
Sen ışığı yenemezsin…
Fakat, o dünyadan tanıdığım, sevdiğim, dostum dediğim, kardeş bildiklerim var. Şimdi abartmayayım, sayıları üç beştir, ama olsun… diğerlerini kitaplarından, içime düşürdükleri ateşten, yoluma düşürdükleri aydınlıktan bilirim…
Üniversitelerin yüksek duvarların ardında kimler ne dolap çevirirse çevirsin, üzerine kimler kara çarşaf örtmeye kalkarsa kalksın, en karanlık dönemlerde dahi oradan hep bir ışık sızar. Bu yüzden olacak, -evet bu yüzden- iktidarların en çok korktuğu yerlerden biridir üniversiteler. Işığı sokağa düştü mü tutamazsın. Sel olur sokakları karıştırır. Bu sebeple bizim gibi ülkelerde, hatta batıda kitabına uydurarak üniversitelerle hep uğraşılır. Oradan çıkacak ışığın kırıntısından korkulur.
Şimdi sustular falan diyeceksiniz.
Öyle…
Sustular, ama susarken bile korku vermeye devam ettiler. Öyle olmasa bu saldırganlığı başka türlü nasıl açıklarız. Cahil kendini ne kadar bilge sanırsa sansın, bilgiden korkar, kendine düşman bilir.
Doğru da aslında.
Gece ile gündüz gibidir. Gün ışımaya başladığı en koyu yerinde karanlığı kemirir, sabaha kalmaz onu bitirir.
Yine öyle olacak.
Bakmayın siz onların öyle güçlü gözüktüklerine. Hiçbir güçleri yok, kalıcı olacak dermanları yok. Ortalığı bulandırdıklarıyla kalacaklar. “Geldikleri gibi giderler” veciz sözüyle konuşmak istemem. Zaten öyle de olmaz. En azından başları dik geldiler, önlerinde düşmüş gidecekler…
Böylesi zamanlarda, böyle lafları etmek hep iyimserlik olarak görülür. Saklamayacağım, iyimser bir yanım var. Yandık, tamam bu sefer bittik demeyi sevmiyorum. Ama bu öyle değil. Bildiklerimden, yaşım gereği tanık olduklarımdan ve tabi ki okuduklarımdan biliyorum.
Mesela 12 Martta çocukta olsam ne yaşandı biliyorum, 12 Eylül zaten seller sular gibi ezber ettiğimiz bir dönem.
Yaşadık…
Evren’in aydınları hedef alan bir konuşması vardı, yazdıkları dilekçeden dolayı. Şimdi o dilekçe, “Aydınlar dilekçesi” olarak bir onur belgesi olarak orada öyle duruyor. O günlerde de bir sürü akademisyen ihraç edilmişti, 1402’likler diye biliniyorlar.
Daha sonra hepsi görevlerine geri döndüler. İşlerinin başına, ışık saçmaya devam ettiler. Peki, Evren ne oldu. Yargılandı yalandan da olsa. O bile yataklara yapışmasına, hastayım ben demesine yetti.
Yani anlayacağınız boşuna uğraşıyorlar. Işığı yenemezler…
Hasan KAYA
10 Şubat 2017 Cuma
Average Rating