

BÜYÜKLÜK HASTALIĞI…
İnsan neden hep büyük olmak ister veya dürüstlüğü, adil olmayı değil de bir büyüklüğe ihtiyaç duyar. Yüreğinde ki sevgisizliği, olayları ve oluşumları sorgulamakta ki kısır bilincini, tembel ve bencil oluşunu gizleme çabası ola bilir mi. Kendi adıma cevabım evettir. Zira hangi alanda olursa olsun güçsüz kalan bilinçsiz birey ve toplumlar bu büyüklük hastalığına adeta gönüllü olarak yakalanırlar. En büyük başkan bizim başkan. En büyük takım benim. En büyük Bayrak, En büyük Heykel, En büyük lider, En büyük şu, en büyük bu. Her yerde, her zaman en büyük. Hep en büyük ve hep en büyük bizim ki. Ne kadar büyükse o kadar kendinden geçiyor.
Acıların büyük olduğu yerde hangi büyüklüğün bir anlamı i var önemi yok onlar için. Akıllarına bile gelmiyor bilimde, insan haklarında, eğitim de, demokrasi de neden en küçük olunduğu. Önemli olan işlevi desen de onlar için bir şey ifade etmiyor. Yeter ki büyük olsun. Büyük olmak güç demek çünkü onların ayağı yere basmayan dünyasında.
Bu yüzden büyükçüler arasında amansız bir savaş, bitmez tükenmez bir rekabet vardır. Kendi büyüklükleri gerçek, ilerici, doğru, diğerleri gerici, yalandır. Elin oğlu tüm dünyayı bir düğme küçüklüğünde bir cihaza sığdırmış ve avucuna bırakmışken aklı, algısı küçük insanların dünyası öyle bir büyüklük hastalığından muzdarip ki hiçbir şeyi görecek durumda değiller. Bu yüzden de hep kendi yarattıkları büyüklüklere, GÜÇ’lere tapınıyor, ne kadar erişilmez sıfat varsa bahşediyorlar. Övmekte, övünmekte sınır tanımıyor ve bu şekilde ezikliklerini gizleye bileceklerini sanıyorlar. Eziklerin sayısı arttıkça ve güce tapındıkça toplumun da acıları büyüyor diğer yandan.
“Özgür insan başka türlü karar vere bilme imkânı olan insandır.” Der Rosa LUXEMBURG. Ama işte büyüklük hezeyanından kurtulamayanların özgür olması da söz konusu olamıyor. Yarattığı büyüklüklerin karşısında bir hiç, işe yaramaz ve küçüktürler artık. Ve büyük ne derse o. Ancak unuttukları ya da hiç hesaba katmadıkları bir şey var. Bu sıkı sıkı sarıldıkları ve hep ellerinde tutacaklarını sandıkları güç ve büyüklük malzemesi camdan yapılmış bir eşyadan farklı değildir. Kırılgandır. Ellerinden düştüğünde kırılacak, un ufak olacaktır. Bunun öncelikle muktedirler ve müritlerinin iyi bilmesi gerekir.
Ama olmuyor işte. Hastalık öylesine müzmin ki ne anlamaya izin veriyor ne görmeye. Oysa ki hastalığı bir kenara fırlatıp kendi güçlerini görebilseler hiç bir tapıncağa, hiçbir kula kulluk etmeye gerek olmadığını da görecekler. Zira tüm mesele kendini bilmekten, kendi yüreklerine güvenmekten, özgür olmayı tercih etmekten geçiyor. Köleliği ret etmek her şeyin başı. Hezeyanları, yobazlıkları, hamasetleri, kullukları değil Yürekleri, Sevgileri, İNSANLIKları büyük olan tüm özgür insanlara tek değil tüm dillerden SELAM OLSUN.
Kadir DAĞHAN-MEZOPOTAMİA NEWS
Average Rating