

KÜRT’LER NEDEN HAYIR DEMELİ…? / Teslim TÖRE.
Önümüzdeki Evet-Hayır referandumunda Kürtler sandık başına sadece Erdoğan’ın Kürt düşmanlığından, Türk devletinin bir asırdır Kürtleri soykırıma, kanlı katliamlara maruz bıraktığı duygu ve düşüncesi ile gitmemeli. Tabi ki T. Cumhuriyeti devleti de, Erdoğan devleti de Kürt ulusunun kanlı katili ve iflah olmaz düşmanıdır. Kürt Halkı bir asırdan beri T. Cumhuriyeti, 15 yıldan beri de Erdoğan devleti tarafından insanlık dışı yöntemlerle eziliyor. Bu bağlamda özgürlükçü, bir tek Kürdün bile T.C. devleti ve Erdoğan devletini destekleme diye bir derdi olamaz. Buna rağmen bilinçli ve siyasi performansı olan Kürdün, düşmanlık duygularına sahip olmaması, düşmanlık duyguları taşımaması lazım. Çünkü hem düşmanlık duyguları, insanın düşmanından çok kendisine zarar verir, hem de Kürt ulusu 20. y. yılın toplumsal ilerleme sürecinin öncüsü konumuna geldi. Bu iki nedenden dolayı her özgürlükçü Kürt; hem ulusunun insan toplumunun katılımcı, öncü bir konuma gelmiş olmasının onurunu, hem de akıl sağlığını düşünerek insanın kendine zarar veren duyguları taşımamalı. Çünkü kin ve düşmanlık insanın sağlıklı düşünmesini engeller, manevra alanını ve kabiliyet yeteneğini daraltır.
Düşmanlık duygusu bir kemirgen gibidir. Nerede yaşıyorsa orayı kemirir, oraya zarar verir, karşı düşmanı etkilemez. Bilimsel olarak böyle olmasına rağmen insan toplum ve bazı uluslar: Tıpkı sigara, alkol tiryakiliği gibi kin tutmak, düşmanlık beslemek, kıskanç olmak, hiç yok yere birilerine takmak, ondan gıcık almak gibi zararlı şeyleri bünyelerinde taşırlar. Birey, toplum ve ulus insani değerler üretip, insan toplumunun katılımcı, üretken bir öğesi haline gelerek liderleşmeden, kendisini kendine düşman bu duygulardan kurtaramaz. Kurtaramaz çünkü kin, kıskançlık, düşmanlık gibi duyguların beslendiği yerde dayanışma, insana yardımcı olma, destek verme, birey, toplum ve ulusları, düşmüş olduğu olumsuz bir konumdan kurtarma gibi insani değerler yaşayamaz. Orada kendine yer bulamaz, insanın benliğine rehber olma olanağını yakalayamaz. Ancak birey, toplum ve ulus kendisini bu tür zaaflardan kurtarır, insani değerleri geliştirebilirse insan toplumunun, ve/ veya ulusal toplulukların katılımcı, hatta önderi bir öğe olabilir.
İnsan toplumunun ya da ulusların böylesi bir öğe olabilmesi için sadece sübjektif gayret yetmez. Özellikle uluslar için diyalektik ve tarihsel materyalizmin nesnel bir ortamı yaratması gerekir. Bir ulusun diğer uluslara örnek teşkil edecek bir öncü harekette bulunması, diğer ulusların da yol göstericisi, pusulası olma işlevi görebilmesi için tarihin o ulusun önüne bir değerler fırsatı ya da manzumesi koyması gerekir. Böylesi bir olgu daha çok nesnel nedenlerin oluşturduğu fakat söz konusu ulusun ise mevcut nesnel koşullara denk bir sübjektif çaba göstermesi ile olur. Tarihte bazı yüzyıllar herhangi bir ulusun yüzyılı olarak koşullanırlar. Söz konusu ulus, önüne gelmiş olan olguya denk bir sübjektif davranış gösterirse, o yüzyıl o ulusun yüzyılı olur. Bu olgular bazen acı, kan ve gözyaşı dolu olgulardır. Ama bir ulusu ulus yapan ve diğer uluslara rehber olmasını sağlayan olgulardır. Örneğin 17., 18. yüzyılın Fransızların, 20. yüzyılın Rus ulusunun ve 21. yüzyılın da Kürt ulusunun yüzyılı olduğu gibi… Fransız ulusu nasıl ki 17. 18. yüzyılda burjuva devrimlerinin, Rusya proleter devrimlerinin öncüsü konumunda olmuşlarsa, Kürtler de Rojava Kadın Devrimi, Kobane savunması ve direnişi ile 21. yüzyıl toplumsal ilerleme sürecinin lokomotifi konumuna gelmiştir.
Kürt ulusunu, kurtuluş bekleyen ulusların kutup yıldızı haline getiren öğe: Barzani’nin yönetimindeki Güney Kürdistan değil, Rojava ve Kobane olmuştur. Barzani’nin Güney’i çoktan kurtuldu, bir çok kez de “bağımsızlık” ilan etme girişiminde bulundu. Fakat dünyada herhangi bir etki yaratmadı. Rojava daha dün özgürleşti ve küçücük bir ülke. Ama AB, ABD, Rusya gibi bütün küresel ve süper güçleri etkiledi. Rojava ile partner olma konusunda birbirleri ile yarışıyorlar. Çünkü Rojava devrimi hem kendi ülkesinin halklarını kurtarmış, hem Suriye’ye birlikte yaşamanın toplumsal modelini önermiş, hem de onlarca yıldır bunalım içinde olan global dünya sistemine örnek teşkil edecek bir kuram ve model sunmuştur. Bunlara ek olarak da tarihte silinmez iz bırakan Kobane direnişini yaşamıştır. O nedenle Kobane ve Rojava, toplumlar nezdine bir kutup yıldızı konumuna gelmiştir. Toplumlar tarihinde hep olduğu gibi kapitalist sistemin ilerleme sürecinde de her zaman ilkler olmuştur. Söz konusu ilkleri bazı uluslar yapmıştır. O nedenle 17. ve 18. yüzyıldaki devrimler sürecinde daha çok Fransızlar ön plana çıkarken, proleter devrimler sürecinde de Ruslar öncülük rolünü oynamışlardır. Söz konusu öncülük biraz önce de belirtmiş olduğum gibi tümü ile sübjektif faktörün itimi ile olmamıştır. Tarihsel ilerleme sürecinde birey, toplum ve ulusların bilincini kendisi değil sosyal yaşamının belirlediğini, yaşanan hayat defalarca kanıtlamıştır.
Kuşkusuz, öznel öğenin de toplum üzerindeki etkisi asla küçümsenemez. Zira sübjektif faktör ve/veya öznel öğenin toplum ve ulusun sosyal yaşamının dışında bir bilinçle donatması olanak dışı. Bireyin, tolumun ya da ulusun bilincini belirleyen sosyal yaşam sadece bir sınıf ya da ulusal bilinç öğesi değildir. Bilinç öğesini belirleyen sosyal yaşam aynı zamanda sosyolojik, psikolojik, onur, gurur vb. gibi insani duyguları da içerir. Bilvesile toplumsal ilerleme sürecine öncülük yapmış olan uluslar uzun süre onun mutluluğunu, onur ve gururunu taşırlar. Dikkatle bakarsanız Fransız ulusunda hala burjuva devrimindeki öne çıkmış olan onur ve gururu taşıdıkları kolayca görülür. Çünkü insanlığa o dönemde yeni bir toplumsal model olarak kapitalist sistemi sunmuştu. Rus ulusu da öyledir. Rus ulusu da Ekim Devrimi ile insanlığa yeni bir toplumsal sistem modeli, Sosyalizmi sunmuştu. Rus ulusunun tarihte üretmiş olduğu diğer insani değerler de sosyalizmle örtüşünce, Lenin’in deyimi ile “büyük Rus gururu” Rus ulusunun her bireyinde şekillenmiştir. Tez ve anti-tezin toplumsal ilerlemenin bir kilometresinde yaratmış olduğu sentezi, tarihsel materyalizm söz konusu ulusa tarihi bir fırsatı olarak tanımıştır.
Toplum da doğal olarak söz konusu onur olgusunu uzun yıllar kendi benliğinde taşır. Bazı durumlarda benlik olgusu konumuna gelen şeyin, illaki çok büyük bir zafer ya da dünyanın dengelerini değiştiren bir fenomen olması gerekmiyor. Örneğin Sovyetler Birliği’nin İkinci Dünya Savaşı’nda Hitler faşizmini yenmesi, dünyadaki bütün dengeleri değiştirmişti. Ama bir Stalingrad savunması sadece Rusların değil dünya çapında insanlığın büyük bir gurur vesilesi olmuştu. Kobane savunması da öyle. Kobane savunması bütün dünyada Rojava devriminden daha çok rağbet görmüş, etki yaratmıştır. Kürt Halkının kahramanlığını, savaş yeteneğini dünyanın gözünde daha bariz hale getirmiştir. İnsanlık Rojava direnişini kendi değeri olarak görmüştür. Rojava devrimi ve Erdoğan’ın “düştü düşecek” diye bir yerlerine kına yaktığı Kobane: Erdoğan devletinin eski dostları olan dünya süper güçleri nezdinde ‘Erdoğan ve devletinden daha mümtaz bir yer edindi. Erdoğan ve devleti, freni patlamış kamyon gibi bayır aşağı inerken Rojava ve KSF hem bölgede ve hem de dünyadaki yerini net bir şekilde belirlemiş durumda.
Kürt ulusu, insan toplumu denen dünya sakinlerine onur ve gurur duyacağı bir kuram ve toplumsal yaşam biçimi sunmuştur. Aynı şeyi bölge ve Türkiye için de yapmıştır. Erdoğan’ın Kürt Halkına karşı geliştirmiş olduğu düşmanlık duygu ve katliamına karşı Kürt Halkı, halkların kardeşliği, bir arada yaşama, vatanı ortak yurt haline getirme gibi insani değerler sunuyor. Bütün bunlar sadece Suriye, bölgemiz Ortadoğu ve dünya çapında değil, Kürt Halkının Türkiye’de de lider konumuna geldiği, ülkenin ve toplumun kurtuluşunu sağlayacak kuram ve programlar sunduğunu net olarak gösteriyor. 7 Haziran’ın mimarı olan Kürt Halkı önümüzde duran Evet-Hayır referandumunda da öncülük işlevini HAYIR diyerek yerine getirecektir. Çünkü HAYIR sıradan ve herhangi bir hayır olmayacaktır. Erdoğan’ın siyasi hayatına son veren, mevcut sistemi yıkan, yerine halkların özgür ve mutlu geleceğinin kapısını açan bir HAYIR olacaktır. Bu bağlamda Kürt ulusunun her bireyi her kıtada, kıtanın insanlarına anlatacağı soykırımsız, katliamsız, asimilasyonsuz, dayanışmacı, fakat direngen, halk düşmanı değil, halk dostluğu, halkların kardeşliğini kendi hikayesi, kendi tarihi olarak anlatabilir.
Bunun öncülüğü; Türkiye işçi sınıfı, kadın hareketi, devrimci demokratlar ve Kürt ulusunun özgürlükçü üyelerine düşmektedir. Kürt ulusunun bugün gelmiş olduğu liderlik düzeyinin bilincinde olmayan o onur ve gurur düzleminde davranamayan, “Türklerden bize ne, onlar zaten şoven” diyerek sorumsuzluk yapan Kürtler vardır. Ama ulusunun öncülüğünün bilincinde olan her Kürt, isterse düşmanı bir ulus olsun onun da kurtuluşunu kendi kurtuluşu gibi görerek üzerine düşeni yapar. Lider ulus üyeliği böylesi bir tüzel kişiliği gerektirir.
Teslim TÖRE-MEZOPOTAMYA NEWS
Average Rating