

İKİ SÜPER GÜCÜN APO’NUN ÜRÜNÜ ROJAVA ÜZERİNE REKABETİ, ERDOĞAN’IN SEFALETİ /Teslim TÖRE
İnsanlığın toplumsal ilerleme sürecinin dokuları, dengeleri, dinamikleri sınıf, ulus ve sosyal zeminleri vardır. Bu saikler olmadan ya da oluşmadan toplumsal ilerleme süreci lokomotifi ve vagonları ile yola dizilemez. Toplumsal ilerleme sürecini iyi takip eden politikacılar, devletler, ülkeler, toplumlar ilerlemenin doku ve dengelerini doğru zamanda ve zeminde yakalayarak sürecin lokomotifi, yakalayamayanlar ise katarın peşinden sürüklenen vagonu olurlar. İlkel toplumdan günümüz globalizmine kadar toplumsal ilerleme süreci böylesi doku, denge dinamizmi ve lokomotif katar ilişkisi ile gelmiştir. Örneğin feodalizmin ana rahminde oluşan, olgunlaşan burjuva devriminin doku ve dengelerini gören, yakalayan ülkeler ve liderler devrimin lokomotifi işlevini üstlenmiş ve hala liderliklerini devam ettiriyorlar. İşçi sınıfının öncülüğü zemininde gelişmiş, başka bir toplumsal ilerleme sürecinin lokomotifi Ekim Devrimi oldu. Ama lokomotiflik işlevini devam ettiremediği için yarı yolda kaldı ve makas değiştirerek kapitalist dünyaya geçti. Makas değiştirerek Sosyalizmden Kapitalist dünyaya geçen Rusya, kapitalist dünyanın da süper güçlerinden birisi konumuna geldi.
Dünya liderliğini henüz ABD ile paylaşma düzlemine gelememiş olsa da bölgemiz Ortadoğu’da ABD ile müthiş bir liderlik yarışı içinde. Bölge liderliği için her iki süper güç de: Bölgenin yeni yetme, genç, dinamik, kahramanlığını dosta düşmana göstermiş, kısa sürede APO’nun düşünce, görüş ve kuramına sahip çıkıp, doğru bir şekilde uygulayarak kendine ve bölgeye yönelik politika, perspektif, kuram ve program sahibi olduğunu ispatlayarak bölgenin önemli bir aktörü ve liderlik vasfına sahip olduğunu somutlamış Kürt dinamizmine oynuyorlar. Rojava devrimi APO’nun kuramının ve Kürt dinamizminin bir sentezi olarak doğdu. Kısa sürede KSF’ye büyüdü, bölge halklarının umudu haline geldi. Suriye’nin kuzeyinin Arap, Kürt, Türkmen, Süryani, Ermeni, Ezidi vb. gibi başka başka uluslardan olan ne kadar halkı varsa demokratik ulus, demokratik devlet ve federasyon temelinde ortak vatan, ortak yaşam ve kardeşlik temelinde bir yapılanma yarattılar. Söz konusu yapılanma bölgedeki toplumsal ilerleme sürecinin lokomotifi, lideri konumuna geldi. Bütün bir dünyanın ilgisini çekti. ABD ve Rusya gibi süper güç ve aktörler de bölgedeki liderliklerini kurmak, bölgenin geleceği üzerinde söz ve karar sahibi olabilmek için Kürt dinamizmi üzerinde çeşitli manevralar yapmaya başladılar.
Erdoğan Türkiye’si dış ve iç politikayı metafizik yöntemi ile yapmaya çalıştığı için bölgedeki toplumsal ilerleme süreci ve dinamiklerini göremedi, sürecin tayin edici doku ve dengelerini algılayamadı, buna denk bir politika üretemedi. Erdoğan taşımakta olduğu kocamış kafanın bayatlamış aklı ile Suriye’de doğmuş olan genç, dinç, yüksek yetenek sahibi Kürt dinamizmini “terör, terörizm” olarak niteledi, dünyayı da buna inandırmaya çalıştı. Hani halkımız “güneş balçıkla sıvanmaz” der ya, Erdoğan da Rojava Kürdistan’ında doğmuş olan güneşi “terör” balçığı ile sıvayamadı. “Güneşi balçıkla” sıvayamadığını görüp “zararın neresinden dönersen kârdır” halk aforizmasında olduğu gibi zarardan dönmesini de bilip beceremedi. “Battı balık yan gider” inadı ile yanlışı net bir şekilde açığa çıkmış olmasına rağmen yanlışta ısrar etmeye devam ediyor. Erdoğan Türkiye’si bu metafizik kafa yapısı ile ABD ve Rusya arasında Rojava Kürtleri üzerinde yapmakta oldukları manevralarının bir figüranı, oyuncağı haline geldi. Bazen Rusya, bazen ABD, Erdoğan Türkiye’sini Rojava Kürtlerine karşı kullanarak kendilerini Rojava’ya kabul ettirmeye, bazı politikalarını benimsetmeye çalışıyorlar.
Hem ABD hem de Rusya yapmış oldukları bazı açıklamalarda “Türkiye’yi Kürtlerle yakınlaştırmaya çalışıyoruz” diyorlar. Düşünebiliyor musunuz? Bu fırsat en çok Türkiye’nin elinde vardı. Rojava Kürtleri Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı olan K. Kürdistan Kürtlerinin soydaşı, hısımı akrabası, liderleri Salih Müslim Türkiye eğitimli, Türkiye’yi seven, Türk halkının dostu ve seveni… ABD ve Rusya Türkiye yönetimini böylesi Türkiye vatandaşlarının akrabaları, liderleri Türkiye eğitimli, Türkçeyi ana dili gibi konuşan, Türkiye’yi bilen, tanıyan, seven bir lider ve Rojavalı Kürt halkı ile “yakınlaştırmaya çalışıyorlar”! Erdoğan ve şürekası böylesine somut bir gerçeği görüp kendine gelemiyor, “ya kim kimi, kime yakınlaştırmaya çalışıyor kardeşim” diyemiyor. Kendine gelip yanlıştan dönüp, Kürt ulusundan özür dileyerek: “Haydi gelin geçmişe bir sünger çekelim, biz kardeşiz” deme yeteneği gösteremiyor. Aslında bu kadar uğraşması da gerekmiyor. İmralı’da esir tuttuğu, üzerine akıl almaz tecrit uyguladığı, sadece Kürtlerin değil, bölgenin tüm sorunlarının çözüm anahtarı, hatta sadece bölge değil evrensel boyutlu bir liderlik vasfına ulaşmış APO var. Bütün bu sorunların çözümü için, uygulamış olduğu insanlık dışı tecriti kaldırıp, APO’nun normal mahkumlar gibi yakınları, halkı, örgütü ile sadece insani boyutlu ilişki kurup geliştirmesi bile yeter.
Kimsenin onu özgürleştirmesine, onu affetmesine gereksinimi yoktur. APO’yu APO’dan başkası kurtaramaz. Yeter ki her normal mahkum gibi APO’ya da insani bir tavır takınılsın. Mesajlarını halkına ulaştırabilmesine olanak tanınsın. Gerisini kendisi halleder. Tıpkı 2014-15’te görüldüğü gibi. Ufak bir olanak tanındı, 7 Haziran’da O’nun kuramı, politik tavsiyesi ile K. Kürdistan’da: Belediye başkanlıkları, muhtarlıkları, mahalle ve köy komiteleri, parlamenterleri ile son derece meşru bir öz yönetim oluştu. Parlamentoya halkların 80 milletvekili girdi. Başlatmış olduğu bu süreçle: APO’nun, savaşın Türkiye’de tarihsel ve toplumsal sürecini doldurduğu tespitine itibar edilerek gerilla Kürdistan’ın diğer bölgelerine kaydırılmış olsaydı, sıra APO’nun özgürleşmesine geliyordu. Bazıları: Öyle olsa da devlet saldırırdı, Rojava’ya da saldırmak istedi diyorlar. Kürt Halkını APO kadar tanıyan hiç kimse yoktur. APO gerillanın çekilmesi halinde Kürt Halkının kendi kendini savunacağını biliyordu, o nedenle savaşa ve gerillaya gerek kalmadığı tespitini yaptı. Kürt Halkı APO’nun bu gerçekliğini Erdoğan’ın “Kobane düştü düşecek” diye düşmanlığını dışa vurmasıyla gösterdi.
Ayaklandı, üç gün geçti bastıramadılar, devlet zorda kaldı, K. Kürdistan üç gün halk tarafından yönetildi. Devlet üstesinden gelemedi, APO’dan yardım isteyerek sonlanmasını sağladı. APO gerilla çekildikten sonra devlet saldırıya geçerse Kürt Halkının devletin bastırmaya gücünün yetmeyeceği, ayaklanma yapacağını çok iyi kestiriyor ve biliyordu. Bu bilgeliğine dayanarak gerillanın çekilmesini, savaşa son verilmesini ve bundan gerisinin halka bırakılmasını düşünüyordu. Çok acı yaşandı ama yaşayarak görmüş olduğumuz gibi tarih APO’yu bir kez daha doğruladı. Ama tarihin böylesine büyük acılarla öğretmiş olmasına rağmen kendine “APOCU” diyen bir çok kişi hala APO’yu kavramış, anlamış değil. O nedenle hala “hendek olmasa da devlet saldırırdı” diyorlar. Evet “saldırırdı” fakat yanıtını da halktan alırdı. Halk her zaman ve her koşulda gerilladan daha güçlüdür. APO bunu herkesten iyi biliyor, o nedenle Öz ve Özerk Yönetimi meşru zeminde yarattı, savunmasının da halka bırakılmasını istedi.
APO’nun başlatmış ve devam ettirmekte olduğu bu devrimci demokrasi süreci sadece Kürtlerin değil, Türkiye’nin de, bölgenin de bütün sorunlarını çözmeye aday bir süreçti. Devrimci demokratik niteliğinden dolayı: Erdoğan’ın başkanlık planını bozduğu ve başkan olmasını engellediği için Erdoğan Türkiye’de ve bölgede demokratik devrime doğru gelişmekte olan bu süreci: Kürt Halkına savaş açıp, PKK’yi de “misillemeci” konuma itip, APO’ya tecrit uygulayarak durdurdu. Tabi ki şimdilik. Gelecek; bu devrimci demokrasi devrim sürecinin yeniden açılmasına gebe durumda. Süreç geçici olarak suni yöntemlerle durduruldu fakat henüz sonlanmadı. Kürdistan ve bölgedeki toplumsal ilerleme sürecinin lokomotifi haline gelmiş olan Kürt dinamizmi var olmaya devam ettiği sürece Türkiye ve bölgede demokratik ulus, demokratik devlet ve demokratik federasyona yönelik demokratik devrim süreci devam edecektir. Bu demokratik ulus kuramı ile bütünleşmiş Kürt dinamizmini dünya alem görüyor, küresel süper güçler, üzerinde bölgede egemenlik kurma planları yapıyor, fakat Erdoğan Türkiye’si bir türlü bu gerçekliği göremiyor, hala “terörizm” teranesi öttürüyor. Üstelik de bugüne kadar bu “terörizm” teranesini hiçbir aklı başında devlete kabul ettirememiş olmalarına rağmen tekrarlayıp duruyorlar.
Bu somut olgu tek başına bile Türkiye’yi nasıl bir metafizik akıl ya da akılların, nasıl bir ferasetin yönettiğini göstermeye yetiyor. Erdoğan olduğu yerde kaldığı sürece de bu politika böyle devam edeceğe benziyor. Umarım önümüzdeki referandumda HAYIR oyları fazla çıkar da Türkiye bu garabetten kurtulur.
Teslim TÖRE – MEZOPOTAMİA NEWS
17 Şubat 2017
Average Rating