
AYNI GEMİ’DE MİYİZ…
Bazen bir cümle, birkaç kelime çok uzun ifadeleri anlatmaya yeter. Atasözleri, veciz sözler böyledir. Anadolu dilleri bu yönden çok zengindir. Bazen bir cümleyle bir kitap anlatılır adeta. Ancak kendi adıma bir söz ne kadar anlamlı olursa olsun kimin söylediğine de bakarım. Zira söz söyleyene göre çok farklı anlamlara gele bilir.
Söz gelimi “aynı gemideyiz.” Diye başlayan cümleler bunlardan biridir. Başta ki konuşur, ortada ki konuşur, sonda ki konuşur. Kendilerince, bir felakete dikkat çekmek için “aynı gemideyiz. Batarsak hep birlikte boğuluruz.” Benzer cümlelerini her fırsatta kullanırlar. Kullanınca da suçu üzerlerinden attıklarını düşünürler.
Aynı gemide miyiz gerçekten. Aynı sınırlar içindeyiz diye aynı vatanda mı yaşıyor oluyoruz. Diyelim ki birilerinin deyimiyle aynı gemideyiz. Her ne kadar bu aynı gemideyiz kısmını bir türlü anlayamamış olsam da. Yaşadığımız coğrafyayı kast ediyorlarsa kısmen doğru. Zira evet aynı gemideyiz. Ama çok önemli bir farkla. Birileri hep en üstte lüks kamaralar da, güven içindeyken birileri de en altta, kimisi küreklere zincirlenmiş, kimisi güverteye bile çıkamaz. Tek özgürlükleri de üsttekilere hizmet etmek, onlara can yeleği olmak ve onlar için ölmek. Oysa gemi aynı. Dışarıdan bakıldığında farklı bir şey yok.
Gerçekten aynı gemide miyiz? Bu gemi hepimizin mi. Geminin nasıl su aldığını, nasıl kayalara bindirmek üzere olduğunu görmeyen ve nasılsa kendilerine bir şey olmadıklarından emin olan lüks kamaradakilerle bir dakika sonrasında ne olacağı bilinmeyenler aynı gemide midir?
Doğanın altını üstüne getirenlerle, taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmayanlarla aynı vatanda mıyız gerçekten. Gözlerimin önünden hiç gitmeyen ve asla da gitmeyecek sayısız görüntülerden biri mesela. Bodrumların birinde iki çocuğunu kaybeden, “Al bu senin oğlun dediler bana bir avuç kül verdiler.” Diye feryat eden anne. Kiminle hangi gemi de, hangi vatandaydı acaba. Tek bir sağlam taş bile kalmamış evinden, barkından, yitirdiği canlarından geriye kalan. Sadece BİR AVUÇ KÜL…
Gemi fırtınalarla mı boğuşuyordu, dev dalgalara mı yakalanmıştı? Ya da gemi çok mu büyüktü ki çığlık sadece annenin yüreğinde kayboldu, hiçbir yerden duyulmadı, duyulamadı. Hala da feryatlar duyulmaz, görülmez çaresizliğiyle kendi sessizliğinde. Kim bilir kaç yüz bin annenin çığlığı tabutların üzerinde öylece kaldı ve kalacak.
Bu yüzden her fırsatta gözümün içine baka baka “Hepimiz aynı gemideyiz, kimse bizi ayıramaz, birlik ve beraberliğimizi bozamaz.” gibi artık hiçbir beylik lafların hiç bir inandırıcılığı yok benim için. Zira biliyorum ki onlar için önemli olan tek şey gemilerini yürütmek. Kimlere prangalar vurulduğu, kimlerin tayfa olduğu onların sorunu değil. “İnsanlar savaşa savaş açmadıkları sürece hiç bir şey savaşları ortadan kaldıramayacaktır.” Der Albert EİNSTEİN.”
Kaptanlar ve gemi sahipleri savaş istedikçe alttakiler de ölmeye devam edecek. Einstein’e kulak vermekten başka yol yok. Barış isteniyorsa, yaşamak isteniyorsa şayet.Kim nerede veya hangi gemide ya da nereden gelmiş olurlarsa olsunlar. kendi adıma ben bu topraklarda doğdum,bu topraklarda yaşadım ve tüm inkarcılara, işgalcilere inat bu topraklarda öleceğim.
Ayırımsız, eşit, özgür ve insanca, aynı vatan ve gemi de yaşam yolculuğu için atan tüm yüreklere tek değil tüm dillerden SELAMLAR..
Kadir DAĞHAN-Teletex News24
Average Rating