir gereksinimi haline gelmeye başladıkça Kürt sorunu da evrensel bir konum kazanmaya başladı. ABD ve Rusya gibi süper güçler Özgürlükçü Kürt Hareketinin bu kuramını gördü, destekledi, bölgenin sorununun çözümünde bir argüman olarak değerlendirme eğilimine girdi. Bu bağlamda PYD-YPG-SDG ile sağlam ilişkiler geliştirdi. Kürt Özgürlük hareketi dünyanın süper güçleri ile partner konumuna geldi. Onlarla aynı kulvara girdi. Savaş, diplomasi, politika ve en önemlisi de kuramsal olarak küresel güçlerle aşık atmaya da başladı.
Kazanmayı başardıkça genç fakat güçlü dinamizmini dünyaya göstermeyi de başardı. Erdoğan ve devletinin kimisine “dostum”, kimisine “stratejik ortağım” dediği ABD, AB ve Rusya gibi partnerlerini Erdoğan ve devletinin elinden alarak, Erdoğan ve devletini yalnızlaştırdı. 21. yüzyılın sorunlarını çözmeye aday kuramını hayatın yemyeşil ağacı gibi uygulamaya koydukça, bölge ve dünya denkleminde kendine yer edindikçe ve dünya çapında önemli bir aktör olarak itibar görünce Erdoğan ve devletini içte ve dışta felce uğrattı. Ama Erdoğan dalmış olduğu Kürt düşmanlığı sendromu uykusundan uyanabilmiş, kendine gelebilmiş değil. Daha uzun süre uyanacağa da benzemiyor. Tarihten bu yazdıklarımı destekleyecek bir örnek vererek yazıyı sonlandırmak istiyorum. Geçmişte Vietnam, ABD’nin sendromu haline gelmişti. O zaman ABD tıpkı Erdoğan’ın “ya ben, ya PYD” dediği gibi bütün dünyaya: Ya benim yanımdasınız ya Vietnam’ın demişti. Herkesin bildiği gibi ABD kaybetti, Vietnam kazandı. O zaman ABD dörtte birlik denebilecek bir devlet felçliği geçirdi. Uzun yıllar büyük bir utanç yaşadı, yıllar boyu kolayca kendine gelemedi. ABD’nin o dönemde düştüğü felç konumuna şimdi de Erdoğan ve devleti düşmekte. Kürt sorununu iç ve dış tek politikası konumuna getirmekle, bütün yumurtaları bir sepete koymakla yetinmedi, dost düşman herkese “ya ben, ya PYD” diyerek kendini dünyadan soyutladı, yalnız kaldı ve şu haliyle yarı felç durumuna düştü. Erdoğan ve devletinin düşmüş olduğu bu konuma karşın PYD bütün dünyada roket hızı ile itibar ve irtifa kazanıyor.
Teslim TÖRE-Teletex News24
Average Rating