

“HAYIR” BUGÜNDEN GELECEĞİ ÖRÜYOR ! / Teslim Töre
Diktatörler genel olarak kendi sonlarını kendileri hazırlarlar. Savaş çıkartarak, katliam yaparak, çeşitli cinayetler işleyerek, komşu ülkelere savaş açarak, bazen de akıl almaz şeyler yaparak kendi sonlarını kendileri getirirler. Aslında eşyanın tabiatı gereği her olgu zıtların birliği gereği kendi karşıtını da doğal olarak kendi içinde taşır. Yaşamla ölümün iç içe olduğu gibi. Ancak bazı kendine has davranışlar ölümü yaşama dayatır. Ölümle yaşam normal hayatta birbiri ile diyalektik bir denklik kurabilirken, anormal bazı davranışlar diyalektiğin denkleme kuralını bozarlar. Dolayısı ile ölüm faktörü ile yaşam faktörü yer değiştirebilirler. Tabi ki ölümün şekli şemali de değişebilir. Normal ölüm anormal bir biçime dönüşebilir. Toplumların, kendi tarihlerinin hem yazarı hem de oyuncusu oldukları gibi bireyler de kendi tarihlerinin yazarı ve oyuncusu olurlar. Her birey: “Kendim ettim kendim buldum” dizesinde olduğu gibi, ettiğini şöyle ya da böyle bulur.
“Kendim ettim kendim buldum” aforizması bir dizeye yansımış olsa da aslında bu bir doğa kanunudur. “Kazdığı kuyuya kendisi düştü” diye bir teşbih de vardır. Bu türden teşbih ve aforizmalar doğada zaten vardır da insanlar onların mucidi olmuşlardır. İnsanlar genel olarak iyi edenin iyiyi, kötü edenin de kötüyü bulduğuna tanıklık ederek bu aforizmayı bulmuşlardır. Kötülük yapan bir kötülükçünün iyi ile karşılaştığı pek görülmemiştir. Her zaman olmasa da iyinin kötü ile karşılaştığı da olmuştur. Diyojen gibi hiçbir kötülüğe bulaşmamış filozofların Büyük İskender gibi zorba krallarla karşılaşıp, gölgesinde kalıp, İskender’in: “benden nasıl bir ihsan istersin?” sorusu karşısında “gölge etme başka ihsan istemem” dediği gibi, mazlum insanların zalimin ve zorbanın zulmüne uğraması da söz konusu olabilir. Bu örnekte de görüldüğü üzere: Diyojen gibi hiçbir kötülüğe bulaşmamış insan gibi insanların bazı durumlarda gölge yaparak “ihsan diletme” ukalalığı yapan zorbalarla karşılaşması her zaman mümkündür. Erdoğan’ın kocaman bir ülkeye ve ülkenin hiç olmazsa toplumunun yarısına gölge yapıp, topluma nasıl ihsanlarda bulunduğunu, nasıl bir ‘ihsankâr’ olduğunu sandığı gibi. Buraya kadar yazdıklarımda da görüldüğü gibi: Doğadan, diyalektik yasadan vb. söz ederek konuyu önümüzdeki Evet-Hayır referandumuna getirmeye çalışıyorum.
Erdoğan “milletime ihsanda bulunacağım” diye toplumun bir diğer yarısına referandum kuyusunu kazdı. Aslında toplumun yarısına değil sadece saltanatı ve çirkin çıkarları için toplumun tümüne kazdığı referandum kuyusuna kendisi düştü. Erdoğan başlatmış olduğu referandum süreci ile diktatörlüğünün geleceğini bizzat kendi eliyle riske soktu. Referandumun sonucu “Evet” de çıksa “Hayır” da, sonuç itibarı ile Erdoğan saltanatı için bir tehdit oluşacaktır. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiçbir zaman bir iktidar karşısında: Sol, sosyalist, sosyal şoven, Kürt, Alevi, milliyetçi, iktidarın (AKP-MHP) yandaşlarının çok önemli bir kesimi yan yana gelmemiş, gelememişti. Başka ülkeleri araştırmadım, ama Hitler’e karşı bile Alman muhalefeti böylesine bir birlik içine girememişlerdi. Yani normal durumda değil, Hitler faşizmi gibi faşist bir diktatörlük karşısında bile Almanya gibi modern bir ülkenin muhalefeti böyle bir birlik sağlayamamıştı.
Erdoğan’ın 15 yıldır Türkiye’de toplumsal bir çürütme yöntemi uyguladığına kuşku yoktur. Toplumsal çürütmeyi sağlamak için İslam dinini, Sünni mezhebini amansız ve acımasızca kullandı. Erdoğan’ın İslam dini ve Sünni mezhebini kendi siyasi çıkarı için böylesine pervasızca kullanması bir çok samimi mütedeyyini bile rahatsız etti. Erdoğan: Türkiye’de bir toplumsal çürüme yaratmak ve derinleştirmek için Makyavel’den daha Makyavelce yöntemler kullanmasına rağmen, görüldüğü kadarı ile amacına varamamıştır.
Referandumun henüz eşiğinde iken bile, bazı kamuoyu yoklamalarında görüldüğü kadarıyla Erdoğan’ın bütün gayreti ile yaratmaya çalıştığı toplumsal çürüme çok yüzeysel kalmıştır. Erdoğan’ın bugüne kadar bütün gücü ile uyguladığı; toplumu din ve milliyet temelinde bölme, birbirine düşman etme, öteleme, özlemini çekmiş olduğu bir iç savaş ortamı yaratma politikası bu referandumla tamamen iflas edecektir. Erdoğan hükümet ve devletinin bir ağızdan: PKK, HDP, Fethullah Hayır diyor, Hayır diyenlerin de tümü onlar gibi “teröristtir” diye tekrarlamalarına rağmen referandum sürecini hiç ama hiç etkilemedi. “Hayır” diyenlerin hepsi: PKK, HDP, Fethullah gibi “teröristtir” propagandası, bazı valilerin, kaymakamların, hakimlerin, başsavcıların tekrarlaması bir devlet politikasına dönüştürüldü.
Bir zamanlar gerçek sol ve sosyalistler hariç toplumun geriye kalanının ortak paydası olan T. Cumhuriyeti devleti artık öyle bir fonksiyon taşımıyor. Erdoğan izlemiş olduğu politika ile devleti sağın ve CHP’nin ortak paydası olmaktan çıkarttı. Erdoğan’ın hükümetinin, devletinin bütün zorlamalarına rağmen toplumsal ayrışma milliyetçi, dinci, sağ ve sol zeminde değil, toplumsal ayrışma toplumun çürümüş, ‘kıllaşmış’ kesimi ile diri ve toplumsal geleceği bugünden ören ya da inşa eden kesimler arasında oldu. Erdoğan 15 yıldır uygulamış olduğu dış ve iç politikalarla en başta devleti siyasal çıkarına alet ederek, çıkarı doğrultusunda kullanarak İslam dini ve Sünni mezhebini, bir gün; “ayağımın altına aldım”, bir başka gün “tek millet” diyerek kullandığı sahte milliyetçiliği çürüttü. T. Cumhuriyeti devletinin kuruluş harcı yapılmış olan milliyetçilik ve İslam Sünni mezhebi, bir başka söylemle “Türk-İslam sentezi” olduğu için devlet, sosyalistlerin dışında kalan toplum kesiminin ortak paydası idi. Bu yapısı nedeniyle toplumsal ilerleme, demokratikleşme ve devrim mücadelesinin önündeki en büyük engel devletti.
Devleti aşmadan demokratikleşme, demokrasiyi toplumsallaştırma, toplumsal ilerlemeyi dokularına denk bir şekilde ilerletme, devrim mücadelesini rayına oturtma olanağı yoktu. Devlet, toplumun ortak paydası olduğu için devleti aşabilmek için toplumu aşmak gerekiyordu. Türkiye devrim mücadelesi, özellikle de 70’li yıllarda çok önemli boyutlara tırmandı. Örneğin 1971’de silahlı mücadelenin THKO öncülüğünde başladığı yıllarda Süleyman Demirel hükümeti istifa ederek devre dışı kaldı. Deniz Gezmiş yoldaş yakalandığında dönemin İçişleri Bakanı: “Siz nesiniz” gibisinden küçümseyici bir söz sarf edince Deniz; “öyleyse neden istifa ettiniz” diye sormuştu. Söz konusu bakan: ”bunu götürün” demekten başka yanıt verememişti. Devrim harekâtı siyasal arenayı sarsınca Hükümet dayanamayıp istifa etmişti. Hükümet aşılmıştı fakat devleti ortak payda olarak gören toplum aşılamamıştı. O nedenle hükümet gitti, fakat toplum adına muhtıra vermiş olan ordu iktidar oldu.
Erdoğan, toplumun ortak paydası olan devlet yapısını bozup, devleti toplumun ortak paydası olmaktan çıkartıp, Erdoğan devleti yaptı. Dolayısı ile devletin üzerine oturmuş olduğu İslamcı ve Milliyetçi yani “Türk-İslam sentezi” de çürümüş ve tarihin çöplüğüne girmiş oldu. Buna karşın referandumun seçeneklerinden birisi olan HAYIR: milliyetçi, gerçek dindar, sol, sosyalist, devrimci demokrat, Kürt, Alevi, Ezidi, Süryani, Ermeni vb. gibi ne kadar AKP ve Erdoğan’ın başkanlık muhalifi varsa hepsini birleştirdi. Kendiliğinden oluşmuş, ismi resmen konmamış olan “HAYIR” platformu ya da cephesi hemen referandumdan sonra Erdoğan’ın diktatörlüğüne son verip, yerine geçecek değil. Ama Erdoğan sonrasını: “HAYIR”da hayır var edası ile geleceği bu günden örmeye başlamış olduğuna kuşku yoktur. Erdoğan: Suriye, Rusya, Irak, AB, ABD, Kürt sorunu, ekonomik büyüme, sanayi harekâtının yaratmış olduğu para bolluğu gibi bütün argümanlarını kaybetti. T. Cumhuriyeti devletini oluşturup, bir arada tutan yukarıda belirtmiş olduğum harçlarını da bizzat kendisi imha etti. O nedenle referandumda: “Evet” propagandasına malzeme yapmaya çalıştığı milliyetçilik ve din, mezhep malzemeleri hiçbir işe yaramıyor. Erdoğan’ın ilga etmiş olduğu devletin kuruluş temel taş ya da saç ayakları artık yerli yerinde durmuyor.
Kurmuş olduğu “Türk tipi” diktatörlüğe ise henüz yeni ve toplum tarafından benimsenip, sahiplenilmiş temel taşlar ya da sac ayakları oluşturabilmiş değil. “G.t kılı” olmuş yandaşların ise herhangi bir devlet temeli ya da sac ayağı olma ve kendini topluma benimsetme gibi bir durum söz konusu bile değil ve olamaz. Benzetmek yerindeyse: Erdoğan bir ocağı söndürüp, külünü savurdu, fakat umutsuzca ocak yanıyormuş gibi önüne oturmuş ısınmaya çalışıyor. Erdoğan’ın eseri olan bu referandum Evet’le de, Hayır’la da sonuçlansa HAYIR’ın etrafında toplamış olan muhalefetin toplamı ile: Erdoğan’a ocak söndü, ateş yoktur, başının çaresine bak diyecek bir referandum olacaktır. Türkiye tarihinde böylesi herkesin kendisi için HAYIR dediği, herkesin kendine göre bir Hayır’ının olduğu ve farklı nedenlerle dedikleri HAYIR’ın etrafında kalıcı olarak tutunmaya devam ederek bugünden geleceği birlikte örmelerini sağlayan bir fırsat hiçbir zaman olmamıştı. Türkiye tarihinde böylesi bir fırsat şimdi doğdu. Bunun mutlaka değerlendirilmesi gerekiyor.
Teslim TÖRE-Teletex News24
Average Rating