
DEVLETLEŞMEK İSTEMİYORUZ / Hasan H YILDIRIM
Evet, aynen böyle arkadaşlar, şu an Kürdistan coğrafyasında hakim olan siyasi güçler Kürd milleti için devletleşme politikası vermiyor. Bunu ifade ettiğimizde bizi “bağımsızlık karşıtı“ ilan ediyorlar. Mükerrer ezberle saldırıyor süvari akını. Hoş böyle olsun, gam değil yine de…
Fakat Kürdistan’da olan biten gerçekliğe kulaklarını kapatıyorlar. Herkesler sağır sultan modunda. Hatırlatıldığında da işi demagojiye sürüklüyorlar. Bir düşünün; diğer parçalar bir yana Güney parçamız 1992 yılından bu yana “de facto“ olarak bağımsız. Hatta “de jure” olarak “federe devlet“ statüsündedir. Fakat pratikte bundan çok uzakta. Anayasası yok. Ceza ve medeni yasaları çıkarılmış değil. Var olanlar maalesef Saddam Hüseyin döneminden kalanlar. Saddam döneminden kalma yasalarla Kürdleri yönetmek doğru değildir.
“Ne yapalım elimizde bu yasalar var“ demek kimseyi haklı kılmıyor… Kürdler, Saddam’dan kalma tüm kamburlarından kurtulmak zorundadır. “Şimdi bunu kim yapacak?“ diye haklı olarak herkesin sorma hakkı var. Parlamento kapısına kilit vurulmuş. İki başlılık başını almış gidiyor. Merkezi hükümet yok. Milli ordu, milli istihbarat yok. Ekonomi kişilerin inisiyatifine bırakılmış. Bütçe yok. Alt yapı yok. Su, elektrik altyapısı yok. Halk aç ve perişan. Askeri gücü olan siyasi bir güç istediği yeri basıp işgal edebiliyor. Her parti hakim olduğu alanda keyfine ve ihtiyacına göre bir hukuk(suzluk) işletiyor. Rüşvet ve yolsuzluk almış başını gidiyor vs…
Bunlar aşılmadan nasıl bağımsızlık ilan edilecek diye düşünen yok, ama bir bağımsızlık tiradı tutturmuş gidiyor herkes. Retorik bendine sığmıyor, dilde şişliğiyle…
Bu engellerin aşılması için mevcut partilerin yan yana gelmesi ve milli bir hükümetin kurulması şart. Parlamentonun bir an önce işlevsel hale getirilmesi şart. Seçim yaklaşıyor, bunun hazırlığının yapılması şart. Bir an önce bir anayasanın kabulü, ceza ve medeni yasanın çıkarılması şart. Kürd milletinin hakkı olan insanî bir sistemin kurulması için öncelikle bunların yapılması şarttır.
Bu yapılmasa ne olur?
Şimdi size Güney Kürdistan’da şahit olduğum yaşanmış bir olayı anlatayım. Bunu referans alın ve gerisini siz düşünün;
1992-1993 yıllarında Güney Kürdistan’daydım. Duhok’ta bir makaramız (irtibat bürosu) vardı. Adliye’ye yakındı. Bir gün birini ziyaretten makara dönmüştüm. Hava çok sıcak ve bunalmıştım. Biraz kestireyim dedim ve bir odaya yöneldim. Bir de ne göreyim. Tanımadığım bir adam horul horul yatmasın mı! Horlamasından yatamadım, ama uzandım. Bir ara uyandı ve beni görünce doğruldu. Merhaba dedi ve merhaba dedim. Adam Duhok savcısıymış. Tanıştık tabi. Dünya güzeli Êzidî bir Kürd…
İsmi Hayri Şengalî. Dost olduk ve dostluğumuz bu gün de devam etmektedir. Evi Adliye’den uzaktı. Daire öğlen tatiline girince bizim savcı soluğu bizim makarda alıyordu. Biraz kestiriyor, yemeğini yiyor ve arkadaşlarla sohbet ediyordu. Birgün yine dışarıdan gelmiştim. Bizim savcı bir kadına ilişkin hararetli hareretli konuşuyordu. İşin içinde kadın olunca dinlemek istemedim ve başka odaya geçtim.
Bu tartışmalar bir hafta sürdü. Ama ben ne dinledim, ne de merak ettim. Hayri gençlerle kadın meselesini konuşuyor diye düşünerek dikkatimi vermedim.
Ama mesele hiç de benim düşündüğüm gibi değilmiş. Birgün bizim savcı: “Kek Dergo biliyor musun, o kadını öldürdüler“ demesin mi!
Bu sefer beni merak sardı. İşin aslını öğrenmeye karar verdim. Dedim ki, “kek Hayri ne kadını, ne öldürmesi, kadın kim, kim öldürdü“ vs. tüm sorularımı sıraladım. Hayri kardeşim olayı baştan alıp bir güzel anlattı.
Hadise şöyle;
O dönem Güney Kürdistan’daki yaşam koşullarını her Kürd bilir. Ya kendisi şahit olmuş, ya da bir tanıdığından dinlemiştir. Dahası bu konuya ilişkin çok da yazıldı çizildi. Korkunç bir yokluk yaşanıyordu. İnsanlar BM veya partilerin ayda verdikleri birkaç kilo pirinç, şeker vs. ile geçinmek zorundaydılar. İnsanlar evlerinde ne var, ne yok çarşı pazara döküyor, satıyor ve günlük yaşıyorlardı. Adı geçen kadın evli ve çocuk sahibi…
Duhok-Musul arasında “sınır ticareti” dedikleri ticaretle geçimini sağlamaya çalışıyormuş. Bunu aylarca sürdürmüş. Kadın genç ve güzelmiş. Bir gün sınırdan geçerken Saddam’ın askerlerinin dikkatini çekmiş. Casus diye on gün nezarette sorgulamışlar. Kadının ırzına geçmek dahil, her türlü iğrençliği yapmışlar. Daha sonra kadını serbest bırakmışlar.
Bu sefer Duhok Enmiyeti kadını sorguya almış.
O dönem Duhok dahil, Kürdistan’ın her alanında sabotajlar yapılıyordu. Duhok Emniyeti de kadını Saddam hükümeti ile sabotajcılar arasında kuryelik yapabilir zannıyla sorgulamışlar. Sonuçta kadının bu işle alakası olmadığı anlaşılınca kocası çağrılarak kadın serbest bırakılmış. Tabii Saddam askerlerinin tecavüzü de aktarılmış. Koca da kadın ‘orospu olmuş’ hesabıyla kendisini kurşuna dizmiş.
Olay bu…
Ben hemen sordum;
– “Peki kocayı tutukladınız mı?
“ Savcı;
– “yok“ dedi.
-“Nasıl yani? Adam cinayet işliyor. Nasıl olur da adamı tutuklamasınız?“
Savcı;
-“Kek Dergo yasa böyle“ demez mi!..
– “Ne demek? Burada insanlar eşlerini öldürme hakkına mı sahip?“
Savcı;
-“Evet“ dedi.
Yasa hükmünü tam olarak bilmiyorum, ama Duhok’ta bir adam eşini öldürdü ve bu normal karşılandı. Hem de ne gerekçeyle? Adam eşini öldürmeseydi nasıl bu toplumda yaşayabilirdi, aman ki aman! Benim aklım almadı, ama mesele bu.
O günden sonra olayın peşini bırakmadık.
Aso Zagrosî arkadaşımız kadın dernekleri sorumluları dahil bu konuya ilişkin bir dizi röportaj yaptı. Röportajları Avrupa’ya çıktığımda beraberimde getirdim. Kadın arkadaşların çıkardığı adını şu an hatırlayamadığım bir dergide yayınlandı. Röportajların ortaya çıkardığı sonuç korkunçtu. Güney Kürdistan’da kadının yaşamı eşinin, babasının, kardeşlerinin veya erkek bir akrabasının keyfiyetine bağlı olduğu gerçekliğine ulaşmıştık. Daha sonra bu konuda iyi gelişmelerin olduğu söylense de Orta Doğu mantalitesinin girdabında daha çok kadın ve kız katledilir.
Güney’de olan biten hukuksuzluk sadece bu olsa eyvallah diyeceğiz ama değil. Öyle korkunç cinayetler işleniyor ki bir ara bizim Gerger’de olan biten cinayetleri bile geçti. Bizim orada işlenen cinayetleri sömürgeci mahkemeler de olsa kovuşturuyordu.Güney de bu da yok…
İsteyen istediği kişiyi öldürebiliyor. Hele kadınsa soranı bile olmuyor. Yeter ki bir yakını tarafından öldürülsün. “Namusunu temizledi“ denir geçilir. Bunu yapanlar sıradan insanlar olursa bir yerde cahildir der geçilir. Fakat bunu parti liderleri, merkez komite üyeleri, kadroları, komutanlar yapıyorsa düşünmek gerek. Kim diye sormayın.
Öğrenmek isteyen herhangi bir güneyliye sorup öğrenebilir bunu.
İşin tuhaf tarafı bu katil şahsiyetlerin resimleri kimi kuzeyliler tarafından fecebook sayfalarında profil resmi olarak kullanılıyor da… Tanısalar gam yemem, ama müritlik bu kadar tavan yapmış diye de üzülmüyorum desem yalan olur.
Yazık bu millete…
Hasan H. Yildirim-Teletex News24
Average Rating