8 MART: ANMADAN ÖNCÜLÜĞE..!

Read Time:5 Minute, 55 Second

img_1690


İnsanlık tarihi iki ezilenin eş zamanlı olarak kendi kulvarlarında öncü konuma gelmelerine tanıklık ediyor. Birisi Kürt ulusu, diğeri de kadın cinsi. Bu iki farklı olgununun aynı zaman diliminde dünya toplumsal ilerleme sürecinde öncü konuma gelmeleri yadırganabilir. Ancak her iki faktörün de öncüsünün kadın olması göz önünde bulundurulacak olursa orta yerde yadırganacak bir şeyin olmadığı kolayca görülür. Çünkü Kürt ulusunu dünya toplumsal ilerleme sürecinin öncülüğüne taşıyan da kadının öncülüğü olmuştur. Kürt kadını Rojava devrimi ile öncülük yeteneğini hem Kürt, hem bölge ve hem de dünya halklarına göstermiştir.

Tabi ki Kürt ulusu yeni oluşmadı, binlerce yıldır var. Toplumsal ilerlemenin ulus bazındaki öncülük konumu, birincisi: Bir asırdır yaşamış olduğu sosyal yaşamın kendisinde yaratmış olduğu bilinci, ikincisi; sahip olduğu kuramı, diğeri de kadının öncülüğü olmuştur. O nedenle dünya kadınının dünya toplumsal ilerleme sürecinin öncülüğü konumuna gelmesine de katkı yaptı. Yapmış olduğu bu katkı nedeniyle de Kürt ulusu dünyadaki yeniden uluslaşma sürecine öncülük etme konumuna gelmesi ile kadının dünya toplumsal ilerleme sürecinin öncüsü konumuna gelme olgusu zaman ve zemin itibarı ile çakışmıştır.

Bu bakından yaşamakta olduğumuz bu ikili fenomenin yadırganacak bir tarafı toktur. Diyalektik ve tarihsel materyalizm insan toplumunun ve onun tarihi ilerlemesinin bu iki harikasını buluşturmakta gecikmemiştir. Bir asırdan beri ezilen Kürt ulusu, kendisini ezen ulusal modernizenin çöküş sürecinde onun vahşet ve dehşetinin alternatifi olarak demokratik ulusu, demokratik devlet, demokratik federasyonu koyarak ulusal bazdaki toplumsal ilerlemeden öncü konuma geliyor. Kürt ulusu ve kadın cinsi ezilmekten, horlanmaktan, çeşitli kırımlar yaşamaktan kendi cenahlarında toplumsal ilerlemenin öncüsü konumuna gelerek Marks’ın: İnsan ve toplumun bilincinin sosyal yaşamını değil, sosyal yaşamının bilincini belirlediği gerçeğini de bir kez daha doğrulamıştır. Bu iki ezilenden Kürt ulusunun bölgede ve dünyada nasıl öncü bir konuma tırmanmakta olduğunu dünkü yazımda belirtmiştim. O nedenle bu yazıda Kürt ulusu konusuna değinmeyeceğim, sadece kadınların sosyal yaşamının bilinci ile 8 Mart gibi yaşanmış olan bir felaketi anma gününden bugün ABD’de Trump’ın şoven ve faşist, ırkçı politikalarına karşı başlatacakları “grevle” dünya toplumsal ilerleme sürecinin öncülüğüne yükselmenin üzerinde duracağım.

8 Mart önce “emekçi kadınlar günü”, devamında “dünya kadınlar günü” olarak düzenlenen kadın günü ABD’de başladı, tarihin bir cilvesi olarak, kırktan fazla ülke kadınlarının katılacağı dünya kadınlar grev günü de 8 Mart 2017’de ABD’de başlıyor. Konuya tarihsel materyalizm açısından bakıldığında: 8 Mart kadınlar gününün başlaması ile 8 Mart dünya kadınları grev gününün başlaması, tarihin bir tekerrürü değil, tarihin bir üst düzeye, bir yeniden yapılanmaya tırmanış olayı olduğu kolayca görülür. 8 Mart 1857’de New York’ta bir dokuma fabrikasında başlayan greve polisin müdahalesi sonucu çıkan yangında 120 grevci kadın işçi hayatını kaybetmişti. Bu feci olay 1910’da Almanya Sosyal Demokrat Partisi milletvekili olan Clara Zetkin’in önerisi ile İkinci Enternasyonal tarafından “emekçi kadınlar günü” olarak kabul edilmiş, 1921’de Moskova’da yapılan 3. Kadınlar Konferansı tarafından da onaylanarak, tarihteki yerini pekiştirmişti. 1960’lı yıllarda ABD tarafından da kabul edilince 16 Aralık 1977’de BM tarafından “dünya kadınlar günü” bir bütün olarak insanlığa mal edilmiştir.

İnsanlık tarihinin çok önemli olaylarından birisi haline gelmiş olan 8 Mart dünya kadınlar günü bu 8 Mart’ta insanlığın öncüsü konumuna yükseliyor. “Çöküş, düzelme, yükseliş” evrelerinden ikisini kaybetmiş, sadece çöküş yaşayan global kapitalizmin ölüm döşeğine yattığı devrimci ortamın öncüsüz tırmandığı, o nedenle de toplumsal ilerleme sürecinin toplumsal bunalıma dönüşmeye başladığı bir momentte kadınlar ABD’de grev kararı alıp, kırktan fazla ülkenin kadın hareketinin de desteğini alarak toplumsal ilerleme sürecini yeniden başlatıp öncülük konumuna geldiler. Dolayısı ile tarih tekerrür değil, bir üst düzeye çıkma ve yeniden yapılanma sürecini kadın cinsinin öncülüğünde yaşıyor. Hatırlanacağı gibi (hiç olmazsa bazı kişilerce) kapitalizm üretim sürecine nesnelleşmiş emeği koyup, canlı emeği üretim sürecinin dışında bırakarak, işçi sınıfını sınıf mücadelesinin öncülüğünden uzaklaştırınca, Sovyetler de çökünce ne hikayeler yazılıp çizildi. “Tarihin sonu, elveda proletarya, öncülük de yok oldu” vb. gibi ne kitaplar yazıldı, ne hikayeler anlatıldı, ne keyifler çatıldı! Kapitalistler ve onların aydınları dünyanın kendilerine kaldığını sanarak akıl almaz ahmaklıklar yaptılar. Artık değer sömürüsüne tenezzül bile etmediler, sömürülerini tekel kârı boyutuna çıkarttılar, ne kadar kutsal ve insani değer varsa sömürülerine kattılar. Doymak bilmeyen bir kapitalist insan tipi yarattılar.

Bu kapitalist insan tipine, sonradan görmüş lümpen kapitalistler de katılınca insanlık bu korkunç yaratıklar tarafından adeta komaya sokuldu. İnsani değerler korkunç kapitalist terminatörler tarafından acımasızca ve amansızca imha edilince, insanlık bir toplumsal kabus içine girdi. Dünya ve insanlığı böylesine acımasız bir kabusa sürükleyen sermaye, hiçbir kurtuluş yolu üretmedi. Başta ABD ve AB olmak üzere dünyanın en zengin ülkeleri işçi sınıfını üretim sürecinin dışına iterek onların yerine şoven, ırkçı, faşist kitleler ürettiler. Üretilmiş olan bu karşı devrim kitlesi: Her ülkede ırkçı, şoven, faşist partileri iktidara getirme dinamizmine dönüştüler. En başta da kapitalizmin kendi iç çelişkisini derinleştirerek, sistemi çökertip kendilerini tek alternatif haline getirmeye başladılar. Söz konusu gelişmeler karşısında bir çok aydın, demokrat insan yeise kapıldı. Bu yıkım kitlesinin ABD’de Trump’ı başkanlığa getirmesi, dünyanın düşünen kesiminde büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Dünyanın geleceğinin: Trump, Putin, Erdoğan gibi despotlar tarafından şekillendirileceği gibi teoriler üretilmeye başlandı.

Hayatın yemyeşil ağacı, karşıtların birliği yasası her olgunun karşıtını da üretmemiş olsaydı insanlık hala köleci toplumu ve onun imparatorluğu Roma İmparatorluğu altında yaşıyor olacaktı. Geçiniz onu, Roma İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra oluşmuş ve dünyayı kendi aralarında paylaşmış olan “düveli muazzamalar” feodal imparatorlukları tarafından yönetilmeye devem edilecekti. Şimdi onların hiçbirsi yoktur. Dünyanın geçmişini şöyle ya da böyle gözden geçirince dünyanın hiçbir tarihte despotlara kalmadığı kolayca görülür. Bundan böyle de kalmayacaktır. Kalmayacaktır çünkü insanlık hala sınıflı toplumu yaşıyor, ama artık toplumsal ilerlemenin öncülüğünü sınıf değil insanlık ve insanlık adına da kadınlar yapıyorlar. Sınıflı toplumların tarihi, evet sınıflar mücadelesi tarihidir. Sınıflar hala var olmasına rağmen kapitalizm sömürüsünü bütün insani değerleri sömürmeye de indirgeyerek, toplumsal ilerlemenin muharrik gücünü sınıfın çıkarlarından insani değerler bağlamına indirdi. İnsani değerler bazında da sınıf değil insani değerler savunucusu kadınlar ön plana çıktılar.

Bu, iki nedenden dolayı böyledir.
Birincisi: Kapitalizmin aç gözlüğü… Önüne gelen bütün değerleri; doğa demeden, ekoloji demeden, hak, hukuk, adalet, etik diye hiçbir değer tanımadan tümünü metalaştırması, diğeri ise: Reel sosyalizm dahil bugüne kadar iktidar olmuş sınıf zeminli hiç bir sistemin kadın sömürüsü ve yıkımına çözüm üretememiş olmasıdır. Doğada çözümsüzlük diye bir şey yoktur. Çözülememiş her olgu süreç içerisine doğa yasaları gereği kendi sorununu çözmenin yol ve yöntemlerini üretmiştir ve üretecektir de. Global kapitalizm yukarıda belirtmiş olduğum yapısal özelliği, bugün içine düşmüş olduğu kendi iç çelişkisi ile yaşamakta olduğu yıkım, kapitalizmle bugüne kadar sorunu çözülmemiş olan kadın hareketini karşıtların birliği olarak karşı karşıya getirmiştir. Bu karşı karşıya gelme olgusunda kadın dinamizminin oluşturmuş olduğu öznel öğenin rolü elbette çok önemlidir. Ama yukarıda değinmiş olduğum olguların yaratmış olduğu nesnel öğe belirleyici konumdadır. Bu nesnel durum ve diyalektik yasa gereği eskiyen ve çürüyen yıkılacak, onun yerini yeni, genç, dinamik ve devindirme yeteneğine sahip olan alacaktır.

Global kapitalizmin tepesine Putin, Trump, Erdoğan gibi despotlar tünemiş olsa da onu daha fazla yaşatamazlar. Zaten şaşkın vaziyetteler. Trump mevcut globalizmin yaratıcısı olan ulus ötesi sermayeyi hedef aldı, ona saldırıyor. Erdoğan Türkiye’nin mevcut kapitalist sisteminin yaratıcısı ve yaşatıcısı olan AB ve ABD sermayesine kafa tutuyor, ona saldırıyor. Yani Trump da, Erdoğan da bindikleri dalı kesiyorlar. Putin yeni emperyalist oldu, ne yapacağını bilmez konumda. Bu despotlar bu kafayla ne sistemi ne de kendilerini kurtarabilirler. Bunların karşıtı olarak oluşmakta olan kadın hareketi, dünya devrim sürecinin de öncüsü konumuna gelerek dünyanın geleceğini o belirleyecektir. Despotlar değil.

Teslim TÖRE-Teletex News24 

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %

Average Rating

5 Star
0%
4 Star
0%
3 Star
0%
2 Star
0%
1 Star
0%

Yorumunuz için teşekkür ediyoruz en kısa zamanda size cevap verilecektir selamlar .

%d blogcu bunu beğendi: