
KÜRTLER, MİLLET OLARAK EVET- HAYIR- BOYKOT SARMALINDA KAYBOLMAMALI.
Bu anayasa teklifi, bu ülkede her şeyin normal olduğu, güvenilir demokratik bir zeminin olduğu koşullarda yapılarak halkın kabulüne sunulmuyor. Bu Anayasa, toplum olarak iç yüzünü öğrenme şansına bir türlü sahip olamadığımız Askeri bir Darbe girişiminden sonra. Ve Hükümetin üç aylığına ilan ettiği ve işine geldiği için sürekli üçer aylık periyotlarla uzattığı bir OHAL, yani olağanüstü hal Koşullarında, özellikle muhalif bütün siyasi parti ve teşekküllere yönelik hemen her şeyin yasak kapsamına alındığı bir dönemde hazırlanıyor. Devlet ve Kürtlerin toplum olarak birbirlerine en çok kırgın, kızgın ve uzak olduğu bir zaman diliminde, Kürtlerin yaşadıkları yerlere her gün bir operasyonun yapıldığı, Bazı söylem ve tavırlarına katılmasak bile Kürt halkının çoğunluğunun oylarını almış Kürt siyasilerin, Belediye başkanlarının tamamına yakının hapislere alındığı, Muhalif Belediyeler ve kurumlara terör yaftasıyla Kayyımların atandığı, ülke genelinde hemen her hafta yaşanan patlamalarda en az otuz kırk kişinin yaşamlarını yitirdiği. On binlerce kamu görevlisinin bir bahane ile işinden atıldığı, Adı konulmamış bir ekonomik krizin herkesi canından bezdirdiği, son derece anormal bir ortamda hazırlanıyor. Bu anayasanın Mimarı ise ırkçı, tekçi bir Türkçülük anlayışına sahip MHP ve ondan biraz muhafazakâr görünümlü olmasına rağmen aynı ideolojik kodlardan beslenen, son derece seküler pratikleri olan tekelci, tekçi bir Türk devletine kutsallıktan bir zırh giydiren bir AKP zihniyetinin uzlaşması ile hazırlanmıştır.
Bu ucube bir dindarlık ve katı bir ırkçılık arasında gidip gelen bir sarkaç ve salınıma sahip, kendi aralarında dar paslaşmalar yapan bir zihniyetten ne Türk toplumun geneline, ne de mazlum Kürtlerin hayrına hiç bir şey çıkmaz. AKP’nin Kürtlere neler yapacağını, yapabileceğini geçen yıl Kürt illerinde yaşanan yanlış bir mantık eseri hendek olayları yüzünden güya hendekleri kapatma adına şehirlere, meskûn mahallere yönelik aylarca süren tank ve toplu saldırılar, bunun sonucu yaşanan yüzlerce sivil kadın – çocuk ölümü, büyük yıkım, göç ve sefalet ile somut bir şekilde ortaya çıktı. Bu mazlum halkın acıları hala tap taze iken özellikle Kürt kökenli Akp’liler acaba hangi yüzle Kürtlere “evet “çağrısı yapacaklar? Halka neye evet deyin, diyecekler? Ama bu ülkede siyaset böyle bir garabet işte. Kürtlerin çoğunun buna evet diyeceğini iddia edenler bile var. Bu garabetin bir ucunda Kürt sesini duyunca cin çarpmışa dönen bahçeli evet diyor. Öteki ucunda ise Kürtlerin kanını bile içse gönlü soğumayacak olan, Kürtleri içerden çökertmek için suni bir devrimcilik ve solculuk ayaklarıyla onları birbirine kırdıran, derin devletin, bu işlerdeki adı konulmamış en etkin şefi olan Doğu Perinçek ise buna hayır diyor. Bu anayasa çalışmasında bir başka garabet de CHP’nin yaklaşımı. O da Kürt meselesi ve Kürtlerin hakları konusunda diğer iki parti ile temelde aynı görüşlere sahip. Bu devlet ve rejimin tekçi yapısına hiç de ahım şahım bir itiraza sahip değil. Ona göre sadece Akp ve Tayip Erdoğan memleketi bir diktatörlüğe götürüyor. Sanki yüz yıllık miras Kemalist bir diktatörlükle hiç yoğrulmamış gibi. Gücü eline geçiren herkesin diğerinden beter bir diktatör bozuntusuna dönüşemez miş gibi.
Böylesi bir karmaşada her iki durumda da yani ister evet ister hayır çıksın, Kürtlerin eline hiç bir şey geçmiyor. Ancak evet çıktığında bu rejim kendini revize ederek ve bunu da çoğunluğa onaylatarak daha güçlü bir hale gelmiş olacak. Başa gelenin ideolojisi ne olursa olsun daha katı ve tekçi Diktatöriyel bir başkanlık rejimi tahkim edilmiş olacak. Bu gün birileri gelir, yarın bir başkası. Hiç fark etmez. Bu ülkede tekçi faşizan damarları daha güçlü bir sistem kurulmuş olur. Burada birileri bazı ayak oyunlarıyla Kürtlerin kulağına üfürüp evet demiyorsanız bari oy kullanmayın veya çekimser kalın. Boykot edin diyor. Yani utangaç gelin kızarıklığını yaşayın. Yani çaktırmadan amiyane bir tabir ile bana gizliden verin demek istiyor. Bu mesele iyi incelendiğinde çok net olarak görülür ki bu iki durumda gizli evet, yani çaktırmadan evet oyları lehine tabiri caiz ise çalınan oylar hükmüne girer.
Şayet hayır çıkarsa bu katı sistem toplumdan onay almamış olur. Dolayısıyla bu tekçi koalisyon temelden sarsılır: Anlaşmazlığa düşer. Ve muhtemelen dağılır. Böylece katı bir sistemin önü alınmış olur. Çok parçalı Türk siyasi sisteminde hiçbir siyasi güç Kürtlere bu kadar pervasızca zulüm yapma gücünü kendinde göremez: Buna cesaret edemez. Bu ülkede Kürtlere yapılan zulmün sosyolojisi incelendiğinde ne zaman arkası güçlü siyasi bir otorite kurulmuşsa bütün zulmünü ve gücünü Kürtlerin üzerine boca ederek onları imhaya, asimilasyona ve her şeylerini yasaklamaya yönelmiş. İşte bu hayır’da Kürtlerin en büyük kazancı bu olur. Yalnız kütler hayır derken birilerinin Kuyruklarına takılmayı bir zafer havası olarak görmemeli. Birilerine kuyruk olmadan bunu diyebilmeli. Kendi özgüven ve kimliğiyle buna hayır demeli ki, Bu halkın gerçek gücünün ne olduğu ortaya çıkmış olsun. Bunun yolu da bu ülkede yaşayan bütün Kürtleri tek cephede, tek blokta toplamaktan geçer. Bu hayır’ı bütünüyle şiddetsiz bir ruh, sivil, barışçıl bir yöntem ile yapmalı. Bütün tahrik ve kışkırtmalara rağmen bırakın bir insanın, bir kuşun bile burnu kanamadan, hiçbir garibanın tek bir camı dahi kırılmadan, hiçbir işportacının ekmek tezgâhı devrilmeden. Bir düğün dernek havasında yapmalı. Bunu bu haliyle bütün dünyaya ilan etmeli.Nasıl bir anayasa istediğini bu devlete, bu hükümete onu besleyen kılcal damarlara çok net bir şekilde anlatmalı. Sorularını çok net bir şekilde sormalı.
Atatürk’ün reisliğinde kabul edilen ilk anayasada, yani 1924 Anayasasında Kürtler ve Türkler bu ülkenin eşit haklara sahip kurucu unsurları olarak tanımlanıyor. Bu anayasada kurucu unsur olan 25 milyon kürd nerede kaybolmuş? Yakınları bu ülkeye askerlik yapan, vergi veren 25 milyon insana dair neden bir atıf yok? Bu 25 milyon insan eğitim ve öğrenim hakkını beşikten mezara kadar yaşamın her alanında, kendi anadili olan Kürtçenin lehçeleri ile yapmak istiyor. Bu anayasada Kürtlerin bu hakkı nereye uçmuş? Kürtlerin yaşadığı illerden çıkan petrol, su, tarım ürünleri ve diğer madenlerden elde edilen gelirden oluşan bir bütçeden Kürtler neden adil bir pay alamıyor? Kürtler neden hep Ramazanlarda, Bayramlarda ya da seçim dönemlerinde sadaka, fitre ve zekâtların toplamı yardım paketlerine ve yılda bir seferliğine 1-2 kiloluk kurban etine mahkûm bir hayatı yaşıyorlar? Kürtler eğer bu ülkenin vatandaşları ise onlara yüklenen görevler oranında haklarını formüle eden bir madde bu anayasanın neresinde yazıyor? Ortadoğu’da yaşayan 50 milyon Kürt neden hem nüfus hem toprak olarak 4-5 parçaya bölünmüş? Kürtlerin de devleti olan bu devlet bu sorunun çözümü için nasıl bir formüle sahip? Bu anayasa bu sorunun çözümüne dair bir ipucu veriyor mu? Bu çerçevede bizler Müslüman bir Kürt, sıradan bir Kürt insanı olarak bu yeni Anayasanın, Başkanlık sisteminin bize ne getirdiğine, bizden ne götürdüğüne bakarız. Hükmi varlığımızı kabul etmeyen, haklarımızı formüle etmeyen bir sisteme, meşru çerçevede itiraz etme hakkı da bir haktır. Olaya bir de bu açıdan bakılsın isterim. Başkanlık aldatmacasına hayır. Hiç bir partiye, hiç kimseye kuyruk olmadan hayır. Zira eski sistem kötü ise yenisi daha kötüdür. Tarafsız veya çekimser gizli evettir. Hayır, çıkarsa mevcut statüko’nun dağılması, içinden yeni partilerin doğumu sonucu bu topraklarda katı bir tekçiliğin önü kesilebilir. Bu nedenle bizler önümüze konulan bu anayasa metnini çok iyi anlayarak okuyarak, ona göre neye hayır neye evet dediğini bilmenin sorumluluğunu taşımalıyız… Deve kuşu olmak hiç birimizi kurtaramaz.
Onun için Kütler her şeyden önce Milletçe neye evet, neye hayır dediklerini veya neyi boykot ettiklerini çok iyi analiz ederek ona göre kararlarını vermeliler. Sırf Ali-Veli bir tercihte bulunduğu için değil, birilerini memnu etmek için değil, o tercih millet olarak kendilerine ne getirir, ne götürür… Bunun hesabını çok iyi yaparak kararını vermeli. Bu çerçevede Kürtlerin gerek orta doğuda gerekse bu ülkede içinde bulunduğu hal göz önünde iken Suriye Kürdistan’ında Kürtlere yönelik imhacı anlayış, bize göre yanlış hendek kalkışmasının ve devletin hendekleri bahane ederek Kürdistan’ı tıpkı 1990’larda dayattığı köy boşaltmaları gibi, belki daha da büyük fiziki ve psikolojik yıkımların tahribatı ortada iken, Kürt legal siyaseti “Halkların kardeşliği, Demokratik Türkiye” gibi bir argümanla bu hayır kampanyasını yürütecek olması, doğrusu mevcut yıkımı daha da derinleştirecektir. Halkı büyük bir umutsuzluk ve karamsarlığa itecektir. Bu Kürt siyasetinin halkın mevcut acılarını hiç görmediği ve dolayısıyla kendi mücadele pratiğini inkâr ettiği gibi bir algıya yol açacaktır. İşte Kürt legal siyaseti, bu durumu da göz önünde bulundurarak, bu sorular eşliğinde bu ülkedeki 25 milyon kürdü bir araya getirdi mi sandığa falan da gitmesine gerek yok. Zira bu kadar insanın gitmediği bir sandığın meşruiyeti de tartışılır hale gelir. Böylece belki de daha insancıl ve adil bir anayasa yapmanın kapıları aralanmış olur.100 yıldır kürde kan kusturan bu Kürt meselesi de çok daha insancıl ve barışçıl bir çözüm yoluna girmiş olur. Ne dersiniz, biz gereğinden fazla mı hayal kuruyoruz? Biz hayal perest değiliz ama hayalini kurmadığımız şeyi nasıl yaşarız.
Sedat DOĞAN – MEZOPOTAMİA NEWS
15.02.2017/Amed
Average Rating