
KÜRTLERLE DİYALOG, DÜŞMANLIKTAN DAHA KOLAY VE DAHA YARARLIDIR
21.yüzyılın demokratik Kürt ulusunun yüzyılı olduğuna daha önce de defalarca işaret etmiştim. 21. yüzyılın demokratik Kürt ulusunun yüzyılı olması gerçekliği, Marks’ın: Bilincin insanın sosyal yaşamını değil, sosyal yaşamın insanın bilinci belirlediği bilimsel tespitini bir kez daha doğrulamıştır. Emperyalizm ve bölgedeki işbirlikçilerinin bir asra yakın zamandır Kürt Halkına reva gördüğü ulusal inkâr ve ulusal imha sosyal yaşamı, Kürt ulusunu bölgenin en bilinçli ulusu, onların evladı olan APO’yu da halkların (sadece Kürt Halkının değil) 21. yüzyılın evrensel ideolog lideri ve onun demokratik ulus, demokratik devlet ve federasyon kuramını da doğal olarak 21. yüzyılın kurtuluş kuramı konumuna getirdi.
Kapitalist dünya korkunç bir panik yaşıyor. Kapitalizm kendi tarihi boyunca böylesine alternatifsiz yaman bir iç çelişki yaşamamıştı. Kapitalizmin en egemen öğeleri ya da Dimitrof’un deyimi ile “en irileri” kapitalizmi liberal boyuta çıkarttılar. Ulus ötesine taşarak liberalleşen kapitalizm ulusal çit, ulusal pazar, ulusal para, ulusal egemenlik sınırı ve devlet denetimini dahil önünde ve üstünde hiçbir engel istemedi.
Sömürüsünü sınırlayan, engel teşkil eden bütün saikleri önünden kaldırıp attı. Liberalizmi egemen kıldı. Liberal kapitalizm, Sovyet siteminin yıkılmasından, üretim sürecinde nesnelleşmiş emeği canlı emeğin yerine geçirerek canlı emeği korkulu rüyası olmaktan çıkartmasından sonra: Kendi el emeği göz nuru olan ve yüz yıllarca ulusal kapitalizmin korumacılığını yapan ulusal modernizeyi, yani ulus ve ulus devleti pörsüterek, yerine piyasa ekonomisinin denetimini geçirip globalizmi inşa etti. Sınıf çelişkisi zayıflayınca, kapitalizmin kendi iç çelişkisi baş çelişki yerine geçti. Ulus ötesine büyüyerek globalleşen sermaye ulusal çitleri devirerek, elde etmiş olduğu ucuz iş gücü ile üretmiş olduğu metaları, pahalı iş gücü ile üretilmiş ülke piyasasına da sunarken ulusal çitler arasında kalmış olan sermaye kesimi ve işsiz bırakmış olduğu işsizleri karşısında bulmaya başladı. Bu olgu kapitalizmin iç çelişkisini, tarihinde hiç olmamış boyutlara tırmandırdı. Tırmandırmakla kalmadı korkunç bir çözümsüzlük de yarattı. Bu çelişki bizim geçmişte: “Emperyalizmle milli sermayenin çelişkisi“ olarak nitelediğimiz çelişki gibi bir çelişki değildir.
Geçmişte sözünü etmiş olduğumuz çelişki emperyalist sermaye ile emperyalizmin egemenliğine giren ülkenin yerli ve milli sermayesi arasındaki çelişki idi. Bu öyle değil; aynı ülkenin ulus ötesine taşınmış, ulus ötesinde ucuz iş gücü ile üretim yapmış olanla aynı ülkenin ulus ötesine taşınamamış bilvesile pahalı iş gücü ile üretim yapmak zorunda kalmış, fakat ucuz iş gücüyle üretilen meta ile rekabet yapmak zorunda kalmış olan sermayenin iç ve yakıcı çelişkisidir. Ulusal modernize ve ulus devletin ulus ötesine taşmış olan sermayeyi denetleme şansı hiç kalmamış. ABD yeni başkanı Trump’ın yaptığı gibi ulus ötesi sermayeye “ülkeye dön” çağrısı pratikte de görüldüğü gibi fazlaca işe yaramadı. “Yüzde otuz gümrük koyarım” tehdidi de ulus ötesi sermaye tarafından hiç kâle alınmadı. Bu çelişkiyi çözmek için kapitalist dünyanın kendi içinde yaşayacağı bir çatışma, sistemi olduğu gibi çökertecektir. Sistem öyle bir çökecektir ki dünya devrim durumu kabaracaktır. Çöken, çökerken de dünya devrim durumunu kabartan dünya sistemini ancak demokratik devrim dozunda bir reform hareketi ile demokratik yöntemlerle, yerini sinesinden doğacak olan yeni bir sisteme bırakabilecektir.
APO’nun ideoloğu olduğu Kürt ulusunun Rojava’da hayata uyarladığı demokratik ulus, demokratik devlet ve demokratik federasyon kuramı söz konusu geçiş için biçilmiş bir kaftan olarak görülecektir. Bu, Kürt ulusu açısından insanlığa yeni bir model sunumu, bu modelle yeniden yapılanacak olan dünya ulusları arasındaki yerini evrensel boyutlu kuramı ile kendine özgü yerini almasını sağlayacaktır. Söz konusu evrensel boyutun yanında bir de doğal olarak yerel, bölgesel boyutu olacaktır. Bölgemiz Ortadoğu: Ulusal modernizenin yaratmış olduğu yıkımı büyük acılar içinde ve çözümsüzlüğün umut kırıcılığı ile yaşıyor. Demokratik ulus, demokratik devlet ve demokratik federasyon kuramı daha şimdiden bölgenin yaşamakta olduğu bu yıkım ve umutsuzluğun tek çözümleyicisi konumuna gelmiş durumda. Sahada somut olarak görüldüğü, teorik olarak da bilindiği gibi demokratik ulus kuramı sayesinde ne bölge alternatifsiz, ne de dünya. Pratikte Kürt dinamizmi bölgenin tek alternatifi, belirleyici aktörü oldu. Pratikte, bölgede Erdoğan’ı panikleten, telaşa düşüren Kürt ulusunun dinamizmi belirleyici rolünü oynarken, teori ve kuramsal bazda APO’nun üretmiş olduğu kuram da evrensel düzlemdeki yerini almak üzere bir gelişim seyri izliyor. Kuramı evrensel düzleme çıkmış, halkların lideri konumuna gelmiş olan APO’nun entelektüel üretim değeri giderek insanlık nezdinde ilgi görmeye başladı.
Yetmedi. Erdoğan’ın “eşitlik fıtratında yoktur” dediği kadını; Kürdistan, bölge ve dünya devrim sürecine öncülük edebilecek, sadece bir sınıfı değil bir bütün olarak insanlığı temsil edecek öncü gücü kadın gücünün de kâşifi ve yapılanmasının da mimarı oldu. Rojava devrimi ile somutlaştırıp, insanlığın ilgisini çeken kadının devrimde ve toplumsal ilerlemenin diğer süreçlerinde öncülük yeteneğini kör gözlere çakılacak kadar net bir konuma getirdi. Kadının; bir sınıfın, ulusun değil insan toplumunun öncüsü olduğu gerçeğini, çökmekte olan kapitalizmi insanlık adına ve insani değerler ışığında, fakat halkların çıkarı doğrultusunda çözecek tek güç olduğunu da net olarak gösterdi. Bilvesile kadının, çökmekte olan globalizmin yaratacağı ardışık dünya devriminin öncü gücü olduğu da kendiliğinden ortaya çıkmış oldu. Kürt ulusu: Ortaya koymuş olduğu dinamizm ve üretmiş olduğu evrensel boyutlu bütün bu değerler ve halkların önderi ile 21. yüzyılın toplumsal ilerlemesinin lokomotifi konumuna gelmiştir. Bu somut gerçekleri gören dünyanın iki süper gücü Rusya ve ABD Rojava devrimini ifade eden demokratik Kürt ulusu demokratik devlet ve federasyonu kuramı üzerinde tabir uygunsa kıran kırana bir rekabet yaşıyorlar.
PYD ile ilişkilerde süper güçlerden birinin bırakmış olduğu boşluğu bir diğeri doldurmaya çalışıyor. ABD silah yönünde daha ön plana çıkarken Rusya siyasi yönde kalan boşluğu doldurmak için elinden geleni yapıyor. Her iki süper güç de Erdoğan Türkiye’sinin bütün gücü ile engelleme çabasına rağmen yapıyorlar. Süper güçlerden umudunu kesen Erdoğan Barzani ile birlikte provokasyonlar düzenleme peşine düştü. Barzani, Peşmergeleri ile birlikte Rojava ve Şengal’e saldırılar düzenliyor. Barzani’yi “bağımsızlık ilan etmeye” teşvik ediyor. Barzani’nin “bağımsızlık ilanı” söylemi ile Erdoğan’dan başka ilgilenen pek kimse olmuyor. Küresel güç ve küresel oyuncuların bütün oyunları, yarış ve rekabetleri Rojava devrimi ve onun üretmiş olduğu değerler üzerinde yapılıyor. İki süper güç ve diğer küresel güçler, bölgenin geleceğinin Barzani’nin yapmaya çalıştığı Kürt milliyetçiliği değil, Rojava devriminin kuram ve programı olacağını çok iyi biliyorlar. Bölgeye yönelik politikalarını da bu bağlamda yapıyorlar. Bütün bu somut gerçeklere rağmen Erdoğan ve devleti hala Barzani ile omuz omuza vererek, “terörizm” sakızını çiğnemeye devam ediyor.
Bölgenin ve küresel aktörlerin hiç birisi Erdoğan ve devletinin “terörizm” teranesini zerre kadar kâle almıyor. Ama Erdoğan ve devleti bir asırlık ve hiç de hayrını görmedikleri Kürt düşmanlığından vazgeçip, şapkasını önüne koyarak, yeni bir politika belirlemediler, görünürde belirlemeyi düşünmüyorlar da. Muaviye kazığı gibi bir kazık çakılmış, Erdoğan’ın ipi o kazığa bağlanmış, ne ipi kopartabiliyor, ne kazığı sökebiliyor benzetmesinde olduğu gibi, bağlı olduğu “terörizm” kazığı etrafından dolanıp duruyor. Bugüne kadar etrafında dolanıp durduğu “terörizm” kazığının hiçbir hayrını görmedi, bundan böyle görmeyeceği de belli olmasına rağmen ne ipi kopartma, ne de kazığı sökme gibi bir irade gösteremedi. Dünya süper güçleri ve küresel aktörleri kendi çıkarları için Kürt ulusunun dinamizminden yararlanmak bakımından birbiri ile rekabet ederken, Erdoğan hâlâ “terörizm” ve “Sünni Arap” sakızını çiğnemeye devam ediyor. Ama Kürt düşmanlığı artık hiç kimseye bir şey kazandırmıyor. Geçmişte yüz yıl boyunca Irak, Suriye, İran yönetimi ile birlikte yapılmış olan Kürt düşmanlığı, Türk şovenizmine de sözüm ona kazandırmıştı. Ama artık o yıllar çok gerilerde kaldı.
21.yy Kürt düşmanlığı kazandıran değil, kaybettiren bir faktör konumuna geldi, ama Pavlov’un köpeği gibi, bazıları alışkanlıklarını atamıyorlar. Elindeki molotofu halka doğru fırlatan bir eylemciye bir polis şefinin “nereye atıyorsun gerizekalı” dediği gibi, birilerinin çıkıp Erdoğan’a “nereye gidiyorsun” demesi gerekiyor, ama o düzlemde bir devlet kurumu da bırakmadı. Doğal olarak yıkılana kadar gidecek gibi.
Teslim TÖRE-Teletex News24
*Kadın okurlarımın Emekçi Kadınlar Günü’nü kutlarım.
Average Rating