
REFERANDUMDA HAYIR OYU VERMEYEN ALEVİ ‘DÜŞKÜN’ SAYILMALI !/ Teslim Töre
16 Nisan 2017’de Türkiye’de Evet-Hayır referandumu yapılacak. Ancak bu referandum bugüne kadar yapılmış olan referandumlardan herhangi birisi gibi bir referandum değil. Gerçi Başbakan: “Evet de çıksa Türkiye bölünmez, Hayır da çıksa Türkiye bölünmez. Evet de çıksa, Hayır da çıksa biz yolumuza devam ederiz” diyor. Böyle diyerek: “Hayır çıkarsa iç savaşa hazırlanın” diyen, yanındaki uzun namlulu silahla resim çektirip yayınlayan AKP kadrolarına taktik veriyor. Kadroya taktik verip, yandaşı yatıştırmaya ve referandumu sıradanlaştırmaya çalışsa da referandumda HAYIR’ın çok çıkması Türkiye’nin kaderini etkileyecektir. Tabi HAYIR oyları fazla çıkınca hemen iktidar değişecek, yerine başka bir iktidar gelecek değil. Sandıkta Evet de çok çıksa, Hayır da, ne Türkiye bölünecek, ne de bazı zibidilerin kuru sıkı tehditlerinde olduğu gibi “iç savaş“ çıkacaktır.
Erdoğan; pirinç, kömür, savaş, hapis gibi “havuç-kırbaç” yöntemi ile AKP tabanını korkaklar sürüsüne dönüştürmüş durumda. Yandaş takımında insan gibi insan az kaldı. Kimisini g.tünün kılı, kimisini ödlek, kimisini kemik yalayıcı, çıkarcı, kimisini de saldırgan troller konumuna getirerek, bunlarla da geriye kalan insanları sindirmeye çalışarak bir korku imparatorluğu yarattı. Korku imparatorluğunun korkakları silah gösterip, “Hayır çıkarsa iç savaşa hazır olun” diyerek referandum öncesinde bir korku ikilimi yaratarak “Evet’leri” baskın kılmaya çalışıyorlar. Bütün bu çirkinliklere rağmen, yapılan bazı kamuoyu yoklamalarından AKP tabanından epeyce HAYIR çıkacağı belirlemeleri yapılıyor. Böylesi belirlemeler AKP’nin arpalığından arpalanan bazı kesimleri korkuya sevkediyor. “İç savaş” gibi sözcüklerle etrafa korku saçarak, korkaklar sürüsüne döndürmüş oldukları yandaşları korkutarak etkilemeye çalışıyorlar. Başbakan da “böyle bir şey” olmaz diyerek yandaş nezdinde “iyi polis-kötü polisi” oynuyorlar. Bu maskaralıklarla maskaralaştırdıkları devletle birlikte toplumu da maskaralaştırmaya çalışıyorlar. Başka bir söylemle: “Kendileri çalıp kendileri oynuyorlar”, ama toplumu da oyuncağa çeviriyorlar. “Hayır çıkarsa iç savaşa hazırlanın” diyen kişi herhangi bir yandaş değil, ne dediğini bilerek söyleyen ödlek bir il başkan yardımcısı. Toplumla bile bile oynuyor. Onlar hangi oyunu nasıl oynarlarsa oynasınlar: HAYIR oylarının fazla çıkması halinde Erdoğan hemen gitmeyecektir, ama köşkü de, sarayı da sallanacaktır.
HAYIR oylarının fazla çıkması durumunda Erdoğan: Madem öyle işte böyle diyerek saltanatına devam edecek. Zaten sandıktan Evet çok çıksa da Erdoğan’ın yetkilerine yenileri eklenmeyecek, sadece Erdoğan’ın yaratmış olduğu mevcut fiili durum yasalaşmış olacaktır. Ama sorun, yetkilerinin azalıp çoğalması değil, HAYIR oyları çok çıkarsa, birincisi; on beş yıldır “havuç-kırbaç” yöntemi ile oluşturmuş olduğu korku imparatorluğu çökecektir, ikincisi; bütün prestiji sarsılacak, karizması çizilmiş olacaktır, üçüncüsü; bilinçli bir şekilde yaratılmış olan, “konuşması ile insanları büyüleme” büyücülük efsanesi yok olacaktır, dördüncüsü ve de en önemlisi; oyun kurucusu ve karşı oyunları bozan bir “dâhi” olarak topluma lanse edilmiş olan, fakat hayatın gerçekliği karşısında şimdiye kadar; Rusya konusunda, Irak Başika, Suriye “Eset git, Emevi Camisi namazı”, El BAB, AB, ABD vb. gibi konularda oyuncu değil oyuncak olduğu gerçeğinin geniş yığınlar tarafından anlaşılması… Bütün bunlarla beraber Erdoğan’ın bu pervasız ve fütursuz gidişle ülkeyi bir felakete doğru sürüklemesine DUR denmesi olacaktır.
Ayrıca yukarıda bir kısmını sıraladığım konuların ayyuka çıkarılması nedeniyle bu Evet-Hayır referandumu toplumsal bir test niteliği de taşıyacaktır. Başka ve daha doğru bir söylemle söz konusu referandum: Türkiye’de sürüleştirilmişlerin mi yoksa sürüleşmeyi kabul etmeyenlerin mi çoğunlukta olduğunun belirlenmesini sağlayacaktır. Bu referandumla bundan öncekilerden farklı olarak “kıllaşmış” yaratıkların mı, insan gibi insanların mı ülkenin geleceğinde söz sahibi olması belirlenecek. Türkiye’nin toplumsal temel sorunu: Erdoğan değil, toplumsal çürümüşlüğün boyutudur. Erdoğan bir kişi, “bugün var yarın yok” dendiği gibi… Ama toplumsal çürümüşlük çok korkunç boyuta çıkartılmışsa tamiri zor ve onlarca yıl düzeltilemeyecek bir yıkımdır. Erdoğan’ın; inanç, para, gıda maddeleri, yalan dolan gibi bütün kurnazlık yöntemlerini kullanarak oluşturmuş olduğu kendine has “havuç-kırbaç” yöntemi ile toplumda korkunç bir çürüme yarattığı kesin. Yalan, dolanla işini çevirme, çıkar için her şeyi mübah görme, kurnazlığı bir utanç değil meziyet olarak görme, aldatmayı huy edinme, kadınlara, çocuklara tecavüzü “badelenme” olarak niteleyerek sapıklığı normal davranış olarak gösterme vb. gibi insanlık dışı uygulamalar giderek toplumsal bir karaktere bürünerek toplumsallaşıyor. Yapılan kamuoyu araştırmalarında: Dolandırıcılık, tecavüz, çocuk istismarları, yalan, çalma çırpma eskiye oranla bazıları on kat, bazılarının ise daha fazla artış gösterdiği tespit edilmiş durumda.
Bütün bunlar giderek toplumun toplumsal tüzel kişiliğinin Erdoğan’ın “sıfırla oğlum”, ayakkabı kutusu, yatak odası para sayma makinaları tüzel kişiliği paralelinde toplumda hızlı bir benzeşme süreci yaşadığına işaret ediyor. Söz konusu toplumsal çürüme Erdoğan’dan kat kat daha tehlikeli bir olaydır. Ama toplumsal çürümenin boyutunun ne olduğu belli değil. Söz konusu referandumda HAYIR fazla çıkarsa hem Erdoğan’ın bu gidişine DUR denir, hem de toplumun çürümüşlük düzeyi net olarak anlaşılmış olur. Referandum olgusuna nereden ve nasıl bakılırsa bakılsın, her hal ve şartta, ülkenin mevcut hali, geleceği, toplumsal dirilik ve çürümüşlüğü, toplumun doku ve dengelerindeki kaymaların belirlenmesi bakımından çok önemli bir kilometre taşı işlevi görecektir. Dolayısı ile oyunu Evet ve Hayır olarak kullanan her birey için de bir turnusol işlevi görecektir. Oy kullanan bireyin oyunun rengi, kişinin Erdoğan’ın çürütmüş olduğu toplum kesiminden mi yoksa Erdoğan’ın çürütemediği diri ve sağlıklı kalmış toplum kesiminden mi olduğunun göstergesi olacaktır. Eşyanın tabiatı gereği, Evet diyenler toplumsal çürümenin boyutunu, HAYIR diyenler ise toplumsal diriliğin düzeyini göstereceklerdir.
Ayrıca sandıktan çıkacak olan Evet-Hayır oylarının miktarı ve geçmişle yapılacak mukayese ile Erdoğan’ın toplumda yaratmış olduğu çürümenin derinleşerek devam mı ettiği yoksa durduğu ya da gerilediğini de gösteren bir veri işlevi görecektir. Görüldüğü gibi söz konusu referandum herhangi bir referandum değil, kelimenin gerçek anlamı ile toplumsal bir mihenk taşı, bir turnusol işlevi görecek nitelikte bir olgudur. Böylesine mihenk taşı işlevi görecek bir referandumda Alevilerin, çürümenin yanında durması, orada durarak her türlü ahlaksızlığa, etik değerlerden yoksunluğa Evet demesi düşünülemez ya da düşünülmemelidir. Tabi ki Aleviler de milyonlarla ifade edilen bir topluluk… İçinde çürümüş, kişiliğini kaybetmiş, Aleviliğin vicdan, etiksel değer, hak, hukuk, adalet prensiplerinin dışına çıkmış birey ya da bireyler olacaktır. Zaten üzerinde durduğum konu da bu değil. Alevilerin belirleyici kitlesidir. Alevi kitlesinde çürüme oranı derin bir boyut kazanırsa Türkiye için korkunç bir felaket olur. Çünkü Aleviliğin en yüksek değeri: Hacı Bektaşı Veli’nin “benim Kâbem insandır” dediği insandır, insâni değerlerdir.
Tabi ki Alevilik aynı zamanda bir inançtır. Her inanç gibi Alevilik inancı da saygındır. Ama Alevilik aynı zamanda da bir felsefe, organize olma, örgütlenme bakımından bir yasama, yürütme, yargı ve hak adalet sistemini, etik değerler toplamını da ifade eder. Alevilerin bu yapısal gerçekliğinin herkes tarafından bilinip bilinmemesi önemli değil. Önemli değil çünkü Alevilerin bu nitel yapısı tarihsel ve toplumsal bir gerçekliktir. Bu gerçekler bir toplumun çoğunluğu tarafından bilinse de bilinmese de diri olan ve diri kalan bir toplumun çok önemli toplumsal doku ve dayanakları işlevini görürler. Erdoğan ve şürekâsı Alevilerin bu gerçek niteliğini bildikleri, Alevileri diledikleri gibi çürüme bataklığına sürükleyemedikleri için hedef tahtasına koyarak, yok etmeye çalıştılar. ”Cemevi cümbüş evi”, diyerek Alevilerin ibadethanesini aşağılama: “Müslümansanız Müslümanların ibadet yeri Camidir, oraya gidin” diyerek Alevileri İslam dışı göstererek dışlama, ötekileştirme yoluna gittiler. Erdoğan ve şürekâsının Alevileri Müslüman olarak görüp görmemelerinin hiçbir önemi yoktur. Ama Alevilerin yukarıda belirtmiş olduğun çürümeye karşı efsunlu tüzel kişiliği: Toplumun Müslüman olan ve olmayan tüm kesimleri için çok önemli bir kazanımdır.
Aleviler Osmanlı tarihi boyunca baskı, zulüm ve katliamlar yaşadılar. Ama Erdoğan kadar “çalıştay” vb. gibi kurnazlık yöntemleri ile Aleviliği; ibadeti, ibadet yeri, kültürü, felsefesi ile soykırıma uğratmaya çalışan olmadı. Erdoğan Kürtler kadar Alevilere de düşman bir kişiliktir. Bu referandumda yukarıda belirtmiş olduğum gibi Erdoğan’ın geleceği belirlenecektir. Evet, onun geleceğini garanti edecek; HAYIR ise sonunu hazırlayacaktır. Bu nedenle Evet diyen Aleviler düşkün sayılmalıdır.
Teslim TÖRE- Teletex News24
Average Rating