

TOPLUMSAL ÇÜRÜMÜŞLÜĞE VE ÇÜRÜTMEYE KARŞI HAYIR !
TOPLUMSAL ÇÜRÜMÜŞLÜĞE VE ÇÜRÜTMEYE KARŞI HAYIR !
Marks, kapitalizmin ”bütün kutsal değerleri metalaştırdığını” zamanında görüp belirtmişti. “Gölgesini satamadığı ağacı kesebileceğini” yazmıştı. Fakat toplumsal çürümeyi dibe vurduracağını yazmamış..! Biz Marksistler, yaşayarak kapitalizmin sadece “kutsal değerleri” metalaştırmakla kalmadığını, “gölgesini satamadığı ağacı kesmekle”, bütün insani değerleri sermayenin rüzgarı ile savurmakla yetinmediğini, aynı zamanda insan toplumunda müthiş bir toplumsal çürüme yarattığını, geldiğimiz noktada çürümeyi artık dibe vurdurduğunu da yaşayarak gördük. Marks’ın kapitalizmle ilgili yapmış olduğu belirlemelere: Kapitalizmin insan toplumunda yaratmış olduğu toplumsal çürümeyi de eklemek gerekiyor. Evet kapitalizm sadece artık değer, kutsal ve etiksel bütün değerleri sömürmekle kalmıyor, bir bütün olarak insanlığı da korkunç bir şekilde çürütüyor. İşçi sınıfının karşı koyması, kapitalizme karşı devrimler yapması, reel sosyalizmi kurması kapitalizmi durdurmaya, sömürüsünden, aç gözlülüğünden, insani değerleri kemirmekten vazgeçirmeye yetmedi. Terminatör gibi başta insani değerler olmak üzere önüne gelen bütün toplumsal doku ve değerleri yok ederek toplumsal çürümeyi dibe vurdurdu.
İnsanlık dışı bütün olumsuzlukları körükledi, insani olan her şeyi pazar malzemesi haline getirdi. İşçi sınıfını bizzat kendi değeri, nesnelleşmiş emekle etkisiz hale getirdi. Üretim sürecine nesnelleşmiş emeği (makina) yoğun bir şekilde sokarak işçi sınıfını üretim sürecinin dışına itti, üretim üzerindeki egemenliğine son verdi. Yerine makinayı koyarak üretim sürecinin dışına itmiş olduğu işçilerin sömüremediği artık değeri yerine, artık değerin kat kat üstünde olan, içinde insani değerleri de taşıyan tekel kârını koydu. Sömürüsünü katlayarak büyüttü. İnsani değerleri sömürüsünün önemli bir metası haline getirdikçe insan toplumunda korkunç çürümeler yarattı. Yalan, dolan, namussuzluk, çalmak çırpmak, karısını, kızını, çocuğunu satmak, zenginlerin yoksulların karaciğerini, böbreğini, diğer iç organlarını para ile satın alması, babanın oğluna, kızına, evladın babasına, annesine kazık atması, akıl almaz insanlık dışı tarz ve davranışların toplum içinde normal karşılanır hale gelmesi gibi çürümüşlük korkunç boyutlara ulaştı. Toplumsal çürümenin dibe vurduğu, işçi sınıfının müdahale gücünün kalmadığı bu ortamda doğa her konuda olduğu gibi bu konuda da boşluk tanımadı, karşıtların birliği yasası işçi sınıfının bırakmış olduğu boşluğa kadın hareketini koydu.
Kapitalizme karşı sınıf mücadelesi, yerini kapitalizme karşı insanlık ve insani değerler mücadelesine bıraktı. Bu mücadele aynı zamanda toplumsal çürümeyi durdurma ve insani değerleri kapitalizme karşı savunma, kapitalist özel mülkiyet yerine insanı insan yapan toplumsal mülkiyeti koyan ve koruyan sistemi kurmayı da içermektedir. Şimdilik bu söyleme denk bir konumda değil ama toplumsal ilerlemenin seyri doğal olarak insanlığı söz konusu sürece sokacaktır. Evet, içinde yaşadığımız global kapitalizm evrensel boyutu ile insan toplumunu acımasızca çürütüyor. Yukarıda da belirtmiş olduğum gibi kapitalizmin kendisi hırsızlık sistemi ve onun devleti egemen sınıfın baskı aygıtı olarak hırsızlığın da aracı bir devlettir. Yasa, anayasa, meclis vb. dediği devlet kurumları aracılığı ile işçinin, emekçinin, yoksulun emeğini, hakkını, hukukunu çalarak egemenlere sunan bir sitemdir kapitalizm ve onun devleti. Tabi ki bu haliyle bile burjuva devleti demokratik bir devlet yapısında bir devlet niteliğindedir. Tekelci, anti demokratik devlet ve T. Cumhuriyeti gibi kuruluşu toplumun doku ve dengeleri üzerine değil, onları imha ederek kurulmuş siyasi gerici, faşizan yapıda devletler de oluşmuşlardır.
Bu yapıdaki devletler öyle sadece işçinin, emekçinin emeğini, hakkını, hukukunu değil, dini ve kimliksel azınlıkların, demokratların, muhaliflerin de bütün insani değerlerini imha eden acımasız ırkçı, otoriter ve totaliter devletler de burjuva devlet yapıları kervanına katılmışlardır. O nedenle mevcut toplumsal çürümenin temelinde kapitalist sistemin kendisi vardır. Fakat Erdoğan 15 yıllık iktidarı boyunca global kapitalizmi bile yozlaştıran ekonomi-politiği, kapitalizmin toplumsal çürütme boyutunu Türkiye’de ikiye falan değil bir çoğa katladı. Ama Erdoğan kapitalist devlet yapısını da T. Cumhuriyeti devleti gibi kurulurken gericilik temeline inşa edilmiş gerici devlet yapısını da geride bırakan, onlara rahmet okutan kendine özgü ucube bir devlet yapısı yarattı. Erdoğan’ın kendi söylemi, topluma yapmış olduğu taahhüdü ile ölçersek bile: Erdoğan’ın, etik, dini ve bütün insani değerleri nasıl metalaştıran, acımasızca harcayan, çıkarının aracı yapan ucube korkunç bir devlet yapısı yarattığını daha kolay görebiliriz. Erdoğan siyasete, topluma bütün serveti olarak gösterdiği nikah yüzüğü ile girdi. Topluma: Bir gün bundan fazla bir şeyim olursa bilin ki hırsızlıktır, çalmışımdır taahhüdünde bulundu.
Siyasete girmiş olduğu nikah yüzüğü serveti ile şimdi dünyanın en zengin devlet başkanlarından birisi konumuna geldi. İktidar olduğunda “dindar bir toplum yetiştireceğim” dedi. Bırakın toplumu ve yandaşlarını, oğluna bile hırsızlık yaptırdı. Oğlunun çalmış olduğu paraları devletin kendine vermiş olduğu dinlenemez telefonla, devletin sırrını oğluna bildirerek, operasyonun yapılacağını haber verip “sıfırla oğlum” dedi. Oğlu ile birlikte dört bakanının oğluna da hırsızlık yaptırdı, onları devletin polisi ayakkabı kutuları, yatak odalarındaki para sayma makinaları ile suç üstü yaparak yakaladı, hapse koydu, haklarında iddianameler hazırladı. Yasal olarak da tescillenmesine fırsat verilmese de oğlunun ve bakanlarının çocuklarının hırsızlıkları toplum nezdinde ve toplum vicdanında tescillendi. 17-25 Aralık olarak bilinen tarihte Erdoğan Başbakandı, henüz amaçladığı devlet yapılanmasını şekillendirmeye çalışıyordu. Devletin polisi, adliyesi tarafından suçüstü yapılmış, hapse konmuş hırsızlar yine Erdoğan devleti tarafından bin bir cambazlıklarla hapisten çıkartılmış, sonra da aklanmıştı. Söz konusu bakanların çocukları ile birlikte hapisten çıkartılmış olan Reza Zarrab aynı suçtan şimdi ABD’de hapiste ve yargılanıyor.
Toplum bütün bunlara tepki göstermek yerine: “Yesin ama yapsın” gerekçesi ile hiç ses etmediği gibi sonraki bütün seçimlerde Erdoğan’ın partisinin oylarını daha da yükselterek Erdoğan’ı mükafatlandırdı. Böylece toplumsal çürümenin ne kadar derinlere inerek dibe vurmuş olduğunu gösterdi. Erdoğan dindar gençlik ve dindar toplum yetiştireceğim diyerek kendi oğlunu ve bakanlarının çocuklarını hırsız yaptı. Sadece ayakkabı kutuları değil, “sıfırla oğlum” diyeceği kadar odalar dolusu para çalmalarını sağladı. Bununla da yetinmedi devletin kendisini de hırsız yaptı. Denetimli 15 Temmuz darbesi sonucu: “Teröristlerin malı mülkü” diyerek el koyduğu onlarca milyar dolar değerinde menkul ve gayrimenkulleri “varlık fonu” adı altında hiçbir kurum ve organ tarafından denetlenemeyen, hesap sorulamayan devlet kurumları oluşturarak devleti de kendi hırsızlık aygıtı haline getirdi. T. Cumhuriyeti devleti kurulurken demokrasi kurumları üzerine demokratik bir devlet olarak inşa edilmediği için her gelen askeri cunta, her hükümet tarafından kılıktan kılığa sokuldu. 27 Mayıs 1960 cuntası ile 61 Anayasası, “Milli Birlik Komitesi, Senato” gibi yeni devlet kurumları oluşturularak farklı bir devlet biçimi yaratıldı. 12 Mart 1971 ordu müdahalesi ile 27 Mayıs cuntasının kabul ettirmiş olduğu Anayasa ve oluşturmuş olduğu devlet kurumları iptal edilip, yerine yeni bir yapılanma oluşturuldu.
12 Eylül faşizmi ise kendine has yepyeni devlet kurumları ile korporatif bir devlet yapılanması ve Anayasası oluşturdu. 28 Şubat gibi askeri müdahale ile de devlete “rot-balans ayarı” yapıldı. Demirel kendine has, Ecevit kendine özgü devlet yapıları yaratmaya çalıştı. Bütün askeri cuntalar ve sivil hükümetler yönetimi süresince T. Cumhuriyeti devletini kendilerine göre değiştirdiler. Yapılan bütün değişikliklere rağmen devletin değişmeyen tek özelliği: Bir hırsızlık aracı olma özelliği oldu. Askeri cuntaların Şahinkaya’ları, sivil hükümetlerin Yahyaları hiç eksik olmadı. T. Cumhuriyeti her dönemde hırsızlara yardım yataklık yapmaya devam etti. Toplum, olup biten hiçbir şeye karşı çıkmayarak çürümekte olan yanını açık etti. “Herkes sakız çiğner ama Arap kızı tadını getirir” halk deyiminde olduğu gibi asker, sivil her hükümet döneminde çalmalar çırpmalar oldu ama Erdoğan hepsinin “tadını” çıkarttı. Devleti tümden bir hırsızlık aygıtına çevirdi. Örneğin Şahinkaya’nın çaldıkları yanına kaldı, ama Yahya Demirel’in çaldığı yanına kalmadı. Amcası Süleyman Demirel yargıya müdahale etmedi. Yargılandı, cezasını aldı yattı. Ama Erdoğan, devleti hırsızlığın korunağı haline getirdi. Toplumsal çürümeyi dibe vurdurdu. Bu referandum sadece Erdoğan ve diktatörlüğüne dur deme değil, aynı zamanda Erdoğan’ın dibe vurdurduğu toplumsal çürümeye karşı da bir duruş olacaktır.
Teslim TÖRE-Teletex News24
Average Rating