
“HAYIR” ERDOĞAN’IN STRATEJİSİNİ BOZAR
Erdoğan; Türkiye’yi bir Ortadoğu İslam ülkesi, kendisini Sünni Arap dünyasının lideri, öreceği Sünni İslam hilalini İran Şii hilalinin karşıtı, sistemi de başkanlık adı altında Ortadoğu “Melik”i olmayı planladı. Bu planla Türkiye’yi Batı uygarlığından kopartıp, “yüce medeniyetimiz” dediği İslam medeniyetinin bir ülkesi yapmak için elinden geleni yaptı. Söz konusu amaçla Mısır’ın iç işlerine burnunu sokup, Muhammed Mursi’ye açık destek vererek, “Rabia” selamı çaktı, Esat yönetimine “Eset git” komutu verdi, Irak Başbakanına: Benim klasımda değilsin, muhatabım değilsin, sen de kim oluyorsun diyerek Musul’un sahasında da, masasında da olacağım havası vererek Arap Sünni dünyasına resmen ve fiilen oynadı, IŞİD’le sırt sırta dayayarak “Kobane düştü düşecek” diyerek Özgürlükçü Kürtleri yok etmeyi planladı. Bu stratejik hedefinin toplamına ya da hiç olmasa önemli bir kesimine varabilseydi, AVRASYA planını da devreye sokup, Şanghay üyesi olup AB ve ABD’ye rest çekerek başkanlık adına yaratmak istediği ucube ile İslam dünyasının olmasa bile en azından Ortadoğu’nun Melik’i olma hedefine varacaktı.
Ama bırakın stratejisinin toptan amaçlarını, amaçlarının parçalarından birisine bile ulaşamadı. Stratejisinin önemli parçalarından birisi olan Mısır’ın Muhammed Mursi ayağını SİSİ askeri bir cunta ile vurarak kesti. Böylece Erdoğan strateji planının en önemli ayağını kaybetti. “Rabia” selamı ile yüreğine su serpmeye çalışsa da artık iş işten geçmişti. ABD’ye, AB’ye “hani askeri cuntalara karşıydınız” diyerek onları SİSİ cuntasına karşı kışkırtmaya çalışsa da hiçbir sonuç alamadı. ABD ve AB çok zayıf mırın kırın sesler çıkartsa da resmen olmasa bile zımni bir destek verdiler SİSİ cuntasına. Erdoğan’ın ağzı Mısır’da çok yandı, fakat hiçbir ders çıkartmadan, planın diğer kollarına yüklenmeye devam etti. Emevi Camisi’nde namaz kılma hasebine “Eset git” teranesini tekrarladı. AB’yi, ABD’yi Suriye muhalefetini denetlediği konusunda ikna eti. Onlarla birlikte “Suriye dostları” komisyonları kurdu, sözüm ona Suriye muhalif güçleri olarak lanse etmiş olduğu şeriatçı cihat örgütlerinin kadrolarını “eğit-donat” organizasyonu ile eğitip, silahlandırıp, savaşa göndererek Suriye iç savaşını sonuna kadar körükledi.
Suriye yönetimi, müttefikleri ile birlikte Erdoğan’ın desteklediği ve onlara dayanarak “Eset’in birkaç haftası kaldı” diyerek attığı palavralara rağmen Erdoğan’ın “eğitip donattığı” cihatçı şeriatçıları imha ederek Halep’ten attı. Bu hamleden sonra Erdoğan’ın Suriye planı da suya düştü. Irak’ın iç sorunlarından dolayı, sistem dışına düşmüş olan Irak’ın Sünni lideri El Haşimi’yi arkasına alarak Irak ve Sünni dünyasında yer edinmeye çalıştı. Her şey ters tepti. Musul Sünniliği IŞİD’i üretti. Bütün dünyayı karşısına aldı. Dünyanın süper güçleri ve küresel aktörleri IŞİD’in karşısında ortak ittifaklar kurarak IŞİD’i bölgenin ve dünyanın siyasi haritasından silme kararı üzerinde anlaştılar. Belli bir süreden beri söz konusu kararlarını hayata geçirmeye çalışıyorlar. IŞİD henüz bitmedi ama yolun sonuna doğru yaklaşılıyor. İŞD’in bitmesi demek, aynı zamanda İslam dünyasının saray mezhebi olan Sünni mezhebinin İslam dini üzerindeki saltanatının da sona ermesi demek olacaktır. Bu bağlamda Erdoğan’ın liderliğine oynayıp Şiilik karşısında bir hilal oluşturmaya çalıştığı Sünnilik, Şiilik karşısındaki bütün mevzilerini kaybetmiş olacak.
Bilvesile, giderek Şiilik galebe çalarak bölgenin İslam egemen mezhebi olma pozisyonuna gelecek. Böylece Erdoğan’ın kendisi için planlamış olduğu, bölgeye ve İslam dünyasına yönelik stratejisi tümü ile boşa çıkmış oldu. Aslında söz konusu strateji Erdoğan’ın değil, ABD ve CIA’nın “ılımlı İslam” kuramının bir olgusu olarak şekillendirmiş olduğu BOP planının Erdoğan’a yönelik bir stratejisi idi. ABD bu stratejileri gereği Erdoğan’ı BOP eş başkanı yaptı. ABD’nin BOP planına göre: Erdoğan BOP eş başkanı olarak hem bölgedeki Sünni İslam lideri hem de bölgenin Meliki olacaktı. ABD’nin Irak’ı işgalinden, Arap İslam dünyasında “Arap baharı” adı altında isyanları başlatıp, Mısır’da desteklemiş oldukları Muhammed Mursi’nin iktidar olması, hemen akabinde “şeriat anayasası” çıkartması, İsrail’i tehdit etmesinden ve SİSİ’nin cunta yapmasından sonra ABD’nin İslam “yeşil sermayesini” denetleme ve entegre etme ideolojisinin kuramı olan “ılımlı İslam” projesinin yanlışlığı ortaya çıktı ve BOP planı çöktü. BOP planı çökmesine, ABD BOP planından vazgeçmesine rağmen Erdoğan kendini BOP eş başkanı olarak görmeye ve planı hayata geçirmek için var gücü ile çalışmaya devam etti. Yukarıda özetlemeye çalıştığım nedenlerle Erdoğan’ın stratejik gemisi de topyekün dokuları ile karaya oturdu.
Erdoğan’ın Türkiye’yi AB ve ABD’den kopartma: “Dindar gençlik ve dindar toplum yetiştirerek” Türkiye’yi Ortadoğu’nun bir İslam ülkesi konumuna sokup, Melikliğini ilan edip, dünya siyasi arenası bakımından da AVRASYA ve Şanghay üyesi yaparak, yeni bir dünya yaratıp, Türkiye’nin de oradaki yerini ayarlama stratejisini gerçekleştiremedi. Söz konusu strateji: Tarihsel, toplumsal, siyasal, ekonomi-politik yapılanma bakımından çok ama çok geç kalmış bir strateji idi. “Yeni Osmanlıcılığın” dış politikası olan “derinlikli strateji” aslında BOP planı oluşturulurken, onun paralelinde Türkiye’de başlatılmış olan bir politika idi. Bu teori ve kuramlar oluşturulurken ne AB ve ne de ABD’nin hiçbir itirazı olmamıştı. Ancak BOP planı ve onun kuramı olan “ılımlı İslam” teorisi ve politikası iflas ettikten sonra da Erdoğan’ın ısrarla bu planı hayata geçirmeye devam etmesi, özellikle de AB ve ABD’nin planında olmayan, Erdoğan’ın devreye sokmuş olduğu AVRASYA ve Şanghay planının su yüzüne çıkması sonucu AB ve ABD Erdoğan’a karşı durdu.
Şu durumda ABD ve AB’ nin gelmiş olduğu nokta Erdoğan Türkiye’si ile bodoslamadan bir çatışma konuma düşmeden Erdoğan ve projesini ortadan kaldırmasa bile etkisiz hale getirme noktasıdır. Erdoğan’ın bütün çabalarına rağmen Türkiye çoğunluk olarak AB iklim ve atmosferinin dışına çıkartılıp Ortadoğu İslam ülkesi konumuna getirilemediği gibi İslam ülkesi iklim ve atmosferine de sokulamadı. Nasıl ki altmışlı yıllarda Türkiye gençliği Avrupa’nın 68 kuşağı denen gençlik hareketinden etkilenip, Avrupa gençliği “özgür sevişme” için sokaklara çıkıp, kaldırım taşlarını sökerek polise atarken, bizim gençlik zora dayalı devrim ve silahlı mücadele sürecini başlatmışsa: Bugün de AB ve ABD’de kadın hareketi; insan hakları, demokrasi, özgürlük mücadelesinde öncü konuma gelmişse Türkiye’de de HAYIR kampanyası ile öncü konuma gelecektir. Henüz HAYIR kampanyası başlamışken bile Türkiye’nin Ortadoğu’nun İslam iklim ve atmosferine değil, ABD ve AB kadın hareketinin iklim ve atmosferine girdiği net olarak görülmektedir.
Tabi ki sözünü etmiş olduğum AB ve ABD kadın hareketi iklimi ve atmosferi sadece bir üst yapı faktörü olarak görülüp, algılanmamalıdır. Söz konusu atmosfer ekonomi-politiğin üst kültür, bilinç, davranış ve eylem biçimine yansımasıdır. Türkiye hala global kapitalist dünyanın bir liberal pazarı, onun sistem içi öğesi, ekonomi-politiği de merkezi dünya oligarşisi tarafından yönlendirilen bir ekonomi-politika ile yönetiliyor. Türkiye’nin bir takım suni niyet ve palyatif çabalarla global dünya sisteminden kopartılması, başka bir ekonomi-politik sisteme angaje edilmesi söz konusu bile olamaz. Türkiye ekonomisi pazar ilişkisi ve pazar payı itibarı ile dünya oligarşisi konumunda olan: Dünya Bankası, IMF, Dünya Ticaret Örgütü tarafından yönetilip yönlendirilirken, dünya çapındaki tahdit algısı, öncelikli düşman sıralaması, savaş stratejisi, silah ve mühimmatı da NATO tarafından dizayn ediliyor. Böylesi bir ülkeyi: Saddam’ın Irak’ı, Esatların Suriye’si, Kaddafi’nin Libya’sı gibi, ekonomileri ve ülkeleri bağımsız olan ülkeler kategorisine sokmak ne akıl kârı, ne de olacak bir şeydir. Türkiye global sistemim bir unsuru olduğu gibi toplumsal yaşam itibarı ile de Avrupa toplumu ile çok önemli bir ortak yaşam düzeyi tutturmuştur.
Avrupa yaşam tarzı milyonlarca Türkiye insanını etkiliyor, Avrupa yasaları ile yönetiliyor. Evet, içlerinde insanları tırlarla ezecek kadar acımasız IŞİD militanı câni de çıkıyor. Ama kitlesel bazda radikal İslam ideolojisini egemen kılma söz konusu olamaz. Olguya nereden ve hangi pencereden bakılırsa bakılsın, Erdoğan hangi kurnazlık yöntemlerini uygularsa uygulasın: Türkiye ekonomi-politik, sosyal ilkim ve atmosfer olarak Avrupa’dan kopup, Ortadoğu’nun bir İslam iklim ve atmosferine giremez. Ya da sokulamaz. Avrupa ekonomi- politiği ve kültürel iklim ve atmosferine bağlı kalmaya devam edecektir. ABD’de kadın cinsinin öncülüğündeki mücadele Trump’ı köşeye sıkıştırırken, Türkiye’de de kadının öncülüğündeki HAYIR kampanyası Erdoğan’ın bütün strateji ve taktiklerini yok edecektir.
Teslim TÖRE-Teletex News24
Average Rating