ANTALYA’DA YAPILAN ÜÇ ÜLKENİN GENELKURMAY BAŞKANININ TOPLANTISI YENİ BİR YALTA OLABİLİR Mİ ?

Read Time:6 Minute, 3 Second

img_1690



Bilindiği gibi bütün savaşlar belli çıkarlar üzerine yapılır. Savaş sona erer ya da sona doğru yaklaşınca galip taraflar savaşın maddi manevi kazanımları üzerinde bir paylaşım süreci başlatırlar. Tıpkı İkinci Cihan Savaşı’ndan sonra savaşın galipleri ABD, İngiltere ve Sovyetler Birliği’nin o zaman Ukrayna’ya, şimdi Kırım’la birlikte Rusya’ya bağlanmış olan YALTA’da buluşup, savaşın sonuçlarını değerlendirdikleri gibi… Hitler dünyaya sahip olmak için başlatmış olduğu dünya savaşı sonucu yenik düşünce dünya YALTA’da yeniden bir paylaşıma tabi kılındı. Fakat YALTA’da üç genelkurmay başkanı değil, Sovyetler Birliği, B. Britanya ve ABD’nin dönem liderleri toplanmışlardı. Dönemin Sovyet Mareşali Jivkov’un anılar kitabında belirttiğine göre bir paylaşım söz konusu olmamıştı. Stalin diğer iki B. Britanya lideri Churchill, ABD lideri Eisenhower’ın önüne bir harita koyar, harita doğu Almanya dahil Doğu Avrupa’yı kapsıyor. Söz konusu haritaya belli itirazlar gelince Stalin: Kızıl ordu gücünü hala koruyor, savaşmaya hazır diyerek kesip atıyor.

 

Eisenhower buna karşın: Elimizde atom bumbası var demiş fakat Jivkov’un anılarında belirtildiği kadarı ile: Stalin ya iyice anlamamış ya duymamış ya da duymazdan gelerek hiçbir tepki vermemiş. Atom bombası konusu öyle arada kaynamış. Fakat Stalin, haritasından en ufak bir taviz vermemiş. Zaten Stalin’in haritada işaret etmiş olduğu Doğu Avrupa ülkelerinde Kızıl Ordu hala varlığını koruyormuş, oralardan çekilmemiş, savaş konumunu muhafaza ederek bekliyormuş. Mareşal Jivkov’un anıları kitabında belirttiğine göre Stalin’in: Kızıl Ordu savaşa hazır demesi de zaten bu manadaymış. İstenmeye istenmeye de olsa Stalin’in haritası kabul edilmiş, taraflar dağılmış, fakat ABD Marshall Planı denen planla Sovyetler Birliği’ne karşı başlatmış olduğu “soğuk savaş” Sovyetler Birliği dağılıncaya kadar devam etmişti. YALTA’da İkinci Cihan Savaşı bitiriliyor, savaşın sonuçları paylaşılıyor, fakat “soğuk savaş” denen yeni bir savaş süreci başlatılıyor. YALTA sonrası başlatılmış olan “soğuk savaş” Sovyetler Birliği’nin çökmesinde bir rol oynadı mı, oynamış ise nasıl bir rol oynadı bilinmiyor, anma YALTA sosyalizm adına, sosyalist yapılmaları hasebine Sovyetlere kalan ülkeler Sovyetler Birliği ile birlikte tekrardan kapitalizme kaldılar.

 

Şimdi tümü birden kapitalistler, kapitalizme önemli katkılar yaptılar, ölmekte olan kapitalizme can ve kan verdiler. Neyse bu konuya dalıp gitmeyelim. YALTA böyle geldi böyle geçti. Antalya’da üç genelkurmay başkanının toplantısı detay olarak YALTA toplantısına benzemiyor, fakat Suriye ve Irak iç savaşının sona doğru yaklaştığı, savaşın gerçek galiplerinin belli olmaya başladığı, söz konusu savaştan parsa beklemekte olan Erdoğan Türkiye’sine bir teselli vermek havasında geçtiği izlenimi veriyor. Gerçi toplantı sonunda hiçbir açıklama yapılmadı. Sadece Erdoğan Türkiye’sinin Genelkurmay Başkanı, iş olsun anlamında: Suriye ve Irak sorunları konuşuldu diye bir açıklama yaptı. Açıklamayı kim nasıl yaparsa yapsın: ABD ve Rusya Genelkurmay Başkanları Erdoğan’ın Genelkurmay Başkanını toplantıya davet ettiklerine göre besbelli ‘Stalinvari’ YALTA planını da onlar sunmuşlardır Türk Genelkurmay Başkanına. Bence YALTA toplantısına en çok da burası benziyor. YALTA’da haritayı Stalin sundu, tartışmadı, pazarlık yapmadı, sadece Kızıl Ordu’nun silahının namlusunu gösterdi, Antalya’da da aynı yöntemi ABD ve Rusya genelkurmay başkanları Erdoğan’ın genelkurmay başkanına yaptılar diye düşünüyorum.

 

Anlaşıldığı kadarı ile Antalya’da Rusya ile ABD Irak ve Suriye konusunda anlaştılar, dost ve düşman tasnifi yaptılar. ABD ve Rusya’nın düşmanları ve dostları Erdoğan Türkiye’sinin dost ve düşmanları ile çakışmadı. ABD ve Rusya’nın dost bildikleri, güven duydukları, birlikte Suriye’yi IŞİD’den temizleme konusunda anlaştıkları PYD-YPG-SDG-KSF güçlerini Erdoğan Türkiye’si “terörist” düşman olarak görüyor. Sahada böylesi bir dost ve düşman güç karmaşası ile savaşın devam edemeyeceği, böylesi bir yöntemle yürütülen savaşın kaybedileceği endişesi ile sahada bulunan iki süper gücün genelkurmay başkanları anlaşarak, Türk Genelkurmay Başkanını toplantıya davet edip, durumu izah etiler gibi. Tabi ki bu toplantı aynı zamanda savaşın sonuna doğru yaklaşıldığını, yerli dinamiklerin hangileri ile nelerin nereye kadar götürülebileceğinin iki süper güç tarafından belirlendiğini de gösteriyor. Söz konusu toplantının en belirgin yanı da Erdoğan Türkiye’sinin sadece Suriye ve Irak konusunda değil Ortadoğu dışında tutulduğunu da gösteriyor olmasıdır. “Tutulduğu” derken sadece küresel aktörlerin bir marifetinden söz etmiyorum. Erdoğan’ın Irak, Suriye, Mısır, İran gibi ülkelere ve bir bütün olarak Ortadoğu’ya yönelik politikalarından söz ediyorum.

 

Erdoğan izlemiş olduğu politikalarla kendini Irak, Suriye, Mısır, İran gibi ülkelerin dışında tuttu, küresel güçler de Erdoğan Türkiye’sini sürecin dışına itti. Şeriatçı cihatçıları Suriye, Irak, Mısır yönetimine karşı destekledi, ABD ile Rusya’yı birbirine karşı kullanmaya çalışmak gibi çok yanlış politikalar izledi. Bugüne kadar izlemiş olduğu dış politikanın tümü şimdi kendi aleyhine döndü ve kendisini bütün dünyada soyutladı. Ortadoğu ve Arap dünyasının Suudi Arabistan, Katar gibi çağ dışı yapılarının dışında kimse ile ilişkisi kalmadı. Antalya’da üç ülkenin genelkurmay başkanlarının yapmış olduğu toplantıdan da anlaşıldığı kadarıyla birbiri ile çakıştırmak istediği iki süper güç de Erdoğan Türkiye’sini dışlamış, oynamakta olduğu İslam Muaviye kurnazlığı oyunları ile başbaşa bırakmış durumdalar. AB ile de köprüleri henüz atmak üzere olmasa da alabileceği herhangi bir desteği de kalmamıştır. Erdoğan ve devletinin ne yapmak istediği anlaşılır gibi değil. AKP yöneticilerini topyekün bir hastalık mı kuşattı, yoksa zaten hastalar birbirini Mekke’de mi buldu, anlamak zor. Kocaman bir dünyada yapayalnız kalmak nasıl bir akıl, nasıl bir politika anlamak mümkün değil.

 

Bununla da yetinmiyor, ABD ve Rusya’nın açık açık desteklediği SDG’ye savaş açıyor, tahrik ediyor, savaşa sürüklüyor. Sonunun nereye varacağını hiç düşünmüyor. “Terörist” diye nitelediği PYD’nin artık birkaç saat içinde vurup yok edeceği bir güç olmadığını, dünyanın iki süper gücü ile partner konumuna geldiğini, ABD ve Rusya’nın artık Rojava’yı Erdoğan’a feda etmeyeceklerini bir türlü anlayamıyor. Hala ona sataşmaya devam ediyor. Bugüne kadar uyguladığı dış politikanın kendisini içinden çıkamayacağı bir bataklığa sürüklediğini, gelinmiş olan noktada bir nebze de olsa durup, düşünüp gözden geçirmeyi asla düşünmüyor. “Git“ dediği, birkaç hafta sonra gideceğini iddia ettiği “Eset” gitmedi, iyice kalıcılaştı, koltuğuna daha fazla yerleşti. “Terörist” dediği PYD, iki süper gücün gözdesi haline geldi, Suriye’nin bugününü ve geleceğini belirleyebilen bir aktör konumuna yükseldi. PYD’ye: Fırat’ın Batısı’na geçme, geçersen vururum dedi. PYD Fırat’ın her tarafına da geçti. Fırat’ın Batısı’na “kırmızı çizgimdir” dedi, orta yerde çizgi falan kalmadı. Erdoğan’ın kendisi kendi elleri ile çizmiş olduğu “kırmızı çizgilerin” dışında kaldı.

 

Fırat nehri ise Erdoğan’ın kendi batısına neden sahiplendiğinin ayırdına bile varmadan, Erdoğan’ı hiç kâle almadan salına salına yoluna devam ediyor. Niye sataştığı, ne istediği belli olmayan Mısır’dan geriye elinde kala kala bir “Rabia selamı” kaldı. Hala onu yandaş selamı olarak kullanıp duruyor. Böyle giderse Almanya Şansölyesi Merkel’den de geriye bir anı olarak altın varaklı koltuk kalacak gibi. Böyle bir politik iflas insanlık tarihinde hiç görülmemiştir. Aslında Antalya’da yapılmış olan üç genelkurmay başkanının toplantısı Erdoğan devrinin de bitişine işaret ediyor. İki süper gücün sadece bugün için IŞİD’e karşı nasıl bir savaş stratejisinin belirlenmesi, Rakka’nın hangi güçlerle nasıl kurtarılması, Membiç’in nasıl yapılandırılması değil, Irak ve Suriye’ nin geleceği, devlet yapısının şekillenmesi kimlerle nasıl yapılması konusunda da anlaşmış gibiler. Bugün pek net olarak görülmese bile her iki süper güç, İslam ve İslam’ın Rönesansı konusunda da bir anlayış birliği sağlamış olabilirler. Trump’ın açık açık söylemesine, Putin’in onun kadar net ifade etmemesine rağmen her iki liderin de İslam’ın bir revizyondan geçmesi konusunda hem fikir olmamaları için fazla neden yoktur.

 

 

IŞİD İslam’ın sadece silahlı bir gücü değil, ideoloğu durumunda da ön sırada duruyor. IŞİD askeri olarak imha edilince, sıra onun ideolojisine de gelecektir. Buraya kadar belirtmiş olduklarımın toplamı Antalya toplantısının gel geç bir toplantı olarak görülmemesi gerektiğine işaret ediyor. Yeni bir YALTA olma ihtimali çok güçlü.

 

Teslim TÖRE-Teletex News24 

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %

Average Rating

5 Star
0%
4 Star
0%
3 Star
0%
2 Star
0%
1 Star
0%

Yorumunuz için teşekkür ediyoruz en kısa zamanda size cevap verilecektir selamlar .

%d blogcu bunu beğendi: