AVRUPA’DA HAYIR OYLARI ARTARSA ERDOĞAN’IN SONU YAKLAŞIR !

Read Time:6 Minute, 2 Second

Erdoğan’ın diktatörlük hevesi ve diktatörlük yaratma tarzı bugüne kadarki diktatörlerin hevesi ve tarzı ile benzeşmediği gibi kendi sonuna yaklaşması da kendisinden önceki diktatörlerinkine benzemiyor. Hitler, Salazar, Mussolini, Franko gibi diktatörler ülkelerinin bağımsızlığına, ekonomilerinin ulusallığına, toplumlarının eğilim, doku ve dengelerine göre iktidar olmuş ve iktidar üzerinde egemenliklerini kurduktan sonra da ülkenin ekonomi-politiğini tümü ile denetimi altına alarak, son düdüğü çalmış, evli evine köylü köyüne dercesine diktatörlüklerini ilan etmişlerdir. Öyle referandum, seçim, muhalif partiler, demokrasi istasyonuna kadar trene binme, yeri gelince trenden atlama gibi oyuncakların hiçbirisi ile oynamamış, sandıkları korkulu rüyaları haline getirmemişlerdi. Bunun yanında ordu cunta yapar mı, yaptı yapacak gibi korkularla yatıp kalkmamış, bunlarla uyuyup bunlarla uyanmamışlardı. Hitler’in generalleri bir cunta hazırlığı yaparken yakalanmışlardı, fakat devamında ordu son nefesine ve son neferine kadar savaşmıştı. Tabi Erdoğan gibi sivil olan ve seçimle iktidar olup diktatörlüğünü ilan eden Salazar da Portekiz ordusunun “Karanfil devrimi” ile alaşağı edilmiş, tarihin çöplüğüne gömülmüş, Portekiz’e burjuva demokrasisi getirilmişti.

 

img_1706

Erdoğan: Ergenekon, Balyoz, casusluk gibi sözüm ona Fethullah’ın “milli orduya kumpası” olarak fakat esasında ABD’nin kumpası olan, orduyu çaptan düşüren “ordunun kozmik odalarına” kadar girilerek ordunun onurunu, gururunu, haysiyetini beş paralık edip, moral değerlerini oğlunun Dolar ve Avro’larını “sıfırladığı” gibi sıfırlayarak orduyu haysiyet yoksunu yaptı. Devamında 15 Temmuz cuntasını önceden haber alıp denetimli bir şekilde bastırarak eğitimli elemanların tümünü ordudan atarak orduyu güç ve kabiliyetini budayarak, feraset ve manevra kabiliyetinden yoksun, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları yaverleri ve astları tarafından eli kolu bağlanmış, silahlı bir zavallılar sürüne dönüştürdü. Bu konuma getirmiş olduğu ordu ile de Irak’ın Beşika’sını, Suriye’nin Cerablus ve El BAB kasabasını işgal etmeye kalktı. Ama normal bir ordu gücünden yoksun, savaş kabiliyeti sıfır, manevra ve ilerleme gücü zayıf, emir komuta refleksi ölü bir ordu olduğunu dosta düşmana gösterdi. Altı ayı geçkin bir zaman diliminde El BAB’da savaşıyor fakat küçük bir kasabayı IŞİD’den temizleyemedi. SDG güçlerinin EL BAB’ın birkaç kat büyüklüğündeki Membiç’i 73 günde IŞİD’ den temizlediği süre ile karşılaştırılırsa: Erdoğan Ordusunun ne kadar zavallı bir konumda olduğu kalayca görülebilir.

 
Tabi ki sadece ordunun düşmüş olduğu zavallılık konumu değil, Erdoğan’ın nasıl bir kocamış akılla yola devam ettiğini de gösteriyor. Öyle kocamış bir akıl ki Suriye’nin küçük bir kasabasını bile altı ayı geçkin bir zamandır IŞİD’den temizleme kabiliyeti gösteremeyen, böylesine savaş yeteneğinden yoksun bir ordu ile ABD’yi IŞİD’in başkenti olan Rakka’yı SDG güçleri ile değil kendi ordusu ile IŞİD’den temizlenmesine ikna etmeye çalışıyor. Üstelik aylardır El BAB’ı ele geçirme yeteneği gösteremediği için Suriye Ordusunun gelip El BAB’a dayanmış olması da ayrı bir sorun. Türk Ordusunun ülkenin sahibi, onun ordusu Suriye ordusuna karşı savaşması düşünülemez. Düşünülemeyeceği gibi Suriye’nin “ülkemizden çıkın” demesi karşısında çıkmayı reddedip, işgale devam etmeleri söz konusu olamaz. İşgale devam etmesi halinde de IŞİD ve Erdoğan’ın desteklediği IŞİD benzerlerini yenmiş, yok etme sınırına getirmiş olan Suriye güçleri karşısında savaşarak direnme, tutunma şansı asla olmaz. Olamaz çünkü IŞİD’e karşı aylardır bir milim bile ilerleyemeyen ordunun Suriye güçlerine direnmesi düşünülemez.

 
Türk ordusunu Fethullah’la el ele verip, Ergenekon, balyoz, casusluk falan filan diyerek, peşinden darbe teşebbüsünü denetimli bir şekilde boşa çıkartıp, küçük bir kasabayı Erdoğan ın “dört bir yanından kuşatıldı, bitti bitecek” demesine rağmen altı aydır IŞİD’den temizleyemeyecek kadar çaptan düşürdükten sonra, pespayeliği bu kadar ayyuka çıkmış olan bir ordu ile fetihlere çıkması Erdoğan’ın sadece akıl sağlığını değil kendi kendini yitirdiğini de net olarak gösteriyor. Böylesine uzun bir zaman diliminde El BAB gibi bir kasabadan çıkamamış, çıkacak gibi de gözükmeyen bir orduya dayanarak ABD ile Rakka üzerinde pazarlığa girişiyor. Bu kadar ne yaptığını bilmeyen bir kişiden nasıl bir diktatör çıkar bilemiyorum. Çıksa da ne kadar yaşar anlayabilmiş değilim. “Böyle başa böyle tarak” gibi birisi olur her halde. Daha başkası olmaz, çünkü gelmiş geçmiş diktatörlere bakıldığı zaman “yeteneksizlerin yeteneklileri yönettiği bir ortamı” hazırlayıp öyle diktatörlüklerini ilan ettikleri görülüyor. Bütün diktatörlük rejimleri “yeteneksizlerin yeteneklileri yönettiği” rejimlerdir. Yeteneklilerin yeteneklerini değerlendirip, toplumu bilinçlendirerek, toplumun kendi kendini yönetme ortamı yaratamadıkları ve buna denk bir sistemin oluşturulmadığı ülkelerde toplumsal doku ve dengelerde önemli bir yönetim boşluğu doğuyor.

 
Böylesi boşlukları genellikle yönetme hastalığına yakalanmış olan yeteneksizler dolduruyorlar. Bu bağlamda hem doğa boşluk tanımıyor, hem de Erdoğan gibi yönetme hastası yeteneksizler el çabukluğu yaparak devreye girip, “çoban” olduğunu söyleyerek manipülasyon yöntemini kullanıp, sürüleştirmiş oldukları toplumu yönetmeye başlıyorlar. Böylece yeteneklilerin bırakmış olduğu boşluktan yararlanarak boşluğu dolduran yeteneksizlerin yeteneklileri yönettiği bir sistem doğuyor. Erdoğan da kendinden önceki diktatörler gibi Türkiye’de yönetim boşluğu bırakan ya da oluşmuş olan yönetim boşluğunu doldurma kabiliyeti gösteremeyen yeteneklilerin yerine söz konusu boşluğu doldurarak, diktatörlüğünü ilan etti. Ama artık yolun sonuna geldi. Diktatörlüğünü kurup pekiştirmekte kullandığı argümanlarının tümünü bitirdi. Taşıma harekatının en hızlı aktığı, Türkiye’de kalkınma hızı ve piyasa gücünün yükseldiği, toplumun belli ölçüde elinin para gördüğü ortamda en büyük ve belirleyici argümanı “nereden nereye” diyerek gözlere çaktığı ekonomi idi. Artık ekonomi sadece inişe değil çöküşe geçti. Bilvesile Erdoğan en önemli argümanını kaybetti.

 
Diğer önemli ve ona 1 Kasım seçimini kazandıran argümanı ise savaş argümanı idi. Savaş K. Kürdistan’da dibe vurdu. Kullanılacak bir argüman olmaktan çıktı. Dışa yönelik olanların en önemlisi olan El BAB’dı. O da yukarıda belirtmiş olduğum gibi pörsümüş, hırpalanmış, gereğinden fazla yıpranmış savaş yetenek kabiliyet ve manevra gücünü kaybetmiş olan ordu nedeniyle Erdoğan’ın, içinden kolay çıkamayacağı bir bataklığa dönüştü. Dış savaş argümanı olarak bugüne kadar tepe tepe kullandığı argümanlardan birisi olan Başika kaldı. Gelecekte El BAB gibi bir sorun da Başika’da çıkacak gibi. Şimdilik Başika’da savaşmıyor, güçleri koyduğu yerde öyle duruyor. Tabi ki sonuna kadar böyle kalmaz. Irak ordusu yarın bir gün Musul’u IŞİD’den temizlerse sıranın Erdoğan Ordusunun işgal etmiş olduğu Başika’ya geleceğine kuşku yoktur. ‘Başkomutan’ Erdoğan ordusuna Irak ordusu karşısında direnme, savaşma emri verir mi, vermez mi henüz belli değil. Nasıl bir emir verirse versin Başika süksesi de sönecek, onu bir argüman olarak kullanma tarihi geçmiş olacaktır. Erdoğan bugüne kadar pervasızca kullanmış olduğu argümanlarını belirtmiş olduğum nedenlerle kaybetmiş bulunuyor.

 
Bu argüman kayıplarını yurt içinde manipüle edip, sürüleştirdiği yandaşlarından daha çok; çıkar, özellikle de AB ve Türkiye’ye taşınma hareketi alanında çıkar sağlayan, Erdoğan’ın AB’ye yaptığı “hey heylerle” Dolar ve Avro’ya savaş açması sonucu zarar gören KOBİ’ler tavır takınacaklardır. Bununla birlikte Avrupa’da yaşayan Türkiyeli göçmenler, çıkar ilişkileri ve yaşam tarzları nedeniyle kötüye gidişi Türkiye’deki yandaşlardan daha çabuk anlama ve istikamet değiştirmeye daha müsaittir. Belli ölçüde Avrupa kültürü almış olmaları da referandum konusunda konuşup tartışmaya daha yatkın olmalarını sağlamıştır. Türkiye için “ev ev, kişi kişi” dedikleri referandum çalışma yöntemi belki ev ev olamaz ama kişi kişi gayet rahat olur. Türkiye’de yandaş kahvehanelerde kişilerle diyalog kurmak, konuşmak, tartışmak belki biraz problemli olur ama Avrupa’da daha rahat yapılabilir. Buraya kadar belirtmiş olduğum argümanlar ve Avrupa koşulları Avrupa’daki Hayırcıların daha yoğun bir çalışma içine girmelerini olanaklı, hatta istekli ve ısrarlı olan Hayırcılar açısından zorunlu kılıyor. Avrupa’da bir milyon olmasa bile bir milyona yakın Hayır oyunun çıkması, yukarıda belirtmiş olduğum argüman kayıpları ile birlikte Erdoğan’ı, yönetemez konuma sokar. Yoğun, bilinçli ve teknik bakımdan sağlam dengelere dayalı, taktik olarak da AKP’li olduğu bilinenlerle de konuşularak bir HAYIR kampanyasının yürütülmesi halinde toplumu ve onun yaşam biçimini Erdoğan cenderesinden kurtarma momentini yakalamak mümkün olacaktır. Avrupa’da Hayırları çoğaltıp, Erdoğan’ın Evetleri, geçmiş seçimlerdekinin altına düşürülebilirse Erdoğan diktatörlüğünün sonu yakınlaşmış olacaktır.

 

 

Teslim TÖRE – Mezopotamia News
15 Şubat 2017

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %

Average Rating

5 Star
0%
4 Star
0%
3 Star
0%
2 Star
0%
1 Star
0%

Yorumunuz için teşekkür ediyoruz en kısa zamanda size cevap verilecektir selamlar .

%d blogcu bunu beğendi: