“HAYIR” DEVRİMCİ DEMOKRAT VE DEVRİME YOL AÇACAK BİR EYLEMDİR !

Read Time:5 Minute, 55 Second

Dünkü yazımı saygıdeğer bir okurum, saygın bir üslup ve nezaketle Kürt Halkını “çocuk, kadın demem” diyen bir Erdoğan zaliminin karşısında “savunmasız bırakma” olacağı şeklinde yorumlamış. Samimi ve saygıdeğer okurum, Öz yönetim ve Özerkliğin savunulmasının silahla değil halkın öz savunması, dayanışması, kollektif yapılanmasını benim önerimmiş gibi algılamış. Önce bu yanılgılı algılamayı düzeltmem gerekiyor. Öz yönetimin halkın öz savunması ile yapılması önerisi benim değil APO’nun manifestosunun bir öngörüsüdür. Ben sadece söz konusu yazıda APO’nun bu öngörüsünü doğru bulduğum için savundum. Bence sadece ben değil en çok da Özgürlük Hareketinin: APO’nun gerillanın K. Kürdistan’dan çekilip, Öz Yönetim yapısının savunulmasının halka bırakılıp bırakılmamasını tartışması gerekir diye düşünüyorum. Bazı üst düzey Özgürlük Hareketi yöneticilerine göre: “Öz savunma bir süreçtir, başladı fakat bitmedi”. Somut olarak bakılınca: Ne zaman, nasıl biteceği belli olmayan bitmemiş bir süreç gibi gözüküyor. Öz Yönetim savunmasının yerinde ise sadece yıkım ve viraneler var.

img_2112

 

Süreç ne zaman nasıl biter, bu viraneler ne zaman devrim mücadelesinin dinamizmi ile eski yapısına kavuşur belli değil. Bana göre APO’nun gerillayı ve silahlı mücadeleyi geride tutup, Öz yönetimin öz savunmasının halk savunma güçlerinin demokratik savunmasına bırakılması önerisi son derece derinlikli, halka güven duyan, halkın kendini savunmasından emin ve esasında direktif olarak görülmesi gereken bir öngörü idi. APO’nun söz konusu yol haritasında teorik düzlemde: Türkiye’de silahlı mücadele tarihsel ve toplumsal sürecini doldurmuştur tespiti bile “çocuk, kadın tanımam” diyen Erdoğan zaliminin karşısında Kürt Halkını “savunmasız bırakmak” değil, tersine, halkı en güvenilir öz gücüne yöneltmektir. APO yumuşak güç politikasının en büyük ustasıdır. Halkın gücünün dünyanın en direngen, dayanıklı, devrimci inadı içinde taşıyan yumuşak gücü olduğunu APO herkesten iyi bilir. İntifada böyleydi, APO onu yaşayarak gördü, Hindistan gibi devasa bir ülke oturma eylemi, açlık grevi gibi yumuşak güç kitlesel eylemlerle kurtuluşa ulaştırıldı. Uzaklara ve tarihe gitmeye gerek yok: Hepimizin yaşayarak da gördüğü: Kobane’ye destek için K. Kürdistan’da yapılmış olan üç günlük serhıldan, cezaevlerinde başlatılmış olan açlık grevi Erdoğan devletini kilitledi. Erdoğan devletinin bastırmaya gücü yetmedi. Her iki eylemi de gidip APO’dan destek alarak sonlandırdılar.

 

Sadece bunlar da değil: İnsanlığın toplumsal ilerleme sürecinde her zaman belirleyici olan toplumsal eylemler olmuştur. Toplumsal eylemler toplumun kendini savunması, toplumsal amacına varabilmesi için tarihin her döneminde toplumun en güçlü savunma ve saldırı silahı olmuştur. Toplumun kendini savunmasının, amacına ulaşmasının tek etkileyici, sorun çözücü aracı olarak silahı ve silahlı mücadeleyi görmek eksik olur. Silahlı mücadele elbette önemlidir, belirli durumlarda da belirleyicidir. Ama her durum ve koşulda geçerli, belirleyici ve sorun çözümleyici değildir. Silahlı mücadelenin APO’nun tespitinde olduğu gibi “tarihsel ve toplumsal sürecini doldurmuş olduğu” ortam ve durumlarda mutlak şekilde toplumun yumuşak fakat en etkili gücü halk ayaklanması, halk savunması ve kitle gücü devreye girer ya da girmesi gerekir. Zaman ve zemini APO’nun kuramsal süzgecinden geçirmeden silahlı mücadeleyi Kürt Halkının tek savunma aracı olarak görmek; sadece tarihsel değil aynı zamanda diyalektik-materyalizm açısından da korkunç bir yanılgı olur.

 

APO’nun yol haritası olan halkın öz yönetimini, özerkliğini devrimci demokrasi, halkın kollektif dayanışmacı, komün gücü ile savunma mücadelesini Kürt Halkının “çocuk, kadın demem” diyen Erdoğan zulmü karşısında savunmasız bırakılması olarak nitelemek sadece demokratik ulus kuramına değil, diyalektik ve tarihsel materyalizme de terstir. Toplumsal devrim ve toplumsal kurtuluş mücadelelerinde toplumun öz savunma ve saldırı gücünü kâle almamak, yer ve zamana göre halk ayaklanması, oturma eylemi, açlık grevi, boykot, kepenk kapatma, grev, iş bırakma, konuşmama, ıslık çalma, ışık yakıp söndürme vb. gibi halkın yumuşak gücünün etkin bir şekilde kullanılmasını sağlamayıp silahlı mücadeleyi, gerillayı halkın tek savunma gücü olarak görüp, onu kullanmak tarihte defalarca görüldüğü gibi zafer değil yenilgiyi getirmiştir. Olguya bu tarihsel materyalizm ışığına bakıldığı zaman APO’nun: Silahlı mücadelenin Türkiye koşullarında tarihsel ve toplumsal sürecini doldurma analizini boşuna yapmadığı daha kolay anlaşılır. Birisi silahlı mücadelenin biraz arka plana, halkın toplumsal hareketlerinin ön plana çekilmesinden söz ederse: Vay sen silahlı mücadeleye karşı mısın, gerillanın yenileceğini mi sanıyorsun, PKK’nin yok olmasını mı istiyorsun gibi hezeyanlarla karşılaşıyor.

 

Bana göre Özgürlük Hareketi sadece Kürt Halkının değil bölge halklarının, bütün devrimci demokratların öz savunma gücüdür. Ama her koşulda, her zaman ve zeminde kullanılmaması, hırpalanıp pörsütülmemesi, gerektiğinde korunup kollanması gereken bir halk gücüdür gerilla. Özellikle T. Cumhuriyeti gibi bir üniter devlet yapısına karşı onlarca yıl verilen silahlı mücadele sonucu, süreci devrimci demokrasiye bırakarak, devrimci demokrasi yöntemi ile oluşturulmuş olan bir öz yönetimin devrimci demokrasi mücadelesi ile korunması, korunamasa da devam eden bir sürece bırakılması en doğru politikadır.

 

Her neyse, Veysel’in: Olan oldu Veysel boşuna yanma dediği gibi diyerek, somut şartların somut tahlilinden hareketle, olması gerekenden değil olandan ve olabilecekten devam edersek: Türkiye ve K. Kürdistan’da toplumsal harekette gözle görülür bir durgunluk yaşanıyor. Toplumsal hareketteki gözle görülür düzlemdeki bu durgunluğun başlıca iki nedeni var. Birisi: Erdoğan devletinin zor ve zorbaca baskı ile yaratmış olduğu korku, diğeri; toplumun önemli bir kesiminde geçici de olsa görülmekte olan yol yorgunluğu ve yorgun olmayan kesimin eylemsiz kalma olgusudur.

 
Beş kişi bir araya gelse; polis, cop, panzer, toma, gaz gibi araçlarla dağıtılarak toplumsal eylemsizlik yaratılıyor. Evet-Hayır referandumu topluma sokaklara inme, evlere kadar gitme, konuşma, belli oranda da dertleşme, birbirini uyarma, yeniden yol yoldaşlığı yaratma, eylem ruhunu canlandırma gibi bir çok fırsat sunacaktır. Meydanlar yeniden canlanacaktır, toplu mitingler, toplu yürüyüşler, ajitasyon, propaganda yapma olanakları doğacak. Mevcut ortamda topluma canlılık katacak her davranış ve eylem devrimci demokrat bir eylemdir. Topluma dinamizm katacak, toplumun doku ve dengelerini yeniden örecek, yeni ittifaklara zemin hazırlayacak, ona dinamizm katacak her tarz ve davranış toplumsal ilerlemenin toplumsal devrime evrilmesinin yolunu açacaktır. Rojava’da görüldüğü gibi savaşlar doğru zaman ve zeminde yapıldığı zaman toplumu dinamize eder, toplumsal ilerlemeyi tetikler, devrimin kapılarını sonuna kadar aralar. Erdoğan’ın “kadın, çocuk demem” diyerek Kürt Halkına karşı başlatmış olduğu savaş Kürt Halkı açısından doğru bir zaman ve zemine isabet etmediği için toplumsal hareketlilikte yükseliş değil, düşüş yarattı. Savaşın yaratmış olduğu bu toplumsal durgunluğun aşılması gerekiyor. Söz konusu durgunluğun aşılabilmesi için yine her zaman ve her toplumsal konuda olduğu gibi doğru bir zaman ve sağlam bir zemine gereksinim var.

 
Olguya nereden ve nasıl bakılırsa bakılsın mevcut durumda en elverişli zemin önümüzdeki referandumun Evet-Hayır seçim zemini; en doğru zaman da 16 Nisan 2017 günüdür. Referandum zemini miting yapmak, doğru zamanda doğru propaganda yöntemini yaratmak, sadece Evet-Hayır’la değil, toplumsal sorunların tümü ile ilgilenmek, doğru dili ve üslubu seçmek, işlenecek toplumsal konuları isabetli olarak belirlemek gibi sorunlara dikkat ederek toplumsal bir uyanma denmese de toplumsal bir hareketlenmeyi yeniden yaratmak gerekiyor. Bu bağlamda HAYIR sadece sözcük bazında değil, toplumsal bazda da çok önemli bir işlev görecektir. Bu işlevi devrimci demokrasi mücadelesine önemli bir ivme katabileceği gibi devrime giden yolun döşenmesine de küçümsenmeyecek katkılar yapacaktır. O nedenle HAYIR demokratik devrimci bir eylem biçimi olduğu gibi toplumsal ilerlemeye devrim yoluna evrilme ve devrime yönelme gibi farklı bir öğe de katacak, bir yön tayini yapacaktır. Toplumlar tarihinde toplumsal ilerlemenin pusulası her zaman kitle hareketleri olmuştur. Bazı durumlarda halka inebilen, halklaşan savaşlar da söz konusu işlevi görebilmişlerdir. Salt askeri boyutlu savaşlar insanlığa hiçbir şey kazandıramamışlardır. Sadece ve sadece zarar vermişlerdir. Tarihe ve topluma hangi pencereden bakarsak bakalım, toplumsal ilerlemenin hangi doku ve dengesi ile hareket edersek edelim, önümüzdeki referandum devrimci demokrasi için tarihi bir fırsat, HAYIR ise devrimci bir eylem ve devrime giden yolu açacak bir fenomendir.

 

 

Teslim TÖRE-Mezopotamia News
18 Şubat 2017

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %

Average Rating

5 Star
0%
4 Star
0%
3 Star
0%
2 Star
0%
1 Star
0%

Yorumunuz için teşekkür ediyoruz en kısa zamanda size cevap verilecektir selamlar .

%d blogcu bunu beğendi: