Teslim Töre ; Referandum sonrası Türkiye nasıl bir ülke olacak ?

Read Time:6 Minute, 25 Second

Önümüzdeki günler ya da aylarda yapılacak olan; ister evet, ister hayır kazansın, referandum sonrası Türkiye’nin referandum öncesi Türkiye olmayacağı kesin. İki nedenle kesin. Biri yönetimsel, diğeri ülkenin bir bütün olarak yeniden yapılanma sürecine girme olgusu. Yönetimsel olarak: Erdoğan’ın bugüne kadar kullanarak toplumu yönetmekte olduğu argümanların tümü olmasa bile çok önemli bir bölümü elinde kalamayacak. Nedir bugüne kadar kullanarak toplumu yönettiği argümanlar? Birinci ve en etkili argümanı savaştı. Savaşın bir cephesi Kürt Halkı idi. Kürt Halkına savaş açarak 7 Haziran seçimi sonucu kaybetmiş olduğu tek parti yönetimi saltanatını, başkanlık makamını, 1 Kasım seçimi ile yeniden kazandı. Tabi ki; sadece savaşla değil: CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun %60’ın hükümeti dediği hükümeti kurmayı hatta Devlet Bahçeli’ye başbakanlık bile vermeyi önermesini kabul etmeyerek, Erdoğan’ın “tekrar seçim” söylemine yataklık yapan Devlet Bahçeli ile de kazandı.

img_1983

Süreç içerisinde yandaşlarını savaşla oyalayarak, CHP’nin milliyetçilik yarasını kaşıyarak yurt dışına asker çıkartma kararını parlamentodan geçirterek, büyük tantanalarla Irak ve Suriye’ye asker konuşlandırdı. Daha önce Başika’da Türk askerinin bulunmasına rağmen Musul’u fethedecekmiş havası, PKK’ye operasyon yapacakmış palavrası ile günlerce, haftalarca yandaş medya kanalı ile usandıracak boyutta askeri sevkiyat gösterisi yapıldı. Bu askeri argüman kullanılarak topluma, özellikle de yandaş sürülerine çok büyük havalar basıldı. Tabi ki söz konusu argüman sadece Başika’ya asker göndermek olarak nitelenmedi. Musul’un: Sahasında da, masasında da, yönetim ve denetiminde de olmak, hatta Kerkük üzerine türküler yakılarak “yeni Osmanlı” havası da estirildi. Bu savaş argümanını öyle hoyratça kullandı ki yandaşın ayağı yerden kesildi. “Ben çoban başıyım” diyerek sürüleştirdiği yandaşların bir çoğu: Halifelik ilan etme, kendini Osmanlı ilan etme havasına girdi. Başika’ya takviye olarak Cerablus işgalini pazarladı. IŞİD’le anlaşarak Cerablus’u işgal planını hayata geçirdi. Bir mermi bile patlatmadan Cerablus’u işgal etti. Yandaşların yüreği mutluluktan çatlayacak gibi kabardı. Cerablus’a sadece muvazzaf ve paralı askerleri gönderdi. Dikkat edilecek olursa artık asker cenazelerinde: ”Şehitler ölmez vatan bölünmez” sloganları atılmıyor, cenaze yürüyüşüne öyle eskisi gibi binler, on binler de katılmıyor.
Paralı askerlerin ölmeye başladığı ilk dönemlerde, ölen asker yakınlarından birisi “niye bizim çocuklarımız ölüyor” deyince Erdoğan: “Gitmesinler” diyerek onların paralı asker olduğunu ifade ederek asker ailelerinin sesini kesmişti. Bir çok okuyucu hatırlayacaktır: Erdoğan başbakanken ölen asker annesinin, oğlunun ölümüne ağıt yakıp ağlaması karşısında “asker ocağı yan gelip yatma yeri değil” diyerek asker annesini azarlamıştı. Paralı askerler içinse gerekçesi, “gitmesinler” oluyor. Öyle ya da böyle dese de Erdoğan’ın Cerablus macerası El Bab‘a taşarak hala devam ediyor. Fakat artık yolun sonuna gelip dayanılmış durumda. Türk Ordusu El Bab’ı ele geçirmeye çalışırken Suriye Ordusu da karşı taraftan El Bab’a girmek üzere. Hatta girmiş durumda. O nedenle Başbakan Yıldırım: Suriye Ordusu ile ordumuzun karşı karşıya gelme durumu doğdu, bir tatsızlığın çıkmaması için ABD ve Rusya ile irtibat halindeyiz açıklamasını yaptı. Suriye Ordusu ile Türk Ordusu karşı karşıya gelmişse, ABD ile de, Rusya ile de irtibata geçsen oradan çekileceksin!!! Orası Suriye toprağı! Ne Rusya, ne ABD sana: “Senin ordun orada kalsın, Suriye ordusu çekilsin” demez, diyemez.
Böyle bir şey demeye ne hakları var ne de hadlerine düşer. El Bab ve Cerablus Suriye toprağı. Ülkesinin cihatçı, şeriatçı örgütlerce işgal edilen yerleri için nasıl savaştı, onlardan aldı ise El Bab ve Cerablus için de Türkiye’ye karşı savaşır ve alır. Türkiye’nin oralarda hiçbir hakkı yoktur. Bir de Suriye karşısında kendini “yeni Osmanlı” sayarak hak iddia etmeye kalkarsa, işte dananın kuyruğu o zaman kopar. Referandum sonuçlanıncaya kadar Erdoğan’ın ordusu: Arkasına bile bakmadan, geride bırakmış olduğu ölülerin acısı, sancısı ve yaratacakları sonuçları ile birlikte El Bab ve Cerablus’tan çıkacaktır. Bütün bu ve daha başka verilerle referandum sonuna kadar Erdoğan’ın tepe tepe kullanmış ve kullanmakta olduğu bu oyuncak argümanı elinden alınmış olacak. Oynamış ve oynamakta olduğu “yeni Osmanlılık” oyunu son bulacaktır. Referanduma kadar Başika macerası da sona erecektir. Büyük bir ihtimalle Musul, IŞİD’den kurtarılacaktır, kurtarılamasa bile sonuna yaklaşmış olunacaktır. O durumda Bağdat Hükümeti de Erdoğan’a: Askerlerini topraklarımdan çek diyecektir. Zaten çoktan beri söylüyor, fakat o durumda daha ciddi ve daha sert, Erdoğan’ın Bağdat yönetiminin dediğini yerine getireceği bir şekilde söyleyecektir. Erdoğan arkasına bakmadan Başika’dan da çekilecektir.

 

Fakat bu sefer Erdoğan medyasının canlı yayınının eşliğinde değil, söz konusu yayını yapan ekranları karartarak çekilecektir. Böylece Erdoğan’ın canlı yayın eşliğinde Başika çıkartması yaparken: “Musul’un alanında da, masasında da olacağız” diye boğazının dolusu bağırarak söylediği söylemi kursağında kalmış olacak, geriye baka baka geldiği gibi de gidecektir. Böylece referanduma kadar elindeki argümanlardan birisi daha elinden alınmış olacak. Diğer bir savaş tehdidi argümanı olan Rojava da referanduma kadar Erdoğan’ın elinden gidecek gibi gözüküyor. Erdoğan Rojava’yı kendi Türkiye’si için bir tehdit olarak gördü ve kırmızı çizgisi olarak işaretledi. Rojava’yı; yandaşları ve bu tür gerekçelerle peşinden sürüklediği ırkçı, şoven, faşist sürülerin kirli duygularını okşayarak, bir gün saldırıp ortadan kaldırtacağı bir hedef olarak gösterdi. Her fırsatta: PYD-YPG-SDG-KSF gibi güçleri kastederek, Suriye’nin kuzeyinde “terör” yapılanmalarının kalıcılaşmasına asla izin vermeyeceğini tekrarlıyordu. Ama son günlerde yandaş basın bile Erdoğan’a bu konuda hayırlı haberler veremiyor. Basın her gün ya ABD’nin SDG’ye ağır silahlar, zırhlı araçlar verdiği haberlerini yayınlıyor ya da Rusya’nın Dışişleri yetkililerinin “PKK ve YPG’yi terör örgütleri olarak görmedikleri” şeklindeki açıklamalarını yazıyorlar.
Yetmiyor, Rusya PYD yetkililerini Moskova’ya davet ederek, büyük ihtimalle Suriyeli yetkililerle birlikte Suriye için hazırlanmış olan anayasayı konuşuyor, tartışıyor ve Rojava’ya özerklik konusunu görüşüyorlar. Bu veriler Rojava’nın artık bölgenin belirleyici bir aktörü, dünya konjonktürünün ise vazgeçilmez bir öğesi olmaya başladığına önemle işaret ediyor. Bilvesile Rojava Erdoğan’ın öyle dilediği zaman, dilediği gibi girip, Cizre’de, Sur’da, Yüksekova’da, Şırnak ve diğer Kürt yurtlarında yaptığı gibi tahrip edip, yıkıp yakacağı ve bu caniliği yaparken de yandaşlarına ve şoven, faşist köpeklere moral dağıtacağı bir argüman olmaktan çıkıyor. Rojava devrimi, bölgesel, evrensel boyutlu kuramı, programı, dış politika manevraları ve savaşta ustalığı, yaratmış olduğu kahramanlığı ile hedefine doğru hızlı ve emin adımlarla ilerliyor. Aslında Rojava devrimi şimdiden geleceğini garantiye almış, dünya uluslarının, resmi olmasa bile manevi bir öğesi olmuş, Erdoğan’ın hevesini kursağında bırakmış durumda. Daha şimdiden böyle, fakat referanduma kadar fazlasıyla böyle olacak ve Erdoğan’ın çok ama çok önemli argümanlarından birisi daha elinden gitmiş olacaktır.
Hala PKK ile devem ettiriyor olsa bile savaş argümanının çok önemli bölümleri daha şimdiden Erdoğan’ın elinden alınmış durumda. Son PKK, PYD, YPG konusunda yapmış olduğu açıklamalar, PYD’yi Moskova’ya davet edip, Suriye ve Rojava’nın geleceğini konuşmaları sonucu, ABD ve AB’ye “eey eeyler” çekerek eteğine sığınmış olduğu, bununla da yandaşa selam dediği Putin Rusya’sı argümanı da son buldu. Aynı minval üzere “stratejik ortak” olarak övünerek yıllardır kullanmış olduğu ABD argümanı da Trump’ın radikal İslam’a tavrı nedeniyle suya düşmüş durumda. AB desen tam karşı cepheye geçmiş durumda. Özellikle Erdoğan’ın Putin, Avrasya ve Şanghay balayı bittikten sonra, AB Erdoğan’a yönelik tavrını alabildiğine sertleştirdi. AB, özellikle de Almanya, başta Kürt muhalifler olmak üzere Türkiyeli muhaliflere kucak açmış durumda. O nedenle Erdoğan’ın AB “eey eeyleri” bitmiş durumda. Artık” eeyy eeyyy” restleri çekemiyor. “Sen yoluna ben yoluma” diyemiyor. Besbelli Suriyeli göçmenler, Türkiye’nin göçmelerin AB’ye geçiş güzergahı olması nedeniyle “gemileri, uçakları serbest bırakırım” diyerek kullanmış olduğu AB argümanı da artık öyle rahat rahat istediği gibi at oynatabileceği bir argüman olma özelliğini kaybediyor. Referandum sonrasına kadar iyice kaybedecektir. Peki ya ekonomi? Erdoğan’ın en büyük argümanı olan, rakamları peşpeşe dizip, “nereden nereye” diyerek fena halde kullanmış olduğu Ekonomi argümanı tam bir çöküş yaşıyor. Çöküşün düzelme ve yükselişe geçeceğini gösteren hiçbir veri yoktur. Referandum sürecinde ve sonrasında daha da kötü duruma geleceği kesin. En güçlü argümanlarından birisi olan bu argümanını da kaybedeceğine kuşku yoktur. Dünkü yazımda belirtmiş olduğum: Referandumdan sonra Türkiye ve Kürdistan’ın gireceği yeniden yapılanma süreci de bütün argümanların tuzu biberi olacaktır. Erdoğan başkan da olsa, kral da olsa böylesi bir Türkiye’yi asla ve kat’a yönetemez.

 

Teslim TÖRE-Mezopotamia News 

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %

Average Rating

5 Star
0%
4 Star
0%
3 Star
0%
2 Star
0%
1 Star
0%

Yorumunuz için teşekkür ediyoruz en kısa zamanda size cevap verilecektir selamlar .

%d blogcu bunu beğendi: