ANTİ-EMPERYALİST AKP!

Read Time:10 Minute, 11 Second

ANTİ-EMPERYALİST AKP!     

Erdoğan liderliğindeki AKP inişli, çıkışlı,  çelişkili ve zikzaklı politikalarıyla sürekli çift söylemli ve çift kutuplu yeni bir siyasal çizgi geliştirdi. Birbirine zıt söylemler arasında hızlı geçişler yapabiliyor. Politik dilini çok çabuk değiştirebiliyor. İçerikler, biçimler anlam ve söylem strateji ve taktik birbirinden uzaklaşıyor ve eklemsizleşiyor.

anti emperyalist mi akp ile ilgili görsel sonucu

Bazen zıt kutuplara savrulan bu politikalar esnaf faydacılığının bir değer yaratabileceği duruma dönüşüyor. Taktiksel görüşmeler ile stratejik düşmanlıklar arasında mekik dokuyor. Söylem düzeyinde kalan ‘’radikalizmi’’,  konjonktüre uygun pazarlıkçılıkla iç içe yürüyor. AKP’nin 12 Eylül 2010 referandumundan beri uyguladığı sert kutuplaştırma siyaseti bu noktada önem kazanıyor. Muhafazakâr, milliyetçi ve merkez sağ seçmen blokunun tabanını cezbedebilecek bir kutuplaşma siyaseti, başkan seçilebilmenin en önemli ölçütlerden biri haline geliyor. ‘’Çoğunluk yönetimine’’ endeksli bu siyaset hem ideolojik kutuplaşma hem de pragmatik yönetim için imkân sunuyor.

17 Aralık yolsuzluk soruşturmalarıyla iyice açığa çıkan AKP- cemaat savaşı üzerine yazılmadık yazı kalmadı. Analizler yapılıyor ama bu analizlerin ömrü yirmi dört saati bile olmuyor. Ortada olup bitenle ilgili olarak da değişik senaryolar dile getiriliyor. Ortada paralel devlet falan yok, çözülen bir ittifak var. Her burjuva siyasal sistemde, devlet/iktidar bir dizi güç ilişkisi ve pazarlığı üzerine oturur. AK partisi iktidarı, bu yapıyı  (değiştiremedi değil) değiştirmedi.

Burası hukuksuzluğun, usulsüzlüğün demokratlık adına kutsandığı bir ülke, böyle bir ortamda, devlet kimin eline geçerse, kendi bildiğini okuyor, gücü kuvveti yerindeyse, destekçi, teorisyen bulmakta hiç zorlanmıyor. Dahası, aynı adamlar bir oraya bir buraya yaslanabiliyor. AK parti iktidarı eski ekibi tasfiye etti, ama yapıyı tasfiye etmek işine gelmedi. Onun için, Ergenekon Fırat’ın doğrusuna gitmedi, onun için Hırant’ı katleden devletin ‘derin’ katillerinden hesap sorulmadı. Diğer yandan, askeri vesayetin destekçileri, askeri vesayetin tasfiye etmeye yeminli olduğu siyasal gelenek iktidar olunca, onun sözcüleri olmakta tereddüt etmedi.

Mevcut iktidar geçmişte cevapsız kalmış tüm soruları bizim adımıza cevaplıyor; ‘ne yaptıysa cemaat yaptı’ diyor, inanmamızı bekliyor. Özlemleri bir kez daha rehin almak için bulunmuş çok güzel bir mazeret. Ama bu kez, içinde bolca küresel komplo bulunan ve gittikçe daha fazla eski Statükonun kafasına uygun bir senaryo üzerinden demokrasi adına iktidara sahip çıkmamız bekleniyor.

Bir yönüyle bakıldığında Tayyip Erdoğan’ın yöntemi mevcut burjuva demokrasisini askıya alan olağanüstü hal rejimi uygulamalarını yürürlüğe sokuyor. Başka hamlelerin de devreye girebileceğini ve bunları ortadan kaldırmak için ağır mücadeleler yapmak zorunda kalacağını hissediyor ve bunu göze almış görünüyor. Bugün kanlı bıçaklı olanlar geçmişte pekte temiz olmayan işleri birlikte yaptılar. Kendilerinin ‘’Kullanılmış aptallar’’ olduğunu ifade edenler aslında ne yaptıklarını pekâlâ biliyorlardı. Birçok şaibeli davada atılan adımlar Başbakan’ın bilgisi dâhilinde gerçekleşmişti. Eski hukuksuzluk zincirinde değişen bir şey yok.

Çıkartılan KHK’larla 15 Temmuz gecesi bombalanan meclis devre dışı bırakılırken, diğer yandan da CHP ve MHP’nin de dâhil edildiği HDP’nin dışarıda tutulduğu bir milli mutabakat ekseni oluşturuldu. Öte yandan sürdürülen meydan seferberliği devam ettiriliyor, aynı zamanda meydanlar muhalefetin AKP’ye karşı hamle yapma imkânlarını sınırlama ve muhalefeti içerme siyasetinin zeminine dönüşüyor.

Önümüzdeki dönemde de eğilimleri belirleyecek faktörde ABD ve Batının tutumu oldu. Emperyalist merkezler darbe girişimi karşısında izlemeci bir tutum sergiledi. ABD’nin 12 Mart ve 12 Eylülde olduğu gibi bildiğimiz anlamda örgütlediği bir darbe olmamakla birlikte onun da izlerinin bulunabileceği bu darbe girişimi ve ardından izlenen tutum AKP ye verilen güçlü bir mesaj içeriyordu. Bunu AKP cenahının Rusya ile ilişkilerin, Avrasya hattına geçiş tartışmalarının olduğu süreçte AKP ye ABD ve NATO’nun ‘’uyarısı’’ olarak da değerlendirebiliriz. AKP bir yandan ‘’anti-Amerikan söylem’’ eşliğinde Rusya-Avrasya tartışmaları yaparken bir yandan da ABD ve Batıdan dışlanmanın yarattığı sıkışmayı aşmaya çalışıyor. Bu süreçte Milli Savunma Bakanı ‘TSK’nın yeniden yapılanması NATO ittifakına ve ruhuna uygun gerçekleşecek’ açıklamasıyla oluşan bağlılıklarını ifade etti.

Bu gerilim süreci Gülen’in iadesi, Suriye merkezli İŞİD ve PYD karşısındaki farklı tutumlar etrafında devam edebilir. AKP bu noktalarda öncelik kazanmaya, ABD ve Batıya yeniden kabulüne yönelik atacağı adımlarla birlikte Rusya merkezli olarak farklı ilişkiler geliştirmeye yönelebilir. Emperyalizmin genel krizinin sonucunda yaşanan hegemonya kaybı ve yeni paylaşım mücadelesinin yarattığı boşluklar bu tür alanlar da açıyor.

Ancak tüm bu çelişkilerden yola çıkılarak bütün bu gelişmelerin mevcut sistemden bir kopuş ve yön değiştirme olduğu sonucunu çıkarmak gerçekçi olmaz. Türkiye’nin sisteme bağımlılık süreci emperyalist politikalar doğrultusunda derinleşerek gelişti. Ekonomik sistemle birlikte siyasi ve askeri yapısı da bu temelde şekillendi. AKP’nin bölgesel güç olma temelli politikaları da bunun içinde olmakla birlikte zaman, zaman bu sınırı zorlayan noktalara da geçti. Önümüzdeki dönemde de bu tür hamleler olabilir. Ancak ABD-NATO hattının TSK içindeki tek uzantısının cemaat olmadığı gibi, tekelci sermayeyle birlikte AKP’nin iktidar alanında gelişen sermaye de büyük oranda Batı merkezli sermaye ile bütünleşmiş durumdadır. Bu tür yapısal bağımlılık ilişkileri nedeniyle bunu ABD-NATO hattından bir kopuş olarak değerlendirmek doğru olmaz.

15 Temmuz darbe girişimi de bir yönüyle de AKP’nin bu çerçeveden uzaklaşmasının nasıl sonuçlar doğurabileceğinin de bir ifadesi oldu. 15 Temmuz sonrasında iktidar krizinin seyrinde ve AKP’nin yön belirlemesinde emperyalist merkezler önemli bir faktör olmaya devam edecektir. Bu ilişkinin gidişatı öncelikle Suriye üzerinden belirlenecek ve bunun içeriye doğru yansımaları olacaktır.

Yeni ‘Yetmez ama Evet’ çiler ve ‘’Kullanışlı Aptallar!

‘‘Yetmez ama Evet’ çiler Türkiye tarihini ‘’80 yıllık vesayet rejimi’’ üzerinden değerlendiriyor, Türkiye de temel çelişkinin emek sermeye çelişkisi değil, ceberut devletle toplum, merkezle çevre, batılılaşmacı elitlerle dindar halk kitleleri arasında olduğunu iddia ediyorlardı. Ve toplumun, çevrenin, halkın temsilcisi olarak gördükleri iktidar partisine söz konusu rejimi çözündürme ve demokratikleştirme adına destek veriyorlardı.  2010 referandumu bu desteğin somutlaşmış haliydi. Yetmez ama evet çiler adı üstünde iktidar partisinin icraatlarını yeterli bulmuyorlar ama destekliyorlardı.

Birileri bugün iktidar partisine sahip olmadığı bir niteliği atfederek başka türlü bir yetmez ama evetçiliğin, yani ‘’her şeye rağmen desteklemek lazım’’ diyebileceğimiz bir tutumun örneğini sergiliyorlar. Bu seferki yeni ‘yetmez ama evet in’ çıkış noktası elbette ki cemaatin 15 Temmuz darbe girişimi. Bu yaklaşımın hiç şüphesiz darbe girişimi öncesine uzanan kökenleri var. Kimi odakların düzen siyaseti içerisindeki güç ilişkileri ve iktidar savaşlarına sözde müdahale adına bu güçlerden birine yaslanma, onunla sözde bir takım ittifaklar kurma siyaseti zaten ne zamandır devam ediyor. Ancak gerçekte mevcut güç ilişkileri içinde ne böyle bir müdahale ne de gerçek ittifakalar olabilirdi. Buradan çıkan sonuç ise tıpkı ‘yetmez ama evetçiliğin ‘ başka bir adlandırmasın da olduğu gibi ‘’kullanışlı aptallıktan’’ başka bir şey olmayacaktır.

15 Temmuz sonrası ise bu girişimlerin zirve yaptığı bir dönem olarak somutlaştı. Bu sefer yine bir ‘’kullanışlı aptallık’’ söz konusudur ve tıpkı 2010 Referandum sürecinde olduğu gibi yine iktidar partisine sahip olmadığı bir nitelik atfediliyordu. Bu seferki, aslında sahip olunmayan nitelik ise, iktidarın eski hatalarından döndüğü milli mutabakat ve toplumsal uzlaşı istediği yönündedir. Dahası emperyalizm Türkiye ye saldırıyor, iktidar ise bu saldırıya karşı koyuyordu, dolayısıyla partinin devletin ve liderin etrafında kenetlenerek yeni bir Milli mücadele, yeni bir Kurtuluş savaşı verilmesi gerekiyordu.

Şüphesiz 15 Temmuz darbe girişimi emperyalizmin arkasında durduğu bir İslami fraksiyonun dinci, gerici bir darbe denemesiydi. Ancak bu, darbeye maruz kalan İslami fraksiyonun anti- emperyalist olduğu ya da 15 Temmuzdan sonra emperyalizme direnmeye kalktığı anlamına gelmiyordu. Ayrıca iktidar partisinin milli mutabakatla ya da toplumsal uzlaşma ile ne kastettiği görülebiliyordu: Meclisi bay pas ederek geçirilen yasalar, KHK’lar, OHAL uygulamaları.  ‘’Anti- Emperyalist Milli cephenin’’ yardımına koşan ise Cerablus operasyonu oldu. Birkaç gün boyunca Cerablus’a ABD’ye rağmen girildiği, operasyonun Rusya, İran ve Suriye ile kotarıldığı, emperyalizmin planlarının bozulduğu, iktidarın Avrasya cephesine geçmeye hazırlandığı yönünde analizler havalarda uçuştu. Oysa ortada ‘’son tahlilde’’ bir ABD operasyonu vardı. ABD uzun bir uğraş sonunda Türkiye’yi karadan da IŞİD karşıtı koalisyona dâhil etmeyi başarmış, iktidarın yıllardır istediği ‘’tampon bölgeye’’ benzer bir alanı tutmasına razı olarak ağzına bir parmak bal çalmıştı. Sonuç olarak ortada ne ‘’Milli’’ bir siyaset ne de anti-emperyalizm vardı. Söz konusu olan emperyalizmle yeni bir denge düzleminde buluşmak için yapılan pazarlıkların somutlaşmasından başka bir şey değildi ki, bu aynı zamanda parti ve liderin istikbalinin ne olacağı üzerine yürütülen bir pazarlık anlamına geliyordu. Nasıl ki 2010 referandumu bu istikbale ‘’evet’’ demek anlamına geldiyse, bugünkü yeni ‘’yetmez ama evetçilik’’ de aynı anlama gelecek, geleceğin tarihçileri de bugünleri memleketin sürekli olarak yeni kullanışlı aptallar yetiştirmesini hayret ederek yazacak.

Anti-Emperyalizm mi?

Emperyalizmin taşeronu bir örgüt emperyalizmin de desteğiyle 15 Temmuz gecesi bir darbe girişiminde bulundu ve başarısız oldu. Buraya kadar tamam da peki ya darbeyle devrilmek isteyenler? Darbecilerin emperyalizmin piyonu olmaları devrilmek istenenlerin ‘’anti-emperyalist’’, ‘’bağımsızlıkçı’’, ya da ‘’millici’’ oldukları anlamına mı geliyor? Tıpkı liberaller gibi sınıf körü olan ve emperyalizmi basitçe ‘’dışsal’’ bir olgu olarak gören bir kısım ulusalcıya bakarsanız Evet. Ortada emperyalist müdahale olduğuna göre o müdahalenin hedefinde bulunanlarda otomatik olarak anti-emperyalistlerdir ve bu nedenle desteklenmeleri, yanlarında durulmaları gerekmektedir. İslamcı darbe girişimine karşı, Cumhuriyetçileri başka İslamcıların peşine takmaya çalışan bu düşünsel sefalet, bizden sanki kapitalizmden ayrı bir emperyalizm analizi yapılabilirmiş gibi, küresel kapitalizmin Neo-liberal programı yürürlükte değilmiş gibi, OHAL den de faydalanılarak ardı ardına sömürüyü katmerleştirecek ve maliyeti halkın sırtına bindirecek yasalar çıkartılmıyormuş gibi davranmamızı istiyor. İslamcılarla ‘’anti-emperyalist’’ cephede  ‘’milli mutabakatta’’ birleşme çağrısı yapıyor.15 Temmuzdan beri emperyalizmle yeni bir düzlemde buluşmak ve çok daha derin bir şekilde uyum için olağanüstü çaba gösteriliyor. Ortada kimi ulusalcıların iddia ettiği gibi Avrasya ya yanaşma falan yok, Rusya, İran üzerinden emperyalizmle yapılacak pazarlıkta el yükseltme, pazarlığı daha yukarılardan açma çabası var. Bunun nerelerde nasıl gerçekleşeceği görülecek ama her durumda ilerleyen süreçte ABD’ye çok daha büyük tavizler verileceği görülüyor.

Emperyalizm dışsal bir olgu değil, o ülkenin kapitalist düzeniyle sermaye sınıfıyla hükümetin izlediği iktisadi politikalarıyla doğrudan bağlantılı. Kapitalizmi dâhil etmeden emperyalizmi anlamak da, anti-emperyalist olmak da mümkün değil. Türkiye de bütün olup bitenlerin bir yabancı elin müdahalesi ve onayıyla yapıldığı meselesine gelirsek günümüzün emperyalizme bağımlı toplumlarında oluşan bağımlı bir devlet tipi vardır. Ortaya çıktığı bütün toplumlarda emperyalizmin dayattığı genel dönüşümlere uyduğu sürece belli benzerlikler gösteren bu devlet, emperyalizmin şimdiki aşamasında payına düşen işlevleri yerine getirmekle yükümlüdür. Kuşkusuz emperyalizmin yerli üretim ilişkilerine içsel bir ilişki olduğu tespitini dillendirmek değil bunun gereğine göre siyaset ve politik söylem belirlemektir.15 Temmuzdan beri yaşananlara bakıldığında düzenin yaşadığı siyasal krizi bir fırsata çevirmeye çalıştığı ve halka yönelik yeni bir saldırı programının yürürlüğe konulmaya çalışıldığı görülebiliyor. Ardı ardına yapılan yasal düzenlemelerle sermayeye yeni kâr alanları açılıyor, vergi indirimleri getiriliyor, kamunun elinde kalan son varlıkların da özelleştirilmesi hedefleniyor. Emeklilik gibi kamusal haklar piyasanın insafına ter ediliyor. Bir kez daha ‘’Kapitalizm hakkında sessiz kalanlar, emperyalizm hakkında konuşamazlar’’ dememiz gereken zamanlardayız, anti-emperyalist olmanın yolunun sermaye düzeniyle hesaplaşmayı zorunlu kıldığını her zamankinden daha yüksek sesle anlatmamız gereken zamanlar.

Emperyalizm, kapitalizm ve ulus devlet Var oldukça felaketleri ortadan kaldırabilmenin mümkün olduğuna inanmak hayalciliktir. Yerel savaşlar ve nükleer savaş tehdidinden ilelebet kurtulmak için sosyalizm uğruna mücadele etmek, iş yerlerinde ve mahallelerde öz örgütlenme ve burjuva yönetim cihazına doğrudan meydan okuma süreci içinde iktidara adım attıracak bir geçiş programı için mücadele etmek ön koşuldur. Bu amacın görünüşte dayatan görevlerin yanında ikincil konuma getirilmesi savaş tehlikesini azaltmayacak, çoğaltacaktır. Egemen sınıfların insan soyunun devamı üzerine kumar oynamalarının engellenmesi kapitalizmin dünya ölçeğinde yıkılışını, dünya sosyalist federasyonunun oluşturulmasını, üretim araçlarının toplumsallaştırılmasını, gizlilikten uzak en geniş kamu denetimi altında kullanılmasını gerektirir.

Devrimci Marksistler için iki kamp vardır. Ama bunlar devlet kampları değil sınıf kamplarıdır. ‘’Devlet kampçılığı’’ stratejilerinin altında bir ülkede işçi sınıfının ve devrimin çıkarlarını devletlerin savunma çıkarlarının yanında ikincil duruma düşürme tehlikesi yatmaktadır. Dünyanın neresinde olursa olsun işçi sınıfı davasını ileriye götüren her şeyi destekleriz. İşçi sınıfının çıkarlarına aykırı olan her şeyin karşısında sömürülenlerin, ezilenlerin yanındayız. Feodalizmin kalıntılarına ya da emperyalizmin saldırılarına karşı kullanıldığında ilerici olan ‘’ulusal egemenlik’’ düşüncesi yalnızca emperyalist devletlerde değil, bir dünya Sosyalist Cumhuriyetler federasyonuna, birleşik bir sosyalist dünyanın kuruluşuna uygulandığında da gerici olur. Kabileler de, milletler de doğaları gereği uluslararası boyutlara çekilmeye uygun değildir. Bunlar dünya ölçeğinde bölünme ve ayrılma etkenleri olmuşlardır ve öyle kalacaklardır. ‘’Milli savaş baltalarını çıkarıp ”cemaat kalelerini” güçlendirerek bu uluslararası güç kaynaklarına karşı siyasi kontrol dayatacak dünya çapında bir dayanışma oluşturulabileceği umudu, yaygın olduğu kadar yanlış olan bir umuttur.

Burjuva milliyetçiliğinin anti-emperyalist mücadeleyi saptırmasını engellemek için proletaryanın elindeki tek olanak bu mücadelenin ve bu mücadeleyi kitleler gözünde temsil eden; Yabancı üslere, ulusun siyasi, ekonomik ve mali yaşamına dolaysız ve dolaylı emperyalist müdahaleye karşı mücadeledir. Proletarya emperyalist saldırının kurbanı durumundaki halklarla uluslararası dayanışma gibi mücadele gündeminin ilk sırasında bulunan talep ve somut hedeflerin başını çekmelidir. Bu, emperyalizm çağında ulusal burjuva devrimin görevlerinin de ancak proletaryanın devrimci sürece katılan toplumsal güçler içinde hegemonyasını kurabilmesi ve siyasi önderliği ele geçirebilmesi ile bütünüyle gerçekleştirebileceği anlamına gelir. Politik öncülüğün kazanılması işçi sınıfı bilincinin tüm burjuva ideolojilerle bağlarını kopartarak gelişimi, proletaryanın örgütsel(sendikal ve politik) bağımsızlığının kazanılması, kırların ve şehirlerin yoksul kitleleri üzerinde proletaryanın siyasi hegemonyasını kuracağı görevleri başaracak nitelikte bir devrimci önderliğin, devrimci bir işçi partisinin yaratılmasıyla mümkündür.

Ahmet Doğançayır-Mezopotamia News 

About Post Author

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %

Average Rating

5 Star
0%
4 Star
0%
3 Star
0%
2 Star
0%
1 Star
0%

Yorumunuz için teşekkür ediyoruz en kısa zamanda size cevap verilecektir selamlar .

%d blogcu bunu beğendi: